GÖK MEDRESE NE OLSUN; NE OLMASIN!
Bu satırlar il Kültür ve Turizm Müdürlüğünün hazırladığı http://www.sivaskulturenvanteri.com/gok-medrese/ bölümünden.
“Açık avlulu, iki katlı, dört eyvanlı plan şeması gösteren bir medresedir. Giriş eyvanının sağındaki mescidin ve iki yan eyvanın firuze renkli çinileri bu medreseye Gök Medrese adını verdirecek kadar etkili olmuştur. Selçuklu sanatının en seçkin en abidevi anıtlarından biri olan Gök Medrese, süsleme sanatı ile mimarinin birbiriyle bütünleştiği nadide eserlerimizdendir. Gök Medrese, özellikle anıtsal mermer taç kapısı ve cephesiyle XIII. Yüzyılın karakterini tam anlamıyla yansıtır. Medresenin doğu yönünde olması gereken ana eyvan yıkılmış; sonradan Müftü Seyyid Abdullah Efendi tarafından ahşap olarak yaptırılmıştır.”
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sami Şahin “Sivas Gök Medrese (Sahibiye Medresesi) Ve Kitabelerindeki Rivayetlerin Hadis Değeri” isimli makalesinde der ki: “Sivas’ta Danişmentlilerin başlattığı eğitim sürecini Selçuklular daha da geliştirerek devam ettirmişlerdir. Selçuklular döneminde yapılan medreseler, o dönemin eğitim ve kültür düzeyini çok güzel yansıtır. Öyle ki Osmanlı devrinde bile bu dereceye ulaşılamadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu yüzden Sivas aradan geçen yıllara rağmen hala Selçuklu şehri olma özelliğini taşır ve böyle yad edilir”.
Evet, Sivas bir Selçuklu şehridir ancak aynı zamanda bir Osmanlı şehridir. Okul olarak hazırladığımız bir TÜBİTAK projesinde gördük ki Sivas’ta Osmanlı’nın -ihtişamlı olmasa bile- sayısal anlamda çok büyük yatımları vardır.
Sami Şahin hoca, medresenin tarihi ile ilgili olarak ise şu tespitleri yapıyor: “Gök Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı IV. Kılıçarslan’ın (663/1264) oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev (684/1285) döneminin etkili vezirlerinden olan Sahip Ata Ali b.Hüseyin (684/1285) tarafından 670/1271 yılında yaptırılmıştır. Biri Sahibiye diğeri Gök Medrese olmak üzere medresenin iki tane ismi vardır. Sahibiye ismini yaptıran kişinin lakabı olan Sahip Ata’dan, Gök Medrese ismini ise kullanılan çinilerin gök mavisi renginden almaktadır. Medreseyi yapan ustanın Kalûyân el-Konevî olduğu taç kapının yan yüzlerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır. Kaluyan el-Konevi’nin, Gök Medrese'nin taş tuğla ve çini dekorasyonundaki ahengi düzenleyen, inşaatla birlikte çini atölyelerinde tüm sorumluluğu taşıyan sanatkâr olduğu ve 78 yaşında iken Gök Medreseyi inşa ettiği bildirilmiştir. Medrese vaktiyle iki kat olarak yapılmış ise de sonraları üst kat aslî durumunu neredeyse tamamen kaybetmiş ve alt kısımda ise on üç oda kalmıştır.8 Bir zamanlar medreseye ait olup her gün 30 kişiye yemek dağıtılan bir dâr-ı ziyafet9 (misafirhane/imaret) ile bir hamam bulunduğu belirtilmekte ise de10 bugün bunlardan hiçbir iz kalmamıştır. Medresedeki bir kitabeden anlaşıldığına göre medrese, 1239/1823 yılında Sivas müftüsü Abdullah Efendi tarafından tamir edilerek onarılmıştır. Medrese 1926 yılı Haziran ayına kadar bir müddet İmam ve Hatip Okulu, daha sonra da müze olarak kullanılmıştır.”
Ve şu temenni de bulunuyor “Son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sivas Belediyesi restorasyona karar vermiş ve bu yüzden etrafı çitle çevrilerek korumaya alınmıştır. Umarız eser eski mimari özelliğine yeniden kavuşur.” [1]
Evet, Gök Medrese bugünlerde eski ihtişamına kavuşuyor. Hummalı bir çalışma var. Öncelikle etrafındaki zincirler (beton bariyerler) kaldırıldı. Şimdilerde dış cephe ve iç cephe resterasyonları devam ediyor. Vakıflar bölge müdürü Cemal Karaca Hoca’yla görevi ile ilgili bir sohbetimiz esnasında “Gök Medreseyi yeniden ihya etseniz vazifenizi hakkını vermiş olursunuz, zira ben kendimi bildim bileli Gök Medrese restorasyonda” demiştim. Kendisi de “bakım onarım gerektiren tüm tarihi yapıları tamir edeceğiz ve inşallah Gök Medrese’yi tamamlamak bana naip olacak” demişti.
Şükür, bitmek üzere. Gönülden tebrik ediyorum. Fakat sonra ne olacak? Evet, bu soru en az yenileme kadar önemli. Çünkü diğer medreselerin hali ortada!
Gök Medrese’nin ya da Çifte Minareli Medrese’nin Daru’l-Hadis olduğu şeklinde iki farklı görüş var. Ben de Gök Medrese için tam da bu meyanda bir takım önerilerde bulunmak istiyorum.
Evet, Gök Medrese ne olmasın?
Gök Medrese kafe olmasın!
Gök Medrese çay ocağı olmasın!
Gök Medrese antika kilim, tencere, tava, demlik satılan bir yer olmasın!
Gök Medrese bir vakfa, derneğe büro yapılmasın!
Gök Medrese siyasetçilerle organik bağı olan STK görünümlü katmerli siyasi bir organizasyonlara devredilmesin!
Gök Medrese iş bilmez, liyakatsiz bir kurumun uhdesine terk edilmesin.
Peki, Gök Medrese ne olsun?
Gök Medrese, tıpkı kuruluşunda olduğu gibi şer’i ilimlerin müzakere edildiği bir yer olsun.
Gök Medrese, özellikle hadis ders halkalarının oluşturulduğu bir yer olsun.
Gök Medrese’nin bir bölümünde namaz kılınan bir mescid olsun
Gök Medrese ’de 24 saat hadis yayını yapan Diyanet Risalet Radyo dinlensin, çalınsın.
Gök Medrese bir vakıf malı olarak hiçbir şekilde özel kuruma, kuruluşa veya şahsa verilmeden Vakıflar Bölge Müdürlüğünce işletilsin.
Gök Medresenin bahçesinde Selçuklulara olan şükran borcumuzun bir karşılığı olarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin tanıtıldığı bir alan olsun.
13. yüzyılda Sivas şehrinin dünya ölçeğinde konumunu anlatan bir bölüm daha olsun ve anlasın gençler bu şehrin o dönemde dünyadaki sayılı büyük şehirlerden birisi olduğunu.
Her ne olursa hayır olsun inşallah…
[1] Cumhuriyet üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, cilt X/1, s. 145-163, Haziran 2006,