https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

MİLLETİMİZİN MORALİNİ ÇÖKERTME TAKTİĞİ UYGULUYORLAR.

Isparta'da bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Selçuklu'nun yoldaşı, Osmanlı'nın gözde şehri, Cumhuriyet'imize giden yolda İstiklal Mücadelemizin mihmandarı Isparta, Türkiye Yüzyılı'nın inşasına da öncülük ediyor" diye konuştu. "Karşıda güzel dururken kime gönül vermeli" şeklindeki türkü sözlerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Karşıda Isparta dururken, karşıda sizler dururken elbette sizden başkasına gönül vermek olmaz" ifadesini kullandı. Ispartalıların 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde milletvekilliğinde yüzde 55,5, Cumhurbaşkanlığında yüzde 58 oy oranıyla gönüllerinin kendilerinden yana olduğunu gösterdiğini, kendilerini yalnız bırakmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ispartalılara sevgi ve vefaları için teşekkür etti. “EKONOMİDEKİ OLUMLU TABLONUN GETİRİLERİNİ, ÇALIŞANLARIMIZA VE EMEKLİLERİMİZE DAHA İYİ YANSITACAĞIZ” Isparta'dan aldıkları güçle, şevkle, heyecanla Türkiye Yüzlılı'nın inşası yolunda emin adımlarla ilerlediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biliyorsunuz geçtiğimiz yılın mayıs seçimlerini 6 Şubat depremlerinin acısı eşliğinde gerçekleştirmiştik. Milletimiz depremde sergilediği birliği, beraberliği, kardeşliği hamdolsun sandıkta da sürdürdü. Türkiye, son 10 yıldır terörden darbe girişimine, salgından bölgemizdeki çatışmalara kadar ardı arkası kesilmeyen nice sınamalara maruz kaldı. Asrın felaketi bu depremler, üzerimizdeki yükü daha da artırdı fakat şu anda geldiğimiz noktada yerel yönetim seçimlerine gidiyoruz. Bugün de hayat pahalılığıyla ve onun bir sonucu olan sabit gelirli insanlarımızın refah kaybıyla sınanıyoruz. Allah'ın izniyle bunların da üstesinden geleceğiz. Uyguladığımız programın sonuçlarını bu yılın ikinci yarısından itibaren görmeye başlayacağız." Genel ekonomik göstergelerin gayet iyi, millî gelir, istihdam, üretim ve ihracatın tarihin en yüksek seviyesinde olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Enflasyon düştükçe ekonomideki bu olumlu tablonun getirilerini çalışanlarımıza ve emeklilerimize daha iyi yansıtma imkânı bulacağız. Bunun dışındaki palavralara sakın ha kanmayın" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: "Eski Türkiye'de bu palavracı siyaset anlayışı yüzünden ülkenin onlarca yılı heba edildi. Güvensizliğin, istikrarsızlığın, programsızlığın, plansızlığın kol gezdiği bir ülkede herkes kaybeder, en çok da çalışanlar ve emekliler kaybeder. Hatırlarsanız bu ülkede emekliye, memura, işçiye maaş ödenememe tehlikesinin yaşandığı günler oldu. Üstelik o günlerin hem çalışan ve emekli sayıları hem bunların toplam bedelleri bugünle mukayese edilemeyecek kadar küçük rakamlardı. Türkiye bugün 32 milyonu bulan çalışan, 16 milyona ulaşan emekli sayısıyla gerçekten çok farklı bir ligin oyuncusudur. Biz güven ve istikrar iklimini muhafaza ederek diğer faktörler ne olursa olsun ülkemizin hedeflerinden sapmasına asla izin vermedik. Bugün de aynı anlayışla hareket diyoruz. Dışarıda ve içeride ne yaşarsak yaşayalım milletimizin işini, aşını, huzurunu, güvenliğini koruma kararlılığımızdan asla geri adım atmıyoruz." "MİLLÎ GELİRİ ÜÇ KAT BÜYÜTTÜK, ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇTE İKİ KAT DAHA BÜYÜTEBİLİRİZ" "Ülkemizin son 21 yıldaki kazanımlarına sahip çıkmadan, daha güçlü ve müreffeh bir toplum hayali kuramayız" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu dönemde millî geliri üç kat büyüttüklerini, ilerleyen süreçte iki kat daha büyütebileceklerini dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Böylece hepimiz daha iyi refah seviyelerine kavuşabiliriz ama bunu oturup sadece eleştirerek veya yattığımız yerden ahkâm keserek değil çalışarak hem de çok çalışarak yapmamız gerekiyor. Hiç çalışmadan dünyanın en yüksek refah seviyesinde bir hayat yaşamayı umut etmenin adı hayalperestlik değil başka bir şeydir. Milletimizin çalışkan, üretken becerikli olduğunu biliyoruz. Biz insanımızın bu vasıflarını harekete geçirebileceği, kullanabileceği, katma değere dönüştürebileceği bir altyapı oluşturmanın peşindeyiz." Savunma sanayisinde atılan adımların bunun örneklerinden olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu anda biz dünyada havada var mıyız? İnsansız uçaklarımızla var mıyız? Şu anda daha da yapacağız. KIZILELMA'yla var mıyız? Aynen devam. AKINCI'yla var mıyız? Devam. Dünyada insansız hava araçlarında ilk üç, ilk dördün içindeyiz" diye konuştu. Türkiye'nin daha düne kadar neredeyse tamamen dışa bağımlı bir savunma sanayisi olduğunu, yerlilik oranını yüzde 20'den yüzde 80'e çıkardıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Bize tabanca vermiyorlardı tabanca, şimdi bizim yerli tabancalarımıza dünyanın dört bir yanından talep var. Şu anda aynı alanda dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında girdik. İnsanız hava araçları teknolojisinde dünyanın ilk üç ülkesinden biriyiz. Millî savaş uçağımız KAAN'la 5. nesil uçak yapabilen dünyadaki dört ülkeden biri olduk. Aynı tabloyu makineden gıdaya, giyimden seramiğe, turizmden müteahhitliğe her alanda görmek mümkündür." "MİLLETİMİZİN MORALİNİ ÇÖKERTME TAKTİĞİ UYGULUYORLAR” Ülkenin "yandığını bittiğini, çöktüğünü" iddia ederek etrafına umutsuzluk saçanların kafasında başka hesaplar olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: "Eskiler, 'Otu çek köküne bak' derlerdi. Bunların da köküne baktığınızda ya kifayetsiz muhterisleri ya terör örgütü yandaşlarını ya emperyalistlerin beşinci kol elemanlarını görürsünüz. Amaçları karamsarlık bulutlarını tepemize toplayarak milletimizi yıldırmak, insanımızın mücadele azmini kırmak, hepimizin dikkatini dağıtmaktır." Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte aynı şeyin "toplumsal farklılıkları çatışmaya dönüştürerek, vesayetçilerin önünü açarak, terör örgütlerini kullanarak, darbecileri destekleyerek, ekonomik tetikçileri harekete geçirerek" yapıldığını söyledi. Şimdi yöntem değiştirildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Milletimizin moralini çökertme taktiği uyguluyorlar. Hâlbuki bu milletin morali Çanakkale'de yedi düvel üzerine geldiğinde çökmedi. En zor şartlarda verdiği Millî Mücadele’de çökmedi. Rahmetli Adnan Menderes'in bedelini canıyla ödediği demokrasi mücadelesinde yaşanan o kesintilerde çökmedi. Daha başımıza gelen nice badirelerde çökmedi. Gezi'sinden 15 Temmuz'una, son dönemde maruz kaldığımız onca saldırılarda çökmedi. Aslında bunlara yanıldıklarını 14/28 Mayıs seçimlerinde sandıkta gösterdik. Ama bunlar hâlâ anlamıyor, anlamayacaklar. Şimdi 31 Mart'ta bunlara bunu anlatmaya hazır mıyız? 10 günümüz var. 10 gün sonra sandıklarda gelin bunları demokratik şekilde gömelim." Isparta'nın "tarihî hesaplaşmada millî irade safının en önlerinde yer alacağına" inandığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ispartalı seçmene seslenerek şunları söyledi: "Şimdi sizden öyle bir ses vermenizi istiyorum ki aşağıda Antalya'dan, yukarıda Afyon'a kadar duymayan kalmasın, Burdur'dan duymayan kalmasın Isparta. Torosların yiğit evladı Isparta, bir yanını Akdeniz'e, bir yanını Ege'ye yaslayan Isparta, 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart'ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Bunun için seçim gününe kadar ana kademe, kadın kolları, gençler kapı kapı dolaşmaya var mıyız? Isparta'yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı'nın renkleriyle boyamaya var mıyız? İnşallah sizlerle birlikte Ramazan Bayramı gelmeden 31 Mart'ı, millî irade bayramını kutlayacağız. Bunun için şu mübarek günleri gecesiyle ayrı, gündüzüyle ayrı değerlendirmeliyiz." "GAZZELİ KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ" Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze'deki katliama değinerek, "Bu yıl Gazze'de yaşanan katliamların üzüntüsüyle buruk bir ramazan yaşıyoruz. Türkiye olarak bilinen ve bilinmeyen yardımlarımızla Gazzeli kardeşlerimizin yanındayız. Rabbim oradaki kardeşlerimizin yardımcısı olsun diyoruz" ifadelerini kullandı. Hem Türkiye için hem de dünyadaki tüm mazlumlar için yapılacak en iyi şeyin birliğe, beraberliğe, kardeşliğe sahip çıkarak, ülkeyi hedeflerine ulaştırmak olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunu başardığımızda artık yepyeni bir Türkiye'ye, yepyeni bir bölgeye, yepyeni bir dünyaya Allah'ın izniyle gözlerimizi açacağız. Bize bugüne kadar nice zaferleri yaşatan Rabbimiz, inşallah bu güzel günleri görmeyi de nasip eder" diye konuştu. "ISPARTA'YA 21 YILDA 76 MİLYAR LİRAYI AŞKIN KAMU YATIRIMI YAPTIK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetlerinin eser ve hizmet siyaseti olduğunu belirterek, Isparta'ya yaptıkları yatırımları şöyle anlattı: "Bizim istismarla, saplantıyla, yalanla dolanla, kibirle işimiz olmaz. Bizde tevazu egemendir. Biz gece gündüz ülkemizi ve şehirlerimizi nasıl ileriye taşıyacağımızın planlarıyla, projeleriyle yatıp kalkıyoruz. Bu anlayışla Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Eğitimde 1394 yeni derslik kazandırdık. İkinci devlet üniversitesi olarak Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesini faaliyete geçirdik. Gençlik ve sporda 14 bin 510 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurtları açtık. 26 spor tesisi inşa ettik, Ispartalı ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza 2,5 milyar lira tutarında kaynak sağladık." Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Erdoğan, Isparta'ya 845 yataklı şehir hastanesi başta olmak üzere toplam 1290 yataklı 12 hastanenin de aralarında olduğu 35 sağlık tesisi kazandırdıklarını, Yalvaç Devlet Hastanesine 50 yataklı bir ek bina yaptıklarını, Süleyman Demirel Üniversitesi’ne Kadın Doğum Hastanesi ve Engelsiz Diş Hastanesi açtıklarını bildirdi. TOKİ eliyle 5 bin 348 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettiklerini, 539 konutun yapımının sürdüğünü anlatan Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Erdoğan, "Kentsel dönüşümde 9 bin 982 konutu ve ticari alanı dönüştürdük. İktidara geldiğimizde il sınırları içerisinde iki adet atık su arıtma tesisiyle belediye nüfusunun yüzde 39'una hizmet verilirken, bugün sekiz atık su arıtma tesisiyle belediye nüfusunun yüzde 87'sine hizmet veriliyor." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta'da altı millet bahçesi projesinden üçünün yapımının tamamlandığını, birinin inşasının sürdüğünü, diğer ikisinin proje çalışmalarına devam edildiğini kaydetti. Isparta'nın 92 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu 241 kilometreye çıkardıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta şehir geçişi alt geçitli kavşağını, Isparta-Eğirdir yolunu, Isparta-Keçiborlu yolunu ve Keçiborlu-Dinar yolunu tamamladıklarını söyledi. “AFYON, DENİZLİ, ISPARTA, BURDUR DEMİRYOLU HATTINI MODERNİZE EDİYORUZ” Isparta-Burdur yolunun yapımına devam ettiklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta-Konya yolunun 17 kilometrelik kısmının ihalesine 29 Mart'ta, Isparta-Eğirdir Kışla kavşağı ve Şukuf Yeni Otogar kavşağının ihalesine 26 Mart'ta çıkacaklarını duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Antalya Dereboğazı-Isparta yolunun kalan 68 kilometrelik kısımdaki sekiz çift tüp tünel ve 12 çift köprü için proje çalışmalarını tamamladık, kısımlar hâlinde ihalelerini yapıyoruz. Afyon, Denizli, Isparta, Burdur mevcut demiryolu hattını modernize ediyoruz. Süleyman Demirel Havalimanımızı yeniledik" diye konuştu. Şehre 21 baraj, sekiz gölet ve 145 taşkın koruma tesisi inşa ettiklerini belirten Erdoğan, dokuz baraj, bir gölet ve 12 sulama tesisinin yapımına devam ettiklerini, hizmete verdikleri 69 sulama tesisiyle 500 bin dekar zirai araziyi sulamaya açtıklarını, yapımı süren tesislerle 47 bin dekar zirai araziyi daha sulamaya açacaklarını söyledi. Ispartalı çiftçilere 25 milyar lira tutarında tarımsal hibe desteği verdiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanayide üniversitelerin ve sanayicilerin el ele vererek teknoloji üretmeleri için şehre bir teknopark kurduklarını ifade etti. İstihdamı desteklemek için Ispartalı işverenlere 1,5 milyar lira prim teşviki verdiklerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Enerjide Atabey, Eğirdir, Gelendost, Gönen, Keçiborlu, Kuleönü, Sav, Senir, Senirkent, Şarkikaraağaç, Uluborlu ve Yalvaç'a doğal gaz arzını sağladık" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta'ya yapılan yatırımların izletilmesinin ardından, 31 Mart'tan sonra bunlara belediyelerle iş birliği içerisinde çok daha fazlasını ekleyeceklerini söyledi. “SONRAKİ NESİLLERE DAHA GÜÇLENMİŞ, DAHA ZENGİNLEŞMİŞ BİR TÜRKİYE BIRAKACAĞIZ” Kendileri için en büyük mükâfatın insanların gönüllerinden koparak söze döktükleri "Allah razı olsun" duası olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Yaptığımız eserlerle gök kubbede hoş bir seda bırakmadıktan sonra siyasetin, hükümetin, unvanların ne önemi var? Hep 'medeniyet' diyoruz, 'medeniyet davası' diyoruz değil mi? Medeniyet içi boş kavgalarla, kimseye faydası olmayan polemiklerle ülkenin vaktini ve enerjisini boşa harcayarak inşa edilmez, geliştirilmez. Deste deste dolarlarla, nereye gidersin? İşte şimdi CHP'nin belediye başkan adayı deste deste dolarlarla İstanbul'da seçim kazanmak istiyorlar. Ben Ispartalı kardeşlerime İstanbul'daki hemşerilerini arayarak, onları da dikkatle uyarmalarını istiyorum. Ecdat, gece gündüz harama uçkur çözmeden, harama eyvallah etmeden, helalinden kazandılar helalinden yediler ve böyle ter döktüler. Şimdi Selçuklunun, Osmanlı'nın, Cumhuriyet'in bu topraklarda vurduğu her mührün, miras olarak bizlere emanet ettiği her bir eserin gerisinde işte böyle zorlu mücadele var. Ne diyor o güzel Isparta türküsünde bakalım bilecek misiniz? Bahçelerde pazı olur/gül açılır yaz olur/ben yarime gül demem/ gülün ömrü... Ecdadın bize bıraktıklarıyla yetinmeye kalkarsak, milletçe bu vatan topraklarındaki ömrümüz az olur. Sürekli üzerine daha fazlasını, daha güzelini, daha iyisini koyarak devam edeceğiz ki devraldığımız emanetin hakkını verelim. Bizden sonraki nesillere daha büyümüş, daha güçlenmiş, daha zenginleşmiş bir Türkiye bırakacağız ki onlar da çıtayı daha yükseğe koyabilsinler." Birilerinin hiç bir iş yapmadan, hiç bir eser ve hizmete imza atmadan sadece eleştirerek, sadece hata yapılmasını bekleyerek siyaset yaptığını sandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu, 'armut piş ağzıma düş' zihniyetini hasbelkader yönetimini ele aldıkları şehirlerimizin nasıl geriye götürdüklerinin çevrenizdeki örneklere bakarak sizlerde görüyorsunuz. Üstelik bu uğurda bölücü örgütün uzantılarıyla demlenmekten, eskiden bizimle birlikte olanları güya kurnazlık yapıp karşımıza çıkarmaktan, deste deste para görüntüleriyle siyaseti kirletmekten öte gitmedi" dedi.
Ekleme Tarihi: 20 March 2024 - Wednesday

MİLLETİMİZİN MORALİNİ ÇÖKERTME TAKTİĞİ UYGULUYORLAR.

Isparta'da bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Selçuklu'nun yoldaşı, Osmanlı'nın gözde şehri, Cumhuriyet'imize giden yolda İstiklal Mücadelemizin mihmandarı Isparta, Türkiye Yüzyılı'nın inşasına da öncülük ediyor" diye konuştu.

"Karşıda güzel dururken kime gönül vermeli" şeklindeki türkü sözlerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Karşıda Isparta dururken, karşıda sizler dururken elbette sizden başkasına gönül vermek olmaz" ifadesini kullandı.

Ispartalıların 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde milletvekilliğinde yüzde 55,5, Cumhurbaşkanlığında yüzde 58 oy oranıyla gönüllerinin kendilerinden yana olduğunu gösterdiğini, kendilerini yalnız bırakmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ispartalılara sevgi ve vefaları için teşekkür etti.

“EKONOMİDEKİ OLUMLU TABLONUN GETİRİLERİNİ, ÇALIŞANLARIMIZA VE EMEKLİLERİMİZE DAHA İYİ YANSITACAĞIZ”

Isparta'dan aldıkları güçle, şevkle, heyecanla Türkiye Yüzlılı'nın inşası yolunda emin adımlarla ilerlediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biliyorsunuz geçtiğimiz yılın mayıs seçimlerini 6 Şubat depremlerinin acısı eşliğinde gerçekleştirmiştik. Milletimiz depremde sergilediği birliği, beraberliği, kardeşliği hamdolsun sandıkta da sürdürdü. Türkiye, son 10 yıldır terörden darbe girişimine, salgından bölgemizdeki çatışmalara kadar ardı arkası kesilmeyen nice sınamalara maruz kaldı. Asrın felaketi bu depremler, üzerimizdeki yükü daha da artırdı fakat şu anda geldiğimiz noktada yerel yönetim seçimlerine gidiyoruz. Bugün de hayat pahalılığıyla ve onun bir sonucu olan sabit gelirli insanlarımızın refah kaybıyla sınanıyoruz. Allah'ın izniyle bunların da üstesinden geleceğiz. Uyguladığımız programın sonuçlarını bu yılın ikinci yarısından itibaren görmeye başlayacağız."

Genel ekonomik göstergelerin gayet iyi, millî gelir, istihdam, üretim ve ihracatın tarihin en yüksek seviyesinde olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Enflasyon düştükçe ekonomideki bu olumlu tablonun getirilerini çalışanlarımıza ve emeklilerimize daha iyi yansıtma imkânı bulacağız. Bunun dışındaki palavralara sakın ha kanmayın" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: "Eski Türkiye'de bu palavracı siyaset anlayışı yüzünden ülkenin onlarca yılı heba edildi. Güvensizliğin, istikrarsızlığın, programsızlığın, plansızlığın kol gezdiği bir ülkede herkes kaybeder, en çok da çalışanlar ve emekliler kaybeder. Hatırlarsanız bu ülkede emekliye, memura, işçiye maaş ödenememe tehlikesinin yaşandığı günler oldu. Üstelik o günlerin hem çalışan ve emekli sayıları hem bunların toplam bedelleri bugünle mukayese edilemeyecek kadar küçük rakamlardı. Türkiye bugün 32 milyonu bulan çalışan, 16 milyona ulaşan emekli sayısıyla gerçekten çok farklı bir ligin oyuncusudur. Biz güven ve istikrar iklimini muhafaza ederek diğer faktörler ne olursa olsun ülkemizin hedeflerinden sapmasına asla izin vermedik. Bugün de aynı anlayışla hareket diyoruz. Dışarıda ve içeride ne yaşarsak yaşayalım milletimizin işini, aşını, huzurunu, güvenliğini koruma kararlılığımızdan asla geri adım atmıyoruz."

"MİLLÎ GELİRİ ÜÇ KAT BÜYÜTTÜK, ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇTE İKİ KAT DAHA BÜYÜTEBİLİRİZ"

"Ülkemizin son 21 yıldaki kazanımlarına sahip çıkmadan, daha güçlü ve müreffeh bir toplum hayali kuramayız" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu dönemde millî geliri üç kat büyüttüklerini, ilerleyen süreçte iki kat daha büyütebileceklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Böylece hepimiz daha iyi refah seviyelerine kavuşabiliriz ama bunu oturup sadece eleştirerek veya yattığımız yerden ahkâm keserek değil çalışarak hem de çok çalışarak yapmamız gerekiyor. Hiç çalışmadan dünyanın en yüksek refah seviyesinde bir hayat yaşamayı umut etmenin adı hayalperestlik değil başka bir şeydir. Milletimizin çalışkan, üretken becerikli olduğunu biliyoruz. Biz insanımızın bu vasıflarını harekete geçirebileceği, kullanabileceği, katma değere dönüştürebileceği bir altyapı oluşturmanın peşindeyiz."

Savunma sanayisinde atılan adımların bunun örneklerinden olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu anda biz dünyada havada var mıyız? İnsansız uçaklarımızla var mıyız? Şu anda daha da yapacağız. KIZILELMA'yla var mıyız? Aynen devam. AKINCI'yla var mıyız? Devam. Dünyada insansız hava araçlarında ilk üç, ilk dördün içindeyiz" diye konuştu.

Türkiye'nin daha düne kadar neredeyse tamamen dışa bağımlı bir savunma sanayisi olduğunu, yerlilik oranını yüzde 20'den yüzde 80'e çıkardıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Bize tabanca vermiyorlardı tabanca, şimdi bizim yerli tabancalarımıza dünyanın dört bir yanından talep var. Şu anda aynı alanda dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında girdik. İnsanız hava araçları teknolojisinde dünyanın ilk üç ülkesinden biriyiz. Millî savaş uçağımız KAAN'la 5. nesil uçak yapabilen dünyadaki dört ülkeden biri olduk. Aynı tabloyu makineden gıdaya, giyimden seramiğe, turizmden müteahhitliğe her alanda görmek mümkündür."

"MİLLETİMİZİN MORALİNİ ÇÖKERTME TAKTİĞİ UYGULUYORLAR”

Ülkenin "yandığını bittiğini, çöktüğünü" iddia ederek etrafına umutsuzluk saçanların kafasında başka hesaplar olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: "Eskiler, 'Otu çek köküne bak' derlerdi. Bunların da köküne baktığınızda ya kifayetsiz muhterisleri ya terör örgütü yandaşlarını ya emperyalistlerin beşinci kol elemanlarını görürsünüz. Amaçları karamsarlık bulutlarını tepemize toplayarak milletimizi yıldırmak, insanımızın mücadele azmini kırmak, hepimizin dikkatini dağıtmaktır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte aynı şeyin "toplumsal farklılıkları çatışmaya dönüştürerek, vesayetçilerin önünü açarak, terör örgütlerini kullanarak, darbecileri destekleyerek, ekonomik tetikçileri harekete geçirerek" yapıldığını söyledi. Şimdi yöntem değiştirildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Milletimizin moralini çökertme taktiği uyguluyorlar. Hâlbuki bu milletin morali Çanakkale'de yedi düvel üzerine geldiğinde çökmedi. En zor şartlarda verdiği Millî Mücadele’de çökmedi. Rahmetli Adnan Menderes'in bedelini canıyla ödediği demokrasi mücadelesinde yaşanan o kesintilerde çökmedi. Daha başımıza gelen nice badirelerde çökmedi. Gezi'sinden 15 Temmuz'una, son dönemde maruz kaldığımız onca saldırılarda çökmedi. Aslında bunlara yanıldıklarını 14/28 Mayıs seçimlerinde sandıkta gösterdik. Ama bunlar hâlâ anlamıyor, anlamayacaklar. Şimdi 31 Mart'ta bunlara bunu anlatmaya hazır mıyız? 10 günümüz var. 10 gün sonra sandıklarda gelin bunları demokratik şekilde gömelim."

Isparta'nın "tarihî hesaplaşmada millî irade safının en önlerinde yer alacağına" inandığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ispartalı seçmene seslenerek şunları söyledi: "Şimdi sizden öyle bir ses vermenizi istiyorum ki aşağıda Antalya'dan, yukarıda Afyon'a kadar duymayan kalmasın, Burdur'dan duymayan kalmasın Isparta. Torosların yiğit evladı Isparta, bir yanını Akdeniz'e, bir yanını Ege'ye yaslayan Isparta, 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart'ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Bunun için seçim gününe kadar ana kademe, kadın kolları, gençler kapı kapı dolaşmaya var mıyız? Isparta'yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı'nın renkleriyle boyamaya var mıyız? İnşallah sizlerle birlikte Ramazan Bayramı gelmeden 31 Mart'ı, millî irade bayramını kutlayacağız. Bunun için şu mübarek günleri gecesiyle ayrı, gündüzüyle ayrı değerlendirmeliyiz."

"GAZZELİ KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze'deki katliama değinerek, "Bu yıl Gazze'de yaşanan katliamların üzüntüsüyle buruk bir ramazan yaşıyoruz. Türkiye olarak bilinen ve bilinmeyen yardımlarımızla Gazzeli kardeşlerimizin yanındayız. Rabbim oradaki kardeşlerimizin yardımcısı olsun diyoruz" ifadelerini kullandı.

Hem Türkiye için hem de dünyadaki tüm mazlumlar için yapılacak en iyi şeyin birliğe, beraberliğe, kardeşliğe sahip çıkarak, ülkeyi hedeflerine ulaştırmak olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunu başardığımızda artık yepyeni bir Türkiye'ye, yepyeni bir bölgeye, yepyeni bir dünyaya Allah'ın izniyle gözlerimizi açacağız. Bize bugüne kadar nice zaferleri yaşatan Rabbimiz, inşallah bu güzel günleri görmeyi de nasip eder" diye konuştu.

"ISPARTA'YA 21 YILDA 76 MİLYAR LİRAYI AŞKIN KAMU YATIRIMI YAPTIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetlerinin eser ve hizmet siyaseti olduğunu belirterek, Isparta'ya yaptıkları yatırımları şöyle anlattı: "Bizim istismarla, saplantıyla, yalanla dolanla, kibirle işimiz olmaz. Bizde tevazu egemendir. Biz gece gündüz ülkemizi ve şehirlerimizi nasıl ileriye taşıyacağımızın planlarıyla, projeleriyle yatıp kalkıyoruz. Bu anlayışla Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Eğitimde 1394 yeni derslik kazandırdık. İkinci devlet üniversitesi olarak Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesini faaliyete geçirdik. Gençlik ve sporda 14 bin 510 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurtları açtık. 26 spor tesisi inşa ettik, Ispartalı ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza 2,5 milyar lira tutarında kaynak sağladık."

Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Erdoğan, Isparta'ya 845 yataklı şehir hastanesi başta olmak üzere toplam 1290 yataklı 12 hastanenin de aralarında olduğu 35 sağlık tesisi kazandırdıklarını, Yalvaç Devlet Hastanesine 50 yataklı bir ek bina yaptıklarını, Süleyman Demirel Üniversitesi’ne Kadın Doğum Hastanesi ve Engelsiz Diş Hastanesi açtıklarını bildirdi.

TOKİ eliyle 5 bin 348 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettiklerini, 539 konutun yapımının sürdüğünü anlatan Isparta'ya 21 yılda 76 milyar lirayı aşkın kamu yatırımı yaptık. Erdoğan, "Kentsel dönüşümde 9 bin 982 konutu ve ticari alanı dönüştürdük. İktidara geldiğimizde il sınırları içerisinde iki adet atık su arıtma tesisiyle belediye nüfusunun yüzde 39'una hizmet verilirken, bugün sekiz atık su arıtma tesisiyle belediye nüfusunun yüzde 87'sine hizmet veriliyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta'da altı millet bahçesi projesinden üçünün yapımının tamamlandığını, birinin inşasının sürdüğünü, diğer ikisinin proje çalışmalarına devam edildiğini kaydetti.

Isparta'nın 92 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu 241 kilometreye çıkardıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta şehir geçişi alt geçitli kavşağını, Isparta-Eğirdir yolunu, Isparta-Keçiborlu yolunu ve Keçiborlu-Dinar yolunu tamamladıklarını söyledi.

“AFYON, DENİZLİ, ISPARTA, BURDUR DEMİRYOLU HATTINI MODERNİZE EDİYORUZ”

Isparta-Burdur yolunun yapımına devam ettiklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta-Konya yolunun 17 kilometrelik kısmının ihalesine 29 Mart'ta, Isparta-Eğirdir Kışla kavşağı ve Şukuf Yeni Otogar kavşağının ihalesine 26 Mart'ta çıkacaklarını duyurdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Antalya Dereboğazı-Isparta yolunun kalan 68 kilometrelik kısımdaki sekiz çift tüp tünel ve 12 çift köprü için proje çalışmalarını tamamladık, kısımlar hâlinde ihalelerini yapıyoruz. Afyon, Denizli, Isparta, Burdur mevcut demiryolu hattını modernize ediyoruz. Süleyman Demirel Havalimanımızı yeniledik" diye konuştu.

Şehre 21 baraj, sekiz gölet ve 145 taşkın koruma tesisi inşa ettiklerini belirten Erdoğan, dokuz baraj, bir gölet ve 12 sulama tesisinin yapımına devam ettiklerini, hizmete verdikleri 69 sulama tesisiyle 500 bin dekar zirai araziyi sulamaya açtıklarını, yapımı süren tesislerle 47 bin dekar zirai araziyi daha sulamaya açacaklarını söyledi.

Ispartalı çiftçilere 25 milyar lira tutarında tarımsal hibe desteği verdiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanayide üniversitelerin ve sanayicilerin el ele vererek teknoloji üretmeleri için şehre bir teknopark kurduklarını ifade etti.

İstihdamı desteklemek için Ispartalı işverenlere 1,5 milyar lira prim teşviki verdiklerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Enerjide Atabey, Eğirdir, Gelendost, Gönen, Keçiborlu, Kuleönü, Sav, Senir, Senirkent, Şarkikaraağaç, Uluborlu ve Yalvaç'a doğal gaz arzını sağladık" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Isparta'ya yapılan yatırımların izletilmesinin ardından, 31 Mart'tan sonra bunlara belediyelerle iş birliği içerisinde çok daha fazlasını ekleyeceklerini söyledi.

“SONRAKİ NESİLLERE DAHA GÜÇLENMİŞ, DAHA ZENGİNLEŞMİŞ BİR TÜRKİYE BIRAKACAĞIZ”

Kendileri için en büyük mükâfatın insanların gönüllerinden koparak söze döktükleri "Allah razı olsun" duası olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Yaptığımız eserlerle gök kubbede hoş bir seda bırakmadıktan sonra siyasetin, hükümetin, unvanların ne önemi var? Hep 'medeniyet' diyoruz, 'medeniyet davası' diyoruz değil mi? Medeniyet içi boş kavgalarla, kimseye faydası olmayan polemiklerle ülkenin vaktini ve enerjisini boşa harcayarak inşa edilmez, geliştirilmez. Deste deste dolarlarla, nereye gidersin? İşte şimdi CHP'nin belediye başkan adayı deste deste dolarlarla İstanbul'da seçim kazanmak istiyorlar. Ben Ispartalı kardeşlerime İstanbul'daki hemşerilerini arayarak, onları da dikkatle uyarmalarını istiyorum.

Ecdat, gece gündüz harama uçkur çözmeden, harama eyvallah etmeden, helalinden kazandılar helalinden yediler ve böyle ter döktüler. Şimdi Selçuklunun, Osmanlı'nın, Cumhuriyet'in bu topraklarda vurduğu her mührün, miras olarak bizlere emanet ettiği her bir eserin gerisinde işte böyle zorlu mücadele var. Ne diyor o güzel Isparta türküsünde bakalım bilecek misiniz? Bahçelerde pazı olur/gül açılır yaz olur/ben yarime gül demem/ gülün ömrü... Ecdadın bize bıraktıklarıyla yetinmeye kalkarsak, milletçe bu vatan topraklarındaki ömrümüz az olur. Sürekli üzerine daha fazlasını, daha güzelini, daha iyisini koyarak devam edeceğiz ki devraldığımız emanetin hakkını verelim. Bizden sonraki nesillere daha büyümüş, daha güçlenmiş, daha zenginleşmiş bir Türkiye bırakacağız ki onlar da çıtayı daha yükseğe koyabilsinler."

Birilerinin hiç bir iş yapmadan, hiç bir eser ve hizmete imza atmadan sadece eleştirerek, sadece hata yapılmasını bekleyerek siyaset yaptığını sandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu, 'armut piş ağzıma düş' zihniyetini hasbelkader yönetimini ele aldıkları şehirlerimizin nasıl geriye götürdüklerinin çevrenizdeki örneklere bakarak sizlerde görüyorsunuz. Üstelik bu uğurda bölücü örgütün uzantılarıyla demlenmekten, eskiden bizimle birlikte olanları güya kurnazlık yapıp karşımıza çıkarmaktan, deste deste para görüntüleriyle siyaseti kirletmekten öte gitmedi" dedi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

DEVLETİMİZİN İMKÂNLARI BÜYÜDÜKÇE ORTAYA ÇIKAN KAYNAĞI HERKESE ADİL ŞEKİLDE DAĞITACAĞIZ.

Gazze’den Suriye’ye, Yemen’den Afganistan’a kadar kardeşlerimiz bu ramazanı kan içinde, ateş içinde, maalesef acı içinde geçiriyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın iki yılı aşkın süredir devam ettiğini belirtti. Savaş’ın kendilerine sıçrama tehlikesinden dolayı Avrupa’nın birçok ülkesinde endişe hâkim olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yarın ne olacağını, krizin nerede patlak vereceğini kimse bilmiyor. Tüm bu çatışmaların ortasında Türkiye, hamdolsun, istikrar adası olarak yükselmektedir” dedi. “DEVLETİMİZİN İMKÂNLARI BÜYÜDÜKÇE ORTAYA ÇIKAN KAYNAĞI HERKESE ADİL ŞEKİLDE DAĞITACAĞIZ” Bölgede yaşanan çatışmalardan Türkiye’nin de etkilendiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa ve Amerika dâhil pek çok yerde son 60, 70 yılın zirvelerine çıkan enflasyon oranlarının, herkes gibi Türkiye’yi de zorladığını söyledi. Çalışanı, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeme ilkelerine her şart altında bağlı olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama asıl amacımız, kalıcı refah artışını sağlamaktır. Bunun için de enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmemiz gerekiyor. Daha önce bunu nasıl yaptıysak inşallah, yine başaracağız. Devletimizin imkânları büyüdükçe, geliri artıkça, omuzlarındaki yük biraz daha azaldıkça ortaya çıkan kaynağı herkese adil şekilde dağıtacağız” açıklamasında bulundu.
Ekleme Tarihi: 20 March 2024 - Wednesday

DEVLETİMİZİN İMKÂNLARI BÜYÜDÜKÇE ORTAYA ÇIKAN KAYNAĞI HERKESE ADİL ŞEKİLDE DAĞITACAĞIZ.

Gazze’den Suriye’ye, Yemen’den Afganistan’a kadar kardeşlerimiz bu ramazanı kan içinde, ateş içinde, maalesef acı içinde geçiriyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın iki yılı aşkın süredir devam ettiğini belirtti.

Savaş’ın kendilerine sıçrama tehlikesinden dolayı Avrupa’nın birçok ülkesinde endişe hâkim olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yarın ne olacağını, krizin nerede patlak vereceğini kimse bilmiyor. Tüm bu çatışmaların ortasında Türkiye, hamdolsun, istikrar adası olarak yükselmektedir” dedi.

“DEVLETİMİZİN İMKÂNLARI BÜYÜDÜKÇE ORTAYA ÇIKAN KAYNAĞI HERKESE ADİL ŞEKİLDE DAĞITACAĞIZ”

Bölgede yaşanan çatışmalardan Türkiye’nin de etkilendiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa ve Amerika dâhil pek çok yerde son 60, 70 yılın zirvelerine çıkan enflasyon oranlarının, herkes gibi Türkiye’yi de zorladığını söyledi.

Çalışanı, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeme ilkelerine her şart altında bağlı olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama asıl amacımız, kalıcı refah artışını sağlamaktır. Bunun için de enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmemiz gerekiyor. Daha önce bunu nasıl yaptıysak inşallah, yine başaracağız. Devletimizin imkânları büyüdükçe, geliri artıkça, omuzlarındaki yük biraz daha azaldıkça ortaya çıkan kaynağı herkese adil şekilde dağıtacağız” açıklamasında bulundu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İnsan Olmayı Tercih etmek

Yüce Rabbimiz, insanı en güzel şekilde yarattığını bildiriyor. Bu en güzel şekil sadece insanın beden özellikleri değildir. Aynı zamanda sahip olduğu birçok güzel meziyet ve faziletleri de kapsar. Bu meziyet ve faziletler bütün insanlarda öz olarak bulunur. Ancak manevi terbiyeyle geliştirilip hayata hâkim kılınabilir.  Bu durumda insanın önünde iki tercih olur. Ya Rabb’inin çizdiği yolda yürüyüp iyi bir insan olacak ya da ebedî mahrumiyetle yüz yüze kalacak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Biz insana yolu gösterdik. İster şükreden olsun, ister nankör!” (İnsân 76/3).  Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] İtaat Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gönderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur. Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisâ 4/80). Hz. Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] uymadan hiç kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz. Hz. Peygamber, Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisidir. Her hükmü Cenâb-ı Hakk’ın hükmü yerindedir. Onu insanlığın önüne koyan yüce Allah’tır. “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşasınız!” diyen de bizzat yüce Allah’tır.  
Ekleme Tarihi: 20 March 2024 - Wednesday

İnsan Olmayı Tercih etmek

Yüce Rabbimiz, insanı en güzel şekilde yarattığını bildiriyor. Bu en güzel şekil sadece insanın beden özellikleri değildir. Aynı zamanda sahip olduğu birçok güzel meziyet ve faziletleri de kapsar. Bu meziyet ve faziletler bütün insanlarda öz olarak bulunur. Ancak manevi terbiyeyle geliştirilip hayata hâkim kılınabilir. 

Bu durumda insanın önünde iki tercih olur. Ya Rabb’inin çizdiği yolda yürüyüp iyi bir insan olacak ya da ebedî mahrumiyetle yüz yüze kalacak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Biz insana yolu gösterdik. İster şükreden olsun, ister nankör!” (İnsân 76/3). 

Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] İtaat

Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gönderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur. Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisâ 4/80). Hz. Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] uymadan hiç kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz. Hz. Peygamber, Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisidir. Her hükmü Cenâb-ı Hakk’ın hükmü yerindedir. Onu insanlığın önüne koyan yüce Allah’tır. “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşasınız!” diyen de bizzat yüce Allah’tır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Yetim Malını Korumak

Kur’an’da, “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ateş dolduruyorlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir” (Nisâ 4/10) buyruluyor.  Âyette yetim malı yemek ateş yemekle eşdeğer tutulurken sevgili Peygamberimiz yetim malı yemeyi helâk edici yedi büyük günah arasında saymaktadır.  Yetimlere bakmak, yani onlara güzel muamele yapmak, işlerini düzenlemek, mallarını muhafaza etmek ve onların iyilikleri doğrultusunda çalışmak Kur’an ve Sünnet’te tavsiye edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz,  “Ben ve yetime bakan cennette şöyle (iki parmağıyla göstererek) yan yanayız” (Buhârî) buyurarak yetime bakmanın karşılığına ebedî saadeti koymuştur. O halde yetimlerin malları güzellikle muhafaza edilmeli, onların geleceklerine önem verilmeli, onlara mutlaka sahip çıkmalıdır.  Yetim hakkında yüce Allah şöyle uyarıyor:  “O halde sakın yetime haksızlık ve kötülük etme!” (Duhâ 93/9).  
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

Yetim Malını Korumak

Kur’an’da, “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ateş dolduruyorlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir” (Nisâ 4/10) buyruluyor. 

Âyette yetim malı yemek ateş yemekle eşdeğer tutulurken sevgili Peygamberimiz yetim malı yemeyi helâk edici yedi büyük günah arasında saymaktadır. 

Yetimlere bakmak, yani onlara güzel muamele yapmak, işlerini düzenlemek, mallarını muhafaza etmek ve onların iyilikleri doğrultusunda çalışmak Kur’an ve Sünnet’te tavsiye edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz, 

“Ben ve yetime bakan cennette şöyle (iki parmağıyla göstererek) yan yanayız” (Buhârî) buyurarak yetime bakmanın karşılığına ebedî saadeti koymuştur. O halde yetimlerin malları güzellikle muhafaza edilmeli, onların geleceklerine önem verilmeli, onlara mutlaka sahip çıkmalıdır. 

Yetim hakkında yüce Allah şöyle uyarıyor: 

“O halde sakın yetime haksızlık ve kötülük etme!” (Duhâ 93/9).

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İsrail sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin temelini dinamitliyor.

  ABD, İsrail’le ilişkisine de ‘istisnalık’ yüklüyor. Bu istisnalık anlayışı hem ABD’yi, hem ABD’nin gücüne yaslanan İsrail’i işledikleri savaş suçlarından cezasız bırakılmalarına kadar vardırılıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Uluslararası Ceza Mahkemesi”nde yargılanmasını şiddetle destekleyen ABD’nin kendisi bu mahkemenin yargı yetkisini hiçbir şekilde tanımıyor. BM’nin kuruluşundan bu yana Güvenlik Konseyi’nin 5 Daimi Üyesinden biri olarak ABD’nin kullandığı yaklaşık 90 vetonun yarısı İsrail’le ilgili. Bu vetolar İsrail’in cezasız kalmasını sağladığı gibi uluslararası hukuku sistematik şekilde ihlalleri sürdürmesini de teşvik etti. İsrail 5 ay içinde Gazze’de 13 bin civarında “çocuk” öldürdü. “Uluslararası Adalet Divanı”nın uyarılarına rağmen öldürmeye devam eden İsrail sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin temelini dinamitliyor. ABD’nin desteği olmadan İsrail bunu yapabilir mi? Diğer yandan İsrail, ABD’nin askerî desteği olmadan Gazze’de endüstriyel ölçekteki katliamlarını da sürdüremez.   İsrail onlarca yıldır Gazze’ye abluka uyguluyor. Bir paket çikletin, bir paket bisküvinin bile Gazze şeridine girmesi İsrail’in iznine bağlı. Mesela İsrail, “BM Filistinli Mülteciler için Yardım Ajansı”na (UNRWA) ait insani yardım içeren bir kamyonun Gazze’ye girmesini, çocuklar için hazırlanmış tıbbi yardım çantalarında makas olduğu gerekçesiyle izin vermemişti. Böyle binlerce uygulama var. Bu “Naziler”den kalma bir toplama kampı veya hapishane rejimi. İsrail insanları sadece silahla, bombayla değil açlıktan, susuzluktan, hastalıktan da öldürüyor. İnsani yardımları engellemek de suç. İsrail onlarca yıldır bu suçu alenen işliyor. Sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin hamileri olan ABD ve Batı yönetimleriyse İsrail’in işlediği suçlara gözlerini yumuyorlar. İsrail’in isteğiyle bu ülkeler “UNRWA”ya malî yardımı da askıya aldılar. Aslında ABD’de ve Avrupa’da askerî yardım alan ülkelerin insan hakları ihlalleri açısından incelenmesini gerektiren yasalar var. Tahmin edeceğiniz gibi bu yasalar da İsrail’e uygulanmıyor. ABD Dış İşlerinde üst düzey bir görevli olan Josh Paul bu yüzden istifa etmişti. Batı dünyasındaki birçok ülkenin bakış açısına göre İsrail rejimi suç işleme hakkına sahiptir. ABD, Ukrayna’ya askerî yardımı koşullandırmıştı. Ukrayna’nın Rusya’daki hedefleri vurmak için ABD’nin tedarik ettiği silahları kullanmamayı kabul etmesi koşullardan sadece biriydi. Keza ABD’nin birçok ülkeye askeri yardımları da, ekonomik yardımları da koşullandırılmıştır.   Biden Yönetimi İsrail’in Gazze’ye insani yardım girmesini engellediğini kabul ediyor. Dahası yüzde yetmişi kadın ve çocuk 30 binden fazla masum insanı öldürdüğünü de kabul ediyor. Ancak Biden Yönetimi şimdiye kadar İsrail’i dizginleyecek nitelikte bir girişimde bulunmadı. İnsanî yardımın Gazze’ye ulaşmasını engelleyen İsrail’e koşul dayatma iradesi gösteremeyen Biden Yönetimi deniz yoluyla bu yardımın yapılması için geçici liman inşa etmeyi üstleniyor. Karayolu gibi kolay yol varken, ABD’nin deniz yoluyla yardım ulaştırma fikri bir acziyet ifadesi. Oysa analizciler Biden’ın askerî yardımın koşullandırılacağına dair bir yaklaşımının İsrail üzerinde etkili olacağını düşünüyorlar. Örnek olarak ABD Başkanlarından Reagan’ın “F-16” savaş uçaklarının teslimatını, Obama’nınsa “Hellfire” füzelerinin teslimatını ertelemesini gösteriyorlar. İki örnekten biri İsrail’in Beyrut’u bombalamasıyla, diğeriyse Gazze ile ilgiliydi. ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’daki Demokratlar arasında İsrail’e askerî yardımın koşullandırılmasına ilişkin girişimler oldu, oluyor. En son Senatör Bernie Sanders ve arkadaşları ABD Başkanı Joe Biden’e gönderdikleri bir mektupta Gazze Şeridi’ne yardım sevkiyatını engellemeyi durdurmaması halinde, ABD yasaları uyarınca İsrail’e askerî yardımı kesmesi gerektiği belirtiliyordu. İsrail’in insanî yardım teslimatlarını sistematik olarak engellemesinin ABD yasalarını ihlal ettiğine dikkat çeken Senatörler özellikle 1961 tarihli “Dış Yardım Yasası”nı işaret ediyorlardı. Bu yasaya göre ABD’nin insani yardımlarının naklini, teslimatını herhangi bir şekilde engelleyen ya da kısıtlayan ülkelere yardımı yasaklıyor. Sanders ve arkadaşları Biden’e gönderdikleri mektupta “Gazze’de ortaya çıkan insani felaketin modern tarihte neredeyse eşi benzeri yok” diyorlardı. Biden Yönetimiyse somut girişimlere sırtını dönüyor, İsrail üzerinde caydırıcı olmayacak politikalarla zaman kazanmaya çalışıyor.
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

İsrail sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin temelini dinamitliyor.

 

ABD, İsrail’le ilişkisine de ‘istisnalık’ yüklüyor. Bu istisnalık anlayışı hem ABD’yi, hem ABD’nin gücüne yaslanan İsrail’i işledikleri savaş suçlarından cezasız bırakılmalarına kadar vardırılıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Uluslararası Ceza Mahkemesi”nde yargılanmasını şiddetle destekleyen ABD’nin kendisi bu mahkemenin yargı yetkisini hiçbir şekilde tanımıyor.
BM’nin kuruluşundan bu yana Güvenlik Konseyi’nin 5 Daimi Üyesinden biri olarak ABD’nin kullandığı yaklaşık 90 vetonun yarısı İsrail’le ilgili. Bu vetolar İsrail’in cezasız kalmasını sağladığı gibi uluslararası hukuku sistematik şekilde ihlalleri sürdürmesini de teşvik etti.
İsrail 5 ay içinde Gazze’de 13 bin civarında “çocuk” öldürdü. “Uluslararası Adalet Divanı”nın uyarılarına rağmen öldürmeye devam eden İsrail sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin temelini dinamitliyor. ABD’nin desteği olmadan İsrail bunu yapabilir mi? Diğer yandan İsrail, ABD’nin askerî desteği olmadan Gazze’de endüstriyel ölçekteki katliamlarını da sürdüremez.
 
İsrail onlarca yıldır Gazze’ye abluka uyguluyor. Bir paket çikletin, bir paket bisküvinin bile Gazze şeridine girmesi İsrail’in iznine bağlı. Mesela İsrail, “BM Filistinli Mülteciler için Yardım Ajansı”na (UNRWA) ait insani yardım içeren bir kamyonun Gazze’ye girmesini, çocuklar için hazırlanmış tıbbi yardım çantalarında makas olduğu gerekçesiyle izin vermemişti. Böyle binlerce uygulama var. Bu “Naziler”den kalma bir toplama kampı veya hapishane rejimi. İsrail insanları sadece silahla, bombayla değil açlıktan, susuzluktan, hastalıktan da öldürüyor.
İnsani yardımları engellemek de suç. İsrail onlarca yıldır bu suçu alenen işliyor. Sözde kurallara dayalı uluslararası sistemin hamileri olan ABD ve Batı yönetimleriyse İsrail’in işlediği suçlara gözlerini yumuyorlar. İsrail’in isteğiyle bu ülkeler “UNRWA”ya malî yardımı da askıya aldılar. Aslında ABD’de ve Avrupa’da askerî yardım alan ülkelerin insan hakları ihlalleri açısından incelenmesini gerektiren yasalar var. Tahmin edeceğiniz gibi bu yasalar da İsrail’e uygulanmıyor. ABD Dış İşlerinde üst düzey bir görevli olan Josh Paul bu yüzden istifa etmişti. Batı dünyasındaki birçok ülkenin bakış açısına göre İsrail rejimi suç işleme hakkına sahiptir.

ABD, Ukrayna’ya askerî yardımı koşullandırmıştı. Ukrayna’nın Rusya’daki hedefleri vurmak için ABD’nin tedarik ettiği silahları kullanmamayı kabul etmesi koşullardan sadece biriydi. Keza ABD’nin birçok ülkeye askeri yardımları da, ekonomik yardımları da koşullandırılmıştır.

 

Biden Yönetimi İsrail’in Gazze’ye insani yardım girmesini engellediğini kabul ediyor. Dahası yüzde yetmişi kadın ve çocuk 30 binden fazla masum insanı öldürdüğünü de kabul ediyor. Ancak Biden Yönetimi şimdiye kadar İsrail’i dizginleyecek nitelikte bir girişimde bulunmadı.

İnsanî yardımın Gazze’ye ulaşmasını engelleyen İsrail’e koşul dayatma iradesi gösteremeyen Biden Yönetimi deniz yoluyla bu yardımın yapılması için geçici liman inşa etmeyi üstleniyor. Karayolu gibi kolay yol varken, ABD’nin deniz yoluyla yardım ulaştırma fikri bir acziyet ifadesi.

Oysa analizciler Biden’ın askerî yardımın koşullandırılacağına dair bir yaklaşımının İsrail üzerinde etkili olacağını düşünüyorlar. Örnek olarak ABD Başkanlarından Reagan’ın “F-16” savaş uçaklarının teslimatını, Obama’nınsa “Hellfire” füzelerinin teslimatını ertelemesini gösteriyorlar. İki örnekten biri İsrail’in Beyrut’u bombalamasıyla, diğeriyse Gazze ile ilgiliydi.
ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’daki Demokratlar arasında İsrail’e askerî yardımın koşullandırılmasına ilişkin girişimler oldu, oluyor. En son Senatör Bernie Sanders ve arkadaşları ABD Başkanı Joe Biden’e gönderdikleri bir mektupta Gazze Şeridi’ne yardım sevkiyatını engellemeyi durdurmaması halinde, ABD yasaları uyarınca İsrail’e askerî yardımı kesmesi gerektiği belirtiliyordu. İsrail’in insanî yardım teslimatlarını sistematik olarak engellemesinin ABD yasalarını ihlal ettiğine dikkat çeken Senatörler özellikle 1961 tarihli “Dış Yardım Yasası”nı işaret ediyorlardı. Bu yasaya göre ABD’nin insani yardımlarının naklini, teslimatını herhangi bir şekilde engelleyen ya da kısıtlayan ülkelere yardımı yasaklıyor.
Sanders ve arkadaşları Biden’e gönderdikleri mektupta “Gazze’de ortaya çıkan insani felaketin modern tarihte neredeyse eşi benzeri yok” diyorlardı. Biden Yönetimiyse somut girişimlere sırtını dönüyor, İsrail üzerinde caydırıcı olmayacak politikalarla zaman kazanmaya çalışıyor.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“MEYDANI TEMBEL SİYASETİYLE GENÇLERİMİZE KÖTÜ ÖRNEK OLANLARA BIRAKAMAYIZ”

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerinin başında Çanakkale şehitleri başta olmak üzere bin yıldır ülke topraklarının vatan olmasını sağlamak için hayatlarını feda eden tüm kahramanlara Allah'tan rahmet diledi. Uzun yıllar boyunca ikamet ettiği Keçiören'i Ankara'nın yıldızı hâline getireceğine inandığı Atatürk Cumhuriyet Kulesi'nin Başkent’e hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu eserin şehre kazandırılmasında emeği geçen Keçiören Belediye Başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Turgut Altınok başta olmak üzere herkese teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'nın Çankaya tarafında, yapıldığı tarihten itibaren şehrin simgelerinden biri hâline gelen Atakule'nin olduğunu anımsattı. ATATÜRK CUMHURİYET KULESİ Aynı mimarın tasarladığı Atatürk Cumhuriyet Kulesi ile şehre yeni bir sembol daha kazandırdıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tabii temelinin atılmasının üzerinden 20 yılı aşkın süre geçtikten sonra açılışını yaptığımız bu kulenin serencamı da ayrı bir hikâyedir. Bu hikâyenin bana göre en önemli tarafı şudur; Bu kule Keçiörenlilerin sahip çıkması sayesinde ayakta kalmış ve bugün Ankaralıların hizmetine girebilmiştir. Şayet ilçe halkı sahip çıkmasaydı, şimdi bu gördüğümüz eserin yerinde yeller esiyordu. Hukuki ve idari pek çok sorunun ardından Kovid-19 salgınının yol açtığı zorlukları da aşmayı başaran kulemiz, aslında başlı başına bir azim abidesidir.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Atatürk Cumhuriyet Kulesi, Ankara'nın en yüksek binası sıfatıyla 197 metreden Ankaramızı selamlayacak. Bünyesindeki kütüphanesi, spor salonu, kafeteryası, nikâh salonu, sergi salonu, seyir alanı, lokantası ve diğer birimleriyle ziyaretçilerine unutulmaz hizmetler verecek. Kulenin en üst kısmında yer alan Selçuklu yıldızı zaten başlı başına buraya vurulmuş bir Ankara mührüdür. Nikâhlarını 152 metre yüksekliğindeki salonda kıyacak çiftlerimizin de yeni hayatlarına bulutların üzerinde girecekleri anlaşılıyor. Bundan sonra herkes herhalde nikâhını Keçiören'de kıymaya gelir. Sorumluluk sahiplerinin isimlerini nesiller boyu yaşatacak olan, gök kubbede kalan hoş seda misali geride bıraktıkları eserleri ve hizmetleridir." Cumhurbaşkanı Erdoğan, kule Ankara'ya hizmet ettiği müddetçe Turgut Altınok'a edilen hayır duaların süreceğini dile getirdi. Altınok'un 30-40 yıl önce imarıyla, altyapısıyla, çevre düzeniyle Başkent’in en sorunlu ilçelerinden birini en gözde yerleşim yeri hâline getirdiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Kendisi inşallah bu birikimini, üretkenliğini, vizyonunu, çalışkanlığını 31 Mart’tan sonra Ankara'nın tamamı için kullanacak. Şu CHP zihniyetinin fetret devrinden Ankaramızı kurtarmaya var mıyız? Bunlardan bir şey olmaz. Bunların Ankaramıza, Başkentimize verecekleri hiçbir hizmet yoktur, bundan sonra da olmayacaktır. Şehrin kaybolan son 5 yılını telafi etmenin ötesinde Ankara'yı Türkiye Yüzyılı'na hazırlayacak yeni bir dönemin kapılarını Turgut kardeşimizin açacağına ben inanıyorum. Cumhurbaşkanı olarak ben yanındayım, Cumhur İttifakı olarak biz yanındayız. Vereceğimiz desteklerle sadece Keçiören değil, inşallah Ankara’mız yeniden ayağa kalkacak." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin son 21 yılındaki tüm atılımlarını eser ve hizmet siyasetiyle gerçekleştirdiklerini belirtti. “KALKINMA HAMLELERİMİZDEN İSTİFADE ETMEYEN NE TEK KARIŞ VATAN TOPRAĞI NE HERHANGİ BİR FERT VARDIR” "Demokrasi ve kalkınma hamlelerimizden istifade etmeyen ne tek karış vatan toprağı ne herhangi bir fert vardır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Son dönemde vizyonsuzluğu, programsızlığı, projesizliği, esersizliği, hizmetsizliği yücelten bir anlayışın öne çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Yol yapmayan, hizmet üretmeyen, verdiği sözlerin arkasında durmayan siyasetçi profilleri arzıendam etmeye başlıyor. Havalimanından şehir merkezine kadar şu yollarda en ufak bir adım atıldı mı? İşte, sadece Melih Bey'in döneminde atılmış adımlar var ama gel gör ki bu beyefendi geldi geleli yollarda ne asfalt, ne su, hiçbir şey yok. Ben Ankaralıyım. Havalimanından şehir merkezine kadar ne yapıyorsak biz yapıyoruz. Metro filan bir şey yok, derdi de yok. Hatta yaptığı hiçbir şey olmamakla övünen, bundan sonra da hiçbir şey yapmayacağını göğsünü gererek diyen siyasetçiler, belediye başkanları, adaylar türedi.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ankaramızda üzerlerinde kayda değer bir emekleri olmadığı hâlde sahiplendikleri işleri saymazsak elhak yaptıkları bir şey zaten yok. Önümüzdeki dönem için iş yapmaya niyetlenmediklerini açıkça beyan ettiklerine göre bunlardan bir beklenti de söz konusu olamaz. Normal şartlarda insanın utançtan yüzünün kızarması gereken bu tabloyu, iftihar vesilesi gibi anlatanların takdirini ben milletimize, Başkent halkına bırakıyorum. Sizin zaten gereken hesabı 31 Mart günü soracağınıza inanıyorum. Seçimleri kimin kazandığından, kimin kaybettiğinden ziyade bu anlayışın ülkemize musallat olmasından üzüntülüyüz. Ankara, İstanbul, İzmir böyle. Nerede CHP belediyesi varsa her taraf dökülüyor, rezalet” diye ekledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Allah'ın insanlara ancak çalıştığının karşılığını vereceğini ifade etti. “MEYDANI TEMBEL SİYASETİYLE GENÇLERİMİZE KÖTÜ ÖRNEK OLANLARA BIRAKAMAYIZ” "Biz eser ve hizmet siyaseti diyerek gecemizi gündüzümüze katarken, meydanı tembel siyasetiyle gençlerimize kötü örnek olanlara bırakamayız" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara başta olmak üzere ülkenin en büyük şehirlerine tebelleş olan bu zihniyetin 31 Mart'ta mutlaka ama mutlaka siyasetten tasfiye edileceğini bildirdi. Bunun en çok da şehirlerin geleceği için yapılması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirlere kamudan tahsis edilen devasa bütçelerin bu kişilerin elinde nereye gittiğinin meçhul olduğunu söyledi. Son dönemde bu paraların akıbetine dair bazı ipuçlarının görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Desteleri gördünüz değil mi? Demetleri gördünüz. Dolarları gördünüz değil mi? Hayırdır ya? Ne iş bu? Bu durum başka bir dönemde, başka bir partinin mensuplarının başına gelse yer gök yıkılırdı" diye konuştu. Bir dönem ağzını her açtığında "Ben hesap uzmanıyım." diyenler bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Şimdi hesap uzmanı nerede? Ankara'da bir apartman dairesinde, emekliye ayrıldı. Bunun da akıbeti aynı, bu da gidecek. Ama belediye başkanı çok daha önceden gidecek. Onun için 31 Mart çok önemli. Ankara'da da, İstanbul'da da, İzmir'de de Allah'ın izniyle bunları 31 Mart'ta emekli edelim. Daha yakın zamanda sürekli istismar ettikleri Atatürk'e karşı bir medya platformunun sergilediği terbiyesizliği de başlarını önlerine eğerek suskunlukla geçiştirmişlerdir. Çünkü bunların derdi ne Atatürk'tür ne şeffaflıktır ne dürüstlüktür ne de ülkemizin ve şehirlerimizin menfaatini savunmaktır. Bunların tek derdi, kendi çevrim içi dünyalarında kurdukları sahte düzeni korumaktır." “BİZ KENDİ İŞİMİZE BAKIYORUZ” Cumhurbaşkanı Erdoğan, sivil toplum görüntüsü altında ülkenin ve milletin aleyhine her faaliyetin içinde olanların da geri kalmadığını, tüm kesimlerin, tek parti faşizmi heveslisi CHP ile sırtını bölücü terör örgütüne dayayan DEM'e destek vermek için atmadık takla bırakmadıklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok iyi takla atıyorlar. Esermiş, hizmetmiş, projeymiş, erdemmiş, onurmuş zerre kadar umurlarında değil. Geçtiğimiz yıl yapılan 14-28 Mayıs seçimlerinde ne dediler? 'Kazandık, geliyoruz' Kimdi? İstanbul başkanıyla Ankara başkanı. Ne oldu? Bunlar altılı masada ne diyorlardı? 'Kazanıyoruz, geliyoruz' Şimdi bunlardan hiçbiri Meclise girebilecek mi? Hiçbiri şu anda Mecliste yok. İşte bunların siyaset bilinci de bu kadar. Sandık sonuçları açıklanınca rezil rüsva olmuşlardı. Bile bile yaptıkları bu provokasyondan, bilerek söyledikleri bu yalanlardan dolayı daha sonra ne milletten özür dilediler ne de pişmanlık duydular. Seçim akşamı yaşanan rezillikler dâhil tüm günahı eski genel başkanlarına yıktılar. Hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi pişkince yollarına devam ettiler. Hâlâ da yollarına devam ediyorlar." Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı çevrelerin, 31 Mart seçimleri öncesinde yine arzı endam etmeye başladıklarını, yine ortaya döküldüklerini dile getirerek, "Başımıza bir de tüm bunları gördüğü, birliği, yakinen şahit olduğu hâlde, kazanmak değil, sadece bize kaybettirmek için paçamıza yapışanlar çıktı" dedi. Bunların kim olduğunun bilindiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Peki biz kaybedince kazanacak olanlar kim? Tabii ki tek parti faşisti CHP ve artık onun tescilli ortağı hâline dönüşen DEM. Allah bunlara da akıl, fikir versin diyor ve biz kendi işimize bakıyoruz" ifadelerini kullandı. Cumhur İttifakı olarak Türkiye Yüzyılı'nın inşası yolunda kararlılıkla mücadeleye devam ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün olduğu gibi omuz omuza, yürek yüreğe, ülke ve millete hizmet için gece gündüz çalışmayı sürdüreceklerini söyledi. Ankara ve Keçiören'in bu mücadeleye samimi destek vereceğinden şüphe duymadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehri etrafı gecekondularla çevrili bir köy görünümünden modern bir başkente dönüştürdükleri gibi geleceğe de yine en güzel şekilde kendilerinin hazırlayacağını bildirdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Turgut Altınok'a güvendiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnşallah sadece Keçiören'de değil, Ankara'nın genelinde kentsel dönüşlerle beraber yeniden bir Ankara, yepyeni bir Ankara diyor, yola böyle koyuluyoruz" ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart seçimlerini bu uzun yolculuğun yeni bir durağı, yeni bir başlangıcı olarak gördüklerini, millî iradenin şehrinin de kendine yakışanı yapacağına yürekten inandıklarını belirtti. Erdoğan, "31 Mart'ta Ankara'nın tercihinin Turgut kardeşimden ve gerçek belediyecilikten yana olacağından en ufak bir şüphe duymuyoruz" dedi. “ANKARA, DÜNYANIN ÖNDE GELEN SAVUNMA SANAYİ MERKEZLERİNDEN BİRİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'nın artık Türkiye'nin idari başkenti olmasının ötesinde sadece ülkenin değil, dünyanın önde gelen savunma sanayi merkezlerinden birine dönüştüğüne dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi alanlarında önemli küresel oyuncular hâline gelen savunma sanayi şirketlerimiz, millî gururumuz olan ürünlerin tasarım ve üretimlerini burada yapıyor. Bu iklim, diğer sektörleri de ateşliyor, onların da yatırım, üretim, istihdam şevkini arttırıyor. Millî Mücadelede kendi mermisini imal etmekte, askerine çorap, çamaşır temin etmekte zorlanan Ankara'dan, işte bu şekilde dünya devleriyle yarışan şirketlerin merkezi Ankara'ya gelmek öyle kolay olmadı" diye konuştu. “HER BİR VATANDAŞIMIZI, HAKKI OLAN GÜVENLİ, RAHAT HAYAT SEVİYESİNE KAVUŞTURMAK BOYNUMUZUN BORCUDUR” Her şeyden önce ülkedeki güven ve iklimin kurulması, yaşatılması ve güçlendirilmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Bizim en büyük başarımız bunu sağlamak olmuştur. Aynı şekilde gençlerimize hayallerini gerçekleştirebilecekleri altyapının sunulması gerekiyordu. İşte biz, bunu da başardık. Son dönemde yaşanan ve üst üste gelen hadiselerin yol açtığı sıkıntılar, kazanımlarımızı görmemize ve sahip çıkmamıza asla engel olamaz, olmamalıdır. Küresel krizlerin tetiklediği hayat pahalılığı ve asrın afeti depremin getirdiği 104 milyar dolarlık ilave yük, bizi hedeflerimizden uzaklaştırmadı. Fakat hiç arzu etmediğimiz sorunlara yol açtı." Çalışanların ve küçük esnafın yaşadığı refah kaybının farkında olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunun üstesinden gelmenin yolu afaki söylemler değil, daha çok çalışarak, daha çok üreterek, daha çok kazanarak devletimizin imkânlarını artırmaktır. Her bir vatandaşımızı, hakkı olan güvenli, huzurlu, rahat hayat seviyesine kavuşturmak boynumuzun borcudur. Tabii bu arada birileri yine sinsi oyunlar peşinde koşuyor. Uyguladığımız ekonomi programı üzerinde şüpheler oluşturarak seçim sonrası için felaket tellallığı yapanlar, her zamanki gibi kısa vadeli vurgun amaçlıyor" diye konuştu. “ENFLASYONDAKİ HIZLI DÜŞÜŞÜ BERABERCE İZLEYECEĞİZ” Hem piyasaların hem de vatandaşın gönlünün rahat olmasını isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Cumhurbaşkanı Yardımcımızla, Hazine ve Maliye Bakanımızla, diğer bakanlarımızla, bürokratlarımızla ekonomi programımızın başarısı için yoğun mesai sarf ediyoruz. Millî gelirden istihdama, ihracattan kamu mali dengesine kadar tüm göstergeler hamdolsun doğru istikamette gittiğimizi gösteriyor. En büyük sorunumuz olan enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren geçeceği hızlı düşüşü beraberce izleyeceğiz. İnşallah önümüzdeki yıldan itibaren hem geçmişin eksiklerini telafi etme hem geleceğin ihtiyaçlarını karşılama noktasında çok daha iyi bir yerde olacağız." “ÜLKEMİZİ, ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE İKİ KAT DAHA BÜYÜTMEKTE KARARLIYIZ” Cumhurbaşkanı Erdoğan, millete verdikleri her sözün kendileri için namus sözü olduğunu ifade ederek, "Başkalarından farklı olarak biz, verdiğimiz sözleri unutmaz, hepsinin takibini yaparız. Ülkemizi geçtiğimiz 21 yılda üç kattan fazla nasıl büyüttüysek, önümüzdeki dönemde iki kat daha büyütmekte kararlıyız. Milletimizin duası ve desteğiyle, Allah'ın izniyle bu hedefe de hiç endişe etmeyin ulaşacağız" değerlendirmesinde bulundu. Açılışı yapılan Atatürk Cumhuriyet Kulesi'nin Ankara ve Keçiören'e hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu eserin Ankara'ya kazandırılmasında emeği geçen Altınok ve ekibini tebrik ederek, "31 Mart akşamı inşallah Ankara'da balkon çok farklı seslenecek" dedi.
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

“MEYDANI TEMBEL SİYASETİYLE GENÇLERİMİZE KÖTÜ ÖRNEK OLANLARA BIRAKAMAYIZ”

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerinin başında Çanakkale şehitleri başta olmak üzere bin yıldır ülke topraklarının vatan olmasını sağlamak için hayatlarını feda eden tüm kahramanlara Allah'tan rahmet diledi.

Uzun yıllar boyunca ikamet ettiği Keçiören'i Ankara'nın yıldızı hâline getireceğine inandığı Atatürk Cumhuriyet Kulesi'nin Başkent’e hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu eserin şehre kazandırılmasında emeği geçen Keçiören Belediye Başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Turgut Altınok başta olmak üzere herkese teşekkür etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'nın Çankaya tarafında, yapıldığı tarihten itibaren şehrin simgelerinden biri hâline gelen Atakule'nin olduğunu anımsattı.

ATATÜRK CUMHURİYET KULESİ

Aynı mimarın tasarladığı Atatürk Cumhuriyet Kulesi ile şehre yeni bir sembol daha kazandırdıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tabii temelinin atılmasının üzerinden 20 yılı aşkın süre geçtikten sonra açılışını yaptığımız bu kulenin serencamı da ayrı bir hikâyedir. Bu hikâyenin bana göre en önemli tarafı şudur; Bu kule Keçiörenlilerin sahip çıkması sayesinde ayakta kalmış ve bugün Ankaralıların hizmetine girebilmiştir. Şayet ilçe halkı sahip çıkmasaydı, şimdi bu gördüğümüz eserin yerinde yeller esiyordu. Hukuki ve idari pek çok sorunun ardından Kovid-19 salgınının yol açtığı zorlukları da aşmayı başaran kulemiz, aslında başlı başına bir azim abidesidir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Atatürk Cumhuriyet Kulesi, Ankara'nın en yüksek binası sıfatıyla 197 metreden Ankaramızı selamlayacak. Bünyesindeki kütüphanesi, spor salonu, kafeteryası, nikâh salonu, sergi salonu, seyir alanı, lokantası ve diğer birimleriyle ziyaretçilerine unutulmaz hizmetler verecek. Kulenin en üst kısmında yer alan Selçuklu yıldızı zaten başlı başına buraya vurulmuş bir Ankara mührüdür. Nikâhlarını 152 metre yüksekliğindeki salonda kıyacak çiftlerimizin de yeni hayatlarına bulutların üzerinde girecekleri anlaşılıyor. Bundan sonra herkes herhalde nikâhını Keçiören'de kıymaya gelir. Sorumluluk sahiplerinin isimlerini nesiller boyu yaşatacak olan, gök kubbede kalan hoş seda misali geride bıraktıkları eserleri ve hizmetleridir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kule Ankara'ya hizmet ettiği müddetçe Turgut Altınok'a edilen hayır duaların süreceğini dile getirdi.

Altınok'un 30-40 yıl önce imarıyla, altyapısıyla, çevre düzeniyle Başkent’in en sorunlu ilçelerinden birini en gözde yerleşim yeri hâline getirdiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Kendisi inşallah bu birikimini, üretkenliğini, vizyonunu, çalışkanlığını 31 Mart’tan sonra Ankara'nın tamamı için kullanacak. Şu CHP zihniyetinin fetret devrinden Ankaramızı kurtarmaya var mıyız? Bunlardan bir şey olmaz. Bunların Ankaramıza, Başkentimize verecekleri hiçbir hizmet yoktur, bundan sonra da olmayacaktır. Şehrin kaybolan son 5 yılını telafi etmenin ötesinde Ankara'yı Türkiye Yüzyılı'na hazırlayacak yeni bir dönemin kapılarını Turgut kardeşimizin açacağına ben inanıyorum. Cumhurbaşkanı olarak ben yanındayım, Cumhur İttifakı olarak biz yanındayız. Vereceğimiz desteklerle sadece Keçiören değil, inşallah Ankara’mız yeniden ayağa kalkacak."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin son 21 yılındaki tüm atılımlarını eser ve hizmet siyasetiyle gerçekleştirdiklerini belirtti.

“KALKINMA HAMLELERİMİZDEN İSTİFADE ETMEYEN NE TEK KARIŞ VATAN TOPRAĞI NE HERHANGİ BİR FERT VARDIR”

"Demokrasi ve kalkınma hamlelerimizden istifade etmeyen ne tek karış vatan toprağı ne herhangi bir fert vardır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Son dönemde vizyonsuzluğu, programsızlığı, projesizliği, esersizliği, hizmetsizliği yücelten bir anlayışın öne çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Yol yapmayan, hizmet üretmeyen, verdiği sözlerin arkasında durmayan siyasetçi profilleri arzıendam etmeye başlıyor. Havalimanından şehir merkezine kadar şu yollarda en ufak bir adım atıldı mı? İşte, sadece Melih Bey'in döneminde atılmış adımlar var ama gel gör ki bu beyefendi geldi geleli yollarda ne asfalt, ne su, hiçbir şey yok. Ben Ankaralıyım. Havalimanından şehir merkezine kadar ne yapıyorsak biz yapıyoruz. Metro filan bir şey yok, derdi de yok. Hatta yaptığı hiçbir şey olmamakla övünen, bundan sonra da hiçbir şey yapmayacağını göğsünü gererek diyen siyasetçiler, belediye başkanları, adaylar türedi.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ankaramızda üzerlerinde kayda değer bir emekleri olmadığı hâlde sahiplendikleri işleri saymazsak elhak yaptıkları bir şey zaten yok. Önümüzdeki dönem için iş yapmaya niyetlenmediklerini açıkça beyan ettiklerine göre bunlardan bir beklenti de söz konusu olamaz. Normal şartlarda insanın utançtan yüzünün kızarması gereken bu tabloyu, iftihar vesilesi gibi anlatanların takdirini ben milletimize, Başkent halkına bırakıyorum. Sizin zaten gereken hesabı 31 Mart günü soracağınıza inanıyorum. Seçimleri kimin kazandığından, kimin kaybettiğinden ziyade bu anlayışın ülkemize musallat olmasından üzüntülüyüz. Ankara, İstanbul, İzmir böyle. Nerede CHP belediyesi varsa her taraf dökülüyor, rezalet” diye ekledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Allah'ın insanlara ancak çalıştığının karşılığını vereceğini ifade etti.

“MEYDANI TEMBEL SİYASETİYLE GENÇLERİMİZE KÖTÜ ÖRNEK OLANLARA BIRAKAMAYIZ”

"Biz eser ve hizmet siyaseti diyerek gecemizi gündüzümüze katarken, meydanı tembel siyasetiyle gençlerimize kötü örnek olanlara bırakamayız" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara başta olmak üzere ülkenin en büyük şehirlerine tebelleş olan bu zihniyetin 31 Mart'ta mutlaka ama mutlaka siyasetten tasfiye edileceğini bildirdi.

Bunun en çok da şehirlerin geleceği için yapılması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirlere kamudan tahsis edilen devasa bütçelerin bu kişilerin elinde nereye gittiğinin meçhul olduğunu söyledi.

Son dönemde bu paraların akıbetine dair bazı ipuçlarının görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Desteleri gördünüz değil mi? Demetleri gördünüz. Dolarları gördünüz değil mi? Hayırdır ya? Ne iş bu? Bu durum başka bir dönemde, başka bir partinin mensuplarının başına gelse yer gök yıkılırdı" diye konuştu.

Bir dönem ağzını her açtığında "Ben hesap uzmanıyım." diyenler bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Şimdi hesap uzmanı nerede? Ankara'da bir apartman dairesinde, emekliye ayrıldı. Bunun da akıbeti aynı, bu da gidecek. Ama belediye başkanı çok daha önceden gidecek. Onun için 31 Mart çok önemli. Ankara'da da, İstanbul'da da, İzmir'de de Allah'ın izniyle bunları 31 Mart'ta emekli edelim. Daha yakın zamanda sürekli istismar ettikleri Atatürk'e karşı bir medya platformunun sergilediği terbiyesizliği de başlarını önlerine eğerek suskunlukla geçiştirmişlerdir. Çünkü bunların derdi ne Atatürk'tür ne şeffaflıktır ne dürüstlüktür ne de ülkemizin ve şehirlerimizin menfaatini savunmaktır. Bunların tek derdi, kendi çevrim içi dünyalarında kurdukları sahte düzeni korumaktır."

“BİZ KENDİ İŞİMİZE BAKIYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sivil toplum görüntüsü altında ülkenin ve milletin aleyhine her faaliyetin içinde olanların da geri kalmadığını, tüm kesimlerin, tek parti faşizmi heveslisi CHP ile sırtını bölücü terör örgütüne dayayan DEM'e destek vermek için atmadık takla bırakmadıklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok iyi takla atıyorlar. Esermiş, hizmetmiş, projeymiş, erdemmiş, onurmuş zerre kadar umurlarında değil. Geçtiğimiz yıl yapılan 14-28 Mayıs seçimlerinde ne dediler? 'Kazandık, geliyoruz' Kimdi? İstanbul başkanıyla Ankara başkanı. Ne oldu? Bunlar altılı masada ne diyorlardı? 'Kazanıyoruz, geliyoruz' Şimdi bunlardan hiçbiri Meclise girebilecek mi? Hiçbiri şu anda Mecliste yok. İşte bunların siyaset bilinci de bu kadar. Sandık sonuçları açıklanınca rezil rüsva olmuşlardı. Bile bile yaptıkları bu provokasyondan, bilerek söyledikleri bu yalanlardan dolayı daha sonra ne milletten özür dilediler ne de pişmanlık duydular. Seçim akşamı yaşanan rezillikler dâhil tüm günahı eski genel başkanlarına yıktılar. Hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi pişkince yollarına devam ettiler. Hâlâ da yollarına devam ediyorlar."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı çevrelerin, 31 Mart seçimleri öncesinde yine arzı endam etmeye başladıklarını, yine ortaya döküldüklerini dile getirerek, "Başımıza bir de tüm bunları gördüğü, birliği, yakinen şahit olduğu hâlde, kazanmak değil, sadece bize kaybettirmek için paçamıza yapışanlar çıktı" dedi.

Bunların kim olduğunun bilindiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Peki biz kaybedince kazanacak olanlar kim? Tabii ki tek parti faşisti CHP ve artık onun tescilli ortağı hâline dönüşen DEM. Allah bunlara da akıl, fikir versin diyor ve biz kendi işimize bakıyoruz" ifadelerini kullandı.

Cumhur İttifakı olarak Türkiye Yüzyılı'nın inşası yolunda kararlılıkla mücadeleye devam ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün olduğu gibi omuz omuza, yürek yüreğe, ülke ve millete hizmet için gece gündüz çalışmayı sürdüreceklerini söyledi.

Ankara ve Keçiören'in bu mücadeleye samimi destek vereceğinden şüphe duymadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehri etrafı gecekondularla çevrili bir köy görünümünden modern bir başkente dönüştürdükleri gibi geleceğe de yine en güzel şekilde kendilerinin hazırlayacağını bildirdi.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Turgut Altınok'a güvendiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnşallah sadece Keçiören'de değil, Ankara'nın genelinde kentsel dönüşlerle beraber yeniden bir Ankara, yepyeni bir Ankara diyor, yola böyle koyuluyoruz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart seçimlerini bu uzun yolculuğun yeni bir durağı, yeni bir başlangıcı olarak gördüklerini, millî iradenin şehrinin de kendine yakışanı yapacağına yürekten inandıklarını belirtti. Erdoğan, "31 Mart'ta Ankara'nın tercihinin Turgut kardeşimden ve gerçek belediyecilikten yana olacağından en ufak bir şüphe duymuyoruz" dedi.

“ANKARA, DÜNYANIN ÖNDE GELEN SAVUNMA SANAYİ MERKEZLERİNDEN BİRİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'nın artık Türkiye'nin idari başkenti olmasının ötesinde sadece ülkenin değil, dünyanın önde gelen savunma sanayi merkezlerinden birine dönüştüğüne dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi alanlarında önemli küresel oyuncular hâline gelen savunma sanayi şirketlerimiz, millî gururumuz olan ürünlerin tasarım ve üretimlerini burada yapıyor. Bu iklim, diğer sektörleri de ateşliyor, onların da yatırım, üretim, istihdam şevkini arttırıyor. Millî Mücadelede kendi mermisini imal etmekte, askerine çorap, çamaşır temin etmekte zorlanan Ankara'dan, işte bu şekilde dünya devleriyle yarışan şirketlerin merkezi Ankara'ya gelmek öyle kolay olmadı" diye konuştu.

“HER BİR VATANDAŞIMIZI, HAKKI OLAN GÜVENLİ, RAHAT HAYAT SEVİYESİNE KAVUŞTURMAK BOYNUMUZUN BORCUDUR”

Her şeyden önce ülkedeki güven ve iklimin kurulması, yaşatılması ve güçlendirilmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Bizim en büyük başarımız bunu sağlamak olmuştur. Aynı şekilde gençlerimize hayallerini gerçekleştirebilecekleri altyapının sunulması gerekiyordu. İşte biz, bunu da başardık. Son dönemde yaşanan ve üst üste gelen hadiselerin yol açtığı sıkıntılar, kazanımlarımızı görmemize ve sahip çıkmamıza asla engel olamaz, olmamalıdır. Küresel krizlerin tetiklediği hayat pahalılığı ve asrın afeti depremin getirdiği 104 milyar dolarlık ilave yük, bizi hedeflerimizden uzaklaştırmadı. Fakat hiç arzu etmediğimiz sorunlara yol açtı."

Çalışanların ve küçük esnafın yaşadığı refah kaybının farkında olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunun üstesinden gelmenin yolu afaki söylemler değil, daha çok çalışarak, daha çok üreterek, daha çok kazanarak devletimizin imkânlarını artırmaktır. Her bir vatandaşımızı, hakkı olan güvenli, huzurlu, rahat hayat seviyesine kavuşturmak boynumuzun borcudur. Tabii bu arada birileri yine sinsi oyunlar peşinde koşuyor. Uyguladığımız ekonomi programı üzerinde şüpheler oluşturarak seçim sonrası için felaket tellallığı yapanlar, her zamanki gibi kısa vadeli vurgun amaçlıyor" diye konuştu.

“ENFLASYONDAKİ HIZLI DÜŞÜŞÜ BERABERCE İZLEYECEĞİZ”

Hem piyasaların hem de vatandaşın gönlünün rahat olmasını isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Cumhurbaşkanı Yardımcımızla, Hazine ve Maliye Bakanımızla, diğer bakanlarımızla, bürokratlarımızla ekonomi programımızın başarısı için yoğun mesai sarf ediyoruz. Millî gelirden istihdama, ihracattan kamu mali dengesine kadar tüm göstergeler hamdolsun doğru istikamette gittiğimizi gösteriyor. En büyük sorunumuz olan enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren geçeceği hızlı düşüşü beraberce izleyeceğiz. İnşallah önümüzdeki yıldan itibaren hem geçmişin eksiklerini telafi etme hem geleceğin ihtiyaçlarını karşılama noktasında çok daha iyi bir yerde olacağız."

“ÜLKEMİZİ, ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE İKİ KAT DAHA BÜYÜTMEKTE KARARLIYIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, millete verdikleri her sözün kendileri için namus sözü olduğunu ifade ederek, "Başkalarından farklı olarak biz, verdiğimiz sözleri unutmaz, hepsinin takibini yaparız. Ülkemizi geçtiğimiz 21 yılda üç kattan fazla nasıl büyüttüysek, önümüzdeki dönemde iki kat daha büyütmekte kararlıyız. Milletimizin duası ve desteğiyle, Allah'ın izniyle bu hedefe de hiç endişe etmeyin ulaşacağız" değerlendirmesinde bulundu.

Açılışı yapılan Atatürk Cumhuriyet Kulesi'nin Ankara ve Keçiören'e hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu eserin Ankara'ya kazandırılmasında emeği geçen Altınok ve ekibini tebrik ederek, "31 Mart akşamı inşallah Ankara'da balkon çok farklı seslenecek" dedi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

"ÇANAKKALE'DE YAZILAN DESTANDAN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere kahraman orduya önderlik etme şerefine nail olan komutanları saygıyla anan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bin yıllık vatanımız Anadolu'nun müdafaası için, ülkemizin ve gönül coğrafyamızın dört bir yanından gelerek gözlerini kırpmadan canlarını veren yiğitlerin her bir ferdine Allah'tan rahmet diliyoruz. Bugün de vatan topraklarında, sınırlarımızda ve sınırlarımız ötesinde ülkemizin güvenliği, milletimizin huzuru, devletimizin bekası için gece gündüz faaliyet hâlinde olan askerlerimize Mevla'dan kolaylıklar diliyoruz. Türkiye ve Türk milleti olarak, Çanakkale'de hangi mücadeleyi verdiysek bugün de farklı görünümler ve araçlar altındaki sinsi saldırılara karşı benzer bir duruş sergiliyoruz" diye konuştu. Millî şair Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitlerini destanlaştıran şiirinde yer alan "Eski dünya, yenidünya, bütün akvam-ı beşer/ Kaynıyor kum gibi mahşer mi hakikat mahşer/ Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sadece bir hadise var ortada, vahşetler denk" dizelerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Ülkemizin bilhassa geçtiğimiz 10 yılda maruz kaldığı her hadisenin gerisine bakıp maskeleri kaldırdığımızda aynı yüzleri görüyoruz. Terör örgütlerini sınırlarımıza yığıp, bizi istiklalimizle sınayanlar bunlardır. Çeşit çeşit yöntemlerle egemenliğimize göz diken darbecileri üzerimize salanlar bunlardır. Her biri, milletimizin zenginliği olan farklılıklarını kırılmaya yatkın fay hatları hâline dönüştürmeye çalışanlar yine bunlardı. Kalkınma hamlelerimizi boşa çıkarmak için üretimimizi ve istikrarımızı sabote edenler bunlardı. Demokrasi atılımlarımızı, vesayetin çarkları arasında parçalayarak milletimize zulmedenler bunlardı." “GELECEĞİMİZE GÜVENLE YÜRÜMEMİZİ SAĞLAYACAK İRADEYE SAHİBİZ” Çanakkale'de bu milletin erkeğiyle, kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, öğrencisiyle, hocasıyla, çalışanıyla, işvereniyle, tek vücut olup düşmana geçit vermediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Milletimiz son dönemde yaşadığımız sınamaların her birinde de bedeni ve kalbiyle aynı vakur iradeyi ortaya koymuştur. Asırlarca yürüttükleri maddi ve manevi yıkım çabaları sonunda Türkün fıtratının değişeceğini sananlar, ruhun aynı ruh olduğunu gördüler, anladılar. Dün, Çanakkale'de yakılan ateş millî mücadeleyle ve Cumhuriyetimizin ilanıyla neticelenmişti. Şimdi de eser ve hizmetlerimizle, 2023 hedefleriyle, 'Türkiye Yüzyılı' vizyonuyla yaktığımız ateş, inşallah ülkemizi dünyada hak ettiği yere çıkarmamızla gayesine ulaşacaktır." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale Zaferi'ni ve ardından gelen başarıları tarihlerinin en büyük yokluklarını, kuşatmalarını, ihanetlerini yaşadıkları bir dönemde elde ettiklerini, bugünkü Türkiye'nin altyapısıyla, siyasi ve teknolojik gücüyle, ekonomisiyle, hedeflerini hayata geçirme konusunda çok daha büyük imkânları olduğunu söyledi. "ÇANAKKALE'DE YAZILAN DESTANDAN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR” Çanakkale'den ve sonrasında yaşanılan hadiselerin her birinden alınan dersler ışığında geleceğe güvenle yürümelerini sağlayacak iradeye sahip olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl 53 bin vatandaşın şehit olmasına, 11 şehirde yüz binlerce binanın yıkılmasına yol açan 6 Şubat depremlerinin ardından yaşananların bunun ispatı olduğunu kaydetti. Gelişmiş ülkelerin bile yıllarca baş edemeyeceği enkaz yığınlarını kısa sürede kaldırdıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni konutları inşa edip teslimine başladıklarını aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asrın Felaketi"nin ardından milletin gösterdiği örnek dayanışmanın ayrıca takdire şayan olduğuna dikkati çekerek, "Türkiye Yüzyılı'nın inşasında Çanakkale'de yazılan destandan alacağımız çok önemli dersler olduğuna inanıyoruz. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, sıkı sıkıya sahip çıktığımızda yedi düvel üzerimize gelse yıkılmayacağımızın ispatı olan Çanakkale ruhu, yolumuzu aydınlatmaya hep devam edecek. Rabbimden ülkemizi ve milletimizi gizli ve aşikâr her türlü beladan, afetten, tehditten muhafaza etmesini diliyorum" ifadelerini kullandı. Çanakkale Deniz Zaferi'nin 109. yıl dönümünü bir kez daha tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart Şehitleri Anma Günü'nde, Çanakkale Destanı'nda imzası olan erinden komutanına, kahraman Mehmetçiklerden her birini, şehit ve gazilerin tamamını rahmetle yâd ettiğini sözlerine ekledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tören programı kapsamında Çanakkale Savaşları kahramanlarının rölyefinin yer aldığı Atatürk Anıtı'na çelenk bıraktı. Saygı duruşunda bulunulan, saygı atışının yapıldığı ve İstiklal Marşı'nın okunduğu törende, Kur'an-ı Kerim tilaveti gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehitlik Anı Defteri'ni imzaladıktan sonra beraberindekilerle şehitliklere karanfil bıraktı. Şehit yakınlarını selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre onlarla sohbet etti. SOLOTÜRK'ün gösteri uçuşunun yer aldığı törende, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından denizden gemi geçişi yapıldı.
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

"ÇANAKKALE'DE YAZILAN DESTANDAN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere kahraman orduya önderlik etme şerefine nail olan komutanları saygıyla anan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bin yıllık vatanımız Anadolu'nun müdafaası için, ülkemizin ve gönül coğrafyamızın dört bir yanından gelerek gözlerini kırpmadan canlarını veren yiğitlerin her bir ferdine Allah'tan rahmet diliyoruz. Bugün de vatan topraklarında, sınırlarımızda ve sınırlarımız ötesinde ülkemizin güvenliği, milletimizin huzuru, devletimizin bekası için gece gündüz faaliyet hâlinde olan askerlerimize Mevla'dan kolaylıklar diliyoruz. Türkiye ve Türk milleti olarak, Çanakkale'de hangi mücadeleyi verdiysek bugün de farklı görünümler ve araçlar altındaki sinsi saldırılara karşı benzer bir duruş sergiliyoruz" diye konuştu.

Millî şair Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitlerini destanlaştıran şiirinde yer alan "Eski dünya, yenidünya, bütün akvam-ı beşer/ Kaynıyor kum gibi mahşer mi hakikat mahşer/ Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sadece bir hadise var ortada, vahşetler denk" dizelerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Ülkemizin bilhassa geçtiğimiz 10 yılda maruz kaldığı her hadisenin gerisine bakıp maskeleri kaldırdığımızda aynı yüzleri görüyoruz. Terör örgütlerini sınırlarımıza yığıp, bizi istiklalimizle sınayanlar bunlardır. Çeşit çeşit yöntemlerle egemenliğimize göz diken darbecileri üzerimize salanlar bunlardır. Her biri, milletimizin zenginliği olan farklılıklarını kırılmaya yatkın fay hatları hâline dönüştürmeye çalışanlar yine bunlardı. Kalkınma hamlelerimizi boşa çıkarmak için üretimimizi ve istikrarımızı sabote edenler bunlardı. Demokrasi atılımlarımızı, vesayetin çarkları arasında parçalayarak milletimize zulmedenler bunlardı."

“GELECEĞİMİZE GÜVENLE YÜRÜMEMİZİ SAĞLAYACAK İRADEYE SAHİBİZ”

Çanakkale'de bu milletin erkeğiyle, kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, öğrencisiyle, hocasıyla, çalışanıyla, işvereniyle, tek vücut olup düşmana geçit vermediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Milletimiz son dönemde yaşadığımız sınamaların her birinde de bedeni ve kalbiyle aynı vakur iradeyi ortaya koymuştur. Asırlarca yürüttükleri maddi ve manevi yıkım çabaları sonunda Türkün fıtratının değişeceğini sananlar, ruhun aynı ruh olduğunu gördüler, anladılar. Dün, Çanakkale'de yakılan ateş millî mücadeleyle ve Cumhuriyetimizin ilanıyla neticelenmişti. Şimdi de eser ve hizmetlerimizle, 2023 hedefleriyle, 'Türkiye Yüzyılı' vizyonuyla yaktığımız ateş, inşallah ülkemizi dünyada hak ettiği yere çıkarmamızla gayesine ulaşacaktır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale Zaferi'ni ve ardından gelen başarıları tarihlerinin en büyük yokluklarını, kuşatmalarını, ihanetlerini yaşadıkları bir dönemde elde ettiklerini, bugünkü Türkiye'nin altyapısıyla, siyasi ve teknolojik gücüyle, ekonomisiyle, hedeflerini hayata geçirme konusunda çok daha büyük imkânları olduğunu söyledi.

"ÇANAKKALE'DE YAZILAN DESTANDAN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR”

Çanakkale'den ve sonrasında yaşanılan hadiselerin her birinden alınan dersler ışığında geleceğe güvenle yürümelerini sağlayacak iradeye sahip olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl 53 bin vatandaşın şehit olmasına, 11 şehirde yüz binlerce binanın yıkılmasına yol açan 6 Şubat depremlerinin ardından yaşananların bunun ispatı olduğunu kaydetti.

Gelişmiş ülkelerin bile yıllarca baş edemeyeceği enkaz yığınlarını kısa sürede kaldırdıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni konutları inşa edip teslimine başladıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asrın Felaketi"nin ardından milletin gösterdiği örnek dayanışmanın ayrıca takdire şayan olduğuna dikkati çekerek, "Türkiye Yüzyılı'nın inşasında Çanakkale'de yazılan destandan alacağımız çok önemli dersler olduğuna inanıyoruz. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, sıkı sıkıya sahip çıktığımızda yedi düvel üzerimize gelse yıkılmayacağımızın ispatı olan Çanakkale ruhu, yolumuzu aydınlatmaya hep devam edecek. Rabbimden ülkemizi ve milletimizi gizli ve aşikâr her türlü beladan, afetten, tehditten muhafaza etmesini diliyorum" ifadelerini kullandı.

Çanakkale Deniz Zaferi'nin 109. yıl dönümünü bir kez daha tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart Şehitleri Anma Günü'nde, Çanakkale Destanı'nda imzası olan erinden komutanına, kahraman Mehmetçiklerden her birini, şehit ve gazilerin tamamını rahmetle yâd ettiğini sözlerine ekledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tören programı kapsamında Çanakkale Savaşları kahramanlarının rölyefinin yer aldığı Atatürk Anıtı'na çelenk bıraktı. Saygı duruşunda bulunulan, saygı atışının yapıldığı ve İstiklal Marşı'nın okunduğu törende, Kur'an-ı Kerim tilaveti gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehitlik Anı Defteri'ni imzaladıktan sonra beraberindekilerle şehitliklere karanfil bıraktı. Şehit yakınlarını selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre onlarla sohbet etti.

SOLOTÜRK'ün gösteri uçuşunun yer aldığı törende, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından denizden gemi geçişi yapıldı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Pensilvanya yolcusu kalmasın!

İmamson Efendi, 2019 seçimi öncesindeki bazı vaatleri için “Hatırlamıyorum!” dedi. Amma velakin: 90’lı yılların ortasında, lokantasına gelen dönemin İstanbul Belediye Reis’inden “köfte parasını almadığını” gayet iyi hatırlıyor! *** Ekrem Müdafa Bey, işine gelmeyen kimi mevzuları “hatırlamama” bahsinde… -ABD’nin eski başkanlarından Reagan’a pek benziyor.   *** Ronald Reagan, İran-Kontra Skandalı’nın (1986) soruşturması sırasında ifade verirken, onlarca kez “Hatırlamıyorum!” demişti. Bu lakırdıyla, başlıca sorumlusu olduğu skandaldan yırttı! *** Kaderin cilvesi, Beyaz Saray sonrasındaki yıllarında “Alzheimer” oldu. Tam on senesini bu hastalığın pençesinde geçirdi. Hayatının son birkaç yılında ise başkanlık yaptığını dahi hatırlamıyordu!   UNUTULMAYAN SAHNELER Ekrem İmamson, 31 Mart’ta İstanbul’a bir kez daha Başkan seçilirse, eğer… Şimdilerde dillendirdiği bazı vaatlerini; nagehan/aniden/birdenbire “tak” unutacağına dair bahse girebilirsiniz! Vaktiyle “yoldaş” medyacılarıyla birlikte otobüsünde gezdirdiği Truva Nagehan’ı ise nedense hiç unutmuyor.   *** Garp Cephesi’nden “fonlanan” hayalleri gerçek olur da… 2028’de bir de Cumhurbaşkanı seçilirse, “fahri danışmanı” Nagehan ile onun eski eşi ROK’un uçaktaki yerleri şimdiden hazırdır. *** Eski amatör kaleci Ekrem İmamson, Şike Kumpası döneminde Samanyolu TV’de boy gösterip FETÖ operasyonunu desteklediğini de çoktan “unutmuştur!” *** O süreçte “Bu ülkede, Zekeriya Öz’ün heykeli dikilmeli!” diyen Mister ROK ile aynı “Batıcı” yolun yolcusudur, Ekrem… -Paralel yürüdüler, o Kumpas yollarında!   BALYALAR, BALYALAR Kaç gündür, CHP’nin “istiflenen avroları ile dolarları” konuşuluyor. Paraların “Nereden gelip, nereye gittiği” tartışılıyor.   Mavi Boncuklu Ekrem İmamfon Efendi de “emanetçisi” Hususi Bey de “debelenip” duruyorlar. -İşin içinden çıkamıyorlar… Vaziyetleri “kaşı açılan” boksörler gibi! *** İstanbul’daki il binası alışverişi; Kemal Bey’in Genel Başkan, Canan Hanım’ın da İl Başkanı olduğu dönemde gerçekleşti. Onların -aynen Ekrem Müdafa Bey gibi- bu işten habersiz olmaları mümkün değil… -O görüntüleri sızdıran parti içi muhalifler olabilir mi, Abidin? *** Şimdi bunu Kemal Kılıçdarson’a sorsanız, kesinlikle reddedecektir… Ancak unutmayalım; o sabrediyor ve yerel seçim sonrası için ağını geriyor! *** Bay Kemal, kurultayı “son düzlükte nasıl kaybettiğini” gayet iyi biliyor…   Misal, o günlerde Beysukent’te destelenen balyaların “el değiştirme” serüvenini, dinleye dinleye ezberlemiş olmalıdır! *** “Akıl Hocası” olan Süleyman Demirel’in, tam yerine denk geldiğinde söylemeyi sevdiği “Turpun büyüğü heybede!” repliğini… Şu sıralar, Kemal Bey “bürosunu ziyaret eden” muhalif partililere hatırlatıyor mudur?   UZUN METRAJLI FİLM Gün ışığına yeni çıkan balya balya avrolar ile dolarlar veya henüz gösterime girmemiş şu “heybedeki büyük turplar” falan derken… Anlaşılan o ki: İstanbul’daki Komprador (Dışarıya Bağlı) Baronların, Mavi Boncuklu elemana “ışınladıkları” büyük fonlar bahsine zinhar sıra gelmeyecek.   *** Şu görüntüleri yayınlanan gündemdeki balyalar, misal eğer bir Klip ise; mevzubahis büyük fonlar resmen Uzun Metrajlı Film olur, yahu! *** En az on senedir medyada neredeyse hiç görünmeyen eskinin şöhretli bir sermayedarı; İmamfon’a balya transferinde devreye girmiş, siyasi pazarlıklarda pek mahir, saman altından su yürütüyor! Komprador şahsın geçmişini iyi bilenler, “Vaktiyle yerelde toz işi yapan babasını bile zenginlikte çok çabuk sollamıştı!” diyorlar. *** Bu derin adamın bir özelliği daha varmış: Geçmişteki ünlü bir siyasinin servetinin belli bir kısmını senelerce İsviçre’deki “off-shore” hesaplarda istifleyip himaye etmiş!   *** Derin kompradorun bir nevi “Yetenekli Bay Ripley” olan biraderi ise… Vaktiyle, İsviçre’deki uluslararası bir bankadan Paralel Bank Asya’ya “sermaye paslıyordu!” *** Bank Asya’dan aldığı yüklü bir krediyle denize nazır lüks konuta sahip olan da… Sarı-Kırmızı Eşofmanlı Paralel Taraf’tar ROK değil miydi? *** NATO’ya üye olmadığı halde, Gladyo örgütlenmesinin konuşlandığı “küresel finans merkezi” İsviçre mi? Muhtelif derin istasyonlardan ışınlanan milyarlarca dolarlık uyuşturucu parasını, dev bankalarıyla “aklayan” bir ülkedir!   PARALEL UYUŞTURUCU PARASI FBI’ın eski danışmanı, gazeteci ve yazar Paul L. Williams, “The Gulen” belgeselinde; Gladyo operasyonlarını finanse eden CIA’in uyuşturucu paralarını FETÖ’ye “hangi yolla aktardığını” anlatıyordu. (14 Aralık 2013)   *** CIA’in “Kara Bankalar” zinciri; Vatikan, İsviçre, Panama istasyonlarından geçip son durakta ABD’nin Miami kentine ulaşıyordu. Miami’deki anonsu tahmin edebilirsiniz: “-Pensilvanya yolcusu kalmasın!”
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

Pensilvanya yolcusu kalmasın!

İmamson Efendi, 2019 seçimi öncesindeki bazı vaatleri için “Hatırlamıyorum!” dedi.

Amma velakin: 90’lı yılların ortasında, lokantasına gelen dönemin İstanbul Belediye Reis’inden “köfte parasını almadığını” gayet iyi hatırlıyor!

***

Ekrem Müdafa Bey, işine gelmeyen kimi mevzuları “hatırlamama” bahsinde…

-ABD’nin eski başkanlarından Reagan’a pek benziyor.

 

***

Ronald Reagan, İran-Kontra Skandalı’nın (1986) soruşturması sırasında ifade verirken, onlarca kez “Hatırlamıyorum!” demişti.

Bu lakırdıyla, başlıca sorumlusu olduğu skandaldan yırttı!

***

Kaderin cilvesi, Beyaz Saray sonrasındaki yıllarında “Alzheimer” oldu.

Tam on senesini bu hastalığın pençesinde geçirdi.

Hayatının son birkaç yılında ise başkanlık yaptığını dahi hatırlamıyordu!

 

UNUTULMAYAN SAHNELER
Ekrem İmamson, 31 Mart’ta İstanbul’a bir kez daha Başkan seçilirse, eğer…

Şimdilerde dillendirdiği bazı vaatlerini; nagehan/aniden/birdenbire “tak” unutacağına dair bahse girebilirsiniz!

Vaktiyle “yoldaş” medyacılarıyla birlikte otobüsünde gezdirdiği Truva Nagehan’ı ise nedense hiç unutmuyor.

 

***

Garp Cephesi’nden “fonlanan” hayalleri gerçek olur da…

2028’de bir de Cumhurbaşkanı seçilirse, “fahri danışmanı” Nagehan ile onun eski eşi ROK’un uçaktaki yerleri şimdiden hazırdır.

***

Eski amatör kaleci Ekrem İmamson, Şike Kumpası döneminde Samanyolu TV’de boy gösterip FETÖ operasyonunu desteklediğini de çoktan “unutmuştur!”

***

O süreçte “Bu ülkede, Zekeriya Öz’ün heykeli dikilmeli!” diyen Mister ROK ile aynı “Batıcı” yolun yolcusudur, Ekrem…

-Paralel yürüdüler, o Kumpas yollarında!

 

BALYALAR, BALYALAR

Kaç gündür, CHP’nin “istiflenen avroları ile dolarları” konuşuluyor.

Paraların “Nereden gelip, nereye gittiği” tartışılıyor.

 

Mavi Boncuklu Ekrem İmamfon Efendi de “emanetçisi” Hususi Bey de “debelenip” duruyorlar.

-İşin içinden çıkamıyorlar…

Vaziyetleri “kaşı açılan” boksörler gibi!

***

İstanbul’daki il binası alışverişi; Kemal Bey’in Genel Başkan, Canan Hanım’ın da İl Başkanı olduğu dönemde gerçekleşti.

Onların -aynen Ekrem Müdafa Bey gibi- bu işten habersiz olmaları mümkün değil…

-O görüntüleri sızdıran parti içi muhalifler olabilir mi, Abidin?

***

Şimdi bunu Kemal Kılıçdarson’a sorsanız, kesinlikle reddedecektir…

Ancak unutmayalım; o sabrediyor ve yerel seçim sonrası için ağını geriyor!

***

Bay Kemal, kurultayı “son düzlükte nasıl kaybettiğini” gayet iyi biliyor…

 

Misal, o günlerde Beysukent’te destelenen balyaların “el değiştirme” serüvenini, dinleye dinleye ezberlemiş olmalıdır!

***

“Akıl Hocası” olan Süleyman Demirel’in, tam yerine denk geldiğinde söylemeyi sevdiği “Turpun büyüğü heybede!” repliğini…

Şu sıralar, Kemal Bey “bürosunu ziyaret eden” muhalif partililere hatırlatıyor mudur?

 

UZUN METRAJLI FİLM

Gün ışığına yeni çıkan balya balya avrolar ile dolarlar veya henüz gösterime girmemiş şu “heybedeki büyük turplar” falan derken…

Anlaşılan o ki: İstanbul’daki Komprador (Dışarıya Bağlı) Baronların, Mavi Boncuklu elemana “ışınladıkları” büyük fonlar bahsine zinhar sıra gelmeyecek.

 

***

Şu görüntüleri yayınlanan gündemdeki balyalar, misal eğer bir Klip ise; mevzubahis büyük fonlar resmen Uzun Metrajlı Film olur, yahu!

***

En az on senedir medyada neredeyse hiç görünmeyen eskinin şöhretli bir sermayedarı; İmamfon’a balya transferinde devreye girmiş, siyasi pazarlıklarda pek mahir, saman altından su yürütüyor!
Komprador şahsın geçmişini iyi bilenler, “Vaktiyle yerelde toz işi yapan babasını bile zenginlikte çok çabuk sollamıştı!” diyorlar.

***

Bu derin adamın bir özelliği daha varmış:

Geçmişteki ünlü bir siyasinin servetinin belli bir kısmını senelerce İsviçre’deki “off-shore” hesaplarda istifleyip himaye etmiş!

 

***

Derin kompradorun bir nevi “Yetenekli Bay Ripley” olan biraderi ise…

Vaktiyle, İsviçre’deki uluslararası bir bankadan Paralel Bank Asya’ya “sermaye paslıyordu!”

***

Bank Asya’dan aldığı yüklü bir krediyle denize nazır lüks konuta sahip olan da…

Sarı-Kırmızı Eşofmanlı Paralel Taraf’tar ROK değil miydi?

***

NATO’ya üye olmadığı halde, Gladyo örgütlenmesinin konuşlandığı “küresel finans merkezi” İsviçre mi?

Muhtelif derin istasyonlardan ışınlanan milyarlarca dolarlık uyuşturucu parasını, dev bankalarıyla “aklayan” bir ülkedir!

 

PARALEL UYUŞTURUCU PARASI

FBI’ın eski danışmanı, gazeteci ve yazar Paul L. Williams, “The Gulen” belgeselinde; Gladyo operasyonlarını finanse eden CIA’in uyuşturucu paralarını FETÖ’ye “hangi yolla aktardığını” anlatıyordu. (14 Aralık 2013)

 

***

CIA’in “Kara Bankalar” zinciri; Vatikan, İsviçre, Panama istasyonlarından geçip son durakta ABD’nin Miami kentine ulaşıyordu.

Miami’deki anonsu tahmin edebilirsiniz:

“-Pensilvanya yolcusu kalmasın!”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Çünkü paraların sayıldığı tarihte CHP İl Başkanıydı.

Geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınlanan “BOT’lar patladı sıra CHP’de mi?” başlıklı yazıda CHP içinde ve çevresinde oluşturulan beş ayaklı trol yapılanmasına dikkat çekmiştim. 14 Mayıs seçimleri öncesinde, Twitter’ı etkileşim ve dezenformasyon üretim merkezine dönüştüren CHP, geleneksel siyasal iletişim yöntemlerini taca atan bir yol izlemişti. Türkiye’nin ana muhalefet partisi, 14 Mayıs seçimlerine giderken bu yöntemi, 40 bine yakın kullanıcının olduğu “Kılcal Damar Örgütlenme Sistemi” adı verilen bir teşkilat ile oluşturmuştu. CHP ile yollarını ayıran ya da ters düşen herkes bu ağın hedefi oluyordu. Başta da Muharrem İnce. Mesela Merak Akşener 3 Mart 2023 günü ‘Altılı Masa’dan kalktıktan sonraki 72 saatte nasıl da itibar suikastine uğramıştı? Küfürleri, hakaretleri ve aşağılamaları Akşener dahil herkes okumuştu. Yavuz Ağıralioğlu dahi İYİ Parti’den istifa ederken bir trol ağından bahsetmiş ve adres olarak CHP’yi göstermişti. Yeni Şafak’ın 5 Mayıs 2023 günü yayınladığı “Troller Bay Kemal’e çalışıyor” başlıklı haberde ise deşifre olan 40 milyon takipçili ‘6 trol ağı’na dikkat çekilmişti. Yüksek takipçili 121 hesabın sürekli sahte içerik ürettiği trol ordusu 6 ayrı bot hesap ağı ile ortak çalışıyordu. Yapılanmadaki en güçlü trol ağını ise Übeyit Bartın isimli PKK yandaşı oluşturmuştu. Toplam takipçi sayısı 10 milyonu aşan 47 hesaptan oluşan ağın hedef kitlesi Kürt halkı ve HDP (Yeşil Sol Parti)’nin seçmenleriydi. Trol yapılanmasının yöneticisi olduğu belirlenen Übeyit Bartın’ın terör örgütü PKK’nın propagandasını yapma suçlarından davaları da vardı ve firariydi.   Yeni Şafak önceki gün, Übeyit Bartın’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne iş karşıtı fatura kestiğini ortaya çıkardı. Dün ortaya çıkan tarihler bu alış-verişi farklı bir noktaya taşıyor. Bartın, 3 Şubat 2023 günü bir şirket kurmuş ve 31 Mart günü İBB’ye tek günlük iş karşılığı 1.5 milyon TL’lik fatura kesmiş. Yani geride bıraktığımız genel seçim sürecinde. Tam da trol ağlarının konuşulduğu ve Übeyit Bartın'ın deşifre olduğu dönemde. Peki fatura ne karşılığında kesilmiş? Kayıtlarda “Muhtelif Organizasyonlar Kapsamın Kamera ve Fotoğraf Çekimi Hizmet Alım İşi” deniliyor. Ancak Bartın’ın yönettiği Twitter hesaplarına bakınca çok ilginç bir bağlantı çıkıyor ortaya. O ağda sadece Ekrem İmamoğlu’na çalışan “@MevzuEkrem” sayfası da var. Übeyit Bartın yönetiyor ama İmamoğlu’na özel içerikler paylaşıyordu. Twitter’da aktif olan ve siyaseti yakından takip edenler Mevzu Ekrem hesabını bilirler, anımsarlar. Bu arada "çalışıyordu" dedim çünkü o hesap, Übeyit Bartın’a fatura kesildiği ortaya çıkınca bir anda yok edildi. Bir hafta öncesine kadar aktif içerik üretiyordu oysa. Dün baktım silinmiş. Twitter deyimiyle; Mevzu Ekrem hesabı uçurulmuş! Seçime iki hafta kala, en kritik zamanda Ekrem İmamoğlu’nun Twitter’daki güçlü hesaplarından birinin ortadan kaldırılması sizce de dikkat çekici değil mi? Anlaşılan birileri sanal delilleri ve ‘ilişki ağlarını’ yok etmeye çalışıyor. Hesap silinmiş ama menşınlar üzerinden izi sürülebiliyor. Murat Ongun’un güdümünde olduğu bilinen “Ekrem Edit” sayfasıyla geçmişte girdiği etkileşimlere erişiliyor mesela. Dahası İmamoğlu’nun trolleri, Mevzu Ekrem sayfasının silindiğinden habersizler ki paylaşım yapması için “bu konu çok hassas herkes paylaşmalı” şeklinde menşınlar atıyorlar hala. Fatura ortada. Übeyit Bartın tutuklandı. Hesabı sildiler. Dijital izler ise hala duruyor...   Bu arada “Mevzu Ekrem” mevzu bahis bottaki hesaplardan sadece biri. Übeyit Bartın’ın çok sayıda CHP’li belediyeye farklı konsepteki hesaplar üzerinden “hizmetler verdiği” bilgisi da var. CHP’yi ‘BOT Partisi’ne dönüştürenler ortaya saçılan sanal ve gerçek ilişki ağlarını; hesap uçurarak, uzantı değiştirerek veya Twetleri silerek örtbas etmek isteyeceklerdir. Bakalım soruşturmanın ucu kimlere dayanacak? *** Kaftancıoğlu yeri yerinden oynatır mı? Gazetemiz dün yine çok konuşulan bir habere imza atarak, CHP’den saçılan para sayma görüntülerinin “gizli öznesi” Canan Kaftancıoğlu’nun yakın çevresine, “Benim parayla, ihaleyle işim olmaz. O görüntülerde benim ortağım ya da genel müdürüm yok. Kimin orada ortağı, müdürü varsa ona sorsunlar. Paranın adresini en iyi onlar bilir” dediğini yazdı. Kaftancıoğlu öğleden sonra haberdeki ifadelerini yalanlasa da “gizli özneliği” ortada duruyor. Çünkü paraların sayıldığı tarihte CHP İl Başkanıydı.   Para sayma görüntülerini başrolünde yer alan ve kamuoyunda Ekrem İmamoğlu’nun “kasası” olarak bilinen İBB Meclis Üyesi ve Fatih Keleş de savcılık ifadesinde Kaftancıoğlu’nu işaret ederek, “Satın alma sürecini İstanbul İl Başkanlığı yürütmekteydi” dedi. Kaftancıoğlu, “parayla ilgilim yok” havasında ama CHP’nin Sarıyer'deki yeni il binasına taşınma sürecini İl Başkanı olarak bizzat yönetmişti. Para sayma görüntüleri 2019 yılının Aralık ayına ait. Bina ise 8 Eylül 2021’de Kemal Kılıçdaroğlu tarafından partinin hizmetine açılmıştı. Dönemin CHP lideri alana Kaftancıoğlu ile gelmişti. Kaftancıoğlu’nun açılışta yaptığı konuşmada sarfettiği şu cümle mühim: “Uzun zamandır hayalini kurduğumuz binayı partimize kazandırmanın mutluluğu içindeyim…”   Canan Hanım’ın “kazandırdım” sahiplenmesi, “tüm süreci ben yürüttüm” anlamına gelir mi? İl başkanı olduğu için fazlasıyla gelir! Buradan “satın alma işlemini Kaftancıoğlu yaptı” yorumu çıkmaz elbette. Lakin CHP Genel Başkanı Özgür Özel tam olarak böyle bir imada bulundu. Özel, bir şeyler biliyor olmalı ki katıldığı yayında şunları söyledi: “Canan Hanım o süreci doğrudan yürüten kişiydi. Mutlaka il başkanımız konuşmuştur, oradaki arkadaşlarla il başkanımızın yaptığı görüşmeyi biliyorum. Canan Hanım tarafından netleştirilebilir.” Ancak Özgür Özel’in Kaftancıoğlu'na attığı “yakan topun” muhatabı Ekrem İmamoğlu. Çünkü görüntülerde Ekrem İmamoğlu’na yakın üç isim var. İmamoğlu ise kendi adamlarına sahip çıkmadı. Hatta yöntemi, -aslında beceriksizliği- dudak ucuyla eleştirerek kendisini beri tutmaya çalıştı. Öyle görünüyor ki CHP il binasından saçılan balya balya para sayma görüntüleri daha çok konuşulacak ve bir hesaplaşmaya dönecek. Savcılar hali hazırda ifadelere başvuruyorlar. Paranın kaynağına ulaşmaya çalışıyorlar. Özgür Özel’in, Canan Kaftancıoğlu’nu “işaret etmesi” soruşturmayı farklı bir aşamaya taşıyacaktır. Kaftancıoğlu konuşursa neler mi olur? Bu sorunun yanıtını “Gizli Özne” olarak, davet edildiği savcılıkta kendisi verebilir.
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

Çünkü paraların sayıldığı tarihte CHP İl Başkanıydı.

Geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınlanan “BOT’lar patladı sıra CHP’de mi?” başlıklı yazıda CHP içinde ve çevresinde oluşturulan beş ayaklı trol yapılanmasına dikkat çekmiştim. 14 Mayıs seçimleri öncesinde, Twitter’ı etkileşim ve dezenformasyon üretim merkezine dönüştüren CHP, geleneksel siyasal iletişim yöntemlerini taca atan bir yol izlemişti. Türkiye’nin ana muhalefet partisi, 14 Mayıs seçimlerine giderken bu yöntemi, 40 bine yakın kullanıcının olduğu “Kılcal Damar Örgütlenme Sistemi” adı verilen bir teşkilat ile oluşturmuştu.
CHP ile yollarını ayıran ya da ters düşen herkes bu ağın hedefi oluyordu. Başta da Muharrem İnce. Mesela Merak Akşener 3 Mart 2023 günü ‘Altılı Masa’dan kalktıktan sonraki 72 saatte nasıl da itibar suikastine uğramıştı? Küfürleri, hakaretleri ve aşağılamaları Akşener dahil herkes okumuştu. Yavuz Ağıralioğlu dahi İYİ Parti’den istifa ederken bir trol ağından bahsetmiş ve adres olarak CHP’yi göstermişti.
Yeni Şafak’ın 5 Mayıs 2023 günü yayınladığı “Troller Bay Kemal’e çalışıyor” başlıklı haberde ise deşifre olan 40 milyon takipçili ‘6 trol ağı’na dikkat çekilmişti. Yüksek takipçili 121 hesabın sürekli sahte içerik ürettiği trol ordusu 6 ayrı bot hesap ağı ile ortak çalışıyordu. Yapılanmadaki en güçlü trol ağını ise Übeyit Bartın isimli PKK yandaşı oluşturmuştu. Toplam takipçi sayısı 10 milyonu aşan 47 hesaptan oluşan ağın hedef kitlesi Kürt halkı ve HDP (Yeşil Sol Parti)’nin seçmenleriydi. Trol yapılanmasının yöneticisi olduğu belirlenen Übeyit Bartın’ın terör örgütü PKK’nın propagandasını yapma suçlarından davaları da vardı ve firariydi.
 
Yeni Şafak önceki gün, Übeyit Bartın’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne iş karşıtı fatura kestiğini ortaya çıkardı. Dün ortaya çıkan tarihler bu alış-verişi farklı bir noktaya taşıyor. Bartın, 3 Şubat 2023 günü bir şirket kurmuş ve 31 Mart günü İBB’ye tek günlük iş karşılığı 1.5 milyon TL’lik fatura kesmiş. Yani geride bıraktığımız genel seçim sürecinde. Tam da trol ağlarının konuşulduğu ve Übeyit Bartın'ın deşifre olduğu dönemde. Peki fatura ne karşılığında kesilmiş? Kayıtlarda “Muhtelif Organizasyonlar Kapsamın Kamera ve Fotoğraf Çekimi Hizmet Alım İşi” deniliyor. Ancak Bartın’ın yönettiği Twitter hesaplarına bakınca çok ilginç bir bağlantı çıkıyor ortaya. O ağda sadece Ekrem İmamoğlu’na çalışan “@MevzuEkrem” sayfası da var. Übeyit Bartın yönetiyor ama İmamoğlu’na özel içerikler paylaşıyordu. Twitter’da aktif olan ve siyaseti yakından takip edenler Mevzu Ekrem hesabını bilirler, anımsarlar.
Bu arada "çalışıyordu" dedim çünkü o hesap, Übeyit Bartın’a fatura kesildiği ortaya çıkınca bir anda yok edildi. Bir hafta öncesine kadar aktif içerik üretiyordu oysa. Dün baktım silinmiş. Twitter deyimiyle; Mevzu Ekrem hesabı uçurulmuş!
Seçime iki hafta kala, en kritik zamanda Ekrem İmamoğlu’nun Twitter’daki güçlü hesaplarından birinin ortadan kaldırılması sizce de dikkat çekici değil mi? Anlaşılan birileri sanal delilleri ve ‘ilişki ağlarını’ yok etmeye çalışıyor. Hesap silinmiş ama menşınlar üzerinden izi sürülebiliyor. Murat Ongun’un güdümünde olduğu bilinen “Ekrem Edit” sayfasıyla geçmişte girdiği etkileşimlere erişiliyor mesela. Dahası İmamoğlu’nun trolleri, Mevzu Ekrem sayfasının silindiğinden habersizler ki paylaşım yapması için “bu konu çok hassas herkes paylaşmalı” şeklinde menşınlar atıyorlar hala. Fatura ortada. Übeyit Bartın tutuklandı. Hesabı sildiler. Dijital izler ise hala duruyor...
 
Bu arada “Mevzu Ekrem” mevzu bahis bottaki hesaplardan sadece biri. Übeyit Bartın’ın çok sayıda CHP’li belediyeye farklı konsepteki hesaplar üzerinden “hizmetler verdiği” bilgisi da var. CHP’yi ‘BOT Partisi’ne dönüştürenler ortaya saçılan sanal ve gerçek ilişki ağlarını; hesap uçurarak, uzantı değiştirerek veya Twetleri silerek örtbas etmek isteyeceklerdir. Bakalım soruşturmanın ucu kimlere dayanacak?

***

Kaftancıoğlu yeri yerinden oynatır mı?
Gazetemiz dün yine çok konuşulan bir habere imza atarak, CHP’den saçılan para sayma görüntülerinin “gizli öznesi” Canan Kaftancıoğlu’nun yakın çevresine, “Benim parayla, ihaleyle işim olmaz. O görüntülerde benim ortağım ya da genel müdürüm yok. Kimin orada ortağı, müdürü varsa ona sorsunlar. Paranın adresini en iyi onlar bilir” dediğini yazdı. Kaftancıoğlu öğleden sonra haberdeki ifadelerini yalanlasa da “gizli özneliği” ortada duruyor. Çünkü paraların sayıldığı tarihte CHP İl Başkanıydı.
 
Para sayma görüntülerini başrolünde yer alan ve kamuoyunda Ekrem İmamoğlu’nun “kasası” olarak bilinen İBB Meclis Üyesi ve Fatih Keleş de savcılık ifadesinde Kaftancıoğlu’nu işaret ederek, “Satın alma sürecini İstanbul İl Başkanlığı yürütmekteydi” dedi.

Kaftancıoğlu, “parayla ilgilim yok” havasında ama CHP’nin Sarıyer'deki yeni il binasına taşınma sürecini İl Başkanı olarak bizzat yönetmişti. Para sayma görüntüleri 2019 yılının Aralık ayına ait. Bina ise 8 Eylül 2021’de Kemal Kılıçdaroğlu tarafından partinin hizmetine açılmıştı. Dönemin CHP lideri alana Kaftancıoğlu ile gelmişti.

Kaftancıoğlu’nun açılışta yaptığı konuşmada sarfettiği şu cümle mühim: “Uzun zamandır hayalini kurduğumuz binayı partimize kazandırmanın mutluluğu içindeyim…”
 
Canan Hanım’ın “kazandırdım” sahiplenmesi, “tüm süreci ben yürüttüm” anlamına gelir mi? İl başkanı olduğu için fazlasıyla gelir! Buradan “satın alma işlemini Kaftancıoğlu yaptı” yorumu çıkmaz elbette. Lakin CHP Genel Başkanı Özgür Özel tam olarak böyle bir imada bulundu. Özel, bir şeyler biliyor olmalı ki katıldığı yayında şunları söyledi: “Canan Hanım o süreci doğrudan yürüten kişiydi. Mutlaka il başkanımız konuşmuştur, oradaki arkadaşlarla il başkanımızın yaptığı görüşmeyi biliyorum. Canan Hanım tarafından netleştirilebilir.”

Ancak Özgür Özel’in Kaftancıoğlu'na attığı “yakan topun” muhatabı Ekrem İmamoğlu. Çünkü görüntülerde Ekrem İmamoğlu’na yakın üç isim var. İmamoğlu ise kendi adamlarına sahip çıkmadı. Hatta yöntemi, -aslında beceriksizliği- dudak ucuyla eleştirerek kendisini beri tutmaya çalıştı.

Öyle görünüyor ki CHP il binasından saçılan balya balya para sayma görüntüleri daha çok konuşulacak ve bir hesaplaşmaya dönecek. Savcılar hali hazırda ifadelere başvuruyorlar. Paranın kaynağına ulaşmaya çalışıyorlar. Özgür Özel’in, Canan Kaftancıoğlu’nu “işaret etmesi” soruşturmayı farklı bir aşamaya taşıyacaktır. Kaftancıoğlu konuşursa neler mi olur? Bu sorunun yanıtını “Gizli Özne” olarak, davet edildiği savcılıkta kendisi verebilir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bu seçimin ideolojik saikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum aslında.

Aslında Gazze bu durumdayken yerel seçim yazısı yazmaya hiç de niyetim yoktu. Bütün dünya ülkeleri Mısır’ı kafalayıp İsrail’in Rafah’a saldırmasını sağlamaya çalışırken yani. Gazzeli kardeşlerimiz, iftarlarını bombalarla açarken yani. Asıl seçimimiz Gazze’de. Kimin yanında, nasıl duracağımızı hem millet, hem de devlet olarak seçmek zorunda olduğumuz “zor günler” geldi. Millette bir gevşeme, devlette bir “ağzımızın tadı kaçmasın” havası var. Olan, Gazzeli kardeşlerimize ve Gazze’ye olacak gibi duruyor. Hiç olmazsa Gazze hakkında konuşmaya, Gazze’yi gündemde tutmaya devam etmemiz gerekiyor. Bu, burada bir dursun. İki sebeple yerel seçim konusunda yazmak zorunda hissettim kendimi. İlki, “ne düşünüyorsun?” diye epeyce soran oldu. İkincisi de yaşadığım şehirdeki yerel seçim atmosferi artık beni mesele konusunda yazmaya mecbur etti.   TVNET ekranlarında da söyledim bunu. “Altyapımızı, yolumuzu, parkımızı, otoparkımızı, kültür merkezimizi yapacak; kentsel dönüşümü ve kent içi ulaşımı hale yola koyacak; musluklarımızdan içilebilir su akmasını sağlayacak adaylardan birini seçmek” henüz ülkemiz için çok uzakta bir hayal gibi duruyor. Memleketteki sert kristalizasyon “hizmet odaklı” değil de “ideolojik saiklerle” bir seçime daha girmemizi sağlıyor. Alın size ilginç birkaç bilgi. Seçmenlerin adayların projelerine göre oy verme davranışı yüzde yirmilerde bile değil. Dahası, seçmenin desteklediği adayın projelerini hatırlıyor oluşu yüzde onlar bandında. Daha da dahası, “bize bu sözler verilmişti, yapmadınız” diyerek hesap sormayı destekleyen seçmen sayısı yüzde on bile değil. Hal böyle olunca, genel seçimlere benzer bir “horoz dövüşü” halinde geçiyor yerel seçim yarışı. Birkaç ili, 20-30 ilçeyi dışarıda tutarsak bu tam tamına böyle gerçekleşiyor.   Bunu hiç ama hiç sağlıklı bulmadığım için yerel seçim de, adaylar da, kampanya da falan filan da pek de ilgimi çekmiyor doğrusu. Bu da burada bir dursun. Herkesin merak ettiği soru malum “İstanbul’u kim kazanacak” sorusu. Ben soruyu öyle değil, “İstanbul’u kim kazanmalı?” şeklinde sormayı tercih ediyorum. “Hizmet odaklı bir tercihler toplamıyla” seçime gidiyor olsak İstanbul’u İmamoğlu’nun kazanmaması gerekir. Mahir Ünal’ın nokta atış tespitiyle “influencer siyasetçi” tanımına cuk diye oturan İmamoğlu’nun geride bıraktığımız 5 yılda İstanbul’a hizmet etmediğini görebilmek için hangi partiye oy verdiğimizden bağımsız olarak İstanbul’da yaşıyor olmak yeterli.   Dahası, kazanırsa buradan 2029’a değin “İstanbul odaklı bir başkanlık” yapmayacağı da çok açık. Bütün gücü ve İBB’nin bütün imkânlarıyla başkanlık seçimlerine hazırlanacak ve İstanbul’u kelimenin gerçek anlamıyla kaderine terk edecek. Bunun böyle olmayacağına dair tek bir delil yok elimizde. Oysa İstanbul’un kent içi ulaşım, parklanma ve kentsel dönüşüm başta olmak üzere devasa sorunları var çözüm bekleyen. Peki, soru şu: Murat Kurum, 2028’de aday olur mu, İstanbul’a belediye başkanı olmak dışında bir ajanda yürütür mü? “Pek sanmıyorum”dan “hiç ihtimal vermiyorum”a kadar geniş bir cevabım var bu soruya. Zaten seçim kampanyasında da gördük ki Kurum hem “İstanbul odaklılık” sözü veriyor hem de “o çeşit bir siyasetçi” değil. Hatta dahasını da söyleyeyim. Kampanyasında elini rahat ettirmeyen hususiyet de aslında bizatihi “siyasal oryantasyonunun zayıf olması.”   Tabii “hizmet odaklılık” konusunda da geride bıraktığı bakanlık performansına baktığımızda karnesi düzgün Kurum’un. Yani “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” fehvasınca diyebiliriz ki Kurum, İstanbul’da söz verdiği projeleri hayata geçirebilecek bir performans sergileyebilir. Ama tabii bu etkenlerin hiçbiri aslında -seçmenin yüzde yedisi ila onu hariç- hiç kimsenin ilgi alanında değil. İdeolojik saiklerle gidilecek sandıklara yine. Söz verdiği projeleri yapmak, hayata geçirmek şöyle dursun o projeler kendisine hatırladığında “hatırlamıyorum” diyerek işin içinden sıyrılan İmamoğlu’na oy verenler “lanet olsun” diyerek verecek yine oylarını. Oysa “siyasi oryantasyonu çok yüksek olmayan, hizmet odaklı, ajandasında İstanbul’dan başka bir şey olmayan bir başkan” İstanbul için ciddi bir şans haline gelebilir. Hadi dahasını da söyleyeyim. Geride bıraktığımız 5 yılın hesabını adeta “sarhoştum, hatırlamıyorum” diyerek veren İmamoğlu, bu şehri 5 yıl daha yönetirse bu “hatırlamıyorum” işini Hollywood filmlerinin nerede uyandığını pek de hatırlamayan, çıkarken komodine para bırakıp çıkan berbat karakterlerinin ruh haline çevirir. Bir gram fazlası değil. Sonun sonu şu olsun: Bu seçimin ideolojik saikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum aslında. Bir İstanbul seçmeni olarak alacağım hizmete odaklanmayı daha sağlıklı buluyorum. Keşke seçim sonuçları buna göre çıksa karşımıza.
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

Bu seçimin ideolojik saikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum aslında.

Aslında Gazze bu durumdayken yerel seçim yazısı yazmaya hiç de niyetim yoktu. Bütün dünya ülkeleri Mısır’ı kafalayıp İsrail’in Rafah’a saldırmasını sağlamaya çalışırken yani. Gazzeli kardeşlerimiz, iftarlarını bombalarla açarken yani. Asıl seçimimiz Gazze’de. Kimin yanında, nasıl duracağımızı hem millet, hem de devlet olarak seçmek zorunda olduğumuz “zor günler” geldi. Millette bir gevşeme, devlette bir “ağzımızın tadı kaçmasın” havası var. Olan, Gazzeli kardeşlerimize ve Gazze’ye olacak gibi duruyor. Hiç olmazsa Gazze hakkında konuşmaya, Gazze’yi gündemde tutmaya devam etmemiz gerekiyor.

Bu, burada bir dursun.

İki sebeple yerel seçim konusunda yazmak zorunda hissettim kendimi. İlki, “ne düşünüyorsun?” diye epeyce soran oldu. İkincisi de yaşadığım şehirdeki yerel seçim atmosferi artık beni mesele konusunda yazmaya mecbur etti.

 

TVNET ekranlarında da söyledim bunu. “Altyapımızı, yolumuzu, parkımızı, otoparkımızı, kültür merkezimizi yapacak; kentsel dönüşümü ve kent içi ulaşımı hale yola koyacak; musluklarımızdan içilebilir su akmasını sağlayacak adaylardan birini seçmek” henüz ülkemiz için çok uzakta bir hayal gibi duruyor. Memleketteki sert kristalizasyon “hizmet odaklı” değil de “ideolojik saiklerle” bir seçime daha girmemizi sağlıyor.

Alın size ilginç birkaç bilgi. Seçmenlerin adayların projelerine göre oy verme davranışı yüzde yirmilerde bile değil. Dahası, seçmenin desteklediği adayın projelerini hatırlıyor oluşu yüzde onlar bandında. Daha da dahası, “bize bu sözler verilmişti, yapmadınız” diyerek hesap sormayı destekleyen seçmen sayısı yüzde on bile değil.

Hal böyle olunca, genel seçimlere benzer bir “horoz dövüşü” halinde geçiyor yerel seçim yarışı. Birkaç ili, 20-30 ilçeyi dışarıda tutarsak bu tam tamına böyle gerçekleşiyor.

 

Bunu hiç ama hiç sağlıklı bulmadığım için yerel seçim de, adaylar da, kampanya da falan filan da pek de ilgimi çekmiyor doğrusu.

Bu da burada bir dursun.

Herkesin merak ettiği soru malum “İstanbul’u kim kazanacak” sorusu. Ben soruyu öyle değil, “İstanbul’u kim kazanmalı?” şeklinde sormayı tercih ediyorum.

“Hizmet odaklı bir tercihler toplamıyla” seçime gidiyor olsak İstanbul’u İmamoğlu’nun kazanmaması gerekir. Mahir Ünal’ın nokta atış tespitiyle “influencer siyasetçi” tanımına cuk diye oturan İmamoğlu’nun geride bıraktığımız 5 yılda İstanbul’a hizmet etmediğini görebilmek için hangi partiye oy verdiğimizden bağımsız olarak İstanbul’da yaşıyor olmak yeterli.

 

Dahası, kazanırsa buradan 2029’a değin “İstanbul odaklı bir başkanlık” yapmayacağı da çok açık. Bütün gücü ve İBB’nin bütün imkânlarıyla başkanlık seçimlerine hazırlanacak ve İstanbul’u kelimenin gerçek anlamıyla kaderine terk edecek. Bunun böyle olmayacağına dair tek bir delil yok elimizde. Oysa İstanbul’un kent içi ulaşım, parklanma ve kentsel dönüşüm başta olmak üzere devasa sorunları var çözüm bekleyen.

Peki, soru şu: Murat Kurum, 2028’de aday olur mu, İstanbul’a belediye başkanı olmak dışında bir ajanda yürütür mü?

“Pek sanmıyorum”dan “hiç ihtimal vermiyorum”a kadar geniş bir cevabım var bu soruya. Zaten seçim kampanyasında da gördük ki Kurum hem “İstanbul odaklılık” sözü veriyor hem de “o çeşit bir siyasetçi” değil. Hatta dahasını da söyleyeyim. Kampanyasında elini rahat ettirmeyen hususiyet de aslında bizatihi “siyasal oryantasyonunun zayıf olması.”

 

Tabii “hizmet odaklılık” konusunda da geride bıraktığı bakanlık performansına baktığımızda karnesi düzgün Kurum’un. Yani “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” fehvasınca diyebiliriz ki Kurum, İstanbul’da söz verdiği projeleri hayata geçirebilecek bir performans sergileyebilir.

Ama tabii bu etkenlerin hiçbiri aslında -seçmenin yüzde yedisi ila onu hariç- hiç kimsenin ilgi alanında değil. İdeolojik saiklerle gidilecek sandıklara yine. Söz verdiği projeleri yapmak, hayata geçirmek şöyle dursun o projeler kendisine hatırladığında “hatırlamıyorum” diyerek işin içinden sıyrılan İmamoğlu’na oy verenler “lanet olsun” diyerek verecek yine oylarını. Oysa “siyasi oryantasyonu çok yüksek olmayan, hizmet odaklı, ajandasında İstanbul’dan başka bir şey olmayan bir başkan” İstanbul için ciddi bir şans haline gelebilir.

Hadi dahasını da söyleyeyim. Geride bıraktığımız 5 yılın hesabını adeta “sarhoştum, hatırlamıyorum” diyerek veren İmamoğlu, bu şehri 5 yıl daha yönetirse bu “hatırlamıyorum” işini Hollywood filmlerinin nerede uyandığını pek de hatırlamayan, çıkarken komodine para bırakıp çıkan berbat karakterlerinin ruh haline çevirir. Bir gram fazlası değil.

Sonun sonu şu olsun: Bu seçimin ideolojik saikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum aslında. Bir İstanbul seçmeni olarak alacağım hizmete odaklanmayı daha sağlıklı buluyorum. Keşke seçim sonuçları buna göre çıksa karşımıza.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Kürt tarafının İstanbul’da etkisi, bugün için yok hükmünde.

Bu ülkede Kürtlere yapılanlar rejimle özdeştir. Rejim de CHP ile özdeş olduğuna göre, 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti (YSP) yönetimi ve Kandil, zulmedenle zulme uğrayanı müttefik yaptılar. Seçim öncesi anketlerde oy oranı %12 olan Yeşil Sol Partinin oyları %8’lere düştü. Herhangi bir partinin %30 oy kaybına uğraması çok önemli bir kayıptır. Bugünkü adıyla DEM Parti’nin oy kaybı çok da umurunda değil. Çünkü onların küresel stratejik hesapları var. 2019 yerel seçimlerinde muhalefet partileri başarılı olmuştu. Her ne kadar bu başarıda AK Partinin kafa karışıklığının payı büyük olsa da yerel seçim bittikten sonra dört yıl boyunca muhalefet partileri kendilerinin iktidar olduklarına inandılar. Tek bir sorun vardı, seçimin ne zaman olacağı, yani hükümeti hangi gün devralacakları. Başka da bir engel kalmamıştı. Bu sebepten dolayı başta CHP ve YSP olmak üzere bütün partiler sanki hükümet değişikliği değil de rejim değişikliğine hazırlanıyor gibiydiler. Bu yüksek beklentide olan her muhalefet partisi 2023 seçim yenilgisinden sonra derin iç tartışmalar yaşamak zorunda kaldı. CHP ve İYİ Partinin neler yaşadığı herkesin malumudur.     DEM PARTİ’DE NEDEN KÜRT İSYANI VAR? Bu partiye oy verenlerin %99’u Kürtlerden oluşuyor. Geriye dönük on yılda, İstanbul’da yaşayan Beyaz Türk ve sosyete çocuklarından oluşan marjinal Türk solcuları, çok farklı saiklerle HDP, YSP ve DEM Parti’de üst düzeylerde görev aldılar. Bu temsilin çok farklı sebepleri var. 1. Kandil ve HDP uzun yıllardır kendisini sol entelektüeller üzerinden meşrulaştırmıştır. 2. Başta kıta Avrupa’sı devletleri olmak üzere dış dünyada kurmuş olduğu ilişkilerde Türkiye’ye herhangi bir şekilde manevi bağı olmayan bu insanlarla amaç birliktelikleri mevcuttur, çünkü düşmanları aynıdır.   3. PKK bir strateji olarak, irili ufaklı marjinal sol guruplara bir yönüyle liderlik ederek “üstünlük” ideolojisi kurgulamaktadır. Peki bu adamların Kürtlere faydası nedir? Muhtemelen ne DEM yönetimi, ne de kökünden kopmuş kendi milletine, tarihine ve ülkesine yabancılaşmış marjinal örgüt solcuları, Kürtlere ne faydaları dokunduğunu kendilerine sormamışlardır. Kanaatim o ki, İstanbul’da kendi mahallesinde muhtar seçilmeyecek kadar tabanı zayıf olan kişiler, Diyarbakır’da 80 bin Kürt’ün oyuyla milletvekili seçiliyor. Türkiye düşmanlığı konusunda bu marjinal adamlar, parti içerisindeki Kürt temsilcilerden daha şedit durumdalar. Figen Yüksekdağ ile Leyla Zana’yı mukayese edin mesele anlaşılır.   Seçimlerden oy kaybederek çıkan ve aynı zamanda gençlerini CHP’ye kaptırma endişesi yaşayan DEM Partili Kürtler seçimlere tek başına girme eğiliminde idiler. Parti içinde çok boyutlu tartışmalar var. Öncelikli olarak siyasi partinin vesayet yetkisi kimde olacak: 1. Her zaman olduğu gibi Kandil’de, 2. Avrupa PKK’sında, 3. Bir yönüyle her ikisinin de tasfiye edilmesini bekleyen Suriye’de ABD namına var olan PYD’de.   KÜRT PARTİSİNDE BEYAZ TÜRK ORGANİZASYONU Dışarıda vesayet tartışmaları yürürken, DEM Partili gençler arasında hayli popüler olan Selahattin Demirtaş bir var olma girişiminde bulundu. Demirtaş’a sert bir uyarı ile “otur oturduğun yerde” dediler. Bu tartışma bugün için kapanmış olsa da her zaman masada durmaya devam edecek.   CHP ya da İmamoğlu ile yapılan ittifaka gelince, bu ittifak Kürtlerin hilafına yapılmış bir beyaz Türk organizasyonudur. Her parti içerisinde, kendi partisine inanan ve onun ilkelerine bağlı olan yöneticiler vardır. Başak Demirtaş’ın adaylığına posta koyan ve sıradan olmayan bir aday koyan DEM Parti, iç parçalanma yaşıyor. Bugün İmamoğlu DEM Parti’nin oylarını kendi stratejik hedefleri için vazgeçilmez görüyor. DEM Parti içerisindeki örgüt solcusu Türkler ise DEM Parti’yi İmamoğlu’nun yedeğine vererek bir yönüyle bağlı oldukları mahfiller için bir rol üstlenmiş oldular. Ne zaman DEM Parti kendi adaylarıyla seçime katılma eğilimi gösterse oy oranları %10’larda ölçülüyor, CHP ile birliktelik görüntüsü bir anda oyları iki puan eksiltiyor. İki arada bir derede kalan Meral Danış Beştaş mahcup bir şekilde “Kendimize oy istiyoruz” cümlesini kurabildi. Bir siyasi partinin İBB başkan adayı olan siyasetçi kazanmak için yola çıkar. Bir de bu parti ideolojik ve gözü kara bir parti ise, hepten mangalda kül bırakmaz. İstanbul’da DEM Parti marjinal Beyaz Türk sosyete çocukları ile partinin Kürtleri arasında ortadan ikiye yarılmış durumda. Kürt tarafının İstanbul’da etkisi, bugün için yok hükmünde.  
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

Kürt tarafının İstanbul’da etkisi, bugün için yok hükmünde.

Bu ülkede Kürtlere yapılanlar rejimle özdeştir. Rejim de CHP ile özdeş olduğuna göre, 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti (YSP) yönetimi ve Kandil, zulmedenle zulme uğrayanı müttefik yaptılar. Seçim öncesi anketlerde oy oranı %12 olan Yeşil Sol Partinin oyları %8’lere düştü. Herhangi bir partinin %30 oy kaybına uğraması çok önemli bir kayıptır. Bugünkü adıyla DEM Parti’nin oy kaybı çok da umurunda değil. Çünkü onların küresel stratejik hesapları var.

2019 yerel seçimlerinde muhalefet partileri başarılı olmuştu. Her ne kadar bu başarıda AK Partinin kafa karışıklığının payı büyük olsa da yerel seçim bittikten sonra dört yıl boyunca muhalefet partileri kendilerinin iktidar olduklarına inandılar. Tek bir sorun vardı, seçimin ne zaman olacağı, yani hükümeti hangi gün devralacakları. Başka da bir engel kalmamıştı.

Bu sebepten dolayı başta CHP ve YSP olmak üzere bütün partiler sanki hükümet değişikliği değil de rejim değişikliğine hazırlanıyor gibiydiler. Bu yüksek beklentide olan her muhalefet partisi 2023 seçim yenilgisinden sonra derin iç tartışmalar yaşamak zorunda kaldı. CHP ve İYİ Partinin neler yaşadığı herkesin malumudur.

 
 
DEM PARTİ’DE NEDEN KÜRT İSYANI VAR?

Bu partiye oy verenlerin %99’u Kürtlerden oluşuyor. Geriye dönük on yılda, İstanbul’da yaşayan Beyaz Türk ve sosyete çocuklarından oluşan marjinal Türk solcuları, çok farklı saiklerle HDP, YSP ve DEM Parti’de üst düzeylerde görev aldılar. Bu temsilin çok farklı sebepleri var.

1. Kandil ve HDP uzun yıllardır kendisini sol entelektüeller üzerinden meşrulaştırmıştır.
2. Başta kıta Avrupa’sı devletleri olmak üzere dış dünyada kurmuş olduğu ilişkilerde Türkiye’ye herhangi bir şekilde manevi bağı olmayan bu insanlarla amaç birliktelikleri mevcuttur, çünkü düşmanları aynıdır.
 
3. PKK bir strateji olarak, irili ufaklı marjinal sol guruplara bir yönüyle liderlik ederek “üstünlük” ideolojisi kurgulamaktadır.

Peki bu adamların Kürtlere faydası nedir? Muhtemelen ne DEM yönetimi, ne de kökünden kopmuş kendi milletine, tarihine ve ülkesine yabancılaşmış marjinal örgüt solcuları, Kürtlere ne faydaları dokunduğunu kendilerine sormamışlardır.

Kanaatim o ki, İstanbul’da kendi mahallesinde muhtar seçilmeyecek kadar tabanı zayıf olan kişiler, Diyarbakır’da 80 bin Kürt’ün oyuyla milletvekili seçiliyor. Türkiye düşmanlığı konusunda bu marjinal adamlar, parti içerisindeki Kürt temsilcilerden daha şedit durumdalar. Figen Yüksekdağ ile Leyla Zana’yı mukayese edin mesele anlaşılır.

 

Seçimlerden oy kaybederek çıkan ve aynı zamanda gençlerini CHP’ye kaptırma endişesi yaşayan DEM Partili Kürtler seçimlere tek başına girme eğiliminde idiler. Parti içinde çok boyutlu tartışmalar var.

Öncelikli olarak siyasi partinin vesayet yetkisi kimde olacak:

1. Her zaman olduğu gibi Kandil’de,
2. Avrupa PKK’sında,
3. Bir yönüyle her ikisinin de tasfiye edilmesini bekleyen Suriye’de ABD namına var olan PYD’de.
 
KÜRT PARTİSİNDE BEYAZ TÜRK ORGANİZASYONU

Dışarıda vesayet tartışmaları yürürken, DEM Partili gençler arasında hayli popüler olan Selahattin Demirtaş bir var olma girişiminde bulundu. Demirtaş’a sert bir uyarı ile “otur oturduğun yerde” dediler. Bu tartışma bugün için kapanmış olsa da her zaman masada durmaya devam edecek.

 

CHP ya da İmamoğlu ile yapılan ittifaka gelince, bu ittifak Kürtlerin hilafına yapılmış bir beyaz Türk organizasyonudur. Her parti içerisinde, kendi partisine inanan ve onun ilkelerine bağlı olan yöneticiler vardır. Başak Demirtaş’ın adaylığına posta koyan ve sıradan olmayan bir aday koyan DEM Parti, iç parçalanma yaşıyor.

Bugün İmamoğlu DEM Parti’nin oylarını kendi stratejik hedefleri için vazgeçilmez görüyor. DEM Parti içerisindeki örgüt solcusu Türkler ise DEM Parti’yi İmamoğlu’nun yedeğine vererek bir yönüyle bağlı oldukları mahfiller için bir rol üstlenmiş oldular. Ne zaman DEM Parti kendi adaylarıyla seçime katılma eğilimi gösterse oy oranları %10’larda ölçülüyor, CHP ile birliktelik görüntüsü bir anda oyları iki puan eksiltiyor.

İki arada bir derede kalan Meral Danış Beştaş mahcup bir şekilde “Kendimize oy istiyoruz” cümlesini kurabildi. Bir siyasi partinin İBB başkan adayı olan siyasetçi kazanmak için yola çıkar. Bir de bu parti ideolojik ve gözü kara bir parti ise, hepten mangalda kül bırakmaz.

İstanbul’da DEM Parti marjinal Beyaz Türk sosyete çocukları ile partinin Kürtleri arasında ortadan ikiye yarılmış durumda. Kürt tarafının İstanbul’da etkisi, bugün için yok hükmünde.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Talha  ÖZARSLAN
Köşe Yazarı
Talha ÖZARSLAN
 

RAKAMLARLA ÇANAKKALE

RAKAMLARLA   ÇANAKKALE Rakamlarla ÇANAKKALE... Çanakkale Harbi, fiilen 3 Kasım 1914 tarihinde başlayıp 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletleri’nin çekilmesiyle sona erdi. Çarpışmalar toplam 8,5 ay boyunca devam etti. 5 Kasım 1914 yılında Boğazın girişindeki tabyaları imha etmek için yapılan saldırıya iki adet denizaltıyla birlikte 28 adet irili ufaklı gemi 68 topla katıldı. 17 dakika süren bu saldırıda bir top mermisi Seddülbahir Kalesi’ndeki cephaneliğe düşerken 5 subay ile 83 er şehit oldu. Bunlara “ilk şehit” denmektedir. 18 Mart 1915 günü İtilaf Devletleri’nin toplam irili ufaklı 231 adet gemis ve 1155 top ile hazır bulunuyordu.18 büyük zırhlıdaki top sayısı 712 idi.Bu toplardan 279’u 18 Mart Savaşı’na katılarak 7 saatlik bombardımanda bulunmuşlardı.Türkler’in boğazda toplam 13 tabyası, 230 adet topu var iken, bu toplardan ancak 822’si kullanılabildiği gibi, bunların da 44’ü hasar gördü ve 8 top ta kullanılamaz hale geldi. Müstahkem Mevkii Komutanlığı tarafından boğaza dik olarak 11 mayın hattı döşendi.Bu hatlardaki toplam mayın sayısı 403’tür.Donanma bu mayın hatlarına kadar gelemedi, ancak ilk hattan 8 kadar mayın sökebildi.Geri kalan 395 mayın döküldükleri yerde durmaktaydı. 8 Mart 1915 gecesi Nusret Mayın gemisi de elde kalan son 26 mayını bu kez kıyıya paralelel olarak 80 kilo ağırlığında, poyraz-lodos istikametinde iki sıra halinde ve 4,5 metre derinliğe döşedi.İlk mayın hattı Selanik adlı gemi tarafından 4 Ağustos 1914’te 22 adet olarak döküldü.Ayrıca diğer mayın hatlarının dördünü 159 mayınla Nusret, dördünü 114 mayınla İntibah, ikisini 48 mayınla Selanik, birini de 37 mayınla Samsun gemileri döşediler. 215 OKKALIK TOP Rumeli Mecidiyesi’nde görev yapmakta olan 3.Top numara eri Seyit, bir bombardıman sonrasında 14 şehit, 24 yaralıveren tabyasında, kısa bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendine gelip, 215 okkalık top mermisini (275 kg, 600 gr) 6 basamaklı bir merdivenden çıkararak namluya sürdü ve Ocean zırhlısını vurdu. 15 Mart 1915 günü, boğaza giren 40 kadar gemiden 3’ü batırıldı, sekizi de ağır hasar aldı.İngiliz+Fransızlar’ın kaybı 800, Türkler’in; Türk+Alman kaybı ise 90 kişidir.O gün Türk tabyalarına atılan yaklaşık 6.000 top mermisine karşı bu kayıp çok azdır.200 yıl boyunca hiç yenilmeyen İngiliz Donanması, ilk defa 18 Mart’ta mağlubiyet acısını tattı.Yine o gün Türk askerlerinin etrafına toplam 1.500 kilo top mermisi düşmüştür. İtilaf Kuvvetleri donanmasına ait denizaltılar boğazı tam 27 kez geçti. Daha çok Karadeniz girişini kontrol eden ve Almanlar’dan satın aldığını açıkladığımız Yavuz ve Midilli, Çanakkale Savaşı boyunca Çanakkale Boğazı’na gelmediler. İstanbul’dan Uzunköprü’ye kadar gelen askerler buradan Gelibolu ve dolayısıyla cepheye dek yürüdüler.Bu uzun yürüyüş 8 gün sürdü.Bu gün bu mesafe otobüsle 4-5 saatte alınmaktadır. MEZUNSUZ OKULLAR Kara Savaşı ise 25 Nisan 1915’te başladı.İtilaf Devletleri toplam sekiz yere birden çıkarma yaptılar.Asıl çıkarma yerleri üç olup diğerleri gösteriş çıkarmasıdır.Çıkarmanın ilk başlarında Gelibolu Yarımadası’nın neredeyse tamamını 9.Tümen Komutanı Halil Sami Bey’in birlikleri savundu .Bu alan 35 kilometre uzunluğunda olup 200 km’lik bir yer kaplamaktadır.Karaya çıkmak için gemilerde bekleşen İtilaf askerlerinin sayısı ise 15.000’dir.(Toplam asker sayısı ise 75.000’dir). Sadece Seddülbahir’deki Ertuğrul Koyu’na 2.500 asker çıkarılmak istenir.(Bu askerlerin 2.000.i eski bir kömür gemisi olan River Clyde’nin içindedir). Ertuğrul Koyu’nu savunmakta olan Ezineli Yahya Çavuş, 63 arkadaşı ile 3.000 kadar düşman askerine tam 12 saat boyunca karşı koydu. Gece yarısı Harapkale’deki bölüğüne çekildiği vakit sadece üç kişi kaldılar. Yine Ertuğrul Koyu’na düşman toplam 4.650 top mermisi attı. ( Bu sayı, Türkler’in 18 Mart’ta attığı toplam top mermisinin iki katıdır) Kanlısırt’a üç saat boyunca yapılan bombardımanda ise 17.000 top mermisi düştü.Kara savaşları sırasında karşılıklı hücumlar yapılırken, on milyonda bir ihtimal olan mermilerin havada çarpışması vuku buldu. Yine kara savaşlarının en şiddetli anında yere düşen mermi sayısı 1.500 adet olup metrekareye ise 6.000 mermi düşmektedir. 19 Mayıs saldırılarında 10.000 kayıp (3.000 şehit, 6.000 yaralı) olmasına karşın Anzaklar’da ise 160 ölü, 468 yaralı vardı.Anzakların o saldırıda makinalı tüfeklerle attığı mermi sayısı 948.000’dir. 2.Tümenin bazı alaylarının yer aldığı cephe uzunluğu 600 m olup her 15 cm’ye bir asker düşmektedir.Her bir askerimize 95 adet mermi isabet etmektedir. Bu saldırıda İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri (100 öğrenci) ile İstanbul Lisesi (50 öğrenci) öğrencileri de katıldı ve 3 saat içinde şehit oldular.Yaralara merhem sürecek, dertlere derman olacak doktor ve doktor adayları vatanın bu onulmaz yarasına canlarıyla merhem, vatanın büyük dedine yine canlarıyla derman oldular. Bu sebeple İstanbul Tıp Fakültesi 6 yıl sonra 1921’de hiç mezun veremedi. Mezun vermeyen okullar listesinde  Sivas Lisesi de vardı. .O zamanın 1895 doğumlu aydınları ile okumuş ve nitelikli insanımız Çanakkale’de toprak oldular. Çanakkale Harbi, bir muharebeler silsilesidir. 18 Mart’ta Çanakkale Deniz Zaferi, 25-27 Nisan’da Arıburnu’nde, Seddülbahir’de, Kumkale’de, Beşige’de çıkarmalar başarıyla durduruldu. Ayrıca 1.Kirte (28 Nisan), 2.Kirte (6-8 Mayıs), 3.Kirte (4-6 Haziran), 1.Kerevizdere (21-22 Haziran), Zığındere (28 Haziran), 2.Kerevizdere (12 Temmuz), 1.Anafartalar (9 Ağustos), 2.Anafartalar (21 Ağustos) muharebeleri zaferle sonuçlandı. Toplam onüçe yakın muharebe başarı ile yapıldı. Karşılıklı siperlerin en yakın mesafesi 5-10m’dir.Türk ordusunun düşmandan 4-5 kat daha fazla taarruz yaptığı büyük taarruzlarda ortalama 5-10.000 askerimiz şehit oldu. İtilaf Devletler, Kara Savaşları için 84 gemi, 75.056 asker, 22.771 hayvan, 3.081 araba ayırmışlardı. Toplam 8.5 ay boyunca top ve tüfek ustaları 70 adet top, 80.000 adet tüfek tamir ettiler.Bu saylara diğer tamirler dahil değildir. İngilizler’in uçak sayısı 55-60 iken Türkler’in ise 22’dir.Bozcaada ve Seddülbahir’de birer uçak pisti inşa edildi.İngilizler bu savaşta üç adet balon gemisi, bir uçak gemisi (Arc Royal) kullandılar.Dünyada ilk defa modern (Kara+deniz+hava+denizaltı) savaş yapıldı. İtililaf Devletleri, Gelibolu’dan çekilirken 40.000 ile 20.000 arasından asker kaybı düşünmelerine rağmen bir kişi bile kayıp vermediler.Ancak çekilme esnasında 9.000 at, katır, eşek; 2.000 taşıt arabası, 200 ağır top alınmış, Gelibolu yarımadası’nı 8-9 Ocak 1916 günü tamamen boşaltmışlardır. RAKAMLARIN DİLİ Yaklaşık bir sene süren Çanakkale Savaşı’nda her iki tarafın kaybı 500.000’dir.Türkler’in o gün için toplam 700.000 askeri bulunuyordu. 259 günü karada geçen bu savaşa, toplam 21 Türk Tümeni katıldı. İngiltere’den bu savaşa 469.000 asker katıldı.Bunlardan 328.000’ni bizat cephede savaştı ve 141.000’ni ise savaşan askerlere destek verdi. İtilaf Devletleri’nin kaybı 252.000 İngilizler’in kaybı (Sömürge askerleri de dahil) 205.000 Fransızlar’ın kaybı 47.000 Toplam 252.000 Türk tarafın kaybı ise 251.309’dur.Bizzat cephede şehit olanların sayısı değildir.Toplam zayiat dendiğinde; yaralı, kayıp, esir, hava değişimine gönderilen, hastalıktan ölen, hastaneye giden anlaşılmalıdır. Buna göre: Bizzat cephede şehit olanların sayısı 55.000 Yaralı 100.000 Kayıp 10.000 Hastalıktan ölen 21.000 Hastalıktan geriye gönderilen 64.000 Toplam 251.000   Türkler’in zaferiyle sonuçlanmasından dolayı savaş iki sene daha uzayarak, Rusya’nın 300 yıllık Boğazlar’a ve sıcak denizlere inme rüyası böylece yine gerçekleşmedi. Bu rakamlar  alıntılanmıştır. Savaşın yarasının ne kadar derin olduğunun bir  göstergesidir. İşin acı tarafı bu savaş  sonrası İngilizlerin gelip İSTANBUL'U işgal etme olayı  gerçekleşmiştir. İşte en acı yanı budur. Nedenase  İngilizlerin bu işgali yeterikadar tarih  kitaplarımızda  yazmaz. Bence yukarıda belirtilen rakamlar kadar önemlidir. Tüm şehitylerimize  selam olsun. Mekanları CENNET olsun...
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

RAKAMLARLA ÇANAKKALE

RAKAMLARLA   ÇANAKKALE

Rakamlarla ÇANAKKALE...
Çanakkale Harbi, fiilen 3 Kasım 1914 tarihinde başlayıp 9 Ocak 1916 tarihinde İtilaf Devletleri’nin çekilmesiyle sona erdi.
Çarpışmalar toplam 8,5 ay boyunca devam etti.
5 Kasım 1914 yılında Boğazın girişindeki tabyaları imha etmek için yapılan saldırıya iki adet denizaltıyla birlikte 28 adet irili ufaklı gemi 68 topla katıldı.
17 dakika süren bu saldırıda bir top mermisi Seddülbahir Kalesi’ndeki cephaneliğe düşerken 5 subay ile 83 er şehit oldu.
Bunlara “ilk şehit” denmektedir.
18 Mart 1915 günü İtilaf Devletleri’nin toplam irili ufaklı 231 adet gemis ve 1155 top ile hazır bulunuyordu.18 büyük zırhlıdaki top sayısı 712 idi.Bu toplardan 279’u 18 Mart Savaşı’na katılarak 7 saatlik bombardımanda bulunmuşlardı.Türkler’in boğazda toplam 13 tabyası, 230 adet topu var iken, bu toplardan ancak 822’si kullanılabildiği gibi, bunların da 44’ü hasar gördü ve 8 top ta kullanılamaz hale geldi.
Müstahkem Mevkii Komutanlığı tarafından boğaza dik olarak 11 mayın hattı döşendi.Bu hatlardaki toplam mayın sayısı 403’tür.Donanma bu mayın hatlarına kadar gelemedi, ancak ilk hattan 8 kadar mayın sökebildi.Geri kalan 395 mayın döküldükleri yerde durmaktaydı.
8 Mart 1915 gecesi Nusret Mayın gemisi de elde kalan son 26 mayını bu kez kıyıya paralelel olarak 80 kilo ağırlığında, poyraz-lodos istikametinde iki sıra halinde ve 4,5 metre derinliğe döşedi.İlk mayın hattı Selanik adlı gemi tarafından 4 Ağustos 1914’te 22 adet olarak döküldü.Ayrıca diğer mayın hatlarının dördünü 159 mayınla Nusret, dördünü 114 mayınla İntibah, ikisini 48 mayınla Selanik, birini de 37 mayınla Samsun gemileri döşediler.
215 OKKALIK TOP
Rumeli Mecidiyesi’nde görev yapmakta olan 3.Top numara eri Seyit, bir bombardıman sonrasında 14 şehit, 24 yaralıveren tabyasında, kısa bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendine gelip, 215 okkalık top mermisini (275 kg, 600 gr) 6 basamaklı bir merdivenden çıkararak namluya sürdü ve Ocean zırhlısını vurdu.
15 Mart 1915 günü, boğaza giren 40 kadar gemiden 3’ü batırıldı, sekizi de ağır hasar aldı.İngiliz+Fransızlar’ın kaybı 800, Türkler’in; Türk+Alman kaybı ise 90 kişidir.O gün Türk tabyalarına atılan yaklaşık 6.000 top mermisine karşı bu kayıp çok azdır.200 yıl boyunca hiç yenilmeyen İngiliz Donanması, ilk defa 18 Mart’ta mağlubiyet acısını tattı.Yine o gün Türk askerlerinin etrafına toplam 1.500 kilo top mermisi düşmüştür.
İtilaf Kuvvetleri donanmasına ait denizaltılar boğazı tam 27 kez geçti.
Daha çok Karadeniz girişini kontrol eden ve Almanlar’dan satın aldığını açıkladığımız Yavuz ve Midilli, Çanakkale Savaşı boyunca Çanakkale Boğazı’na gelmediler.
İstanbul’dan Uzunköprü’ye kadar gelen askerler buradan Gelibolu ve dolayısıyla cepheye dek yürüdüler.Bu uzun yürüyüş 8 gün sürdü.Bu gün bu mesafe otobüsle 4-5 saatte alınmaktadır.
MEZUNSUZ OKULLAR
Kara Savaşı ise 25 Nisan 1915’te başladı.İtilaf Devletleri toplam sekiz yere birden çıkarma yaptılar.Asıl çıkarma yerleri üç olup diğerleri gösteriş çıkarmasıdır.Çıkarmanın ilk başlarında Gelibolu Yarımadası’nın neredeyse tamamını 9.Tümen Komutanı Halil Sami Bey’in birlikleri savundu
.Bu alan 35 kilometre uzunluğunda olup 200 km’lik bir yer kaplamaktadır.Karaya çıkmak için gemilerde bekleşen İtilaf askerlerinin sayısı ise 15.000’dir.(Toplam asker sayısı ise 75.000’dir).
Sadece Seddülbahir’deki Ertuğrul Koyu’na 2.500 asker çıkarılmak istenir.(Bu askerlerin 2.000.i eski bir kömür gemisi olan River Clyde’nin içindedir).
Ertuğrul Koyu’nu savunmakta olan Ezineli Yahya Çavuş, 63 arkadaşı ile 3.000 kadar düşman askerine tam 12 saat boyunca karşı koydu.
Gece yarısı Harapkale’deki bölüğüne çekildiği vakit sadece üç kişi kaldılar.
Yine Ertuğrul Koyu’na düşman toplam 4.650 top mermisi attı.
( Bu sayı, Türkler’in 18 Mart’ta attığı toplam top mermisinin iki katıdır)
Kanlısırt’a üç saat boyunca yapılan bombardımanda ise 17.000 top mermisi düştü.Kara savaşları sırasında karşılıklı hücumlar yapılırken, on milyonda bir ihtimal olan mermilerin havada çarpışması vuku buldu.
Yine kara savaşlarının en şiddetli anında yere düşen mermi sayısı 1.500 adet olup metrekareye ise 6.000 mermi düşmektedir.
19 Mayıs saldırılarında 10.000 kayıp (3.000 şehit, 6.000 yaralı) olmasına karşın Anzaklar’da ise 160 ölü, 468 yaralı vardı.Anzakların o saldırıda makinalı tüfeklerle attığı mermi sayısı 948.000’dir.
2.Tümenin bazı alaylarının yer aldığı cephe uzunluğu 600 m olup her 15 cm’ye bir asker düşmektedir.Her bir askerimize 95 adet mermi isabet etmektedir.
Bu saldırıda İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri (100 öğrenci) ile İstanbul Lisesi (50 öğrenci) öğrencileri de katıldı ve 3 saat içinde şehit oldular.Yaralara merhem sürecek, dertlere derman olacak doktor ve doktor adayları vatanın bu onulmaz yarasına canlarıyla merhem, vatanın büyük dedine yine canlarıyla derman oldular.
Bu sebeple İstanbul Tıp Fakültesi 6 yıl sonra 1921’de hiç mezun veremedi. Mezun vermeyen okullar listesinde  Sivas Lisesi de vardı.
.O zamanın 1895 doğumlu aydınları ile okumuş ve nitelikli insanımız Çanakkale’de toprak oldular.
Çanakkale Harbi, bir muharebeler silsilesidir.
18 Mart’ta Çanakkale Deniz Zaferi,
25-27 Nisan’da Arıburnu’nde, Seddülbahir’de, Kumkale’de, Beşige’de çıkarmalar başarıyla durduruldu.
Ayrıca 1.Kirte (28 Nisan), 2.Kirte (6-8 Mayıs), 3.Kirte (4-6 Haziran), 1.Kerevizdere (21-22 Haziran), Zığındere (28 Haziran), 2.Kerevizdere (12 Temmuz), 1.Anafartalar (9 Ağustos), 2.Anafartalar (21 Ağustos) muharebeleri zaferle sonuçlandı.
Toplam onüçe yakın muharebe başarı ile yapıldı.
Karşılıklı siperlerin en yakın mesafesi 5-10m’dir.Türk ordusunun düşmandan 4-5 kat daha fazla taarruz yaptığı büyük taarruzlarda ortalama 5-10.000 askerimiz şehit oldu.
İtilaf Devletler, Kara Savaşları için 84 gemi, 75.056 asker, 22.771 hayvan, 3.081 araba ayırmışlardı.
Toplam 8.5 ay boyunca top ve tüfek ustaları 70 adet top, 80.000 adet tüfek tamir ettiler.Bu saylara diğer tamirler dahil değildir.
İngilizler’in uçak sayısı 55-60 iken Türkler’in ise 22’dir.Bozcaada ve Seddülbahir’de birer uçak pisti inşa edildi.İngilizler bu savaşta üç adet balon gemisi, bir uçak gemisi (Arc Royal) kullandılar.Dünyada ilk defa modern (Kara+deniz+hava+denizaltı) savaş yapıldı.
İtililaf Devletleri, Gelibolu’dan çekilirken 40.000 ile 20.000 arasından asker kaybı düşünmelerine rağmen bir kişi bile kayıp vermediler.Ancak çekilme esnasında 9.000 at, katır, eşek; 2.000 taşıt arabası, 200 ağır top alınmış, Gelibolu yarımadası’nı 8-9 Ocak 1916 günü tamamen boşaltmışlardır.
RAKAMLARIN DİLİ
Yaklaşık bir sene süren Çanakkale Savaşı’nda her iki tarafın kaybı 500.000’dir.Türkler’in o gün için toplam 700.000 askeri bulunuyordu. 259 günü karada geçen bu savaşa, toplam 21 Türk Tümeni katıldı.
İngiltere’den bu savaşa 469.000 asker katıldı.Bunlardan 328.000’ni bizat cephede savaştı ve 141.000’ni ise savaşan askerlere destek verdi.
İtilaf Devletleri’nin kaybı
252.000
İngilizler’in kaybı (Sömürge askerleri de dahil)
205.000
Fransızlar’ın kaybı
47.000
Toplam
252.000
Türk tarafın kaybı ise 251.309’dur.Bizzat cephede şehit olanların sayısı değildir.Toplam zayiat dendiğinde; yaralı, kayıp, esir, hava değişimine gönderilen, hastalıktan ölen, hastaneye giden anlaşılmalıdır.
Buna göre:
Bizzat cephede şehit olanların sayısı
55.000
Yaralı
100.000
Kayıp
10.000
Hastalıktan ölen
21.000
Hastalıktan geriye gönderilen
64.000
Toplam
251.000
 
Türkler’in zaferiyle sonuçlanmasından dolayı savaş iki sene daha uzayarak, Rusya’nın 300 yıllık Boğazlar’a ve sıcak denizlere inme rüyası böylece yine gerçekleşmedi.
Bu rakamlar  alıntılanmıştır. Savaşın yarasının ne kadar derin olduğunun bir  göstergesidir. İşin acı tarafı bu savaş  sonrası İngilizlerin gelip İSTANBUL'U işgal etme olayı  gerçekleşmiştir. İşte en acı yanı budur. Nedenase  İngilizlerin bu işgali yeterikadar tarih  kitaplarımızda  yazmaz. Bence yukarıda belirtilen rakamlar kadar önemlidir. Tüm şehitylerimize  selam olsun. Mekanları CENNET olsun...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Talha GURBETÇİ
Köşe Yazarı
Talha GURBETÇİ
 

EV HANIMINA İMKANLAR VERİLMELİDİR

EV    HANIMINA   İMKANLAR   VERİLMELİDİR Son yıllarda doğum oranının düştüğü bir gerçektir. Çünkü, var olan şartlar evlenmeyi zorlaştırmıştır. Devlet genç neslin evlenmesine yönelik maddi katkılar sağlamaz ise, ilerleyen zamanlarda evlilik yaşı daha da yükselecektir. Çünkü, maddi sıkıntılar en büyük engeldir. Gerçekte, Hayat şartları çalışan anne ve baba gerçeğini ortaya koymaktadır. Yani erkek ve kadın çalışarak geçimlerini temin etme çabası içerisindedirler. Dolayısıyla çalışan anne ve baba, çocuk edinme isteğini ertelemektedir. Yahut hiç düşünmemektedir. Ekonomik zorlukların dışında, bir de yetişen çocuğu başkalarının merhametine bırakma mecburiyeti vardır. Kreş veya anaokulu gerçekleri bu sonuçtan kurtulmamıza yardımcı olamamışlardır. Anne sevgisinin ve şefkatinin yerini hiçbir yabancı unsur doldurmaz. Bu sevgiden mahrum oldukları gibi, işte yaşadığımız hayatın gerçeklerinden birisi de kreşde ve anaokullarında çocukların yaşadığı sıkıntılardır. Bizim bildiğimiz gerçekler, kamuoyuna yansıyanlardır. Yansımayan karanlıklarda neler yaşandığını bilemeyiz. İşte o çocuklar büyüseler de O, ortamlarda yaşadıkları olumsuzlukları bir ömür boyu, travma olarak taşıyacaklardır.  GENÇLERİ  EVLENMEYE TEŞVİK AMAÇLI DEVLET YARDIMLARINA  ÇOK  FAZLA  MÜRACAAT  EDİLMİŞ. DEMEK Kİ, GENÇLER  Maddi imkanlar sunulursa, evlilik  oranları  artacaktır.  Bu durum onu  göstermektedir.                                      Şimdi sıkın durun bakalım. Eğer Devleti yöneten irade bazı radikal uygulamaları hayata geçirir ise, bu kötü gidişata dur diyebilir. Nedir onlar?  Öncelikle ev hanımlığının ağır bir yük olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Hatta Annelik çalışma hayatındaki bir-çok alandan daha kıymetli bir durumdur. Devlet Anne olan vatandaşımızın yanında olabileceği imkanları oluşturmalıdır. Örneğin çalışan bir erkeğin, çalışmayan ve de ANNE olan eşine bugünkü değerlere göre, en az bir  5000 tl yardım yapmalıdır. Bu yardım artan her çocuk için artırılmalıdır. İlerleyen zamanlarda Ailenin imkanlarına göre, eğitim gören çocuğuna yardımcı olmalıdır. Kısacası Devlet tahsil hayatında maddi açıdan gerek gördüğü zaman, Ailenin çocuklarının yanında olmalıdır. Hatta onlara özel imtiyazlar düzenlemelidir. Devletin ev hanımlarına  yönelik emeklilik üzerine  çalıştığını biliyoruz. En kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Bu şartlar oluşursa, kimi olumsuz yerlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar, evlerine dönerler...                                Düşünün çalışan bir anne ve baba iki çocuk sahibi ise, kazandıklarının bir tanesinin maaşı masraf olarak kreş veya anaokuluna, bakıcıya, gidecektir. Üstelik çocuklar, kuzular anne şefkatinden, sevgisinden günün büyük bölümünde yoksun olacaklardır. Anne yorgun bir şeklide eve geldiği için, evde de çocukları ile yeteri kadar ilgilenemeyecektir. Oysa ki, bizim çocukluğumuzda, ‘’ANNE öpücüğü her derdin devası olarak.’’ bilinirdi. İşte daha çocukken anne  sevgisinden yeteri kadar yarrarlanamayan  çocuk, bazı yaşadığı olumsuz  durumları hayat boyu unutmayacaktır. Bu travmalar ileride ruhsal bozukluklara enden olabilir. Toplum bunun  örnekleri le  doldudur. Evet, görüyorsunuz bu sancılı durumdan hem Ailemizi hem çocuklarımızı hem geleceğimizi kurtarmak için, bu basit işleri yapmak zorundayız. İlerleyen zamanlarda mevcut durumun daha büyük sıkıntılar doğuracağı ortadadır. ANAYASA çalışmalarında bu durumların da göz önünde bulundurulması gerekir, diye düşünüyorum. Ailenin her alanda maddi ve  manevi korunması gerekir. Aile  toplumun temelidir. Devletin zirvesi de bir değerlendirmesinde;'' Aileyi sapkın akımlardan koruyacağız.'' Demektedir. Yani tehlike  çanları  çalmaya başlamıştır.  Kadına çalışma özgürlüğü diyerek, çok da olumsuz şartlarda kadın istihdamı yapmak, Kadına yardım değil, farkında olmadan zulüm olabilir. Ailenin temellerinin  sarsılması demektir. ANCAK, kadınların  çalışma  ortamları titizlikle  belirlenerek, istihdam konusu ele alınmalıdır. Kadınlara annelik görevleri özelinde  pozitif ayrımcılıklar  yapılmalıdır. Olayı sadece  kadın olarak değil, daha geniş  kapsamlı Aile olarak değerlendirmek gerekir. Unutmayalım.Toplumun temel  taşı aildir
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

EV HANIMINA İMKANLAR VERİLMELİDİR

EV    HANIMINA   İMKANLAR   VERİLMELİDİR

Son yıllarda doğum oranının düştüğü bir gerçektir. Çünkü, var olan şartlar evlenmeyi zorlaştırmıştır. Devlet genç neslin evlenmesine yönelik maddi katkılar sağlamaz ise, ilerleyen zamanlarda evlilik yaşı daha da yükselecektir. Çünkü, maddi sıkıntılar en büyük engeldir. Gerçekte, Hayat şartları çalışan anne ve baba gerçeğini ortaya koymaktadır. Yani erkek ve kadın çalışarak geçimlerini temin etme çabası içerisindedirler. Dolayısıyla çalışan anne ve baba, çocuk edinme isteğini ertelemektedir. Yahut hiç düşünmemektedir. Ekonomik zorlukların dışında, bir de yetişen çocuğu başkalarının merhametine bırakma mecburiyeti vardır. Kreş veya anaokulu gerçekleri bu sonuçtan kurtulmamıza yardımcı olamamışlardır. Anne sevgisinin ve şefkatinin yerini hiçbir yabancı unsur doldurmaz. Bu sevgiden mahrum oldukları gibi, işte yaşadığımız hayatın gerçeklerinden birisi de kreşde ve anaokullarında çocukların yaşadığı sıkıntılardır. Bizim bildiğimiz gerçekler, kamuoyuna yansıyanlardır. Yansımayan karanlıklarda neler yaşandığını bilemeyiz. İşte o çocuklar büyüseler de O, ortamlarda yaşadıkları olumsuzlukları bir ömür boyu, travma olarak taşıyacaklardır. 

GENÇLERİ  EVLENMEYE TEŞVİK AMAÇLI DEVLET YARDIMLARINA  ÇOK  FAZLA  MÜRACAAT  EDİLMİŞ. DEMEK Kİ, GENÇLER  Maddi imkanlar sunulursa, evlilik  oranları  artacaktır.  Bu durum onu  göstermektedir.                                     

Şimdi sıkın durun bakalım. Eğer Devleti yöneten irade bazı radikal uygulamaları hayata geçirir ise, bu kötü gidişata dur diyebilir. Nedir onlar? 

Öncelikle ev hanımlığının ağır bir yük olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Hatta Annelik çalışma hayatındaki bir-çok alandan daha kıymetli bir durumdur. Devlet Anne olan vatandaşımızın yanında olabileceği imkanları oluşturmalıdır. Örneğin çalışan bir erkeğin, çalışmayan ve de ANNE olan eşine bugünkü değerlere göre, en az bir  5000 tl yardım yapmalıdır. Bu yardım artan her çocuk için artırılmalıdır. İlerleyen zamanlarda Ailenin imkanlarına göre, eğitim gören çocuğuna yardımcı olmalıdır. Kısacası Devlet tahsil hayatında maddi açıdan gerek gördüğü zaman, Ailenin çocuklarının yanında olmalıdır. Hatta onlara özel imtiyazlar düzenlemelidir. Devletin ev hanımlarına  yönelik emeklilik üzerine  çalıştığını biliyoruz. En kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Bu şartlar oluşursa, kimi olumsuz yerlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar, evlerine dönerler...                               

Düşünün çalışan bir anne ve baba iki çocuk sahibi ise, kazandıklarının bir tanesinin maaşı masraf olarak kreş veya anaokuluna, bakıcıya, gidecektir. Üstelik çocuklar, kuzular anne şefkatinden, sevgisinden günün büyük bölümünde yoksun olacaklardır. Anne yorgun bir şeklide eve geldiği için, evde de çocukları ile yeteri kadar ilgilenemeyecektir. Oysa ki, bizim çocukluğumuzda, ‘’ANNE öpücüğü her derdin devası olarak.’’ bilinirdi. İşte daha çocukken anne  sevgisinden yeteri kadar yarrarlanamayan  çocuk, bazı yaşadığı olumsuz  durumları hayat boyu unutmayacaktır. Bu travmalar ileride ruhsal bozukluklara enden olabilir. Toplum bunun  örnekleri le  doldudur.

Evet, görüyorsunuz bu sancılı durumdan hem Ailemizi hem çocuklarımızı hem geleceğimizi kurtarmak için, bu basit işleri yapmak zorundayız. İlerleyen zamanlarda mevcut durumun daha büyük sıkıntılar doğuracağı ortadadır. ANAYASA çalışmalarında bu durumların da göz önünde bulundurulması gerekir, diye düşünüyorum. Ailenin her alanda maddi ve  manevi korunması gerekir. Aile  toplumun temelidir. Devletin zirvesi de bir değerlendirmesinde;'' Aileyi sapkın akımlardan koruyacağız.'' Demektedir. Yani tehlike  çanları  çalmaya başlamıştır. 

Kadına çalışma özgürlüğü diyerek, çok da olumsuz şartlarda kadın istihdamı yapmak, Kadına yardım değil, farkında olmadan zulüm olabilir. Ailenin temellerinin  sarsılması demektir. ANCAK, kadınların  çalışma  ortamları titizlikle  belirlenerek, istihdam konusu ele alınmalıdır. Kadınlara annelik görevleri özelinde  pozitif ayrımcılıklar  yapılmalıdır. Olayı sadece  kadın olarak değil, daha geniş  kapsamlı Aile olarak değerlendirmek gerekir. Unutmayalım.Toplumun temel  taşı aildir

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Orhan ARSLAN
Köşe Yazarı
Orhan ARSLAN
 

DEPREM GERÇEĞİ

DEPREM GERÇEĞİ. Bu yazıyı. Dört. Yıl önce önce yazmıştım Üç yıl önce yazmıştım. Arşive bakınca, aynı düşünceleri taşıdığımı ifade etmek için, tekrar paylaşıyorum. Biz genellikle felaketler geldikten sonra, tedbir almayı alışkanlık haline getirmiş bir yapıya sahibiz. O gün yazdıklarımın bugün deprem enkazı olarak, fazlası ile yaşandığını görmek insanı kahrediyor. İbret almıyoruz. Sadece konuşuyoruz... Şimdi İstanbul Depremi konuşuluyor. Ben İstanbul' da yaşayan bir arkadaşınızım. Şimdi bir sokakta sekiz metre ara ile karşılıklı olarak yapılmış dörder katlı binaların yıkılması anında, o sokak, yol artık kullanılamaz demektir. Zamanında bu kadar dar sokaklra kim dört kat izni verdi? Kim? Ta ki, oradaki molozlar kalkana kadar. Üstelik bir de o sokaklara park etmiş arabalar var. Belediyeler yılların biirkmiş sorunlarını çözemediler. Bir de kentsel dönüşümde altmış yıllık dairelere sıfır aynı ayarda ev isteyenlerin, zorluk çıkarmaları her şeyi karıştırdı. Daha dün Fatih' te gözümüzün önünde bir yangına müdahele etmek için, itfaiye aracı yarım saate yakın yangın mahalline park etmiş arabalar yüzünden giremedi. Şimdi İstanbul' da bu özelliği taşıyan binlerce sokak var. Neyi konuşuyoruz, bilmiyorum. Hangi alt yapı, hangi arama kurtarma ekibi, hangi sağlık birimi, böyle olacak bir felaketin altından kalkar. ALLAH korusun, Ülkenin dörtte biri durumundaki bu şehrin geçireceği ağır bir hasar, Ülkenin belini büker... İnsanın aklına  deli  deli  sorular  geliyor. Bundan seneler  önceki  belediye  yönetimleri  bu kadar basit bir  gerçeği  nasıl  görmemişler... Üstelik şu andaki  bazı belediyelerin  kentsel  dönüşümleri  çeşitli  bahaneler ile  engelemeye  çalışmaları ise,  yürekler acısı bir  durumdur. DEPREM GERÇEĞİ Bir kez daha sarsıldık… Deprem gerçeği bize kendini hatırlattı. Biz, ibret almadık… Tedbir almadık… İnadına depreme kafa tuttuk… Ona meydan okuduk… Bina sahipleri ile Müteahhitlerimizle, kimi zaman belediyelerimizle… Çürük raporu verilen binalarda, oturmaya devam ettik. Yetmedi depremi engellemek için yapılması gereken kentsel dönüşümleri geciktirdik. İhmal ettik. Olmadı çıkan yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük... Bekliyoruz, gerekli tedbirler alınacak, kentsel dönüşümler gerçekleşecek… Biz bekliyoruz da, deprem beklemiyor. Sürekli bize kendi varlığını hatırlatıyor. Yani ben buradayım, siz hala ne yapıyorsunuz? Diyor. Nasıl mı? İnşaat için gerekli olan hiçbir zorunluluğu yerine getirmeyerek… Resmi makamların belirttiği maddelere uymayarak. Kimi zaman yeteri kadar denetim yapmayarak… Çaldık, hem de ne çalma, insan hayatlarını hiçe sayarak… Betondan, demirden… Asıl inşaat için önemli olanlar bunlardır. Bakıyorsunuz C 30 rakamıyla ifade edilen beton ölçümü, 15-17 rakamları ile yapılmış… Kullanılan kum, standartlara uygun değil. Binanın asıl dayanağı olan iskeleti bu saydığımız malzemelerin doğru ve istenilen seviyede olmasından sağlam hale gelir. Binaya sonradan yapılan sündürme ve ilavelerin standartlara uygun olmaması da ayrı bir konudur. Genellikle, Yıkılan Binalar 1999 depreminden önce inşa edilen binalar… Ondan sonraki yapılan binalarda bazı özelliklere dikkat edilmiş. Ancak onlarda da yıkım var. Neden çünkü yönetmeliklere uyulmamış... Ancak, başka bir gerçek de şudur. Bu bina yıkılmadan önce satışa çıkarılsaydı bir daire, 600 bin civarında olacaktı. Yani büyük paralar ile mezar evler satın alıyoruz. Çünkü, evlerin dış görünüşleri bizi cezbediyor. Asıl önemli olan ayrıntılarına dikkat etmiyoruz… Devletin Başkanının hep gündemde tutarak hatırlatmasına rağmen, Hala zemin etüdü kontrolü yeteri kadar yapılmıyor. Apartmanlarda dikey yapılar gittikçe artıyor. Yatay yapılaşma, yeterli yeşil alan, binalara oto park yapma zorunluluğu, bir türlü hayata geçmiyor… Üstelik ahbap, çavuş ilişkisi ile, bina yönetmeliğine aykırı olarak yapılan ilave katlara göz yumuluyor. Verilen para cezaları ile, konu geçiştiriliyor. Bütün bunlara rağmen, Allah´ın merhameti sonsuz. 65 SAAT SONRA, 92 SAAT SONRA KURTULAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN, HAYATTA KALMASI TÜM belki, bu anlattığım olumsuzlukların bir an önce bitmesi için, bir umut olur. Onları bize bağışlayan RABBİME şükürler olsun... Onları nasıl korumuş, saklamış... Deprem Ülkemizin gerçeğidir. Yapılan çürük, denetimsiz, plansız, kontrolsüz binalar daha çok ölümlere sebep olmaktadır. Allah korusun, daha yüksek şiddete erişen depremlerde halimiz ne olur? Ne kurtarma ekibimiz yeter ne sağlık personelimiz yeter... Ne de depreme ilk müdahalede her türlü imkanı sunmaya çalışan ekiplerimiz yeter... Düşünün yıkılan bina 8 değil onun katmanları olsa idi, bugün neleri konuşuyor olacaktık… Evet, deprem gerçeğimiz var. Alınacak en basit tedbirler, sayesinde daha kötü sonuçlar almayı engelleyebiliriz. O, halde neyi bekliyoruz? Orhan. Arslan              
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

DEPREM GERÇEĞİ

DEPREM GERÇEĞİ.
Bu yazıyı. Dört. Yıl önce önce yazmıştım
Üç yıl önce yazmıştım. Arşive bakınca, aynı düşünceleri taşıdığımı ifade etmek için, tekrar paylaşıyorum. Biz genellikle felaketler geldikten sonra, tedbir almayı alışkanlık haline getirmiş bir yapıya sahibiz. O gün yazdıklarımın bugün deprem enkazı olarak, fazlası ile yaşandığını görmek insanı kahrediyor. İbret almıyoruz. Sadece konuşuyoruz...
Şimdi İstanbul Depremi konuşuluyor. Ben İstanbul' da yaşayan bir arkadaşınızım. Şimdi bir sokakta sekiz metre ara ile karşılıklı olarak yapılmış dörder katlı binaların yıkılması anında, o sokak, yol artık kullanılamaz demektir. Zamanında bu kadar dar sokaklra kim dört kat izni verdi? Kim? Ta ki, oradaki molozlar kalkana kadar. Üstelik bir de o sokaklara park etmiş arabalar var. Belediyeler yılların biirkmiş sorunlarını çözemediler. Bir de kentsel dönüşümde altmış yıllık dairelere sıfır aynı ayarda ev isteyenlerin, zorluk çıkarmaları her şeyi karıştırdı. Daha dün Fatih' te gözümüzün önünde bir yangına müdahele etmek için, itfaiye aracı yarım saate yakın yangın mahalline park etmiş arabalar yüzünden giremedi. Şimdi İstanbul' da bu özelliği taşıyan binlerce sokak var. Neyi konuşuyoruz, bilmiyorum. Hangi alt yapı, hangi arama kurtarma ekibi, hangi sağlık birimi, böyle olacak bir felaketin altından kalkar. ALLAH korusun, Ülkenin dörtte biri durumundaki bu şehrin geçireceği ağır bir hasar, Ülkenin belini büker... İnsanın aklına  deli  deli  sorular  geliyor. Bundan seneler  önceki  belediye  yönetimleri  bu kadar basit bir  gerçeği  nasıl  görmemişler... Üstelik şu andaki  bazı belediyelerin  kentsel  dönüşümleri  çeşitli  bahaneler ile  engelemeye  çalışmaları ise,  yürekler acısı bir  durumdur.
DEPREM GERÇEĞİ
Bir kez daha sarsıldık…
Deprem gerçeği bize kendini hatırlattı.
Biz, ibret almadık… Tedbir almadık…
İnadına depreme kafa tuttuk… Ona meydan okuduk… Bina sahipleri ile Müteahhitlerimizle, kimi zaman belediyelerimizle…
Çürük raporu verilen binalarda, oturmaya devam ettik. Yetmedi depremi engellemek için yapılması gereken kentsel dönüşümleri geciktirdik. İhmal ettik. Olmadı çıkan yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük...
Bekliyoruz, gerekli tedbirler alınacak, kentsel dönüşümler gerçekleşecek… Biz bekliyoruz da, deprem beklemiyor. Sürekli bize kendi varlığını hatırlatıyor. Yani ben buradayım, siz hala ne yapıyorsunuz? Diyor.
Nasıl mı? İnşaat için gerekli olan hiçbir zorunluluğu yerine getirmeyerek… Resmi makamların belirttiği maddelere uymayarak. Kimi zaman yeteri kadar denetim yapmayarak…
Çaldık, hem de ne çalma, insan hayatlarını hiçe sayarak… Betondan, demirden… Asıl inşaat için önemli olanlar bunlardır. Bakıyorsunuz C 30 rakamıyla ifade edilen beton ölçümü, 15-17 rakamları ile yapılmış… Kullanılan kum, standartlara uygun değil. Binanın asıl dayanağı olan iskeleti bu saydığımız malzemelerin doğru ve istenilen seviyede olmasından sağlam hale gelir. Binaya sonradan yapılan sündürme ve ilavelerin standartlara uygun olmaması da ayrı bir konudur.
Genellikle, Yıkılan Binalar 1999 depreminden önce inşa edilen binalar… Ondan sonraki yapılan binalarda bazı özelliklere dikkat edilmiş. Ancak onlarda da yıkım var. Neden çünkü yönetmeliklere uyulmamış...
Ancak, başka bir gerçek de şudur. Bu bina yıkılmadan önce satışa çıkarılsaydı bir daire, 600 bin civarında olacaktı. Yani büyük paralar ile mezar evler satın alıyoruz. Çünkü, evlerin dış görünüşleri bizi cezbediyor. Asıl önemli olan ayrıntılarına dikkat etmiyoruz…
Devletin Başkanının hep gündemde tutarak hatırlatmasına rağmen, Hala zemin etüdü kontrolü yeteri kadar yapılmıyor. Apartmanlarda dikey yapılar gittikçe artıyor. Yatay yapılaşma, yeterli yeşil alan, binalara oto park yapma zorunluluğu, bir türlü hayata geçmiyor… Üstelik ahbap, çavuş ilişkisi ile, bina yönetmeliğine aykırı olarak yapılan ilave katlara göz yumuluyor. Verilen para cezaları ile, konu geçiştiriliyor.
Bütün bunlara rağmen, Allah´ın merhameti sonsuz. 65 SAAT SONRA, 92 SAAT SONRA KURTULAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN, HAYATTA KALMASI TÜM belki, bu anlattığım olumsuzlukların bir an önce bitmesi için, bir umut olur. Onları bize bağışlayan RABBİME şükürler olsun... Onları nasıl korumuş, saklamış...
Deprem Ülkemizin gerçeğidir. Yapılan çürük, denetimsiz, plansız, kontrolsüz binalar daha çok ölümlere sebep olmaktadır. Allah korusun, daha yüksek şiddete erişen depremlerde halimiz ne olur? Ne kurtarma ekibimiz yeter ne sağlık personelimiz yeter... Ne de depreme ilk müdahalede her türlü imkanı sunmaya çalışan ekiplerimiz yeter... Düşünün yıkılan bina 8 değil onun katmanları olsa idi, bugün neleri konuşuyor olacaktık…
Evet, deprem gerçeğimiz var. Alınacak en basit tedbirler, sayesinde daha kötü sonuçlar almayı engelleyebiliriz. O, halde neyi bekliyoruz?
Orhan. Arslan
 
 
 
 
 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة

التقى الرئيس أردوغان الأصدقاء القدامى على مأدبة إفطار رمضاني أقيم في إسطنبول وألقى كلمة بهذه المناسبة. وفي كلمته التي ألقاها خلال الفعالية، أشار الرئيس أردوغان إلى أن رمضان هذا العام يمر وسط آلام جراء المجازر التي يشهدها قطاع غزة والأراضي الفلسطينية المحتلة. مستطردا بالقول: "لقد استشهد نحو 40 ألف شخص معظمهم من الأطفال والنساء، وأصيب 73 ألف شخص آخرون، ولا يزال أكثر من 7 آلاف من الأبرياء تحت الأنقاض. هذه تعتبر إحدى أكثر عمليات الإبادة الجماعية وحشية في القرن الأخير". وأوضح السيد الرئيس أن نفاق الدول الغربية التي تنتقد إسرائيل بالكلام لكنها تقدم الدعم بالسلاح والذخيرة لإسرائيل لتنفيذ مجازرها، حوّل قطاع غزة إلى أكبر مقبرة في العالم للأطفال والنساء. مؤكدا أن المنظمات والمؤسسات الدولية لم تتمكن من اجتياز هذا الاختبار بشكل جيد، كما أن العالم الإسلامي فشل في هذا الاختبار. وأضاف الرئيس أردوغان إلى أنه تم بذل الكثير من الجهد، وكان هناك العديد من المبادرات من قبل المؤسسات الدولية. مستطردا بالقول: "لكن كل هذه الجهود الدبلوماسية فشلت في إحداث التأثير المتوقع ضد غرور وغطرسة إسرائيل وتجاهلها للقوانين. نحن كمسلمين بحاجة إلى محسابة أنفسنا في هذا الصدد. أنا على ثقة أنه كلما أسرعنا في القيام بهذا النقد الذاتي بشكل علني، سيكون هذا أفضل للشعب الفلسطيني وأمة محمد بأكملها. إننا في تركيا لن نتردد في قول الحق ولن نتردد في رفع أصواتنا بالحقيقة حتى لو كانت مؤلمة. وفي الوقت الذي نسعى فيه جاهدين لتعزيز وتقوية بلدنا، سنكثف أيضا جهودنا لتعميق الوعي بالوحدة في العالم الإسلامي". "سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة" قال الرئيس أردوغان إن العدوان على قطاع غزة أظهر أهمية القوة والاستعداد لمنع الهجمات على المظلومين والمضطهدين. موضحا: "إن قيمة مشاريع الصناعات الدفاعية التي نفذناها على الرغم من عمليات التخريب والحظر والعقبات المختلفة، أصبحت اليوم مفهومة بشكل أفضل". وتابع السيد الرئيس حديثه بالقول: "سنواصل زيادة المساعدات الإنسانية التي نرسلها إلى قطاع غزة، والتي تجاوزت 40 ألف طن منذ اليوم الأول، على الرغم من الصعوبات العديدة التي نواجهنا. ولا بد لي من إيضاح نقطة في هذا الصدد: إن تركيا كما احتضنت جيرانها خلال الحرب العراقية الإيرانية، وكما أصبحت أنصارا للاجئين الفارين من الاضطهاد في سوريا، وكما لم تدر ظهرها لأي من أشقائها من القوقاز إلى القرم، هي اليوم أيضا تقدم الدعم إلى أشقائها في قطاع غزة بكل الوسائل المتاحة. ولا يمكن لأي افتراء أن يغيّر هذه الحقيقة. الأكاذيب والتشويهات لا يمكن أن تطمس هذه الحقيقة."
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة

التقى الرئيس أردوغان الأصدقاء القدامى على مأدبة إفطار رمضاني أقيم في إسطنبول وألقى كلمة بهذه المناسبة.

وفي كلمته التي ألقاها خلال الفعالية، أشار الرئيس أردوغان إلى أن رمضان هذا العام يمر وسط آلام جراء المجازر التي يشهدها قطاع غزة والأراضي الفلسطينية المحتلة. مستطردا بالقول: "لقد استشهد نحو 40 ألف شخص معظمهم من الأطفال والنساء، وأصيب 73 ألف شخص آخرون، ولا يزال أكثر من 7 آلاف من الأبرياء تحت الأنقاض. هذه تعتبر إحدى أكثر عمليات الإبادة الجماعية وحشية في القرن الأخير".

وأوضح السيد الرئيس أن نفاق الدول الغربية التي تنتقد إسرائيل بالكلام لكنها تقدم الدعم بالسلاح والذخيرة لإسرائيل لتنفيذ مجازرها، حوّل قطاع غزة إلى أكبر مقبرة في العالم للأطفال والنساء. مؤكدا أن المنظمات والمؤسسات الدولية لم تتمكن من اجتياز هذا الاختبار بشكل جيد، كما أن العالم الإسلامي فشل في هذا الاختبار.

وأضاف الرئيس أردوغان إلى أنه تم بذل الكثير من الجهد، وكان هناك العديد من المبادرات من قبل المؤسسات الدولية. مستطردا بالقول: "لكن كل هذه الجهود الدبلوماسية فشلت في إحداث التأثير المتوقع ضد غرور وغطرسة إسرائيل وتجاهلها للقوانين. نحن كمسلمين بحاجة إلى محسابة أنفسنا في هذا الصدد. أنا على ثقة أنه كلما أسرعنا في القيام بهذا النقد الذاتي بشكل علني، سيكون هذا أفضل للشعب الفلسطيني وأمة محمد بأكملها. إننا في تركيا لن نتردد في قول الحق ولن نتردد في رفع أصواتنا بالحقيقة حتى لو كانت مؤلمة. وفي الوقت الذي نسعى فيه جاهدين لتعزيز وتقوية بلدنا، سنكثف أيضا جهودنا لتعميق الوعي بالوحدة في العالم الإسلامي".

"سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة"

قال الرئيس أردوغان إن العدوان على قطاع غزة أظهر أهمية القوة والاستعداد لمنع الهجمات على المظلومين والمضطهدين. موضحا: "إن قيمة مشاريع الصناعات الدفاعية التي نفذناها على الرغم من عمليات التخريب والحظر والعقبات المختلفة، أصبحت اليوم مفهومة بشكل أفضل".

وتابع السيد الرئيس حديثه بالقول: "سنواصل زيادة المساعدات الإنسانية التي نرسلها إلى قطاع غزة، والتي تجاوزت 40 ألف طن منذ اليوم الأول، على الرغم من الصعوبات العديدة التي نواجهنا. ولا بد لي من إيضاح نقطة في هذا الصدد: إن تركيا كما احتضنت جيرانها خلال الحرب العراقية الإيرانية، وكما أصبحت أنصارا للاجئين الفارين من الاضطهاد في سوريا، وكما لم تدر ظهرها لأي من أشقائها من القوقاز إلى القرم، هي اليوم أيضا تقدم الدعم إلى أشقائها في قطاع غزة بكل الوسائل المتاحة. ولا يمكن لأي افتراء أن يغيّر هذه الحقيقة. الأكاذيب والتشويهات لا يمكن أن تطمس هذه الحقيقة."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

President Recep Tayyip Erdoğan delivered remarks at an iftar dinner in Istanbul. Noting that the holy month of Ramadan was greeted and observed with a heavy heart this year due to the massacres in Gaza and the occupied Palestinian territories, President Erdoğan stated that one of the most brutal genocides of the century was taking place in Gaza, where nearly 40 thousand people, mostly children and women, were martyred, 73 thousand people were wounded and more than 7 thousand innocent people were trapped under the rubbles. “The hypocrisy of Western countries, which criticize Israel before public, but support Israel with weapons and ammunition so that it can carry out its massacres, has turned Gaza into the world's largest graveyard of children and women,” President Erdoğan said, underlining that international institutions and organizations once again failed in Gaza, and the Islamic world did not perform well during this period. “Many efforts have been made; many attempts have been made at international institutions. However, all these diplomatic efforts failed to have the expected effect in the face of Israel's impudence, lawlessness and arrogance. As Muslims, we definitely need a self-reckoning. I believe that the sooner and more open-heartedly we make this self-criticism, the better it will be for the Palestinian people and the entire Ummah of Muhammad. As Türkiye, we will not hesitate to speak the truth, to shout out what is right and the truth, even if it is painful. As we struggle for the further strengthening of our country, we will also intensify our efforts to root the awareness of unity in the Islamic world,” President Erdoğan said. “WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA” Stating that the attacks on Gaza showed the importance of power in preventing attacks against the oppressed as well as themselves, President Erdoğan pointed out that the value of the defense industry projects they have carried out despite various sabotage, embargoes and obstacles is much better understood today. “It is becoming clear why some people are targeting KAAN and why they are disturbed by Akıncı, TB2, Kızılelma, Anka, President Erdoğan said, noting that they will add new ones to these projects in the upcoming period. “We will continue to increase our humanitarian aid to Gaza, which we have delivered since the first day despite many difficulties, and has exceeded 40 thousand tons. Let me express one point here; Just as Türkiye welcomed its neighbors during the Iraq-Iran war, just as Türkiye became an ansar to the refugees fleeing persecution in Syria, just as Türkiye has never turned its back on any of its brothers and sisters from the Caucasus to Crimea, today Türkiye is protecting its brothers and sisters in Gaza with all its means. No slander can change this truth; lies and distortions cannot cover up this truth,” President Erdoğan said.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

President Recep Tayyip Erdoğan delivered remarks at an iftar dinner in Istanbul.

Noting that the holy month of Ramadan was greeted and observed with a heavy heart this year due to the massacres in Gaza and the occupied Palestinian territories, President Erdoğan stated that one of the most brutal genocides of the century was taking place in Gaza, where nearly 40 thousand people, mostly children and women, were martyred, 73 thousand people were wounded and more than 7 thousand innocent people were trapped under the rubbles.

“The hypocrisy of Western countries, which criticize Israel before public, but support Israel with weapons and ammunition so that it can carry out its massacres, has turned Gaza into the world's largest graveyard of children and women,” President Erdoğan said, underlining that international institutions and organizations once again failed in Gaza, and the Islamic world did not perform well during this period.

“Many efforts have been made; many attempts have been made at international institutions. However, all these diplomatic efforts failed to have the expected effect in the face of Israel's impudence, lawlessness and arrogance. As Muslims, we definitely need a self-reckoning. I believe that the sooner and more open-heartedly we make this self-criticism, the better it will be for the Palestinian people and the entire Ummah of Muhammad. As Türkiye, we will not hesitate to speak the truth, to shout out what is right and the truth, even if it is painful. As we struggle for the further strengthening of our country, we will also intensify our efforts to root the awareness of unity in the Islamic world,” President Erdoğan said.

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

Stating that the attacks on Gaza showed the importance of power in preventing attacks against the oppressed as well as themselves, President Erdoğan pointed out that the value of the defense industry projects they have carried out despite various sabotage, embargoes and obstacles is much better understood today.

“It is becoming clear why some people are targeting KAAN and why they are disturbed by Akıncı, TB2, Kızılelma, Anka, President Erdoğan said, noting that they will add new ones to these projects in the upcoming period.

“We will continue to increase our humanitarian aid to Gaza, which we have delivered since the first day despite many difficulties, and has exceeded 40 thousand tons. Let me express one point here; Just as Türkiye welcomed its neighbors during the Iraq-Iran war, just as Türkiye became an ansar to the refugees fleeing persecution in Syria, just as Türkiye has never turned its back on any of its brothers and sisters from the Caucasus to Crimea, today Türkiye is protecting its brothers and sisters in Gaza with all its means. No slander can change this truth; lies and distortions cannot cover up this truth,” President Erdoğan said.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhabbet sofrası olan iftar sofrasının zenginliğinin apayrı olduğunu belirterek, bu sofrada bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan-ı Şerif'in bugün yedinci orucunu tuttuklarını anımsatarak, "Rabbim tuttuğumuz oruçları, eda ettiğimiz ibadetleri, yaptığımız hayır hasenatı katında kabul eylesin diyorum. Sizlerin şahsında buradaki gönüllü teşekküllerimizin tüm mensuplarının Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ediyorum" diye konuştu. “BATILI ÜLKELERİN MÜNAFIKLIĞI, GAZZE'Yİ DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK VE KADIN KABRİSTANINA ÇEVİRDİ” Gazze ve işgal edilmiş Filistin toprakları sebebiyle maalesef bu Ramazan-ı Şerif'i buruk karşıladıklarını, buruk idrak ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Çoğu çocuk ve kadın 40 bine yakın kardeşimizin şehit edildiği, 73 bin kardeşimizin yaralandığı, 7 binden fazla masumun hâlen yıkıntıların altında olduğu Gazze'de son asrın en vahşi soykırımlarından biri yaşanıyor. Sahne önünde İsrail'i eleştiren ama İsrail'e katliamlarını yapabilmesi için silah ve mühimmat desteği veren Batılı ülkelerin münafıklığı, Gazze'yi dünyanın en büyük çocuk ve kadın kabristanına çevirdi. Uluslararası kurum ve kuruluşlar Gazze'de bir kez daha sınıfta kaldı. Bu süreçte kabul edelim ki İslam dünyası da çok iyi bir sınav veremedi. Çok gayret gösterildi, çok çaba harcandı. Uluslararası kurumlar nezdinde pek çok girişimde bulunuldu. Ama bütün bu diplomatik çabalar İsrail'in şımarıklığı, hukuk tanımazlığı ve küstahlığı karşısında beklenen tesiri oluşturamadı." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanlar olarak bunun muhasebesini muhakkak yapmaları gerektiğini dile getirerek, "Bu öz eleştiriyi ne kadar erken, ne kadar açık yüreklilikle yaparsak, Filistin halkıyla birlikte tüm Ümmet-i Muhammed için o kadar hayırlı olacağına inanıyorum. Türkiye olarak acı da olsa doğruları söylemekten, hakkı ve hakikati haykırmaktan çekinmeyeceğiz. Ülkemizin daha da güçlenmesi için mücadele ederken İslam dünyasında vahdet bilincinin kökleşmesi için de çabalarımızı yoğunlaştıracağız" ifadesini kullandı. Gazze'ye yönelik saldırıların, kendileriyle birlikte kardeşlerine yönelik saldırıların engellenmesinde de gücün önemini gösterdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli sabotajlara, ambargolara ve engellere rağmen hayata geçirdikleri savunma sanayii projelerinin değerinin bugün çok daha iyi anlaşıldığını aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, birilerinin niye Kaan'ı hedef aldığının, Akıncı'dan, TB2'den, Kızılelma'dan, Anka'dan niçin rahatsız olduğunun ortaya çıktığını, önümüzdeki dönemde bu projelere yenilerini ekleyeceklerini vurguladı. “GAZZE’YE GÖNDERDİĞİMİZ İNSANİ YARDIMLARIMIZI ARTIRARAK SÜRDÜRECEĞİZ” İlk günden beri pek çok zorluğa rağmen Gazze'ye gönderdikleri 40 bin tonu aşan insani yardımların artarak süreceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bir hususu ifade etmek durumundayım. Türkiye, Irak-İran savaşında nasıl komşularına kucak açtıysa, Suriye'deki zulümden kaçan muhacirlere nasıl ensar olduysa, Kafkasya'dan Kırım'a nasıl hiçbir kardeşine sırtını dönmediyse, bugün de tüm imkânlarıyla Gazzeli kardeşlerine sahip çıkmaktadır. Bu gerçeği hiçbir iftira değiştiremez, yalanlar, çarpıtmalar bu hakikatin üstünü asla örtemez. İsrail'in sadece İsrail olmadığını, gerisindeki Amerika'sıyla, İngiltere'siyle, Almanya'sıyla, Fransa'sıyla, daha onlarca destekçisiyle bambaşka bir denklemi ifade ettiğini görmeyenin aklına da vicdanına da şaşarız." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinli yiğitlere "terörist" iftirası atanların listesinden Meclis'e girenler ile bu zihniyetle aynı çizgide buluşanların kendilerine söyleyecek sözü olamayacağını belirtti. Siyasi çıkar sağlamak için Türkiye düşmanlarının oyunlarına gelenleri önce Allah'a, sonra da milletin vicdanına havale ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkedeki kimilerinin Filistin, Gazze ve Ramallah diye bir yerin varlığından ilk kez 7 Ekim'de haberdar olmuş olabileceğini belirterek, "Bazı çevreler, Filistin halkının hak ve adalet mücadelesini ilk kez 7 Ekim'de duymuş da olabilir. Ama biz bu mücadeleye, buradaki yol ve dava arkadaşlarımızla birlikte ömrümüzü adadık. Dünyada hiçbir siyasetçinin yapmaya cesaret edemeyeceği dik duruşu, bundan 15 sene önce 'one minute' diyerek açıkça ortaya koyduk" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün nasıl zalimlerin karşısında, mazlumların yanında yer aldılarsa, bugün de aynı yerde olduklarını, aynı vakur tavırlarını muhafaza ettiklerini ve bundan sonra da bu duruşlarından geri adım atmayacaklarını kaydetti. Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birini, 14-28 Mayıs'ta, alınlarının akıyla gerçekleştirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Altılı masada oturanlar ne diyordu? 'Parlamentodayız'. 'Cumhurbaşkanını bu masa tayin edecek' diyorlardı. Ama onların dediği olmadı. Tam aksine, hamdolsun bizler şu anda Cumhurbaşkanlığı makamındayız, onların hiçbiri şu anda Parlamentoya bile giremedi. Zira 'Ve mekeru ve mekarallah, vallahu hayrul makirin'. Onlar kendilerine göre bir hesap yapıyorlar ama bu hesapların üzerinde en büyük hesap Allah'ındır ve o gerçekleşti" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil'deki terör baronlarından Pensilvanya'daki hainlere kadar tüm terör örgütlerinin karşılarında yer aldığı bu seçimlerden zaferle çıktıklarına işaret ederek, şunları söyledi: "Şişirilmiş anketler ve ücreti mukabil çalışan kalemşörlerin gazlamalarıyla iktidara yürüdüklerini zanneden faşist zihniyetin, seçim sürecinde nasıl pervasız hâle geldiğini hep birlikte gördük. Daha ortada hiçbir şey yokken atılan hesaplaşma naralarını, gizleme gereği dahi duymadıkları devr-i sabık oluşturma niyetlerini hep beraber utançla takip ettik. İnşallah, 31 Mart akşamı da bu neticeyi hep beraber görmeyi Rabbim bizlere nasip eylesin." Ülkenin farklı köşelerinde insanlara, medyaya ve sosyal medyaya yansımayan pek çok sözlü ve fiili saldırının yaşandığını bildiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle kılık kıyafetinden, dış görünüşünden dolayı kardeşlerinin hedef alındığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat dönemi benzeri nefret suçlarına maruz kaldıklarını da ifade ederek, sandıkta iki kez elde ettikleri tartışmasız seçim başarısıyla tüm bunların önüne geçtiklerini, muhalefeti de yönlendiren bir avuç azgın azınlığın sessiz çoğunluk üzerinde yeniden tahakküm kurmasına dur dediklerini vurguladı. Sadece Cumhur İttifakı'na oy verenlerin değil, diğer siyasi partilere gönül veren vatandaşların da özgürlüğünü, hak ve hukukunu böylece garanti altına aldıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seçimlerden sonra yaptığımız, 'Türkiye kazanmıştır. 85 milyon ferdiyle Türk milleti kazanmıştır' ifadesi asla altı boş bir beyan değildi. Türkiye, takip eden aylarda daha iyi görüldüğü üzere gerçekten büyük bir badire atlattı. Adeta uçurumun kenarından döndü" diye konuştu. “ATTIĞIMIZ HER ADIMA, SÖYLEDİĞİMİZ HER SÖZE, KILI KIRK YARAN BİR HASSASİYETLE YAKLAŞMAMIZ GEREK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ve buna güç, destek veren milletin aynı zamanda istiklal ve istikbaline de sahip çıktığını belirterek, hak ve özgürlükler dâhil bir şeyi inşa etmenin zor olduğunu, kimi zaman yıllar, on yıllar aldığını ama kazanımları kaybetmenin son derece kolay olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs seçimlerinin kendilerine öğrettiği en temel hususun bu olduğunu vurguladı. "Millî Şair" Mehmet Akif Ersoy'un, "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat yeter/Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman" dizelerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kardeşlerim, hangi nedenle olursa olsun yapılan yanlış bir tercih, Allah korusun sonu keşkelerle dolu nice pişmanlıklara yol açabilir. Etkileri iyi hesaplanmadan alınan fevri kararlar, düzeltilmesi yıllar sürecek büyük bir tahribata sebebiyet verebilir. Attığımız her adıma, söylediğimiz her söze, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı. “BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR” Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019'daki yerel seçimlere işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "2019'daki Mahallî İdareler Seçimlerinde çok küçük oy farklarıyla el değiştiren bazı belediyelerde yaşananları hepimiz biliyoruz. Ehil kadroların yerine göreve gelen kifayetsiz muhterislerin şehrimizi ne hâllere düşürdüğünü izah etmeme gerek var mı? Bırakın vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran yeni projelere, yeni eserlere imza atmayı, ulaştırma başta olmak üzere birçok alanda tıkır tıkır işleyen sistemleri bile bunlar bozdu. Şehirlerimizi belediyecilik hizmetlerinde ileriye götüremedikleri gibi, beceriksizlikleriyle bir nevi fetret devrine soktular. En basitinden deprem bu ülkenin bir gerçeğiyken, yönettikleri şehirlerimizi depreme hazırlama noktasında hiçbir gayret sarf etmediler. Bunlar tam zamanlı değil, yarı zamanlı mesai ehliydiler." Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi şahsi reklamlarına verdikleri ehemmiyetin yarısını, şehrin kördüğüm hâline gelen sorunlarının çözümüne vermediler. Utanmadan, sıkılmadan üst geçitlerin gövdesine 'İsrafı bıraktık' diyor. Hangi israfı? Sadece, sizin şurada, malum mahallere ve mahfillere harcadığınız rakamlar öyle bilinir gibi değil. Belediye başkanlığı gibi sorumluluğu ve vebali ağır bir görevi tek iş olarak değil, yarı zamanlı bir ek iş olarak yaptılar. Seçim gecesi milletin gözünün içine bakılarak söyledikleri, 'Kazanıyoruz.' yalanlarını ise neyse bugün kendileri bile hatırlamak istemiyor" ifadelerini kullandı. Tüm bu yaşadıklarının kendilerine bir gerçeği gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin kalkınma yolculuğunun sekteye uğramadan devam edebilmesi için Cumhurbaşkanı kadar, Meclis kadar, yerel yönetimlerde kimin olduğu, belediye başkanlığı makamında kimin oturduğu da önemlidir. Hükümet ile mahallî idareler arasındaki uyumun, vizyon, niyet ve fikir birlikteliğinin ülkemizi hedeflerine daha kolay ulaştıracağı bir gerçektir. Burada yaşanacak bir uyumsuzluğun da kimi yerlerde son 5 yıldır olduğu gibi bizi yavaşlatacağı aşikârdır" değerlendirmesinde bulundu. Bu bakımdan 31 Mart'ı milletin önüne açılan yeni bir fırsat penceresi olarak gördüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asla gevşemek yok, kesinlikle rehavete kapılmak yok. Boş verme seçeneğimizin olmadığı kritik bir seçime gidiyoruz. Şu an karşımda bulunan her bir kardeşimin önümüzdeki seçimlere işte bu geniş zaviyeden bakmasını istiyorum" dedi. "ULAŞILMADIK KİMSEYİ BIRAKMAMA HEDEFİYLE BU 13 GÜN BOYUNCA ÇALIŞACAĞIZ" Neredeyse 22 yıldır iktidarda olan, 11,5 milyonu aşkın üyesi olan bir siyasi partide elbette bazı eksikler, içlerine sinmeyen bazı durumların olabileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Nasıl beş parmağın beşi de bir değilse, siyaset sahnesindeki insanların da aynı olması beklenemez. Siyaset, ehemmi mühimme tercih etme, yani stratejik karar verme sanatıdır. Akılla, basiretle, ferasetle hareket ederek ülkemiz, milletimiz, şehrimiz ve davamız için en hayırlı kararı 31 Mart'ta vereceğimize inanıyorum. Özellikle siyasi hırslarını, milletin maslahatının önüne koyanların izlediği AK Parti ve Cumhur İttifakı'na güç kaybettirme stratejisini 31 Mart'ta hep birlikte boşa düşürmemiz gerekiyor. Ben şu anda karşımdaki kardeşlerimden bunu bekliyorum. İnşallah bunu boşa düşüreceğiz ve yolumuza kaldığımız yerden 'Yeniden İstanbul' diyerek devam edeceğiz. Sandıkta her oy önemlidir. AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın başarısı için her bir kardeşimizin desteğine, duasına, gayretine, mücadelesine ihtiyacımız var. Önümüzde çok iyi değerlendirmemiz gereken sadece 13 gün kaldı. Ulaşılmadık kimseyi bırakmama hedefiyle bu 13 gün boyunca çalışacağız." Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Konya'da olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Konyalı kardeşlerime, 110 bin kişi vardı, dedim ki 'İstanbul'daki tüm Konyalıları aramanız lazım. Adayımız Konyalı Murat Kurum, sahip çıkacaksınız.' Ve tabii coştular. Konyalı hemşehrilerine, kardeşimize sahip çıkma sözünü kendilerinden aldım. İstanbul başta olmak üzere, şehrimiz için projelerimizi anlatacağız. Ankara'yı aynı şekilde, İzmir'i, çok ciddi bir Konyalı potansiyeli de malum İzmir'de var. İzmir için de böyle bir çalışmayı yapacağız. Meydanlarda bol keseden vaat dağıtıp da şimdi bunları hatırlamayanların foyalarını tek tek ortaya dökeceğiz. Daha önce partimize, ittifakımıza oy vermiş kardeşlerimizin yanı sıra başta CHP olmak üzere mevcut yöneticilerinden umudunu kesen insanlarımıza ulaşacağız. Onları da ikna edecek, onların da kalplerini kazanacak ve bu seçimde oylarına talip olduğumuzu ifade edeceğiz. Hep birlikte el ele, gönül gönüle vererek inşallah 31 Mart'ta İstanbul'umuzu muradına kavuşturacağımıza inanıyorum. Sizlere güveniyorum. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Rabbim sevgimizi, dayanışmamızı, kardeşliğimizi daim eylesin diye dua ediyorum. İftar soframızı paylaştığınız için her birinize teşekkür ediyorum."
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhabbet sofrası olan iftar sofrasının zenginliğinin apayrı olduğunu belirterek, bu sofrada bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan-ı Şerif'in bugün yedinci orucunu tuttuklarını anımsatarak, "Rabbim tuttuğumuz oruçları, eda ettiğimiz ibadetleri, yaptığımız hayır hasenatı katında kabul eylesin diyorum. Sizlerin şahsında buradaki gönüllü teşekküllerimizin tüm mensuplarının Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ediyorum" diye konuştu.

“BATILI ÜLKELERİN MÜNAFIKLIĞI, GAZZE'Yİ DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK VE KADIN KABRİSTANINA ÇEVİRDİ”

Gazze ve işgal edilmiş Filistin toprakları sebebiyle maalesef bu Ramazan-ı Şerif'i buruk karşıladıklarını, buruk idrak ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Çoğu çocuk ve kadın 40 bine yakın kardeşimizin şehit edildiği, 73 bin kardeşimizin yaralandığı, 7 binden fazla masumun hâlen yıkıntıların altında olduğu Gazze'de son asrın en vahşi soykırımlarından biri yaşanıyor. Sahne önünde İsrail'i eleştiren ama İsrail'e katliamlarını yapabilmesi için silah ve mühimmat desteği veren Batılı ülkelerin münafıklığı, Gazze'yi dünyanın en büyük çocuk ve kadın kabristanına çevirdi. Uluslararası kurum ve kuruluşlar Gazze'de bir kez daha sınıfta kaldı. Bu süreçte kabul edelim ki İslam dünyası da çok iyi bir sınav veremedi. Çok gayret gösterildi, çok çaba harcandı. Uluslararası kurumlar nezdinde pek çok girişimde bulunuldu. Ama bütün bu diplomatik çabalar İsrail'in şımarıklığı, hukuk tanımazlığı ve küstahlığı karşısında beklenen tesiri oluşturamadı."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanlar olarak bunun muhasebesini muhakkak yapmaları gerektiğini dile getirerek, "Bu öz eleştiriyi ne kadar erken, ne kadar açık yüreklilikle yaparsak, Filistin halkıyla birlikte tüm Ümmet-i Muhammed için o kadar hayırlı olacağına inanıyorum. Türkiye olarak acı da olsa doğruları söylemekten, hakkı ve hakikati haykırmaktan çekinmeyeceğiz. Ülkemizin daha da güçlenmesi için mücadele ederken İslam dünyasında vahdet bilincinin kökleşmesi için de çabalarımızı yoğunlaştıracağız" ifadesini kullandı.

Gazze'ye yönelik saldırıların, kendileriyle birlikte kardeşlerine yönelik saldırıların engellenmesinde de gücün önemini gösterdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli sabotajlara, ambargolara ve engellere rağmen hayata geçirdikleri savunma sanayii projelerinin değerinin bugün çok daha iyi anlaşıldığını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birilerinin niye Kaan'ı hedef aldığının, Akıncı'dan, TB2'den, Kızılelma'dan, Anka'dan niçin rahatsız olduğunun ortaya çıktığını, önümüzdeki dönemde bu projelere yenilerini ekleyeceklerini vurguladı.

“GAZZE’YE GÖNDERDİĞİMİZ İNSANİ YARDIMLARIMIZI ARTIRARAK SÜRDÜRECEĞİZ”

İlk günden beri pek çok zorluğa rağmen Gazze'ye gönderdikleri 40 bin tonu aşan insani yardımların artarak süreceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bir hususu ifade etmek durumundayım. Türkiye, Irak-İran savaşında nasıl komşularına kucak açtıysa, Suriye'deki zulümden kaçan muhacirlere nasıl ensar olduysa, Kafkasya'dan Kırım'a nasıl hiçbir kardeşine sırtını dönmediyse, bugün de tüm imkânlarıyla Gazzeli kardeşlerine sahip çıkmaktadır. Bu gerçeği hiçbir iftira değiştiremez, yalanlar, çarpıtmalar bu hakikatin üstünü asla örtemez. İsrail'in sadece İsrail olmadığını, gerisindeki Amerika'sıyla, İngiltere'siyle, Almanya'sıyla, Fransa'sıyla, daha onlarca destekçisiyle bambaşka bir denklemi ifade ettiğini görmeyenin aklına da vicdanına da şaşarız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinli yiğitlere "terörist" iftirası atanların listesinden Meclis'e girenler ile bu zihniyetle aynı çizgide buluşanların kendilerine söyleyecek sözü olamayacağını belirtti.

Siyasi çıkar sağlamak için Türkiye düşmanlarının oyunlarına gelenleri önce Allah'a, sonra da milletin vicdanına havale ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkedeki kimilerinin Filistin, Gazze ve Ramallah diye bir yerin varlığından ilk kez 7 Ekim'de haberdar olmuş olabileceğini belirterek, "Bazı çevreler, Filistin halkının hak ve adalet mücadelesini ilk kez 7 Ekim'de duymuş da olabilir. Ama biz bu mücadeleye, buradaki yol ve dava arkadaşlarımızla birlikte ömrümüzü adadık. Dünyada hiçbir siyasetçinin yapmaya cesaret edemeyeceği dik duruşu, bundan 15 sene önce 'one minute' diyerek açıkça ortaya koyduk" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün nasıl zalimlerin karşısında, mazlumların yanında yer aldılarsa, bugün de aynı yerde olduklarını, aynı vakur tavırlarını muhafaza ettiklerini ve bundan sonra da bu duruşlarından geri adım atmayacaklarını kaydetti.

Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birini, 14-28 Mayıs'ta, alınlarının akıyla gerçekleştirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Altılı masada oturanlar ne diyordu? 'Parlamentodayız'. 'Cumhurbaşkanını bu masa tayin edecek' diyorlardı. Ama onların dediği olmadı. Tam aksine, hamdolsun bizler şu anda Cumhurbaşkanlığı makamındayız, onların hiçbiri şu anda Parlamentoya bile giremedi. Zira 'Ve mekeru ve mekarallah, vallahu hayrul makirin'. Onlar kendilerine göre bir hesap yapıyorlar ama bu hesapların üzerinde en büyük hesap Allah'ındır ve o gerçekleşti" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil'deki terör baronlarından Pensilvanya'daki hainlere kadar tüm terör örgütlerinin karşılarında yer aldığı bu seçimlerden zaferle çıktıklarına işaret ederek, şunları söyledi: "Şişirilmiş anketler ve ücreti mukabil çalışan kalemşörlerin gazlamalarıyla iktidara yürüdüklerini zanneden faşist zihniyetin, seçim sürecinde nasıl pervasız hâle geldiğini hep birlikte gördük. Daha ortada hiçbir şey yokken atılan hesaplaşma naralarını, gizleme gereği dahi duymadıkları devr-i sabık oluşturma niyetlerini hep beraber utançla takip ettik. İnşallah, 31 Mart akşamı da bu neticeyi hep beraber görmeyi Rabbim bizlere nasip eylesin."

Ülkenin farklı köşelerinde insanlara, medyaya ve sosyal medyaya yansımayan pek çok sözlü ve fiili saldırının yaşandığını bildiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle kılık kıyafetinden, dış görünüşünden dolayı kardeşlerinin hedef alındığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat dönemi benzeri nefret suçlarına maruz kaldıklarını da ifade ederek, sandıkta iki kez elde ettikleri tartışmasız seçim başarısıyla tüm bunların önüne geçtiklerini, muhalefeti de yönlendiren bir avuç azgın azınlığın sessiz çoğunluk üzerinde yeniden tahakküm kurmasına dur dediklerini vurguladı.

Sadece Cumhur İttifakı'na oy verenlerin değil, diğer siyasi partilere gönül veren vatandaşların da özgürlüğünü, hak ve hukukunu böylece garanti altına aldıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seçimlerden sonra yaptığımız, 'Türkiye kazanmıştır. 85 milyon ferdiyle Türk milleti kazanmıştır' ifadesi asla altı boş bir beyan değildi. Türkiye, takip eden aylarda daha iyi görüldüğü üzere gerçekten büyük bir badire atlattı. Adeta uçurumun kenarından döndü" diye konuştu.

“ATTIĞIMIZ HER ADIMA, SÖYLEDİĞİMİZ HER SÖZE, KILI KIRK YARAN BİR HASSASİYETLE YAKLAŞMAMIZ GEREK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ve buna güç, destek veren milletin aynı zamanda istiklal ve istikbaline de sahip çıktığını belirterek, hak ve özgürlükler dâhil bir şeyi inşa etmenin zor olduğunu, kimi zaman yıllar, on yıllar aldığını ama kazanımları kaybetmenin son derece kolay olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs seçimlerinin kendilerine öğrettiği en temel hususun bu olduğunu vurguladı.

"Millî Şair" Mehmet Akif Ersoy'un, "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat yeter/Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman" dizelerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kardeşlerim, hangi nedenle olursa olsun yapılan yanlış bir tercih, Allah korusun sonu keşkelerle dolu nice pişmanlıklara yol açabilir. Etkileri iyi hesaplanmadan alınan fevri kararlar, düzeltilmesi yıllar sürecek büyük bir tahribata sebebiyet verebilir. Attığımız her adıma, söylediğimiz her söze, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019'daki yerel seçimlere işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "2019'daki Mahallî İdareler Seçimlerinde çok küçük oy farklarıyla el değiştiren bazı belediyelerde yaşananları hepimiz biliyoruz. Ehil kadroların yerine göreve gelen kifayetsiz muhterislerin şehrimizi ne hâllere düşürdüğünü izah etmeme gerek var mı? Bırakın vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran yeni projelere, yeni eserlere imza atmayı, ulaştırma başta olmak üzere birçok alanda tıkır tıkır işleyen sistemleri bile bunlar bozdu. Şehirlerimizi belediyecilik hizmetlerinde ileriye götüremedikleri gibi, beceriksizlikleriyle bir nevi fetret devrine soktular. En basitinden deprem bu ülkenin bir gerçeğiyken, yönettikleri şehirlerimizi depreme hazırlama noktasında hiçbir gayret sarf etmediler. Bunlar tam zamanlı değil, yarı zamanlı mesai ehliydiler."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi şahsi reklamlarına verdikleri ehemmiyetin yarısını, şehrin kördüğüm hâline gelen sorunlarının çözümüne vermediler. Utanmadan, sıkılmadan üst geçitlerin gövdesine 'İsrafı bıraktık' diyor. Hangi israfı? Sadece, sizin şurada, malum mahallere ve mahfillere harcadığınız rakamlar öyle bilinir gibi değil. Belediye başkanlığı gibi sorumluluğu ve vebali ağır bir görevi tek iş olarak değil, yarı zamanlı bir ek iş olarak yaptılar. Seçim gecesi milletin gözünün içine bakılarak söyledikleri, 'Kazanıyoruz.' yalanlarını ise neyse bugün kendileri bile hatırlamak istemiyor" ifadelerini kullandı.

Tüm bu yaşadıklarının kendilerine bir gerçeği gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin kalkınma yolculuğunun sekteye uğramadan devam edebilmesi için Cumhurbaşkanı kadar, Meclis kadar, yerel yönetimlerde kimin olduğu, belediye başkanlığı makamında kimin oturduğu da önemlidir. Hükümet ile mahallî idareler arasındaki uyumun, vizyon, niyet ve fikir birlikteliğinin ülkemizi hedeflerine daha kolay ulaştıracağı bir gerçektir. Burada yaşanacak bir uyumsuzluğun da kimi yerlerde son 5 yıldır olduğu gibi bizi yavaşlatacağı aşikârdır" değerlendirmesinde bulundu.

Bu bakımdan 31 Mart'ı milletin önüne açılan yeni bir fırsat penceresi olarak gördüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asla gevşemek yok, kesinlikle rehavete kapılmak yok. Boş verme seçeneğimizin olmadığı kritik bir seçime gidiyoruz. Şu an karşımda bulunan her bir kardeşimin önümüzdeki seçimlere işte bu geniş zaviyeden bakmasını istiyorum" dedi.

"ULAŞILMADIK KİMSEYİ BIRAKMAMA HEDEFİYLE BU 13 GÜN BOYUNCA ÇALIŞACAĞIZ"

Neredeyse 22 yıldır iktidarda olan, 11,5 milyonu aşkın üyesi olan bir siyasi partide elbette bazı eksikler, içlerine sinmeyen bazı durumların olabileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Nasıl beş parmağın beşi de bir değilse, siyaset sahnesindeki insanların da aynı olması beklenemez. Siyaset, ehemmi mühimme tercih etme, yani stratejik karar verme sanatıdır. Akılla, basiretle, ferasetle hareket ederek ülkemiz, milletimiz, şehrimiz ve davamız için en hayırlı kararı 31 Mart'ta vereceğimize inanıyorum. Özellikle siyasi hırslarını, milletin maslahatının önüne koyanların izlediği AK Parti ve Cumhur İttifakı'na güç kaybettirme stratejisini 31 Mart'ta hep birlikte boşa düşürmemiz gerekiyor. Ben şu anda karşımdaki kardeşlerimden bunu bekliyorum. İnşallah bunu boşa düşüreceğiz ve yolumuza kaldığımız yerden 'Yeniden İstanbul' diyerek devam edeceğiz. Sandıkta her oy önemlidir. AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın başarısı için her bir kardeşimizin desteğine, duasına, gayretine, mücadelesine ihtiyacımız var. Önümüzde çok iyi değerlendirmemiz gereken sadece 13 gün kaldı. Ulaşılmadık kimseyi bırakmama hedefiyle bu 13 gün boyunca çalışacağız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Konya'da olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Konyalı kardeşlerime, 110 bin kişi vardı, dedim ki 'İstanbul'daki tüm Konyalıları aramanız lazım. Adayımız Konyalı Murat Kurum, sahip çıkacaksınız.' Ve tabii coştular. Konyalı hemşehrilerine, kardeşimize sahip çıkma sözünü kendilerinden aldım. İstanbul başta olmak üzere, şehrimiz için projelerimizi anlatacağız. Ankara'yı aynı şekilde, İzmir'i, çok ciddi bir Konyalı potansiyeli de malum İzmir'de var. İzmir için de böyle bir çalışmayı yapacağız. Meydanlarda bol keseden vaat dağıtıp da şimdi bunları hatırlamayanların foyalarını tek tek ortaya dökeceğiz. Daha önce partimize, ittifakımıza oy vermiş kardeşlerimizin yanı sıra başta CHP olmak üzere mevcut yöneticilerinden umudunu kesen insanlarımıza ulaşacağız. Onları da ikna edecek, onların da kalplerini kazanacak ve bu seçimde oylarına talip olduğumuzu ifade edeceğiz. Hep birlikte el ele, gönül gönüle vererek inşallah 31 Mart'ta İstanbul'umuzu muradına kavuşturacağımıza inanıyorum. Sizlere güveniyorum. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Rabbim sevgimizi, dayanışmamızı, kardeşliğimizi daim eylesin diye dua ediyorum. İftar soframızı paylaştığınız için her birinize teşekkür ediyorum."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

ABD ve İngiltere’de, İsrail’in katliamlarının gün yüzüne çıkması ve saklanamaz bir boyuta ulaşmasıyla birlikte ciddî bir kutuplaşmanın yaşandığı anlaşılıyor. Her iki ülke geleneksel devlet politikalarının bir devamı olarak 7 Ekim’den sonra İsrail’e açık destek verdi. Bu destek daha önce sorgulanmamış ve herhangi bir kutuplaşma yaşanmamıştı. Dolayısıyla 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemekte bir mahzur görmediler. Fakat İsrail ilk defa Filistinliler karşısında çaresizlik içindeydi. Hiç beklemedikleri bir anda Hamas karşılarına çıkmış ve İsrail’in dengesini bozmuştu. 7 Ekim’den sonra dengesini kaybeden sadece İsrail değildi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya ve Fransa gibi ülkeler Hamas’ın dirayeti karşısında şaşkına dönmüşler ve geleneksel soğukkanlı yaklaşımları bir kenara bırakmışlardı. Şiddeti yeniden sistemli bir politik araç olarak kullanacaklardı. Böylelikle Filistinliler boyun eğecekti. Bu olmadı, Filistinliler boyun eğmedi. İsrail’in sistemli şiddeti Filistinlilerin kanının Batı sokaklarına sıçramasına yol açtı. Seçkinler ve kamuoyu arasındaki kutuplaşma da böyle ortaya çıktı. Önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığımız gibi 7 Ekim’den sonra ABD ve İngiltere ordusundan askerlerin İsrail saflarında soykırım suçu işledikleri çokça konuşuldu. İngiltere’nin Güney Kıbrıs Rum kesiminde yer alan üsleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullanıldı ve bu gerçeği saklama gereği duymadılar. Çünkü daha ilk günden itibaren dehşet duygusunun coğrafyanın tamamında hissedilmesini istemişlerdi. Sadece fiilî savaşın içinde yer aldıkları izlenimi vermek istemediler. Muhtemelen bu durum İngiltere ve ABD’de herhangi bir kutuplaşmaya yol açmayacaktı. İsrail geçmişte birçok defa Gazze’yi yaşanılmaz hâle getirmişti fakat olayların üstü çabuk örtülmüştü. Çünkü Filistinliler direnişi zamana yayamıyordu. Fakat bu sefer Filistinliler İsrail’e çıkarma yapmak suretiyle görülmedik bir başarıya imza attı. Bu sebeple Filistinlilerin dünyanın gözü önünde cezalandırılmasına karar verdiler. İsrail’in vahşice saldırılarına destek verirken sonuçtan emindiler. İsrail yine kazanacaktı. Bunun için İsrail’in bütün suçlarına ortak oldular. Çünkü İsrail onların eseriydi. ABD ve İngiltere Doğu Akdeniz’de yeni bir koloni devlet kurmuş fakat bu koloninin varlığını Hitler döneminin Yahudi politikası ile meşrulaştırmışlardı. Ortada büyük ve güçlü bir hikâye vardı. Fakat bu hikâyenin etkisi İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki başarısına bağlıydı. Filistinlilerin bu yeni kolonide yeri yoktu. Filistinliler zararlı bir unsur olarak temizlenmeliydi. Böylelikle Anglosaksonlar yeni bir köprübaşını çok sağlam temeller üzerine kurmuş olacaklardı. Evet, bu yeni bir koloni devletti fakat Yahudilikle ilgili hikâye jeopolitik yapıyı görünmez kılmıştı. Gazzelilerin bu seferki direnişi ise önce, Batı kamuoyları nezdinde mazlum ve mağdur Yahudi algısını yok etti. Geriye İsrail’in koloni yapı olarak inşa edildiği fikri kaldı. Bugün ABD ve İngiltere’deki kutuplaşmanın kodları bu ikili durumda aranmalıdır: Bir tarafta güçlü ve etkili hikâye diğer tarafta ise Anglosaksonların kolonyal arzuları. ABD ve İngiltere’nin kolonyal arzuları Gazze’den sonra Batı’da da gündeme gelmeye başladı. Bu da hadiselerin farklı yorumlara açık olduğunu gösteriyor. İlginç olan ise İsrail taraftarı siyasetçilerin dahi İsrail’i bir “Amerikan kolonisine” dönüştürmeye çalışmakla suçlanmasıdır. İsrail taraftarı Cumhuriyetçi yazar ve siyasetçi Elliott Abrams’ın ABD senatosu çoğunluk lideri Chuck Schumer’i eleştirirken bu suçlamayı yapması kutuplaşmanın boyutlarıyla ilgili önemli bir ipucudur. Aynı tartışmalar İngiltere için de geçerlidir. Orada ise devlet politikasını oluşturan seçkinler ile sokaklar arasında bir kutuplaşama yaşanmaktadır. Oryantalist literatürde 1990’ların başından itibaren yeni bir dil inşa edilmişti. Bu dil, ABD ve İngiltere’nin Körfez bölgesini işgalinden beslenmişti. Hem İslam’ı hem Müslümanları doğrudan hedefe koymuşlardı. İslam ve terör eşleştirilirken istila ve işgalin önündeki engeller bertaraf edilmek istenmişti. Bu yeni dilin inşasında fark edilmeyen boyut ise sürecin Siyonist oryantalistlerin kontrolünde olmasıydı. İslam coğrafyasında büyük bir tahribata yol açtılar. Fakat Siyonist oryantalistler asıl olarak Batı entelektüel dünyasını da zehirlemişti. Entelektüeller seçkinlerle birlikte İsrail safında yer tuttular. Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

ABD ve İngiltere’de, İsrail’in katliamlarının gün yüzüne çıkması ve saklanamaz bir boyuta ulaşmasıyla birlikte ciddî bir kutuplaşmanın yaşandığı anlaşılıyor. Her iki ülke geleneksel devlet politikalarının bir devamı olarak 7 Ekim’den sonra İsrail’e açık destek verdi. Bu destek daha önce sorgulanmamış ve herhangi bir kutuplaşma yaşanmamıştı. Dolayısıyla 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemekte bir mahzur görmediler. Fakat İsrail ilk defa Filistinliler karşısında çaresizlik içindeydi. Hiç beklemedikleri bir anda Hamas karşılarına çıkmış ve İsrail’in dengesini bozmuştu. 7 Ekim’den sonra dengesini kaybeden sadece İsrail değildi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya ve Fransa gibi ülkeler Hamas’ın dirayeti karşısında şaşkına dönmüşler ve geleneksel soğukkanlı yaklaşımları bir kenara bırakmışlardı. Şiddeti yeniden sistemli bir politik araç olarak kullanacaklardı. Böylelikle Filistinliler boyun eğecekti. Bu olmadı, Filistinliler boyun eğmedi. İsrail’in sistemli şiddeti Filistinlilerin kanının Batı sokaklarına sıçramasına yol açtı. Seçkinler ve kamuoyu arasındaki kutuplaşma da böyle ortaya çıktı.

Önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığımız gibi 7 Ekim’den sonra ABD ve İngiltere ordusundan askerlerin İsrail saflarında soykırım suçu işledikleri çokça konuşuldu. İngiltere’nin Güney Kıbrıs Rum kesiminde yer alan üsleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullanıldı ve bu gerçeği saklama gereği duymadılar. Çünkü daha ilk günden itibaren dehşet duygusunun coğrafyanın tamamında hissedilmesini istemişlerdi. Sadece fiilî savaşın içinde yer aldıkları izlenimi vermek istemediler. Muhtemelen bu durum İngiltere ve ABD’de herhangi bir kutuplaşmaya yol açmayacaktı. İsrail geçmişte birçok defa Gazze’yi yaşanılmaz hâle getirmişti fakat olayların üstü çabuk örtülmüştü. Çünkü Filistinliler direnişi zamana yayamıyordu. Fakat bu sefer Filistinliler İsrail’e çıkarma yapmak suretiyle görülmedik bir başarıya imza attı. Bu sebeple Filistinlilerin dünyanın gözü önünde cezalandırılmasına karar verdiler. İsrail’in vahşice saldırılarına destek verirken sonuçtan emindiler. İsrail yine kazanacaktı. Bunun için İsrail’in bütün suçlarına ortak oldular. Çünkü İsrail onların eseriydi.

ABD ve İngiltere Doğu Akdeniz’de yeni bir koloni devlet kurmuş fakat bu koloninin varlığını Hitler döneminin Yahudi politikası ile meşrulaştırmışlardı. Ortada büyük ve güçlü bir hikâye vardı. Fakat bu hikâyenin etkisi İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki başarısına bağlıydı. Filistinlilerin bu yeni kolonide yeri yoktu. Filistinliler zararlı bir unsur olarak temizlenmeliydi. Böylelikle Anglosaksonlar yeni bir köprübaşını çok sağlam temeller üzerine kurmuş olacaklardı. Evet, bu yeni bir koloni devletti fakat Yahudilikle ilgili hikâye jeopolitik yapıyı görünmez kılmıştı. Gazzelilerin bu seferki direnişi ise önce, Batı kamuoyları nezdinde mazlum ve mağdur Yahudi algısını yok etti. Geriye İsrail’in koloni yapı olarak inşa edildiği fikri kaldı. Bugün ABD ve İngiltere’deki kutuplaşmanın kodları bu ikili durumda aranmalıdır: Bir tarafta güçlü ve etkili hikâye diğer tarafta ise Anglosaksonların kolonyal arzuları.

ABD ve İngiltere’nin kolonyal arzuları Gazze’den sonra Batı’da da gündeme gelmeye başladı. Bu da hadiselerin farklı yorumlara açık olduğunu gösteriyor. İlginç olan ise İsrail taraftarı siyasetçilerin dahi İsrail’i bir “Amerikan kolonisine” dönüştürmeye çalışmakla suçlanmasıdır. İsrail taraftarı Cumhuriyetçi yazar ve siyasetçi Elliott Abrams’ın ABD senatosu çoğunluk lideri Chuck Schumer’i eleştirirken bu suçlamayı yapması kutuplaşmanın boyutlarıyla ilgili önemli bir ipucudur. Aynı tartışmalar İngiltere için de geçerlidir. Orada ise devlet politikasını oluşturan seçkinler ile sokaklar arasında bir kutuplaşama yaşanmaktadır.

Oryantalist literatürde 1990’ların başından itibaren yeni bir dil inşa edilmişti. Bu dil, ABD ve İngiltere’nin Körfez bölgesini işgalinden beslenmişti. Hem İslam’ı hem Müslümanları doğrudan hedefe koymuşlardı. İslam ve terör eşleştirilirken istila ve işgalin önündeki engeller bertaraf edilmek istenmişti. Bu yeni dilin inşasında fark edilmeyen boyut ise sürecin Siyonist oryantalistlerin kontrolünde olmasıydı. İslam coğrafyasında büyük bir tahribata yol açtılar. Fakat Siyonist oryantalistler asıl olarak Batı entelektüel dünyasını da zehirlemişti. Entelektüeller seçkinlerle birlikte İsrail safında yer tuttular. Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?

Gazze’deki soykırımcı İsrail’in katliamları 164. gününde, Ramazan ayında bile, yani, hem bugün yaşayan bütün Müslümanların hem de tarihte yaşamış bütün müminlerin bir tarihte birleştikleri Ramazan ayının manevi ikliminde bile hız kesmeden devam ediyor. İsrail savaş kabinesinin son toplantısından şu veya bu nedenle soykırıma ara vermek bir yana, Kuzey’den sürülen Gazze halkına, sığınıp toplandığı Refah’ta bile saldırılması konuşuluyor. Konuşulan şey zaten yapılıyor, yapıldı da. Aylardır bir de açlık silahıyla vurulan halk, kendilerine zar zor ulaştırılan yardımları alabilmek için toplandıkları yardım noktalarında toplu halde İsrail bombalarına ve yaylım ateşlerine hedef oluyor. Her seferinde onlarca kişi en korkunç şekilde hayatını kaybediyor. Bu manzaranın dünyanın her tarafından maalesef artık bir normal gibi kanıksanmış üç yönü var: İsrail’in ölçüsüz, durdurulamayan saldırganlığı, İsrail’in bu insanlık suçlarına pişkince mazeretli veya mazeretsiz ama sınırsızca destek çıkan muktedirler ve bu katliamlara en yüksek perdeden sesini çıkarsa bile fiilen hiçbir şey yapmayan, yapamayanlar. Dünyanın her yanından 7 Ekim’den beri ortaya konulan protestolar, soykırım ve Siyonizm karşıtı sesler mevcut dünya düzenine dair bütün algıları, duyguları ve tutumları etkilemiş görünüyor. Ama bu etkinin kısa vadede bu soykırımları durdurucu bir etkisi olmuyor ve başlı başına bu durum bilhassa bu soykırıma şu veya bu düzeyde karşı çıkanlarda bambaşka, belki farklılaşacak etkiler yapmaktadır. “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” ümitvarlığının yerine eşkıyanın zaten dünyaya hep hâkim olduğu müteşaim gerçekçiliğinin yavaş yavaş özümsenmesi.   Bu karamsar tabloyu Gazze halkı direnişiyle, şehadetiyle, başına gelen bütün musibetleri bambaşka bir hesaba atıfla ortaya koyduğu şölen havasıyla dağıtıyor, yerine imanın aydınlığını hâkim kılıyor. Çilenin de şehadetin de ahiretin de hesaba dahil olduğunu hatırlatarak, bu konuda yapılan hesapların matematiğini bir kez daha kuruyor, ama tabii ki anlayana. Belki birçok kişi hala oturup kalkıp “Hamas bu eylemleri yaparak ne kazandı? Bu kadar insanı ölüme sürükledi” diye kendi sığ matematiklerini ileri sürebiliyorlar. Oysa Gazzeliler bize her gün içinde debelenmekte olduğumuz bir dünyanın bizim için içerdiği felaketi hatırlatıp duruyorlar. Bize asıl bizim içinde bulunduğumuz ve kendimizi çok güvenli zannettiğimiz ahvalin içindeki tehlikeye işaret ediyorlar. Kerim Kitabın “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” emrini ölümden, bedenimize isabet edebilecek bir zarardan kaçmak olarak anlayabileceklerin yüzüne vurulan hakikat asıl tehlikenin gereğinde onurunuzu, haysiyetinizi elinden almaya kalkanlara karşı ölümünüzü ileri sürmekten kaçmanın tehlikesidir. “Savaşa gitmeseydiler ölmeyeceklerdi” diyen aklı-evveller, çok bilmiş stratejistler, taktisyenler her zaman çıkar bu muhasebe esnasında. Kelam-ı kadim ise onlara “ya rahat döşeklerinde, korunaklı evlerinde kalsalardı ölümden muaf mı kalacaklardı? Ölüm nerede olsanız gelip sizi bulmaz mı sanırsınız?” diyerek asıl hesabı hatırlatır. Bugün ülkelerini işgal etmiş, mukaddesatlarına, onurlarına, inançlarına kastetmiş azgın düşmanlarına karşı özgürlükleri için, onurları için canlarını bilerek isteyerek ortaya koyan Gazzelilerin hiçbir şey kaybetmediklerini herkesin bilmesi gerekiyor. Asıl kaybeden bu olup bitenleri doğru yorumlaya-mayanlar, bu olup bitenlerin içerdiği ayetleri, apaçık hakikatleri göremeyenler. GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR? Mescid-i Aksa imamı İkrime Sabri Ramazan dolayısıyla yaptığı konuşmada İslam ülkelerinin liderlerinin konuşmaktan ve en iyi ihtimalle kınamaktan, hatta şiddetle kınamaktan başka bir şey yapmadıklarını söylemiş. Müslüman dünyanın notunu en iyi verebileceği makamdan konuşmuş. Bu not başkalarının verdiği notlara benzemez. Şu veya bu alandaki uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlardan çok daha gerçekçi çok daha sahih bir değerlendirme. Gazze için neler yapılabileceği hususunda İslam dünyasının sergilediği tutum, katliamları durdurmadığı, hatta İsrail’e ve arkasında duranlara bir hesap ödettirmediği sürece bir acizlik olarak kayda geçecektir. Gazze kazanacak onun şehadetle yücelmesine sessiz kalanlar kaybedecektir. Bu konuda ortaya konulan sözümona “gerçekçi” gerekçeler yapılabilecekleri gerçekten araştırıp, yoklayıp, bir irade ortaya koyup da bir sınıra çarpmış olma halini yansıtmıyor. Bilakis bu konuda gerçekten yapılabilecekler hiçbir aktör tarafından ciddi olarak araştırılıp bir irade ortaya konulmuş değildir.   Bu süreçte herkesin kendisinden herkesten daha fazla şey beklediği Türkiye’nin bu konuda harekete geçmek ve bir şeyler yapmak için “yalnız” olduğu ve bilhassa Arap dünyasından yeterli desteği alamadığı bir gerçek olsa da, bu gerçek yapılanlarla yetinmek için asla bir mazeret oluşturamıyor. Esasen Türkiye halen Arap-İslam dünyasını harekete geçirip onlara bu konuda daha etkili ve sonuç alıcı bir tutum geliştirmek için öncü olabilir. Arap dünyasına şu hatırlatmayı yaparak onları harekete geçirebilir: Bu yapılanlara karşı sergilenen bu tepkisizlik eninde sonunda Arap liderliğinin meşruiyetini, şerefini, haysiyetini yerle bir etmektedir. Gazze’ye yapılan saldırıları doğrudan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri kendilerine yapılmış saldırılar olarak görmelidir ki zaten öyledir. Atılan her bomba bu ülkelerin her birinin varlığına, bağımsızlığına, şahsiyetine, atılmaktadır. Onların buna sessiz kalmaları ne Araplıkları ne Müslümanlıkları ne devletlikleri ve ne de liderliklerinin hiçbir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını göstermektedir her gün. Elbette gereken diplomatik üslupla, en azından İslam dünyasını yanına alıp İsrail’e, ABD’ye ve İsrail soykırımcılığına sahip çıkan bütün ülkelere karşı kullanılabilecek bütün kozları birlikte kullanma yönünde bir baskı oluşturulabilir. Esasen Uluslararası Adalet Divanı’nın kararından sonra ABD’ye karşı da daha farklı, daha üstenci ve daha ısrarcı bir dil kullanma imkânı doğmuştur. Yeni diplomatik manevra alanları oluşmuştur. İsrail evrensel değer ve kanunlara göre suçludur, ona yardım eden herkeste bu suça ortak olmaktadır. Tabii ki işe önce daha kolay yapılabilecekleri yapmakla başlamak lazım: Ticaretin tamamen durdurulması ve insani yardımların fiili durumlar yaratılarak ulaştırılmaya başlanması.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?

Gazze’deki soykırımcı İsrail’in katliamları 164. gününde, Ramazan ayında bile, yani, hem bugün yaşayan bütün Müslümanların hem de tarihte yaşamış bütün müminlerin bir tarihte birleştikleri Ramazan ayının manevi ikliminde bile hız kesmeden devam ediyor. İsrail savaş kabinesinin son toplantısından şu veya bu nedenle soykırıma ara vermek bir yana, Kuzey’den sürülen Gazze halkına, sığınıp toplandığı Refah’ta bile saldırılması konuşuluyor. Konuşulan şey zaten yapılıyor, yapıldı da. Aylardır bir de açlık silahıyla vurulan halk, kendilerine zar zor ulaştırılan yardımları alabilmek için toplandıkları yardım noktalarında toplu halde İsrail bombalarına ve yaylım ateşlerine hedef oluyor. Her seferinde onlarca kişi en korkunç şekilde hayatını kaybediyor.
Bu manzaranın dünyanın her tarafından maalesef artık bir normal gibi kanıksanmış üç yönü var: İsrail’in ölçüsüz, durdurulamayan saldırganlığı, İsrail’in bu insanlık suçlarına pişkince mazeretli veya mazeretsiz ama sınırsızca destek çıkan muktedirler ve bu katliamlara en yüksek perdeden sesini çıkarsa bile fiilen hiçbir şey yapmayan, yapamayanlar.
Dünyanın her yanından 7 Ekim’den beri ortaya konulan protestolar, soykırım ve Siyonizm karşıtı sesler mevcut dünya düzenine dair bütün algıları, duyguları ve tutumları etkilemiş görünüyor. Ama bu etkinin kısa vadede bu soykırımları durdurucu bir etkisi olmuyor ve başlı başına bu durum bilhassa bu soykırıma şu veya bu düzeyde karşı çıkanlarda bambaşka, belki farklılaşacak etkiler yapmaktadır. “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” ümitvarlığının yerine eşkıyanın zaten dünyaya hep hâkim olduğu müteşaim gerçekçiliğinin yavaş yavaş özümsenmesi.
 
Bu karamsar tabloyu Gazze halkı direnişiyle, şehadetiyle, başına gelen bütün musibetleri bambaşka bir hesaba atıfla ortaya koyduğu şölen havasıyla dağıtıyor, yerine imanın aydınlığını hâkim kılıyor. Çilenin de şehadetin de ahiretin de hesaba dahil olduğunu hatırlatarak, bu konuda yapılan hesapların matematiğini bir kez daha kuruyor, ama tabii ki anlayana.
Belki birçok kişi hala oturup kalkıp “Hamas bu eylemleri yaparak ne kazandı? Bu kadar insanı ölüme sürükledi” diye kendi sığ matematiklerini ileri sürebiliyorlar. Oysa Gazzeliler bize her gün içinde debelenmekte olduğumuz bir dünyanın bizim için içerdiği felaketi hatırlatıp duruyorlar. Bize asıl bizim içinde bulunduğumuz ve kendimizi çok güvenli zannettiğimiz ahvalin içindeki tehlikeye işaret ediyorlar. Kerim Kitabın “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” emrini ölümden, bedenimize isabet edebilecek bir zarardan kaçmak olarak anlayabileceklerin yüzüne vurulan hakikat asıl tehlikenin gereğinde onurunuzu, haysiyetinizi elinden almaya kalkanlara karşı ölümünüzü ileri sürmekten kaçmanın tehlikesidir. “Savaşa gitmeseydiler ölmeyeceklerdi” diyen aklı-evveller, çok bilmiş stratejistler, taktisyenler her zaman çıkar bu muhasebe esnasında. Kelam-ı kadim ise onlara “ya rahat döşeklerinde, korunaklı evlerinde kalsalardı ölümden muaf mı kalacaklardı? Ölüm nerede olsanız gelip sizi bulmaz mı sanırsınız?” diyerek asıl hesabı hatırlatır.
Bugün ülkelerini işgal etmiş, mukaddesatlarına, onurlarına, inançlarına kastetmiş azgın düşmanlarına karşı özgürlükleri için, onurları için canlarını bilerek isteyerek ortaya koyan Gazzelilerin hiçbir şey kaybetmediklerini herkesin bilmesi gerekiyor. Asıl kaybeden bu olup bitenleri doğru yorumlaya-mayanlar, bu olup bitenlerin içerdiği ayetleri, apaçık hakikatleri göremeyenler.
GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?
Mescid-i Aksa imamı İkrime Sabri Ramazan dolayısıyla yaptığı konuşmada İslam ülkelerinin liderlerinin konuşmaktan ve en iyi ihtimalle kınamaktan, hatta şiddetle kınamaktan başka bir şey yapmadıklarını söylemiş. Müslüman dünyanın notunu en iyi verebileceği makamdan konuşmuş. Bu not başkalarının verdiği notlara benzemez. Şu veya bu alandaki uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlardan çok daha gerçekçi çok daha sahih bir değerlendirme.
Gazze için neler yapılabileceği hususunda İslam dünyasının sergilediği tutum, katliamları durdurmadığı, hatta İsrail’e ve arkasında duranlara bir hesap ödettirmediği sürece bir acizlik olarak kayda geçecektir. Gazze kazanacak onun şehadetle yücelmesine sessiz kalanlar kaybedecektir. Bu konuda ortaya konulan sözümona “gerçekçi” gerekçeler yapılabilecekleri gerçekten araştırıp, yoklayıp, bir irade ortaya koyup da bir sınıra çarpmış olma halini yansıtmıyor. Bilakis bu konuda gerçekten yapılabilecekler hiçbir aktör tarafından ciddi olarak araştırılıp bir irade ortaya konulmuş değildir.
 
Bu süreçte herkesin kendisinden herkesten daha fazla şey beklediği Türkiye’nin bu konuda harekete geçmek ve bir şeyler yapmak için “yalnız” olduğu ve bilhassa Arap dünyasından yeterli desteği alamadığı bir gerçek olsa da, bu gerçek yapılanlarla yetinmek için asla bir mazeret oluşturamıyor. Esasen Türkiye halen Arap-İslam dünyasını harekete geçirip onlara bu konuda daha etkili ve sonuç alıcı bir tutum geliştirmek için öncü olabilir. Arap dünyasına şu hatırlatmayı yaparak onları harekete geçirebilir:
Bu yapılanlara karşı sergilenen bu tepkisizlik eninde sonunda Arap liderliğinin meşruiyetini, şerefini, haysiyetini yerle bir etmektedir. Gazze’ye yapılan saldırıları doğrudan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri kendilerine yapılmış saldırılar olarak görmelidir ki zaten öyledir. Atılan her bomba bu ülkelerin her birinin varlığına, bağımsızlığına, şahsiyetine, atılmaktadır. Onların buna sessiz kalmaları ne Araplıkları ne Müslümanlıkları ne devletlikleri ve ne de liderliklerinin hiçbir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını göstermektedir her gün. Elbette gereken diplomatik üslupla, en azından İslam dünyasını yanına alıp İsrail’e, ABD’ye ve İsrail soykırımcılığına sahip çıkan bütün ülkelere karşı kullanılabilecek bütün kozları birlikte kullanma yönünde bir baskı oluşturulabilir.
Esasen Uluslararası Adalet Divanı’nın kararından sonra ABD’ye karşı da daha farklı, daha üstenci ve daha ısrarcı bir dil kullanma imkânı doğmuştur. Yeni diplomatik manevra alanları oluşmuştur. İsrail evrensel değer ve kanunlara göre suçludur, ona yardım eden herkeste bu suça ortak olmaktadır. Tabii ki işe önce daha kolay yapılabilecekleri yapmakla başlamak lazım: Ticaretin tamamen durdurulması ve insani yardımların fiili durumlar yaratılarak ulaştırılmaya başlanması.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi.

Macron gemi azıya almış durumda.İrili ufaklı diğer devletçikleri de içine almak sûretiyle, Fransa, Almanya, İsveç, Finlandiya ve Polonya hattı, Rusya ille kesin hesaplaşmayı 2025 senesinde hedeflediklerini alenen ilân ediyorlar. Verilen beyânatlar, bu hedefin, ABD, Birleşik Krallık ve NATO dâhil olsun veyâ olmasın hayâta geçirilecek kesinlemesinde bulunuyor. Aradaki zamânı ise hazırlıklara hasredilecekmiş. Aslında gâliba bir işbölümü yaşanıyor. Avrupa ve Ortadoğu uzmanı Victoria Nuland’ın istifâsı ve yerine Pasifik uzmanı John Bass’ın gelmesi, ABD ve Birleşik Krallık kuvvetlerinin siyâseten ve askerî olarak Pasifik’e, Kıt’a Avrupası kuvvetlerinin ise Rusya’ya ve daha ihâtalı olarak Avrasya’ya yükleneceğini gösteriyor. ABD’deki bahsi edilen nöbet değişiminin ardından Tayvan’a süresiz olarak çok ciddî bir askerî sevkiyat ve yerleşiminin haberinin gelmesi, Filipin ve Çin donanmalarının restleşmesi, bu iddianın delilleri olarak değerlendirilebilir. Pek çok çevre, Trump’ın Kasım ayında kazanması durumunda, vasatın yatışabileceğini tahmin ettiğini biliyoruz. Bu tahmin iki açıdan sıkıntılı görünüyor. İlk olarak insanlığın veyâ dünyâ kamuoylarının içine düştüğü perişân hâli gösteriyor. Bu tahminde, kariyerinde çılgınlıklarla anılan bir insandan barışı beklemek gibi bir garâbet yatıyor. Şimdi soralım; Trump’ın serâpa ekonomik temelli insafsız bakışından bir barış çıkar mı? Meksikalıları böcek gibi gören Trump’ın savaşın doğuracağı korkunç bir yıkımdan ahlâken rahatsız olup bunu durdurmak yolunda bir inisiyatif alabileceğini kim iddia edebilir?   Trump’ın Avrupa kızgınlığının yegâne sebebi, NATO mensuplarının ekonomik katkılarını ihmâl etmesiydi. Değilse Trump, ilkesel seviyede NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi. Şikâyet ettiği tek husus, NATO’nun ABD ekonomisi üzerinde yük olmasından başka bir şey değildi. Eğer Trump iktidâra gelir ve bu arada 2025 olarak tarihlenen Rusya-Avrupa savaşı patlarsa, yapacağı ilk iş NATO katkı paylarına bakmak olacaktır. Eğer savaş ekonomilerine geçmiş Avrupa devletleri katılım paylarını edâ etmiş ise bu savaşı umûruna koyacağını hiç zannetmiyorum. Muhtemelen, son âna kadar 5. Maddeyi bile mesele etmeyecek, sâdece bedeli mukâbilinde silâh desteği vermekle yetinecektir. Bunu da “Çin ile uğraşıyorum. Meşgûlüm ve elimden gelen budur” kabilinden bir özür ile geçiştirecektir. Putin’in Trump’ın gelişini istemesinin arkasında yatan da sâdece bu kadarı; yâni Avrupa ile yapacağı savaşta ABD’yi doğrudan karşısında bulmak istememesi olsa gerekir. Değilse Putin, bilhassa yaptığı son tesirli ve bence târihî konuşmasında ortaya koymuş olduğu üzere, Trump’tan bir barış beklemediğini göstermiş durumda. Putin’in ikinci hesâbı ise ABD-Çin geriliminin tırmanmasının, yeni bir cephe meydana getirmesinin kendisine sağlayacağı imkânlardır.. Bu tırmanma Pasifik’de elini rahatlatacak, burada kendisine ,meselâ Japonya’dan bir tehdit gelecek olursa Çin ile başından beri çok arzuladığı stratejik ittifâkı kaçınılmaz hâle getirecektir. Rusya-Ukrayna veyâ Rusya-Avrupa savaşında çekimser kalan Çin’in artık bu lüksü kalmayacaktır. Kaldı ki, Pasifik’de Rusya-Çin askerî tatbikatlarının yoğunlaşması ve nihâyet Hint Denizi’nde yapılan; Rusya-Çin ve İran donanmalarının katıldığı tatbikat bunun operasyonel öncülleri olarak değerlendirilebilir. Trump’ın muhtemel iktidârından bir barış çıkmayacağına işâret eden diğer ve bence daha kuvvetli bir husus ise ABD ekonomisinin içine düşmüş olduğu sarmaldır. Ekonominin toparlanmasında savaş sanâyiinin başat rolünü Trump’dan daha iyi kim görebilir ki? Eğer Trump bildiğimiz ticârî kafalı Trump ise, kendisinden barış bekleyen saf çevrelerin tahminlerinin hilâfına, işlerin kızışmasından rahatsız olmak bir tarafa, iştahla bu gelişmelerin ekonomik değerini hesaplamakla iştigâl edecektir. Kaldı ki, Biden devrinde iyice azan ve fevkalade kârlar elde eden silâh sanâyiini karşısına alıp seçim kazanması imkânsızdır. Anlaşılıyor ki Biden-Trump farkı, kaçınılmaz olan küresel savaşta stratejik değil, tamâmen taktik bir farktır. İlki Avrupa-Avrasya önceliği ile hareket etti. Çin ile hesaplaşmayı erteledi. Trump ise Avrupa-Avrasya hesaplaşmasından elini eteğini çekerek önceliği Pasifik hesaplaşmasına verecek. Nihâi tahlilde bu, savaşın küreselleşmesinin de işlemesi mânâsına geliyor. Makro ölçekte, yâni derinlikli ABD hesapları açısından bakacak olursak, Biden-Trump ikilisi arasındaki iktidar geçişlerini aynı kitâbın birbiri ile bağlantılı iki bölüm başlığı olarak da değerlendirmek mümkündür. Muhtemelen, eğer insanlık kalırsa ve târih yazımı varlığını devâm ettirirse, yarım asır sonra bunun böyle yazılacağını tahmin ediyorum. ABD’nin- buna Anglosakson ittifak da diyebiliriz- derinlikli stratejisi evvelâ Biden üzerinden Avrupa-Avrasya savaşını başlatıp bu iki kıt’ayı birbirine düşürdü. Çin’i dışarıda bıraktı. Şimdi Trump faslı üzerinden Çin’i hedefe koyuyor. Nuland’ın istifâsının Biden’da herhangi bir üzüntü emâresi doğurmadan, vakay-ı âdiye gibi yaşanması, tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmesi tam da bunu gösteriyor. ABD’de işler güncel olarak çok sayıda savrulma gösterse de, gâliba derinlikli stratejiler açısından tıkırında işliyor…
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi.

Macron gemi azıya almış durumda.İrili ufaklı diğer devletçikleri de içine almak sûretiyle, Fransa, Almanya, İsveç, Finlandiya ve Polonya hattı, Rusya ille kesin hesaplaşmayı 2025 senesinde hedeflediklerini alenen ilân ediyorlar. Verilen beyânatlar, bu hedefin, ABD, Birleşik Krallık ve NATO dâhil olsun veyâ olmasın hayâta geçirilecek kesinlemesinde bulunuyor. Aradaki zamânı ise hazırlıklara hasredilecekmiş.
Aslında gâliba bir işbölümü yaşanıyor. Avrupa ve Ortadoğu uzmanı Victoria Nuland’ın istifâsı ve yerine Pasifik uzmanı John Bass’ın gelmesi, ABD ve Birleşik Krallık kuvvetlerinin siyâseten ve askerî olarak Pasifik’e, Kıt’a Avrupası kuvvetlerinin ise Rusya’ya ve daha ihâtalı olarak Avrasya’ya yükleneceğini gösteriyor. ABD’deki bahsi edilen nöbet değişiminin ardından Tayvan’a süresiz olarak çok ciddî bir askerî sevkiyat ve yerleşiminin haberinin gelmesi, Filipin ve Çin donanmalarının restleşmesi, bu iddianın delilleri olarak değerlendirilebilir.
Pek çok çevre, Trump’ın Kasım ayında kazanması durumunda, vasatın yatışabileceğini tahmin ettiğini biliyoruz. Bu tahmin iki açıdan sıkıntılı görünüyor. İlk olarak insanlığın veyâ dünyâ kamuoylarının içine düştüğü perişân hâli gösteriyor. Bu tahminde, kariyerinde çılgınlıklarla anılan bir insandan barışı beklemek gibi bir garâbet yatıyor. Şimdi soralım; Trump’ın serâpa ekonomik temelli insafsız bakışından bir barış çıkar mı? Meksikalıları böcek gibi gören Trump’ın savaşın doğuracağı korkunç bir yıkımdan ahlâken rahatsız olup bunu durdurmak yolunda bir inisiyatif alabileceğini kim iddia edebilir?
 
Trump’ın Avrupa kızgınlığının yegâne sebebi, NATO mensuplarının ekonomik katkılarını ihmâl etmesiydi. Değilse Trump, ilkesel seviyede NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi. Şikâyet ettiği tek husus, NATO’nun ABD ekonomisi üzerinde yük olmasından başka bir şey değildi. Eğer Trump iktidâra gelir ve bu arada 2025 olarak tarihlenen Rusya-Avrupa savaşı patlarsa, yapacağı ilk iş NATO katkı paylarına bakmak olacaktır. Eğer savaş ekonomilerine geçmiş Avrupa devletleri katılım paylarını edâ etmiş ise bu savaşı umûruna koyacağını hiç zannetmiyorum. Muhtemelen, son âna kadar 5. Maddeyi bile mesele etmeyecek, sâdece bedeli mukâbilinde silâh desteği vermekle yetinecektir. Bunu da “Çin ile uğraşıyorum. Meşgûlüm ve elimden gelen budur” kabilinden bir özür ile geçiştirecektir. Putin’in Trump’ın gelişini istemesinin arkasında yatan da sâdece bu kadarı; yâni Avrupa ile yapacağı savaşta ABD’yi doğrudan karşısında bulmak istememesi olsa gerekir. Değilse Putin, bilhassa yaptığı son tesirli ve bence târihî konuşmasında ortaya koymuş olduğu üzere, Trump’tan bir barış beklemediğini göstermiş durumda.
Putin’in ikinci hesâbı ise ABD-Çin geriliminin tırmanmasının, yeni bir cephe meydana getirmesinin kendisine sağlayacağı imkânlardır.. Bu tırmanma Pasifik’de elini rahatlatacak, burada kendisine ,meselâ Japonya’dan bir tehdit gelecek olursa Çin ile başından beri çok arzuladığı stratejik ittifâkı kaçınılmaz hâle getirecektir. Rusya-Ukrayna veyâ Rusya-Avrupa savaşında çekimser kalan Çin’in artık bu lüksü kalmayacaktır. Kaldı ki, Pasifik’de Rusya-Çin askerî tatbikatlarının yoğunlaşması ve nihâyet Hint Denizi’nde yapılan; Rusya-Çin ve İran donanmalarının katıldığı tatbikat bunun operasyonel öncülleri olarak değerlendirilebilir.
Trump’ın muhtemel iktidârından bir barış çıkmayacağına işâret eden diğer ve bence daha kuvvetli bir husus ise ABD ekonomisinin içine düşmüş olduğu sarmaldır. Ekonominin toparlanmasında savaş sanâyiinin başat rolünü Trump’dan daha iyi kim görebilir ki? Eğer Trump bildiğimiz ticârî kafalı Trump ise, kendisinden barış bekleyen saf çevrelerin tahminlerinin hilâfına, işlerin kızışmasından rahatsız olmak bir tarafa, iştahla bu gelişmelerin ekonomik değerini hesaplamakla iştigâl edecektir. Kaldı ki, Biden devrinde iyice azan ve fevkalade kârlar elde eden silâh sanâyiini karşısına alıp seçim kazanması imkânsızdır.
Anlaşılıyor ki Biden-Trump farkı, kaçınılmaz olan küresel savaşta stratejik değil, tamâmen taktik bir farktır. İlki Avrupa-Avrasya önceliği ile hareket etti. Çin ile hesaplaşmayı erteledi. Trump ise Avrupa-Avrasya hesaplaşmasından elini eteğini çekerek önceliği Pasifik hesaplaşmasına verecek. Nihâi tahlilde bu, savaşın küreselleşmesinin de işlemesi mânâsına geliyor. Makro ölçekte, yâni derinlikli ABD hesapları açısından bakacak olursak, Biden-Trump ikilisi arasındaki iktidar geçişlerini aynı kitâbın birbiri ile bağlantılı iki bölüm başlığı olarak da değerlendirmek mümkündür. Muhtemelen, eğer insanlık kalırsa ve târih yazımı varlığını devâm ettirirse, yarım asır sonra bunun böyle yazılacağını tahmin ediyorum. ABD’nin- buna Anglosakson ittifak da diyebiliriz- derinlikli stratejisi evvelâ Biden üzerinden Avrupa-Avrasya savaşını başlatıp bu iki kıt’ayı birbirine düşürdü. Çin’i dışarıda bıraktı. Şimdi Trump faslı üzerinden Çin’i hedefe koyuyor. Nuland’ın istifâsının Biden’da herhangi bir üzüntü emâresi doğurmadan, vakay-ı âdiye gibi yaşanması, tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmesi tam da bunu gösteriyor. ABD’de işler güncel olarak çok sayıda savrulma gösterse de, gâliba derinlikli stratejiler açısından tıkırında işliyor…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerle yaptığı bir toplantıda “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu benim son seçimim” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın “son seçimim” ifadeleri, onu sandıkta yenemeyeceklerini artık kabullenmiş kesimlerde tereddütlü de olsa bir “ümit ışığı” doğurdu. Tereddütlü, zira bunun seçim öncesi bir motivasyon açıklaması olabileceğini de düşündüler. “Son seçimim” açıklaması, AK Parti tabanında ve teşkilatlarında ise yaklaşmakta olan bir vedanın ilk sinyali gibi algılandı ve bariz şekilde hüzne neden oldu.   Recep Tayyip Erdoğan, 1976 yılında, daha 21 yaşında iken Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olarak aktif siyasete girdi. İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı, Beyoğlu İlçe Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, AK Parti Kurucu Genel Başkanlığı, Başbakanlık görevlerinde bulundu ve nihayet Cumhurbaşkanı seçildi. 49 yıllık bu büyük hikâyenin hiçbir aşamasında “hırs” göremezsiniz. Her başarının, elde edilen her makamın arkasında atılganlık, cesaret, dirayet, sabır ve en çok da mücadele oldu. Hemen hiçbir makam Erdoğan’a “verilmedi”, altın tepside sunulmadı; her birini çalışarak, ter dökerek, çetin mücadeleler vererek elde etti. Erdoğan, siyasetini iki temel düstur üzerinde yükseltti: Birincisi, daha ilk siyasi adımından itibaren, “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” düsturuydu. Ölümün gerçek olduğunu, ne kadar yaşayacağının ve ne zaman hayata veda edeceğinin tamamen Allah’ın takdirinde olduğunu her an hatırladı ve hatırlattı. Bu düstur ona mesuliyet bilinci ile birlikte mücadele cesareti de verdi. “Zamanı gelince bırakmak” ise Erdoğan siyasetinin ikinci düsturu oldu. Şahit olduğu kötü örneklerden yola çıkarak, Erdoğan, bir noktadan sonra emanetin gençlere devredilmesi gerektiğini sıklıkla vurguladı. Bu, aynı zamanda bir makama yapışıp kalma, şahsi ikbali uğruna en değerli makamların içini boşaltma hastalığına karşı bir uyarıydı. “3 dönem kuralını” kendisi koydu; Cumhurbaşkanı seçilmede 2 dönem kuralını kendisi getirdi.   Erdoğan, Allah’ın takdirine ve milletin iradesine teslim olmuş; verdiği uzun ve çetin mücadele neticesinde elde ettiği en yüksek makamda muhteris olmayan bir lider. Erdoğan bugün aramızda ve sağlığı da gayet yerinde. Allah’ın izniyle 2028 yılı Haziran ayına kadar da ülkenin Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek. Ya sonrası? Erdoğan, “Bu benim son seçimim” derken, muhtemeldir ki, mevcut Anayasa’nın getirdiği sınırlamaya atıfta bulunuyor. TBMM’nin bir erken seçim kararı almaması, ya da mevcut Anayasa’nın değişmemesi ihtimalleri üzerinden yorum yapıyor. Erdoğan benzeri, cesur, atılgan, güçlü, iradeli liderler tarihte karşımıza çok sık çıkmıyor. Böyle bir lider tarih sahnesine çıkınca, açıkçası, kendisiyle ilgili kararlar da kendi iradesinde olmuyor.   Türkiye’nin son çeyrek asrına olumlu yönde mühür vurmuş bir liderin, sağlığı da yerindeyken, kendi iradesiyle kenara çekilmesi, “emekliye ayrılması” artık kendi iradesini aşan bir durumdur. Tarihe ve kamuya mal olmuş bir büyük lideri Allah bize bağışladığı müddetçe, görevden alabilecek yegâne dünyevi merci millettir. Dünyanın epeyce ısındığı, 3’üncü dünya savaşı senaryolarının yazıldığı bir ortamda, sadece sevenlerinin değil, muhaliflerin dahi Erdoğan’ın Türkiye’nin başında olmasını isteyeceği açıktır. Covid salgını günlerinde yapılan kamuoyu araştırmalarında, Erdoğan’a güvenin yüzde 70’lere çıkmış olması gibi, kriz döneminde ülke, işini bilen, güçlü bir lideri iş başında görmek isteyecektir.   Öyleyse mesele millete bırakılmalı, millete sorulmalıdır. Yerel seçim sonrası, bir Anayasa değişikliği halkoylaması tüm tartışmalara son noktayı koyacaktır. Kimse Erdoğan bırakacak diye ümitlenmesin, kimse de hüzünlenmesin; söz de, karar da milletindir. 1976’dan beri bu ilkeyle yürüyen Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerle yaptığı bir toplantıda “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu benim son seçimim” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın “son seçimim” ifadeleri, onu sandıkta yenemeyeceklerini artık kabullenmiş kesimlerde tereddütlü de olsa bir “ümit ışığı” doğurdu. Tereddütlü, zira bunun seçim öncesi bir motivasyon açıklaması olabileceğini de düşündüler.

“Son seçimim” açıklaması, AK Parti tabanında ve teşkilatlarında ise yaklaşmakta olan bir vedanın ilk sinyali gibi algılandı ve bariz şekilde hüzne neden oldu.

 

Recep Tayyip Erdoğan, 1976 yılında, daha 21 yaşında iken Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olarak aktif siyasete girdi. İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı, Beyoğlu İlçe Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, AK Parti Kurucu Genel Başkanlığı, Başbakanlık görevlerinde bulundu ve nihayet Cumhurbaşkanı seçildi. 49 yıllık bu büyük hikâyenin hiçbir aşamasında “hırs” göremezsiniz. Her başarının, elde edilen her makamın arkasında atılganlık, cesaret, dirayet, sabır ve en çok da mücadele oldu. Hemen hiçbir makam Erdoğan’a “verilmedi”, altın tepside sunulmadı; her birini çalışarak, ter dökerek, çetin mücadeleler vererek elde etti.

Erdoğan, siyasetini iki temel düstur üzerinde yükseltti: Birincisi, daha ilk siyasi adımından itibaren, “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” düsturuydu. Ölümün gerçek olduğunu, ne kadar yaşayacağının ve ne zaman hayata veda edeceğinin tamamen Allah’ın takdirinde olduğunu her an hatırladı ve hatırlattı. Bu düstur ona mesuliyet bilinci ile birlikte mücadele cesareti de verdi.

“Zamanı gelince bırakmak” ise Erdoğan siyasetinin ikinci düsturu oldu. Şahit olduğu kötü örneklerden yola çıkarak, Erdoğan, bir noktadan sonra emanetin gençlere devredilmesi gerektiğini sıklıkla vurguladı. Bu, aynı zamanda bir makama yapışıp kalma, şahsi ikbali uğruna en değerli makamların içini boşaltma hastalığına karşı bir uyarıydı. “3 dönem kuralını” kendisi koydu; Cumhurbaşkanı seçilmede 2 dönem kuralını kendisi getirdi.

 

Erdoğan, Allah’ın takdirine ve milletin iradesine teslim olmuş; verdiği uzun ve çetin mücadele neticesinde elde ettiği en yüksek makamda muhteris olmayan bir lider.

Erdoğan bugün aramızda ve sağlığı da gayet yerinde. Allah’ın izniyle 2028 yılı Haziran ayına kadar da ülkenin Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek.

Ya sonrası?

Erdoğan, “Bu benim son seçimim” derken, muhtemeldir ki, mevcut Anayasa’nın getirdiği sınırlamaya atıfta bulunuyor. TBMM’nin bir erken seçim kararı almaması, ya da mevcut Anayasa’nın değişmemesi ihtimalleri üzerinden yorum yapıyor.

Erdoğan benzeri, cesur, atılgan, güçlü, iradeli liderler tarihte karşımıza çok sık çıkmıyor. Böyle bir lider tarih sahnesine çıkınca, açıkçası, kendisiyle ilgili kararlar da kendi iradesinde olmuyor.

 

Türkiye’nin son çeyrek asrına olumlu yönde mühür vurmuş bir liderin, sağlığı da yerindeyken, kendi iradesiyle kenara çekilmesi, “emekliye ayrılması” artık kendi iradesini aşan bir durumdur.

Tarihe ve kamuya mal olmuş bir büyük lideri Allah bize bağışladığı müddetçe, görevden alabilecek yegâne dünyevi merci millettir.

Dünyanın epeyce ısındığı, 3’üncü dünya savaşı senaryolarının yazıldığı bir ortamda, sadece sevenlerinin değil, muhaliflerin dahi Erdoğan’ın Türkiye’nin başında olmasını isteyeceği açıktır. Covid salgını günlerinde yapılan kamuoyu araştırmalarında, Erdoğan’a güvenin yüzde 70’lere çıkmış olması gibi, kriz döneminde ülke, işini bilen, güçlü bir lideri iş başında görmek isteyecektir.

 

Öyleyse mesele millete bırakılmalı, millete sorulmalıdır.

Yerel seçim sonrası, bir Anayasa değişikliği halkoylaması tüm tartışmalara son noktayı koyacaktır.

Kimse Erdoğan bırakacak diye ümitlenmesin, kimse de hüzünlenmesin; söz de, karar da milletindir. 1976’dan beri bu ilkeyle yürüyen Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Konya’da olmaktan ve hasret gidermekten dolayı memnun olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın vefanın şehri olduğunu dile getirdi. Konya ile gönül bağlarının çok eskilere dayandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençliğinden beri girdikleri her mücadelede Konya’yı dimdik yanlarında bulduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’yi kurup eser ve hizmet siyaseti için yola çıktıklarında Konya’nın yine yanlarında olduğunu belirtti. Cumhur İttifakı olarak 15 Temmuz’dan beri devam ettirdikleri milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü, devletin bekasını koruma mücadelesinde de Konya ile yol yürüdüklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi 2023 hedeflerine Konya ile beraber taşıdıklarını, Türkiye Yüzyılı’nın inşasını da Konya ile gerçekleştireceklerini ifade etti. Konyalılara 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’na verdiği destek için teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyalıların milletvekilliği seçiminde yaklaşık yüzde 70, cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 73 oranında destek verdiğini hatırlattı. “DEPREM BÖLGESİNDE VERDİĞİNİZ HİZMETLERİN YAKIN ŞAHİDİYİZ” Miting alanında 110 bin vatandaş bulunduğunun bilgisini veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konya bu. Her zamanki gibi Konya bu. Hani rahmetli Neşet Ertaş, ‘Kalpten kalbe giden bir yol var gizli gizli’ der ya. Bizim böyle bir yolumuz var. Ama bizimki artık gizli olmaktan çıktı, aşikâr. Sizler bu duruşunuzla meselenin sadece seçim, sandık değil, asıl meselenin kutlu bir davanın sancağını yüceltmek olduğunu tüm dünyaya gösterdiniz” diye konuştu. Konya’nın 31 Mart’ta da rekor bir oyla belediyecilikte tarih yazacağına, sancağı da en yükseğe çıkaracağına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Selçuklu başkenti Konya’ya da bunun yakışacağını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya, millî iradeye sahip çıkma konusunda emsalsiz olmanın, şehrini abad edecek emin ve ehil ellere oy vermenin yakışacağını söyledi. Konya’nın sadece kendi sınırlarından ibaret bir şehir olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın asırlarca Anadolu’ya başkentlik, nice şehirlere şahlık yaptığını anımsattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın âlimleriyle, arifleriyle, sanatkârlarıyla, çalışkanlığıyla, üretkenliğiyle ülkenin tamamına ışık saçtığını, sadece kalkınmakla, gelişmekle kalmadığını, herkese faydasının dokunduğunu anlattı. Eskiden beri Konyalıların bölgede ve dünyanın dört bir yanında yürüttüğü hayır, hasenat faaliyetlerinin bilindiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son deprem felaketinde gördük ki Konya, tüm mazlumlara ve mağdurlara el uzatarak onların hem yaralarını saran hem gönüllerini alan şehir olma vasfını sürdürüyor. Konya Büyükşehir Belediyemiz gerçekten deprem bölgesinde yapmadık destek bırakmadı. Büyükşehir Belediyemizle, sivil toplum kuruluşlarımızla fert fert Konyalı kardeşlerimizle deprem bölgesinde verdiğiniz hizmetlerin yakın şahidiyiz. Rabb’im hepinizden razı olsun, ülkemizi her türlü afetten muhafaza eylesin” ifadesini kullandı. Konya’dan aldıkları ilhamla 21 yıldır Türkiye’ye hizmet ederken çok yönlü bir mücadelenin içinde olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin asırlık ihmallerinin ürünü altyapı eksiklerini tamamlamak için de gece gündüz çalıştıklarını aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirler başta olmak üzere, vatan toprağının her karışını yatırımlarla, eserlerle donattıklarını kaydetti. “ÜLKEMİZİ SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERÎ OLARAK GÜÇLENDİRİRDİK” Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan demokrasi, hak, özgürlük ihlallerini telafi edecek reformları hayata geçirdiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasaklarla, baskılarla, zulümlerle geçen uzunca bir dönemi sona erdirdik. Bunlarla kalmadık. Ülkemize yönelik sayısız saldırının önüne set çektik. Sayısız tehdidi bertaraf ettik. Emperyalistlerin hedefindeki Türkiye’yi terörden, gizli, açık ambargolara kadar nice tuzaklardan kurtardık. Ülkemizi siyasi, ekonomik, askerî olarak güçlendirirken memleketin tüm potansiyelini kullandık. Dünyada yaşanan her gelişmeyi değerlendirdik. Eski Türkiye ile bugünkü Türkiye arasındaki farkı en iyi Konya’da görmek mümkündür. Ülkemizin sanayi, ticaret, tarım, turizm, kültür, sanat şehri Konya’nın 21 yılda katettiği mesafenin şahidi sizlersiniz. Geldiğimiz noktada artık her bakımdan yeni bir seviyeye çıkma, dünyanın en büyük ekonomileri, önde gelen siyasi güçleri arasına girme safhasındayız. Üretim kabiliyetimiz yanında siyasi ve sosyal etki alanımızda bu kritik sıçrayışı gerçekleştirebilecek durumdayız. Yeter ki güven ve istikrar iklimini devam ettirebilelim.” Geçmişte kaçırılan fırsatların çoğunun gerisinde, vesayetin kendisine alan açmak için körüklediği zayıf siyasi yönetimlerin yol açtığı boşlukların bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de aynı oyunun peşindeler. Geçen seçimleri hatırlayın. Birbirlerine yolda görseler selam vermeyecek olanları bir araya getiren işte bu odaktır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, altılı masayı hatırlatarak, şunları söyledi: “Bunlar bu. Bugün Mahalli İdareler Seçimi’nin kendine mahsus özelliklerini kullanarak cepheyi biraz daha genişlettiler. CHP, yine DEM’le gizli saklı bir iş birliği hâlinde. Bunu da milletin gözünden kaçırmak için her gün lügatten yeni bir ittifak buluyorlar. Sözde kent uzlaşması adı altında şehirleri, ilçeleri, belediye meclislerini paylaşıyorlar. Kendi iradesi olmayan DEM yönetimi, dışarıdan aldığı emirlere göre hareket ediyor. En çok oyu aldığı yerlerde bile şehirleri yönetecek değil örgütün emrinden çıkmayacak kukla isimleri aday gösteriyorlar yani nereden? Kandil’den. CHP ile yaptığı pazarlıkta payına düşen yerlerdeyse siyasi tabanı olan değil yine işaret edilen isimleri öne sürdüler. Bu iki partinin kazanmak için kurduğu sinsi oyuna, Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye kaybettirmek için katılan başka aktörler de var. Senaryoya asli unsur olarak dâhil edilmeyen bu figüranların tek görevi, Cumhur İttifakı’nın gücünü zayıflatarak CHP-DEM ittifakının değirmenine su taşımaktır.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin kifayetsiz muhterislerinin, yıllardır laiklik, Atatürkçülük ve irtica gibi kavramları istismar ederek varlığını sürdürmeyi başardığını söyledi. Şimdi aynı anlayışın farklı bir sürümüyle karşı karşıya olduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar da kendilerince bazı kavramlara sığınarak ülkenin ve milletin hayrına hiçbir program ortaya koymadan, hiçbir adım atmadan siyasette tırnak tutturmanın hevesindeler. Aynı yöntemi daha önce partimizden ayrılan birileri de denemişti. Hatırlıyorsunuz değil mi? Partimizden ayrılıp ondan sonra altılı masaya ne oldular? Misafir oldular. Şimdi ne alemdeler? Şu anda parlamentoda bile yerleri yok. Hepsinin de sonu hüsran oldu. Güya Anadolu ayağa kalkacaktı, kendileri Meclise bile giremediler. Sadece sandıkta değil milletin vicdanında da kaybettiler. Hiç şüphesiz bunların da akıbeti aynı olacak çünkü aynı yoldan gidiyorlar.” “HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR” Memleketin hayrına hiçbir fikir üretemeyen, eylem ortaya koyamayanların durumuna gönüllerinin razı olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir hüner göstermeden sırf AK Parti, Erdoğan husumetiyle ve AK Parti oylarına gözlerini dikerek siyaset yaptıklarını sananları anlamakta zorlandıklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eskiler, ‘Selden gelen suya gider’ derler. Sırtını sadece konjonktüre dayamaktan başka sermayesi olmayanların akıbeti, yeni bir konjonktürle silinip gitmektir. Hâlbuki bir davası, bir vizyonu, bir programı olanların durumu farklıdır. Hele bir de bunları destekleyecek projelere ve onları millete anlatacak samimi, tutarlı, hakikatli bir dile sahipseniz siyasette de gönüllerde de kalıcı olursunuz” ifadelerini kullandı. AK Parti’nin kurulduğu günden beri girdiği her seçimden birinci çıkmayı başardığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Konya, bizim bu davamızın da mücadelemizin de eser ve hizmetlerimizin de maruz kaldığımız saldırıların da en yakın şahididir. Soruyorum sizlere: Konya, AK Parti döküntüleriyle, tek parti faşistlerinin ve terör örgütü uzantılarının başarısı için çalışanlara itibar eder mi? Konya, CHP gibi adı her türlü kirli pazarlıkla ve şaibeli işlerle anılan bir partiyi sınırlarından içeri sokar mı? Şimdi bu ara ne yapıyor? Demet demet dolarları topluyorlar, avroları topluyorlar ve paylaşıyorlar. Şunların hâline bak. Bunlara bu ülke teslim edilir mi? Şimdi burada Mevlana Hazretleri’nin huzurunda öyle bir ses verin ki Toroslar’dan Hasan Dağı’na, dört bir yandan duyulsun. Konya, Selçuklunun çift başlı kartalı, medeniyetimizin mümbit pınarı Konya, gönül sultanlarının emaneti Konya, 31 Mart’ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart’ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Konya’yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı’nın renkleriyle boyamaya var mıyız? Hedefimiz, Ramazan-ı Şerif’in bayramı gelmeden 31 Mart’ı millî irade bayramı hâline getirmektir. Seçim tarihine sayılı günler kaldı. Sandıkları patlatmak, Konya’da tarihî bir oy oranı rekorunu yakalamak için gece gündüz çalışacağız. Maşallah, Konya kararını şimdiden vermiş.” “ŞEHİRLERİ, GÖRÜLMEMİŞ YATIRIMLARA KAVUŞTURDUK” Eser ve hizmet siyaseti konusunda Türkiye’de ellerine su dökecek kimseyi tanımadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 30 yıl önce belediyelerde başlattıkları bu siyaseti hükûmette de sürdürerek şehirlerin her birini eşi benzeri görülmemiş yatırımlara kavuşturduklarını söyledi. Bu anlayışla son 21 yılda Konya’ya 372 milyar liranın üzerinde kamu yatırımı yaptıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitimde 9 bin 249 yeni derslik inşa ettiklerini, şehre 4 yeni üniversite kazandırdıklarını, gençlik ve sporda 28 bin 931 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları açtıklarını bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya biri stadyum olmak üzere 114 spor tesisi inşa ettiklerini dile getirerek, Konyalı ihtiyaç sahibi vatandaşlar için 11 milyar lirayı aşkın destek verdiklerini kaydetti. Sağlıkta şehre 850 yataklı Karatay Şehir Hastanesi’nin de aralarında olduğu 3 bin 290 yataklı 37 hastane ile 109 sağlık tesisi yaptıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplamda 500 yataklı 7 hastanenin de içinde olduğu 18 sağlık tesisinin yapımının sürdüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya iki önemli sağlık tesisi daha kazandıracaklarına işaret ederek, “İlki, Meram’ın Ateşbazı Veli Mahallesi’nde yapılacak olan 500 üniteli Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Diğeri ise 1000 yatak kapasiteli Meram Millet Bahçesi’nin karşısındaki Dutlukır bölgesinde inşa edilecek şehir hastanesi konseptindeki hastanedir. Her iki sağlık tesisinin de şehrimize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum” dedi. “BÖLÜNMÜŞ YOL UZUNLUĞUNU 1282 KİLOMETREYE ÇIKARDIK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, 250 yataklı Kulu Bölge Devlet Hastanesi’nin çarşamba günü itibarıyla hasta kabulüne başlayacağını belirterek, şunları kaydetti: “TOKİ eliyle 27 bin 499 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettik. 2 bin 203 konutun yapımına devam ediyoruz. Kentsel dönüşümde şehrimizde toplam 54 bin 273 bağımsız bölümün dönüşümünü gerçekleştirdik. Mevlana Meydanı çevresini yeni baştan düzenleyerek şehre önemli bir cazibe merkezi kazandırdık. Şehrimizdeki 18 millet bahçesi projemizden 10’unu tamamladık, üçünün yapımına, beşinin projelendirme çalışmalarına devam ediyoruz. Ulaştırmada 167 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol uzunluğunu 1282 kilometreye çıkardık. Konya’da toplam 16 bin 837 metre uzunluğunda 291 adet köprü ve viyadüğü tamamlayıp hizmete açtık. Ülkemizin en yüksek ayak yüksekliğine sahip Eğiste Hadimi Viyadüğü’nü inşa ettik. Konya çevre yolunun ilk etabını hizmete açtık. İkinci etabın 18 kilometrelik kesiminde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bittiğinde güzergâhı 7 kilometre kısaltacak olan Alacabel Tüneli ve bağlantı yollarını 2026’da tamamlamayı hedefliyoruz.” Beyşehir-Seydişehir bölünmüş yolunu şubat ayında trafiğe açtıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, demir yollarında Ankara-Konya yüksek hızlı tren hattını, Kayacık Lojistik Merkezi’ni, Selçuklu Yüksek Hızlı Tren Garı’nı, Konya-Karaman hızlı tren hattını tamamlayıp işletmeye açtıklarını söyledi. “HAVALİMANIMIZIN YOLCU TRAFİĞİ 900 BİNE ULAŞTI” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyaray Projesi kapsamında Kayacık ile mevcut gar arasındaki 20 kilometrelik kesimi 4 hatlı hâle getireceklerini belirterek, bunun iki hattında yüksek hızlı tren, 2 hattında ise banliyö ve konvansiyonel işletmecilik yapılacağını dile getirdi. Uzunluğu 21 kilometreyi bulan 22 istasyonlu Necmettin Erbakan Üniversitesi-Yeni Gar-Meram raylı sistem hattıyla ilgili çalışmalarının devam ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Stadyum-Şehir Hastanesi tramvay hattının devamı olan 10 kilometrelik ikinci etap ihale aşamasında. Amacımız, Konya’da hâlen 27 kilometre olan raylı sistem hattı uzunluğunu önümüzdeki 5 senede Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlık iş birliği ile 105 kilometreye çıkarmaktır” dedi. Konya-Karaman hızlı tren hattının devamı olan 135 kilometre uzunluğundaki Karaman-Ereğli-Ulukışla hattındaki yapım çalışmalarının sürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Hava yollarında, Konya Havalimanı’mıza yıllık 3 milyon yolcu kapasiteli yeni terminal binası yaptık. Havalimanımızın 2003 yılında 76 bin olan yolcu trafiği geçtiğimiz yıl 900 bine ulaştı. Tarım ve ormanda şehrimizde Bağbaşı, Afşar Hadimi ve Bozkır başta olmak üzere 25 baraj, 41 gölet, 76 sulama tesisi ve 6 yer altı depolama tesisi inşa ettik. 7 baraj ve bir göletin inşası sürüyor. Ülkemizin en büyük altyapı yatırımlarından Mavi Tünel Projesi ile Konya’nın topraklarını ilave bir su kaynağı ile buluşturduk. İnşa ettiğimiz sulama projeleriyle Konya’da yaklaşık 1,5 milyon dekar zirai araziyi sulamaya açtık. Yapımı devam eden 12 sulama tesisimiz ile 410 bin dekar araziyi daha sulayacağız.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 21 yılda Konya ve ilçelerinde inşa edilen 150 taşkın koruma tesisiyle, şehir merkezinin 189 yerleşim yeri ve 46 bin dekar arazinin taşkın zararlarından korunduğunu söyledi. “ÇİFTÇİLERİMİZE YAKLAŞIK 119 MİLYAR LİRALIK TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK”  Konya’da 177 bin hektar alanda çalışma yaparak 143 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Çiftçilerimize yaklaşık 119 milyar liralık tarımsal hibe desteği verdik. Şehrimize 4 yeni organize sanayi bölgesi, 3 endüstri bölgesi, 2 teknokent, 21 araştırma geliştirme merkezi ile bir tasarım merkezi kurduk. Karapınar Sanayi Sitesi’ni bu yılki yatırım programımıza aldık. Dünyanın önde gelen savunma sanayi şirketleri arasına giren Aselsan, Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi’ndeki tesisinde faaliyete geçti. İstihdamı desteklemek için Konyalı işverenlerimize 9 milyar lira prim teşviki verdik. Enerjide Konya’nın 27 ilçesine doğal gaz arzı sağladık. Halkapınar’a da 2026 yılında doğal gaz arzı sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca Avrupa’nın en büyük, dünyanın sayılı güneş enerji santralleri arasında yer alan Karapınar Güneş Enerji Santrali’ni kurduk. Büyükşehir Belediyemiz de bilim merkezi, kongre merkezi, Kelebekler Vadisi gibi yatırımlarıyla bu çalışmaları destekledi.” Mitinge katılan vatandaşlara şehre yapılan hizmetlere ilişkin video izleten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah’ın izniyle 31 Mart’tan sonra bunlara Büyükşehir ve ilçe belediyelerimizle iş birliği içinde çok daha fazlasını ekleyeceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından partisinin Konya’daki belediye başkan adaylarını sahneye çağırarak vatandaşları selamladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, havalimanından miting alanına geldiği yol güzergâhında halkla sohbet etti, kendisini karşılayan çocuklara oyuncak hediye etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitinglerde kullandığı tırın içinde yer alan haritada Konya’nın üzerini raptiyeyle işaretledi. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, miting alanındaki konuşmasının ardından Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde vatandaşlarla fotoğraf çektirdi, daha sonra Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.
Ekleme Tarihi: 17 March 2024 - Sunday

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Konya’da olmaktan ve hasret gidermekten dolayı memnun olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın vefanın şehri olduğunu dile getirdi. Konya ile gönül bağlarının çok eskilere dayandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençliğinden beri girdikleri her mücadelede Konya’yı dimdik yanlarında bulduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’yi kurup eser ve hizmet siyaseti için yola çıktıklarında Konya’nın yine yanlarında olduğunu belirtti.

Cumhur İttifakı olarak 15 Temmuz’dan beri devam ettirdikleri milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü, devletin bekasını koruma mücadelesinde de Konya ile yol yürüdüklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi 2023 hedeflerine Konya ile beraber taşıdıklarını, Türkiye Yüzyılı’nın inşasını da Konya ile gerçekleştireceklerini ifade etti.

Konyalılara 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’na verdiği destek için teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyalıların milletvekilliği seçiminde yaklaşık yüzde 70, cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 73 oranında destek verdiğini hatırlattı.

“DEPREM BÖLGESİNDE VERDİĞİNİZ HİZMETLERİN YAKIN ŞAHİDİYİZ”

Miting alanında 110 bin vatandaş bulunduğunun bilgisini veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konya bu. Her zamanki gibi Konya bu. Hani rahmetli Neşet Ertaş, ‘Kalpten kalbe giden bir yol var gizli gizli’ der ya. Bizim böyle bir yolumuz var. Ama bizimki artık gizli olmaktan çıktı, aşikâr. Sizler bu duruşunuzla meselenin sadece seçim, sandık değil, asıl meselenin kutlu bir davanın sancağını yüceltmek olduğunu tüm dünyaya gösterdiniz” diye konuştu.

Konya’nın 31 Mart’ta da rekor bir oyla belediyecilikte tarih yazacağına, sancağı da en yükseğe çıkaracağına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Selçuklu başkenti Konya’ya da bunun yakışacağını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya, millî iradeye sahip çıkma konusunda emsalsiz olmanın, şehrini abad edecek emin ve ehil ellere oy vermenin yakışacağını söyledi. Konya’nın sadece kendi sınırlarından ibaret bir şehir olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın asırlarca Anadolu’ya başkentlik, nice şehirlere şahlık yaptığını anımsattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın âlimleriyle, arifleriyle, sanatkârlarıyla, çalışkanlığıyla, üretkenliğiyle ülkenin tamamına ışık saçtığını, sadece kalkınmakla, gelişmekle kalmadığını, herkese faydasının dokunduğunu anlattı.

Eskiden beri Konyalıların bölgede ve dünyanın dört bir yanında yürüttüğü hayır, hasenat faaliyetlerinin bilindiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son deprem felaketinde gördük ki Konya, tüm mazlumlara ve mağdurlara el uzatarak onların hem yaralarını saran hem gönüllerini alan şehir olma vasfını sürdürüyor. Konya Büyükşehir Belediyemiz gerçekten deprem bölgesinde yapmadık destek bırakmadı. Büyükşehir Belediyemizle, sivil toplum kuruluşlarımızla fert fert Konyalı kardeşlerimizle deprem bölgesinde verdiğiniz hizmetlerin yakın şahidiyiz. Rabb’im hepinizden razı olsun, ülkemizi her türlü afetten muhafaza eylesin” ifadesini kullandı.

Konya’dan aldıkları ilhamla 21 yıldır Türkiye’ye hizmet ederken çok yönlü bir mücadelenin içinde olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin asırlık ihmallerinin ürünü altyapı eksiklerini tamamlamak için de gece gündüz çalıştıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirler başta olmak üzere, vatan toprağının her karışını yatırımlarla, eserlerle donattıklarını kaydetti.

“ÜLKEMİZİ SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERÎ OLARAK GÜÇLENDİRİRDİK”

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan demokrasi, hak, özgürlük ihlallerini telafi edecek reformları hayata geçirdiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasaklarla, baskılarla, zulümlerle geçen uzunca bir dönemi sona erdirdik. Bunlarla kalmadık. Ülkemize yönelik sayısız saldırının önüne set çektik. Sayısız tehdidi bertaraf ettik. Emperyalistlerin hedefindeki Türkiye’yi terörden, gizli, açık ambargolara kadar nice tuzaklardan kurtardık. Ülkemizi siyasi, ekonomik, askerî olarak güçlendirirken memleketin tüm potansiyelini kullandık. Dünyada yaşanan her gelişmeyi değerlendirdik. Eski Türkiye ile bugünkü Türkiye arasındaki farkı en iyi Konya’da görmek mümkündür. Ülkemizin sanayi, ticaret, tarım, turizm, kültür, sanat şehri Konya’nın 21 yılda katettiği mesafenin şahidi sizlersiniz. Geldiğimiz noktada artık her bakımdan yeni bir seviyeye çıkma, dünyanın en büyük ekonomileri, önde gelen siyasi güçleri arasına girme safhasındayız. Üretim kabiliyetimiz yanında siyasi ve sosyal etki alanımızda bu kritik sıçrayışı gerçekleştirebilecek durumdayız. Yeter ki güven ve istikrar iklimini devam ettirebilelim.”

Geçmişte kaçırılan fırsatların çoğunun gerisinde, vesayetin kendisine alan açmak için körüklediği zayıf siyasi yönetimlerin yol açtığı boşlukların bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de aynı oyunun peşindeler. Geçen seçimleri hatırlayın. Birbirlerine yolda görseler selam vermeyecek olanları bir araya getiren işte bu odaktır” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, altılı masayı hatırlatarak, şunları söyledi: “Bunlar bu. Bugün Mahalli İdareler Seçimi’nin kendine mahsus özelliklerini kullanarak cepheyi biraz daha genişlettiler. CHP, yine DEM’le gizli saklı bir iş birliği hâlinde. Bunu da milletin gözünden kaçırmak için her gün lügatten yeni bir ittifak buluyorlar. Sözde kent uzlaşması adı altında şehirleri, ilçeleri, belediye meclislerini paylaşıyorlar. Kendi iradesi olmayan DEM yönetimi, dışarıdan aldığı emirlere göre hareket ediyor. En çok oyu aldığı yerlerde bile şehirleri yönetecek değil örgütün emrinden çıkmayacak kukla isimleri aday gösteriyorlar yani nereden? Kandil’den. CHP ile yaptığı pazarlıkta payına düşen yerlerdeyse siyasi tabanı olan değil yine işaret edilen isimleri öne sürdüler. Bu iki partinin kazanmak için kurduğu sinsi oyuna, Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye kaybettirmek için katılan başka aktörler de var. Senaryoya asli unsur olarak dâhil edilmeyen bu figüranların tek görevi, Cumhur İttifakı’nın gücünü zayıflatarak CHP-DEM ittifakının değirmenine su taşımaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin kifayetsiz muhterislerinin, yıllardır laiklik, Atatürkçülük ve irtica gibi kavramları istismar ederek varlığını sürdürmeyi başardığını söyledi.

Şimdi aynı anlayışın farklı bir sürümüyle karşı karşıya olduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar da kendilerince bazı kavramlara sığınarak ülkenin ve milletin hayrına hiçbir program ortaya koymadan, hiçbir adım atmadan siyasette tırnak tutturmanın hevesindeler. Aynı yöntemi daha önce partimizden ayrılan birileri de denemişti. Hatırlıyorsunuz değil mi? Partimizden ayrılıp ondan sonra altılı masaya ne oldular? Misafir oldular. Şimdi ne alemdeler? Şu anda parlamentoda bile yerleri yok. Hepsinin de sonu hüsran oldu. Güya Anadolu ayağa kalkacaktı, kendileri Meclise bile giremediler. Sadece sandıkta değil milletin vicdanında da kaybettiler. Hiç şüphesiz bunların da akıbeti aynı olacak çünkü aynı yoldan gidiyorlar.”

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Memleketin hayrına hiçbir fikir üretemeyen, eylem ortaya koyamayanların durumuna gönüllerinin razı olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir hüner göstermeden sırf AK Parti, Erdoğan husumetiyle ve AK Parti oylarına gözlerini dikerek siyaset yaptıklarını sananları anlamakta zorlandıklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eskiler, ‘Selden gelen suya gider’ derler. Sırtını sadece konjonktüre dayamaktan başka sermayesi olmayanların akıbeti, yeni bir konjonktürle silinip gitmektir. Hâlbuki bir davası, bir vizyonu, bir programı olanların durumu farklıdır. Hele bir de bunları destekleyecek projelere ve onları millete anlatacak samimi, tutarlı, hakikatli bir dile sahipseniz siyasette de gönüllerde de kalıcı olursunuz” ifadelerini kullandı.

AK Parti’nin kurulduğu günden beri girdiği her seçimden birinci çıkmayı başardığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Konya, bizim bu davamızın da mücadelemizin de eser ve hizmetlerimizin de maruz kaldığımız saldırıların da en yakın şahididir. Soruyorum sizlere: Konya, AK Parti döküntüleriyle, tek parti faşistlerinin ve terör örgütü uzantılarının başarısı için çalışanlara itibar eder mi? Konya, CHP gibi adı her türlü kirli pazarlıkla ve şaibeli işlerle anılan bir partiyi sınırlarından içeri sokar mı? Şimdi bu ara ne yapıyor? Demet demet dolarları topluyorlar, avroları topluyorlar ve paylaşıyorlar. Şunların hâline bak. Bunlara bu ülke teslim edilir mi? Şimdi burada Mevlana Hazretleri’nin huzurunda öyle bir ses verin ki Toroslar’dan Hasan Dağı’na, dört bir yandan duyulsun. Konya, Selçuklunun çift başlı kartalı, medeniyetimizin mümbit pınarı Konya, gönül sultanlarının emaneti Konya, 31 Mart’ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart’ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Konya’yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı’nın renkleriyle boyamaya var mıyız? Hedefimiz, Ramazan-ı Şerif’in bayramı gelmeden 31 Mart’ı millî irade bayramı hâline getirmektir. Seçim tarihine sayılı günler kaldı. Sandıkları patlatmak, Konya’da tarihî bir oy oranı rekorunu yakalamak için gece gündüz çalışacağız. Maşallah, Konya kararını şimdiden vermiş.”

“ŞEHİRLERİ, GÖRÜLMEMİŞ YATIRIMLARA KAVUŞTURDUK”

Eser ve hizmet siyaseti konusunda Türkiye’de ellerine su dökecek kimseyi tanımadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 30 yıl önce belediyelerde başlattıkları bu siyaseti hükûmette de sürdürerek şehirlerin her birini eşi benzeri görülmemiş yatırımlara kavuşturduklarını söyledi.

Bu anlayışla son 21 yılda Konya’ya 372 milyar liranın üzerinde kamu yatırımı yaptıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitimde 9 bin 249 yeni derslik inşa ettiklerini, şehre 4 yeni üniversite kazandırdıklarını, gençlik ve sporda 28 bin 931 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları açtıklarını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya biri stadyum olmak üzere 114 spor tesisi inşa ettiklerini dile getirerek, Konyalı ihtiyaç sahibi vatandaşlar için 11 milyar lirayı aşkın destek verdiklerini kaydetti.

Sağlıkta şehre 850 yataklı Karatay Şehir Hastanesi’nin de aralarında olduğu 3 bin 290 yataklı 37 hastane ile 109 sağlık tesisi yaptıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplamda 500 yataklı 7 hastanenin de içinde olduğu 18 sağlık tesisinin yapımının sürdüğünü söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya iki önemli sağlık tesisi daha kazandıracaklarına işaret ederek, “İlki, Meram’ın Ateşbazı Veli Mahallesi’nde yapılacak olan 500 üniteli Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Diğeri ise 1000 yatak kapasiteli Meram Millet Bahçesi’nin karşısındaki Dutlukır bölgesinde inşa edilecek şehir hastanesi konseptindeki hastanedir. Her iki sağlık tesisinin de şehrimize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

“BÖLÜNMÜŞ YOL UZUNLUĞUNU 1282 KİLOMETREYE ÇIKARDIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 250 yataklı Kulu Bölge Devlet Hastanesi’nin çarşamba günü itibarıyla hasta kabulüne başlayacağını belirterek, şunları kaydetti: “TOKİ eliyle 27 bin 499 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettik. 2 bin 203 konutun yapımına devam ediyoruz. Kentsel dönüşümde şehrimizde toplam 54 bin 273 bağımsız bölümün dönüşümünü gerçekleştirdik. Mevlana Meydanı çevresini yeni baştan düzenleyerek şehre önemli bir cazibe merkezi kazandırdık. Şehrimizdeki 18 millet bahçesi projemizden 10’unu tamamladık, üçünün yapımına, beşinin projelendirme çalışmalarına devam ediyoruz. Ulaştırmada 167 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol uzunluğunu 1282 kilometreye çıkardık. Konya’da toplam 16 bin 837 metre uzunluğunda 291 adet köprü ve viyadüğü tamamlayıp hizmete açtık. Ülkemizin en yüksek ayak yüksekliğine sahip Eğiste Hadimi Viyadüğü’nü inşa ettik. Konya çevre yolunun ilk etabını hizmete açtık. İkinci etabın 18 kilometrelik kesiminde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bittiğinde güzergâhı 7 kilometre kısaltacak olan Alacabel Tüneli ve bağlantı yollarını 2026’da tamamlamayı hedefliyoruz.”

Beyşehir-Seydişehir bölünmüş yolunu şubat ayında trafiğe açtıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, demir yollarında Ankara-Konya yüksek hızlı tren hattını, Kayacık Lojistik Merkezi’ni, Selçuklu Yüksek Hızlı Tren Garı’nı, Konya-Karaman hızlı tren hattını tamamlayıp işletmeye açtıklarını söyledi.

“HAVALİMANIMIZIN YOLCU TRAFİĞİ 900 BİNE ULAŞTI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyaray Projesi kapsamında Kayacık ile mevcut gar arasındaki 20 kilometrelik kesimi 4 hatlı hâle getireceklerini belirterek, bunun iki hattında yüksek hızlı tren, 2 hattında ise banliyö ve konvansiyonel işletmecilik yapılacağını dile getirdi.

Uzunluğu 21 kilometreyi bulan 22 istasyonlu Necmettin Erbakan Üniversitesi-Yeni Gar-Meram raylı sistem hattıyla ilgili çalışmalarının devam ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Stadyum-Şehir Hastanesi tramvay hattının devamı olan 10 kilometrelik ikinci etap ihale aşamasında. Amacımız, Konya’da hâlen 27 kilometre olan raylı sistem hattı uzunluğunu önümüzdeki 5 senede Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlık iş birliği ile 105 kilometreye çıkarmaktır” dedi.

Konya-Karaman hızlı tren hattının devamı olan 135 kilometre uzunluğundaki Karaman-Ereğli-Ulukışla hattındaki yapım çalışmalarının sürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Hava yollarında, Konya Havalimanı’mıza yıllık 3 milyon yolcu kapasiteli yeni terminal binası yaptık. Havalimanımızın 2003 yılında 76 bin olan yolcu trafiği geçtiğimiz yıl 900 bine ulaştı. Tarım ve ormanda şehrimizde Bağbaşı, Afşar Hadimi ve Bozkır başta olmak üzere 25 baraj, 41 gölet, 76 sulama tesisi ve 6 yer altı depolama tesisi inşa ettik. 7 baraj ve bir göletin inşası sürüyor. Ülkemizin en büyük altyapı yatırımlarından Mavi Tünel Projesi ile Konya’nın topraklarını ilave bir su kaynağı ile buluşturduk. İnşa ettiğimiz sulama projeleriyle Konya’da yaklaşık 1,5 milyon dekar zirai araziyi sulamaya açtık. Yapımı devam eden 12 sulama tesisimiz ile 410 bin dekar araziyi daha sulayacağız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 21 yılda Konya ve ilçelerinde inşa edilen 150 taşkın koruma tesisiyle, şehir merkezinin 189 yerleşim yeri ve 46 bin dekar arazinin taşkın zararlarından korunduğunu söyledi.

“ÇİFTÇİLERİMİZE YAKLAŞIK 119 MİLYAR LİRALIK TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK” 

Konya’da 177 bin hektar alanda çalışma yaparak 143 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Çiftçilerimize yaklaşık 119 milyar liralık tarımsal hibe desteği verdik. Şehrimize 4 yeni organize sanayi bölgesi, 3 endüstri bölgesi, 2 teknokent, 21 araştırma geliştirme merkezi ile bir tasarım merkezi kurduk. Karapınar Sanayi Sitesi’ni bu yılki yatırım programımıza aldık. Dünyanın önde gelen savunma sanayi şirketleri arasına giren Aselsan, Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi’ndeki tesisinde faaliyete geçti. İstihdamı desteklemek için Konyalı işverenlerimize 9 milyar lira prim teşviki verdik. Enerjide Konya’nın 27 ilçesine doğal gaz arzı sağladık. Halkapınar’a da 2026 yılında doğal gaz arzı sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca Avrupa’nın en büyük, dünyanın sayılı güneş enerji santralleri arasında yer alan Karapınar Güneş Enerji Santrali’ni kurduk. Büyükşehir Belediyemiz de bilim merkezi, kongre merkezi, Kelebekler Vadisi gibi yatırımlarıyla bu çalışmaları destekledi.”

Mitinge katılan vatandaşlara şehre yapılan hizmetlere ilişkin video izleten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah’ın izniyle 31 Mart’tan sonra bunlara Büyükşehir ve ilçe belediyelerimizle iş birliği içinde çok daha fazlasını ekleyeceğiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından partisinin Konya’daki belediye başkan adaylarını sahneye çağırarak vatandaşları selamladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, havalimanından miting alanına geldiği yol güzergâhında halkla sohbet etti, kendisini karşılayan çocuklara oyuncak hediye etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitinglerde kullandığı tırın içinde yer alan haritada Konya’nın üzerini raptiyeyle işaretledi.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, miting alanındaki konuşmasının ardından Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde vatandaşlarla fotoğraf çektirdi, daha sonra Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Allah da onun yardımında olur.

Allah Teâlâ’nın Seçtikleri Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir.  Allah Teâlâ bir kudsî hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buhârî; İbn Mâce; Begavî)  İyiliğin Karşılığı Hak yolunda hizmet edenler yüce Allah’ın himayesi altındadır. Onlar hiç kesilmeyen bir rahmetin ve muhabbetin içinde yüzmektedir. Rahmet Peygamberi [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle müjde veriyor:  “Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebû Davud; Tirmizî)  
Ekleme Tarihi: 17 March 2024 - Sunday

Allah da onun yardımında olur.

Allah Teâlâ’nın Seçtikleri

Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir. 

Allah Teâlâ bir kudsî hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buhârî; İbn Mâce; Begavî) 

İyiliğin Karşılığı

Hak yolunda hizmet edenler yüce Allah’ın himayesi altındadır. Onlar hiç kesilmeyen bir rahmetin ve muhabbetin içinde yüzmektedir. Rahmet Peygamberi [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle müjde veriyor: 

“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebû Davud; Tirmizî)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.