“
“KÖPEKÇE” MERAMLAR…
Marifet, az kelam ile çok meram anlatmaktan geçiyor. Meramımızı anlatırken de atasözleri, deyimler, temsiller, meseller kullanmak sözü etkili kılıyor. Hele bir de “kişileştirilmiş hayvanlar” üzerinden söylenen kelam-ı kadimler, meramı anlatmanın en keskin ve en kısa yolu. Kişileştirilen hayvanlar arasında da tıpkı sâdıklıklarında olduğu gibi, köpeklerin eline hiçbir hayvan su dökemez.
İçinde köpek kelimesi geçen atasözleri ve köpek hakkında söylenmiş atasözlerini bendeniz çok sever ve kullanırım. Hatta milenyumlu yıllara girmezden önce, köpek jargonunu bir kitapta toplamayı düşünmüştüm. Hazırlayacağım bu ve diğer on iki kitap çalışmasıyla, insanlara bilmedikleri bir şey öğretemeyeceğimi anlayınca, biraz da ataletten olsa gerek gerçekleştiremedim bu çalışmaları. Eeee, “Nasipsiz it, Kurban Bayramı'nda Hıristiyan mahallesinde gezermiş.” Gerçi, o aralar züğürt bir öğrenciydik. “Aç it, fırın yıkar” derler ama biz ne fırın yıktık ne de başkasını. “Ak köpeğin pamuk pazarına dahi zararı olur”(sa) da olmadı zararımız kimselere elhamdülillah.
Efendim; şanını bilmem amma şöhret sahibi bir âdeme, bir başka âdem “it oğlu it” diyesiymiş. “Çok havlayan, dişini gösteren köpek ısırmaz.” Lakin; bu “it oğlu it” lafı çok dillendirilince, şöhret sahibi bu kişi, kendisine bu şekilde hakaret edeni “azan kurda, kızan köpek” misali vermiş mahkemeye. Velhasıl günü gelmiş ve çıkmışlar hâkimin karşısına. Davacı taraf, “eceli gelen köpek; cami duvarına siyer” düşüncesiyle yapmış savunmasını: Sayın hâkim, müvekkilim ünlü bir kişidir, yüksek itibar sahibidir. Halkımızın büyük teveccüh gösterdiği bir zattır. Bu nedenle davalı tarafın en ağır şekilde cezalandırılması gerekir, demiş. Sıra davalı tarafın savunmasına gelince; hâkim beyim, müvekkilim bu sözü hakaret kastıyla söylememiştir. Zira “itin duası kabul olsa, gökten kemik yağar.” Bizler, millet olarak çok sevdiğimiz, imrendiğimiz, hayret edilecek bir durum karşısında böyle sözler kullanırız. Adam çok lüks bir araba alır da bizler “it oğlu it, ne araba almış” deriz. Sokakta çok alımlı bir hatun kişiye gözümüz takılır da bizi de günaha soktuğu için; “vay itin emzirdiği” deriz, der ve örnekleri çoğaltır.
Bunun üzerine hâkim, davacı tarafa başka söyleyecekleri olup-olmadığını sorar. Davacı avukat: "Hâkim Bey, valla ne desem boş. İt oğlu it, mevzuyu o kadar güzel izah etti ki" demiş. Konuyu “it oynamış yonca tarlasına” çevirmek istemem. İt-köpekle ilgili neşriyat bol. Birkaçını aktararak noktalıyorum.
“Ayağı yanmış it” gibi ortalıkta dolaşanlara, “bekârın ensesini bit, kazandığını it yermiş”, hatırlatırım. Gezip tozarak da ömür geçer. Lakin; “itte yaza çıkar ya yediği ayazı ALLAH bilir. İmirin(Kırımın) iti gibi titreyerek dolaşmanın lüzumu yok hani. Gez toz, çalışma ama nimetin kallavisine talip ol. Bilmez misin ki; “üzüm yiyen iti, pekmez sıçana kadar koştururlar.” Adama bakıyorum, “hali itte yok, keyfi beyde yok”. Bir de hovardalık peşinde. Sorsan cevabı da hazır: “dişi it kuyruk sallamazsa erkek köpek hırlamazmış.” Bu herifi “itin … sokacaktım” ya neyse“ itin olmasa bile sahibinin hatırı var.” Ama şu da bilinsin: Köpeksiz köy bulmuş gibi çomaksız (değneksiz) gezmenin alemi yok. “Kurt kocayınca itin-köpeğin maskarası olurmuş.” Ama siz yine de “Köpeğin ahmağı gibi baklavadan pay ummayın”, diyerek sözümü bitirecektim ki bu ayağı yanmışlar; “Hoca hocayı tekkede, it iti dakkada bulur” misali “it sürüsü gibi toplanmışlar…Neyse: “bizim it, size balta getirdi mi?...
Tahir Efendi bize kelp demiş,
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp Tahirdir.
NEFİ