pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Bekir ÇÖL
Köşe Yazarı
Bekir ÇÖL
 

MİLLİYETÇİLİK (2)

     Bir evvelki yazımda Millet kelimesini manasının din olduğunu, Milliyetçiliğin de bu kelimeden türediğini; ıstılahı manada ise Millet kelimesinin kavim, kabile, yeni deyimle Ulus manasına da geldiğini tespit etmiştik. Yine, Hucurat Suresi 13. ayette “Allah (c.c.), insanları birbirleriyle tanışıp anlaşmaları için kavim ve kabile olarak yarattığını, üstünlüğün takva ile olacağını” beyan ettiğini arz etmiştik.       Milliyetçiliği bir çınar ağacına benzetirsek kökünün Din, gövdesinin kavim, kabile, millet-Ulus; dallarını ise “Millet sevgisi”, “Dil sevgisi”, “Vatan sevgisi”, “Bayrak sevgisi”, sevgisi” “Kültür sevgisi”, Hürriyet sevgisi yani bağımsızlık isteği ve bu sevgileri taşıyanlarla beraber yaşama arzusu olduğunu söyleyebiliriz. İşte sayılan bu hasletleri kendinde toplayan kişiye Milliyetçi denir.      Bir Milliyetçide bulunması gereken bu hasletleri tek-tek açacak olursak, şöyle anlayabiliriz: 1-      İrsi Milliyetçilik, Millet sevgisi: Sosyolojik manası ile aynı dine inanan, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip ve aynı Bayrak altında yaşayan topluluklara Millet denir. Milleti meydana getiren en küçük birim ailedir. Birkaç ailenin bir araya gelmesi bir sülaleyi, birkaç sülalenin bir araya gelmesi, bir köyü, birkaç köyün bir araya gelmesi bir kazayı, birkaç kazanın bir araya gelmesi bir şehri ve birkaç şehrin bir araya gelmesi de bir memleketi oluşturur.   Yüce Mevla’nın insanlara vermiş olduğu bir meziyet olarak doğan her çocuk kendi anne ve babasını diğer anne ve babalardan, kendi kardeşlerini diğerlerinin kardeşlerinden, kendi akrabalarını diğerlerinin akrabalarından, kendi sülalesini başkasının sülalesinden, kendi şehrini başkasının şehrinden ve nihayet kendi memleketlisini bir başka memleketliden deha fazla sever. İşte bunun adı milliyetçiliktir.    Hiç kimse benim annem ve babam başkasının anne ve babasından üstündür iddiasıyla sevmez, bilakis kendi anne ve babası olduğu için sever. Yine her insan kendi şehirlisini başka şehirliden daha çok kendine yakın hisseder, hemşerim diye sahip çıkar, elinden gelirse yardım eder ve karşılıksız yardım görür. Hele bu memleket bazında ele alınırsa bu sevgi, sahiplenme duygusu, yardımcı olma isteği daha da üst boyutlara çıkar. İşte buna da milliyetçilik denir.   Zaten Yüce Allah Kur’an-ı kerimde yakınlara yardım etmeyi birçok ayetinde emreder. Peygamber Efendimizde “Sıla-i rahmi” yani akraba ziyaretini tavsiye eder. Cenabı Hak, Kur’an-ı kerimin İsra Suresi 26. ayetinde “Birde akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver” diye buyurur. Yine Cuma hutbesinde devamlı okunan bir ayet vardır ki, o ayette de Yüce Allah, “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder” der.   O halde bu konuda kısaca şöyle diyebiliriz: Cenabı Allah yakınlarını sevme duygusunu tabii olarak herkesin kalbine yerleştirmiştir. Bu sevginin sınırı, başkasının hakkının kaybolmasına kadardır. Yani, haksız yere yakınımızı kayırıp başkasının zarar görmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu sevginin içinde dinin yasakladığı ırkçılık, kendi yakınlarını, kendi memleketlini başkalarından üstün görme iddiası yoktur, bu sevgi tabii bir sevgidir.   2-      Dini Milliyetçilik: Bu sevgi imanımızın gereği olan bir sevgidir. Dinini seven, onu zararlı etkilerden korumak için, başkalarına duyurmak için, Allah’a karşı görevlerini yerine getirmek için maddi ve manevi mücadele eder. Bunun adı İslam literatüründe cihad’dır. Her Müslüman, bir başka Müslüman’a yakınlıkduyar, hatta duymalıdır. Bu yakınlık, bu sevgi aynı bayrak altında, aynı vatanda, aynı dili konuşanlar arasında olursa, buna da milliyetçilik denir. Bu sevgiyi milletler arası boyuta taşırsak ki, her Müslüman bunu da yapmaya mecburdur, buna da Ümmetçilik denir.             O, halde bunu bir cümle içinde ifade etmek istersek şöyle diyebiliriz. “Her Müslüman aynı inanca mensup; aynı Bayrak altında yaşayanları sevince ve onların haklarını koruyunca milliyetçilik yapmış olur. Bir Müslüman’ın dünya üzerinde Müslümanların derdiyle dertlenmesi, üzüntülerine ortak olması, onları korumaya, kollamaya çalışması, elinden gelirse yardım etmesi;   Kur’an-ı kerimin emri gereği bütün inananları kardeş kabul etmesi ise, Ümmet olmanın gereğidir.     3-      Dil sevgisi: Dil, Yüce Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimetlerden biridir ve büyük mucizedir. Kur’an-ı kerimin Rum Suresi 22. ayetinde, “Onun delillerinden biride gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” Bu ayetten çıkarılacak ders, insanların konuştuğu dil ve renkleri (Beyaz ırktan, siyah ırktan veya sarı ırktan olması” Allah’ın lutfudur ve kişinin kendi gayreti ile elde ettiği bir şey değildir. Irkların ve renklerin birbirine üstünlüğü olmadığı gibi, dillerinde birbirine üstünlüğü yoktur.        Arap dilini, Fars dilini cennet dili olarak yüceltme girişimleri sonrakilerin uydurmasıdır. Yüce Mevla, “Her kavme bir elçi” gönderdiğini bildirdiğine göre her dilde vahiy göndermiş demektir. Kişi kendi ırkını üstün gördüğü için sevmediği gibi, kendi dilini de üstün görerek sevmez. Kişinin kendi ırkına muhabbet duyması Allah vergisi tabii bir olay olduğu gibi, dilini sevmesi de Allah vergisi bir sevgidir. Dolayısıyla bu sevgilerinden ötürü kimse ayıplanamaz.      İnsanlar dilleri sayesinde Allah’ın emirlerini idrak eder, onunla konuşur, onunla anlaşır, onunla meramını. Kendi lisanı ile Türkü, şarkı söyler, kitap okur, bilgi edinir, tahsil yapar. Onun içinde herkes dilini başka dillerden daha çok sever. İşte bu da milliyetçiliğin başka bir dalıdır.
Ekleme Tarihi: 23 Nisan 2013 - Salı

MİLLİYETÇİLİK (2)

 

 

 Bir evvelki yazımda Millet kelimesini manasının din olduğunu, Milliyetçiliğin de bu kelimeden türediğini; ıstılahı manada ise Millet kelimesinin kavim, kabile, yeni deyimle Ulus manasına da geldiğini tespit etmiştik. Yine, Hucurat Suresi 13. ayette “Allah (c.c.), insanları birbirleriyle tanışıp anlaşmaları için kavim ve kabile olarak yarattığını, üstünlüğün takva ile olacağını” beyan ettiğini arz etmiştik.

 

    Milliyetçiliği bir çınar ağacına benzetirsek kökünün Din, gövdesinin kavim, kabile, millet-Ulus; dallarını ise “Millet sevgisi”, “Dil sevgisi”, “Vatan sevgisi”, “Bayrak sevgisi”, sevgisi” “Kültür sevgisi”, Hürriyet sevgisi yani bağımsızlık isteği ve bu sevgileri taşıyanlarla beraber yaşama arzusu olduğunu söyleyebiliriz. İşte sayılan bu hasletleri kendinde toplayan kişiye Milliyetçi denir.

 

   Bir Milliyetçide bulunması gereken bu hasletleri tek-tek açacak olursak, şöyle anlayabiliriz:

1-      İrsi Milliyetçilik, Millet sevgisi: Sosyolojik manası ile aynı dine inanan, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip ve aynı Bayrak altında yaşayan topluluklara Millet denir. Milleti meydana getiren en küçük birim ailedir. Birkaç ailenin bir araya gelmesi bir sülaleyi, birkaç sülalenin bir araya gelmesi, bir köyü, birkaç köyün bir araya gelmesi bir kazayı, birkaç kazanın bir araya gelmesi bir şehri ve birkaç şehrin bir araya gelmesi de bir memleketi oluşturur.

 

Yüce Mevla’nın insanlara vermiş olduğu bir meziyet olarak doğan her çocuk kendi anne ve babasını diğer anne ve babalardan, kendi kardeşlerini diğerlerinin kardeşlerinden, kendi akrabalarını diğerlerinin akrabalarından, kendi sülalesini başkasının sülalesinden, kendi şehrini başkasının şehrinden ve nihayet kendi memleketlisini bir başka memleketliden deha fazla sever. İşte bunun adı milliyetçiliktir.

 

 Hiç kimse benim annem ve babam başkasının anne ve babasından üstündür iddiasıyla sevmez, bilakis kendi anne ve babası olduğu için sever. Yine her insan kendi şehirlisini başka şehirliden daha çok kendine yakın hisseder, hemşerim diye sahip çıkar, elinden gelirse yardım eder ve karşılıksız yardım görür. Hele bu memleket bazında ele alınırsa bu sevgi, sahiplenme duygusu, yardımcı olma isteği daha da üst boyutlara çıkar. İşte buna da milliyetçilik denir.

 

Zaten Yüce Allah Kur’an-ı kerimde yakınlara yardım etmeyi birçok ayetinde emreder. Peygamber Efendimizde “Sıla-i rahmi” yani akraba ziyaretini tavsiye eder. Cenabı Hak, Kur’an-ı kerimin İsra Suresi 26. ayetinde “Birde akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver” diye buyurur. Yine Cuma hutbesinde devamlı okunan bir ayet vardır ki, o ayette de Yüce Allah, “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder” der.

 

O halde bu konuda kısaca şöyle diyebiliriz: Cenabı Allah yakınlarını sevme duygusunu tabii olarak herkesin kalbine yerleştirmiştir. Bu sevginin sınırı, başkasının hakkının kaybolmasına kadardır. Yani, haksız yere yakınımızı kayırıp başkasının zarar görmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu sevginin içinde dinin yasakladığı ırkçılık, kendi yakınlarını, kendi memleketlini başkalarından üstün görme iddiası yoktur, bu sevgi tabii bir sevgidir.

 

2-      Dini Milliyetçilik: Bu sevgi imanımızın gereği olan bir sevgidir. Dinini seven, onu zararlı etkilerden korumak için, başkalarına duyurmak için, Allah’a karşı görevlerini yerine getirmek için maddi ve manevi mücadele eder. Bunun adı İslam literatüründe cihad’dır. Her Müslüman, bir başka Müslüman’a yakınlıkduyar, hatta duymalıdır. Bu yakınlık, bu sevgi aynı bayrak altında, aynı vatanda, aynı dili konuşanlar arasında olursa, buna da milliyetçilik denir. Bu sevgiyi milletler arası boyuta taşırsak ki, her Müslüman bunu da yapmaya mecburdur, buna da Ümmetçilik denir.

 

          O, halde bunu bir cümle içinde ifade etmek istersek şöyle diyebiliriz. “Her Müslüman aynı inanca mensup; aynı Bayrak altında yaşayanları sevince ve onların haklarını koruyunca milliyetçilik yapmış olur. Bir Müslüman’ın dünya üzerinde Müslümanların derdiyle dertlenmesi, üzüntülerine ortak olması, onları korumaya, kollamaya çalışması, elinden gelirse yardım etmesi;   Kur’an-ı kerimin emri gereği bütün inananları kardeş kabul etmesi ise, Ümmet olmanın gereğidir.

 

 

3-      Dil sevgisi: Dil, Yüce Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimetlerden biridir ve büyük mucizedir. Kur’an-ı kerimin Rum Suresi 22. ayetinde, “Onun delillerinden biride gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” Bu ayetten çıkarılacak ders, insanların konuştuğu dil ve renkleri (Beyaz ırktan, siyah ırktan veya sarı ırktan olması” Allah’ın lutfudur ve kişinin kendi gayreti ile elde ettiği bir şey değildir. Irkların ve renklerin birbirine üstünlüğü olmadığı gibi, dillerinde birbirine üstünlüğü yoktur.

 

     Arap dilini, Fars dilini cennet dili olarak yüceltme girişimleri sonrakilerin uydurmasıdır. Yüce Mevla, “Her kavme bir elçi” gönderdiğini bildirdiğine göre her dilde vahiy göndermiş demektir. Kişi kendi ırkını üstün gördüğü için sevmediği gibi, kendi dilini de üstün görerek sevmez. Kişinin kendi ırkına muhabbet duyması Allah vergisi tabii bir olay olduğu gibi, dilini sevmesi de Allah vergisi bir sevgidir. Dolayısıyla bu sevgilerinden ötürü kimse ayıplanamaz.

 

   İnsanlar dilleri sayesinde Allah’ın emirlerini idrak eder, onunla konuşur, onunla anlaşır, onunla meramını. Kendi lisanı ile Türkü, şarkı söyler, kitap okur, bilgi edinir, tahsil yapar. Onun içinde herkes dilini başka dillerden daha çok sever. İşte bu da milliyetçiliğin başka bir dalıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.