Makalat sahife 270: Şemsin kürsüden cemaate okuduğu şiir:
Harabat ehli oldum, gamdan kurtuldum, Bende ne zahitlik kaldı, ne Kur’an okuma kaygısı,
O özgür erlere hizmet yolunda, Belimi onun sağlam zünnarı ile bağladım. (1)
Meclisin neşesi üç şeyle gelir derler, Bende hem şarap var, hem güzel var, hem ışık,
Biz sana kulluğumuzu gösterdik, Senin çirkin huyun köle satın almasını bilmedi! (2)
Sahife 275: Tanrı erlerinin raksı (dansı) latif ve hafiftir. Su üstünde yaprak gibi yürürler. İçeride dağ gibi ağır, dışarıda saman çöpü gibidirler.
Sahife 274: Şeyhin biri bir gün eline bir elma almıştı, Zeyneddin Kelusi’den sordu ve dedi ki: “Ben Tanrı’yı gördüm, ondan elma istedim, bana verdi. Sen Tanrı’dan ne istersin? Bayezid-i Bistami, Tanrı’dan Tanrı’yı istedi; filan kişi filanı istedi.” Zeyneddin de dedi ki: “Bende Tanrı’dan Tanrı’yı istiyorum.” “Öyleyse, sen Bayezid’in mertebesindesin” dedi.
Sahife 279, Şems Mevlana’yı şöyle övüyor: Bu saatte alemde Kutup (En yüksek Tanrı eri) odur. Bir gizli gerçeği açıklıyorum. Ademin dört bucağından onun toprağını öpmek arzusunu besleyenler, başlarını onun eşiğine koyup geri dönenler var. Bir Tanrı eri tam bir yıllık yoldan onu ziyarete gelmişti. Yüzü güneşten yanmış bir ziyaretçi onun eşiğini öptü, içeriye girmedi. Başka bir aziz uzaklardan bir çok yol teperek geldi, eteğini öptü, hemen geri döndü. İzin almasına imkan kalmadı.
Sahife 286 da Şems anlattığı hikayeyi; Ömer Hayyam’ın şu sapık şiiri ile izah ediyor:
Ben kötülük yaptım, sende kötü mükafat veriyorsun,
Şu halde benimle senin aramızda ne fark var söyle!
Sahife 315: Bir gün Hz. Peygamber yolda yürürken kendinden geçmiş; dervişin biri, Peygamber’in arkasından şu sözleri mırıldanıyordu: “Allah’ım sen benim kulumsun, bende senin kerem sahibi Rabbinim.” Bunu işiten Peygamber yoldaşları hemen adamcağızı öldürmek istediler.
Kur’an’da “Rahman Arşın üstündedir, Arşa hakimdi,” (Taha Suresi,5) buyrulmuştur. O Arş denilen makam, Hz Muhammed’in kalbidir. Ondan önce bu makam yoktu da onun zamanında mı oldu? Kur’an-da Taha suresi, Hz. Muhammed’in hikayesini anlatır. “İncinme, bu Kur’an-ı sana zahmet vermek için indirmedik,” buyrulmuştur. Başka bir ayette, “Yerde ve göklerde ne varsa Allah’ın-dır,” (Bakara, 106) buyrulmuştur. Burada göklerden maksat, Hz. Muhammed’in dimağı, yerden maksatta onun vücududur. Hep onun hikayesi; Arşın üzerine hakim olmakta onun halidir.
Sahife 323: Onlar Hz. Mustafa’nın sırrına erişemediler ve erişemezler de. İsa’da, Musa’da o sırrı kavrayamadıklarından dolayı, “Allah’ım, bizi Muhammed ümmetinden kıl!” diye yalvarmışlardır. Onların bu can atmaları, hep Hz. Muhammed’in (s.a.) makamını istedikleri içindir. ( Nerde yazıyorsa?)
Sahife 339, Şems’ten açık küfür sözleri: Yüce alem sensin, gerçek budur! Nasıl ki Tanrı, “Göklerim ve yerim beni kapsayamadı, ama imanlı kulumun kalbine sığdım,” (Kudsi hadis) buyurmuştur. Bu sözün hadis olmayıp, tasavvufçuların uydurması olduğu hadis araştırmacıları tarafından tespit edilmiştir.) buyurmuştur. Ahmed’den Ahad’e kadar açık bir mimden fazla bir şey yoktur. Bu mim ise mananın perdesidir.
“Yukarıda iki cümle ile kapalı olarak ifade edilen bu söz, tasavvuf erbabının icat ettiği en büyük küfür ve şirktir. Sofiler bu sözü şöyle açarlar: Allah’ın sıfatı “Ahad” ile Peygamberimizin isimlerinden biri olan “Ahmed” arasında tek fark, “Ahmed” isminde ki “Mim” harfidir. Onu çıkarınca arada ki perde kalkmış ve “Ahad” olan Allah ile “Ahmed” olan Peygamber arasında birlik beraberlik oluşur. Yani, Allah ile Peygamber bir olur ve gerçek tevhid oluşur. Bu izah, açıkça Peygamberi ilahlaştırmak olur ki bu şirkin en büyüğüdür.” B.Çöl
Sahife 347: Ben onun gibi müridi nerden bulayım ki, Tanrı benim müridimdir. Çünkü onun kutsal adlarından biri de Mürid’dir. Murad ise benim. Çünkü her müridin bir muradı vardır.
Sahife 373: Biri dedi ki: Bu sema ile ilim adamlarının adını kötüledin! Cevap verdim: Bilmiyor musun ki, iyi ile kötü, kafirle Müslüman arasında ki ancak onlara yani sema edenlere aşık olur. Diyordu ki: Sen Tanrıya oynayarak mı erişebilirsin? Dedim ki: Sende oyna da Tanrıya eriş, iki adım sonra yetişirsin.
Sahife 376: Başka bir incelik daha var ki, bu ne Nebilik, nede Resullük ve nede marifet makamına benzer. Ben ne diyeyim! Tanrının gizli Velileri der ki: Biz niçin kendimizi açıklayalım, ne söyleyelim. Biz kimiz ki? Başını Hz. Muhammed’in yakasından çıkar ki, sana uyalım, emrine boyun eğelim. Yoksa şimdi uymanın ne yeri var? Mevlana oturmuştu. Hocanın biri namaz vaktidir, diye seslendi. Mevlana kendi alemine dalmıştı. Biz hep kalktık, akşam namazına durduk. Birkaç kere baktım gördüm ki,imam ve bütün cemaat arkamızı kıbleye çevirmişiz, namazı bitirmeye uğraşıyorduk, kıbleden yüz çevirmiş olarak sazcıların arasına geldim.
Şems bu hikayeyi anlatırken bir cümleyi noksan bırakmış. Ariflerin Menkıbeleri isimli kitap ta olacak her halde. Hikayenin devamı şöyle: Hocanın, haydin namaz kılalı çağrısına uyanlar, namazda kıbleye arkalarını döndükleri halde Mevlana’nın ve sazcıların yanından ayrılmayan bir tane müridin yüzü kıbleye dönük kalmış. (B.Çöl)
1- “Zünnar” Hıristiyan Papazların bellerine bağladığı kuşak. Hz. Ömer zamanında gayri Müslimlere Zünnar takma mecburiyeti getirilmiştir. Zünnar, kafirlerin alameti farikası olarak kabul edilmiştir.
2- Şiirde geçen “Senin çirkin huyun” diye kast edilen Allah (c.c.) dır.