POLİSTOKRASİK JÜRİSTOKRASİ●
Operasyon üzerine operasyonların yapıldığı ülkemizde, 2013 yılının son günlerinde "yargıçlar yönetimi" olarak adlandırılan Juristocrasy (jüristokrasi) girişimlerine şahit olduk. Yargıçlar sınıfından sayılan hakim ya da savcıların ülke yönetmesi, "hak-hukuk" kavramlarını çağrıştırdığı için, meselenin özüne vakıf olmayan, yüzeysel, genel-geçer bilgilere sahip olan dimağlarda yer tutabilir. Lakin hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil; içine girildiğinde öğrenildiği gibidir.
Daha çok Ayrupalı devletlerden transfer ettiğimiz, darbeciler tarafından oluşturulmuş 1982 Anayasası halen yürürlükte malumunuz. Bu Anayasayı değiştirme girişimleri, çeşitli oyunlarla bir şekilde engelleniyor. Belki de halkımız değiştirilmesini istemiyor. Çünkü anayasayı değiştirecek gücü, tek başına hiçbir partiye vermiyor nedense. 1982 Anayasası 1. Madde de devletin şekli; "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir," ve 2. Madde de "Türkiye Cumhuriyetidemokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." İfadeleriyle devletimizin yönetim biçiminin ne şekilde belirlenmiş olduğunu öğrenmiş oluyoruz. "Hangi Cumhuriyet, nasıl bir demokrasi, laiklikten ne anlayacağız, hukuk devleti derken kimin hukuku v.s" tartışmalarını bir kenara bırakıyorum...
Siyaset Sosyolojisi ve ilgili derslerden aklımızda kaldığı kadarıyla, sonu "rasi ve şi" şeklinde biten onlarca yönetim şekli var. Ve yine o derslerde öğretildiğine göre de bu yönetim şekilleri içerisinde en ideal olanı demokrasi. Otokrasi, Juristokrasi, Bürokrasi, Monarşi. Oligarşi, Plütokrasi hatta kleptokrasi vb... Bu yönetim şekillerinde ya bir ailenin, ya bir meslek mensuplarının, ya bir grubun veya bürokratların, zenginlerin, ya da bir kişinin yönetimi ele geçirmesi söz konusu. Bu yönetimler içerisinde göstermelik meclisler de yer olabiliyor. Yani halkın doğrudan seçmediği meclisler. İşte yazımızın konusunu oluşturan jüristokrasi ve polistokrasi girişimleri de bir çeşit "bürokratik yönetim" girişimleridir. Çünkü tıpkı askerler gibi, polisleri ve yargıçları da halk seçmemiştir.
Konuyla ilgili küçük bir araştırma yaparken, Liberal Gazeteci Mehmet Barlas’ın bundan 4 yıl önce kaleme aldığı bir yazıya ulaştım. BARLAS: "Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Juristokrasi, işlev gaspı olarak da tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokrasi’de yargı kurumunun başındakilerin yorum yeteneği ile ön plana çıkması ve yargıçların yorumları ile şekillenen yasalar ile ülke yönetilmeye çalışılmasıdır.
Juristokrasinin ağır basmaya başladığı bazı ülkelerde savcılar, yargıçlar yönetimin yetersiz kaldığı durumlar için öyle yorumlar ve uygulama biçimleri ortaya koyabilirler ki, artık orada ortaya yöneticilerin gücünü aşan olaylar meydana gelir. Tutuklamalar, otokrat yönetimin öngörüleri doğrultusunda değil, öngörülmeyen biçimde çoğalır ve yönetimi rahatsız etmeye başlar. Bu durum genellikle ne zaman ortaya çıkar. Yürütme, Yasama, Yargı erkleri arasındaki dengenin bozulduğu; erkler arasındaki sorumluluk sınırlarının belirsiz olduğu veya bu sınırların sürekli bazı kişiler tarafından aşıldığı durumlarda ortaya çıkar" diyor. Bu ifadelerle ile meramımı anlatabildiğimi sanıyorum.
Türkiyede alevi-sünni çatışması, Türk-Kürt çatışması başta olmak üzere laikci- islamcı arasında oluşturulmak istenen çatışma TUT-MA-DI... Geriye "Islama Karşı islam ya da müslümana karşi müslüman çatışması" kaldı. Bu çatışma bu seferde yargıçlar ve emir erleri polisler aracılığıyla yapılmak isteniyor. Son günlerde kimilerince "yargıçlar darbesi" olarak isimlendirilen girişimler de bir bakıma jüristokrasik yönetim uygulamalarıdır. Ülkenin yarısının desteğini alan iktidara 2 hakim 3 savcının haddini bildirdiği demokrasiler elbette istenmemelidir. Yasama, yürütme nasıl ki seçimle geliyorsa en azından yüksek yargı mensuplarının da seçimle göreve gelmesi gerekir.(kendi kendilerini seçmelerini elbette kastetmiyorum)
Barlas’ın sorduğu bir soruyu biraz değiştirerek bizde soralım ve bitirelim: "Hukukun üstünlüğünü mü istiyoruz yoksa polis destekli yargıçların iktidarını mı? Her ne gerekçe öne sürülürse sürülsün; atanmışların, seçilmişlerin önünü kesmeye yönelik her türlü girişim konusunda uyanık olmak gerekir. Görünürde yasama, yürütme ve yargı ayrılığını dillendirerek, özellikle yürütmeyi yargının manipülasyonuna açık hale getiren uygulamalara son verilmesi gerekir.
Birkaç beylik söz ederek bitirelim:
Eskiden hırsızın kolunu keserlermiş, fitneye sebep olanın ise başını. Eğer bu nizam hala geçerli olsaydı koldan fazla baş giderdi...(U.Işılak)
ikbalini ve ihtirasını imanının önüne koyacak kadar çukurlaşmamak gerek .
Düşünenleri komploculukla suçlayanlara dikkat edin. Çünkü en büyük komplo bu...
Gavurun davulunu alıp çomağı vuranlara ancak gavurun davulcusu denir.
●Juristokrasi bilinen bir kavramdır. Fakat bu şekliyle ilk defa kullanılmıştır.