İŞİMİZ CİNNETİMİZ OLMASIN
Bir eğitim-öğretim yılının henüz başında sayılırız. Eğitimin son elli yıllık sorunlarına bir de 15 Temmuz FETÖ darbesinden kaynaklanan yeni sorunlar eklendi. İhraçlar ve açığa almalar sonucu ister istemez öğretmen açıkları oluştu. PKK bağlantısı tespit edilenlerle bu açık daha da artabilir. Atanmayı bekleyen üç yüz bin öğretmen adayı varken, bu sorun çok kolay çözülebilirdi. Fakat bakanlığımızın devlet kadrosunda görev vereceği öğretmeni tanımak istemesi nedeniyle belli bir puan barajını aşan öğretmenleri mülakata alması bu süreci uzattı.(Birkaç istisna haricinde, mülakata giren öğretmenlerin KPSS puanlarından daha yüksek puanlar aldıklarını gördük. Delikli kot pantolonla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği mülakatına gelip, yüzüne Kuran´ı Kerim dahi okuyamayan öğretmen adayının mülakattan düşük puan aldığını da duyduk. Elbette bu ve benzeri iddialar ispat gerektirir.)
Asıl konumuz bu olmadığı için bu konuyu bir kenara bırakalım. Temmuz sıcağımızı, zemheri ayazına çeviren hain darbe girişimi, sonrasında yaşananlar ve öğretmen adaylarının mülakata alınması, bu işlerin zor ve uzun bir zaman alması okullarda bazı derslerin boş geçmesine neden oldu. Eğitim camiası bilir ki; boş ders demek, abartısız “bela” demektir. Çünkü okul olaylarının büyük çoğunluğu derste öğretmen olmadığı zamanlarda olur. Bu bilinçle, boş derslere okul idarecileri girdiler. Kendi alanlarıyla ilgili ya da alan dışı fakat bildikleri konularda öğrencilerin başında oldular.İdareciler hatta rehber öğretmenler sınıfta olunca okulların sene başı iş ve işlemleri, nakiller, sınıf oluşturmalar, öğrenci-veli-öğretmen talepleri, ders programı ayarlamaları, ders tamamlama işleri, veli görüşmeleri aksadı. Bazı veliler okulları şikâyet ettiler.
Okulun açıldığı ilk gün kantinde içecek, kurabiye bisküvi v.s gibi yiyecek olmadığı için şikâyete gelenler bile oldu. Elbette; velilerimizin “Okul Kantinlerinde Satılacak Gıdalar ve Eğitim Kurumlarındaki Gıda İşletmeleri” hakkındaki genelgeden haberleri olmasını beklemiyoruz. Ama bu bilgiyi paylaşmak ve vatandaşları ikna etmek bile idarecilerin kırk dakikalarına mal oluyor. Bakanlığımız firmalarla görüşerek, okul kantinlerinde satılabilecek nitelikte ürünler ürettirse hem okullar hem kantinciler rahatlasa keşke. Böyle giderse hem kantinci bulanamayacak hem de kantinde bulamadığını marketten alan çocuklar sağlıksız beslenmeye devam edecek.
Bu eğitim-öğretim yılına mahsus olumsuzluklardan bazılarını belirttikten sonra ki, bunların birçoğu 2016-2017 Eğitim Öğretim yılı 3. Haftası itibariyle çözümlenmiştir, eğitim camiasının sırtında kambur olmaya devam eden huzursuzluklardan bir kaçına değinelim. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki eğitim asli unsuru olan öğretmenler hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir. Okul Yöneticiliği diye bir kadro olmadığı için, müdür, müdür yardımcısı ve diğer eğitim çalışanları da elbette buna dâhildir. Eğitim camiasının sırtına her gün yeni yükler yükleyerek eğitimin sorunları çözülemez. Bakanlığımız öncelikle rutini yakalamalıdır.
Rutini yakalayabilmek için, bazı derslerin boş geçmesine neden olan yönetmelik ve yönerge hükümlerinde düzenlemeler yapılmalıdır. Bir sınıf öğretmeni maaş karşılığı olarak 18 saat derse giriyor. Ayrıca bir çalışması yoksa haftada 30 saat derse giriyor. Oysa branş öğretmenlerinde durum farklı. Onlar maaş karşılığı olarak haftada 15 saat derse giriyorlar. 6 saat de eğitim bölgesi müdürü zorunlu görevlendirebiliyor ki toplamda 21 saat ediyor. Fakat bu 6 saat zorunlu görevlendirmeyi kabul etmeyen, sadece maaş karşılığı olarak derse girmek isteyen, raporla geçiştirme isteğinde bulunanları da duyuyoruz. Bu tavır içerisinde olanlar genellikle eşi de çalışan, küçük bebeği olan, doktor ya da bürokrat eşi v.s olanlar oluyor. Bu durum kamu kaynaklarının israf edilmesi, derslerin boş geçmesi anlamına geliyor. Bakanlığımız acilen tüm branşlarda bir haftada derse girme saatini en az 25 olarak güncellemelidir. Ortaokullarda bile bir haftada 35 saat ders varken bir öğretmenimiz bu dersin hiç değilse 25 saatine girmelidir. Böylece ek ders ücreti tartışmaları ve boş ders sorunları çözülecektir.
Rutin yakalandıktan sonra sayısı fazla olmayan ve ülke genelinde uygulanabilir olan birkaç proje uygulanmalıdır. Her müdür birkaç proje yapmak isterse bu projelerin sayısı artacak, okulların asıl işi olan eğitim-öğretim faaliyetleri sekteye uğrayacaktır. Bırakalım proje yapmayı, bir okulun iş güvenliği gereklerini yerine getirmek, sivil savunma gereklerini yerine getirmek, bakım-onarım işleri, arıza-kırık-tamir-tadilat işleri, seminerler düzenlenmesi, dışarıdan konuklar getirilip ağırlanması, ders dışı eğitim çalışmaları planlaması ve takibi, hafta içi ve hafta sonu kurslarının planlanması iş ve işlemleri, üniversitelerden gönderilen gruplar halindeki öğretmen adayı öğrencilerin gözlem ve okul deneyimi derslerinin kendi boş günlerine göre planlanması ve takibi, çocuk kulüpleri kurup işletilmesi, veri girişleri, süt izinlerine göre ders programı düzenlenmesi, kadrosu başka okullarda olan öğretmenlerin şartlarına göre ders programı yapılması, Milli Eğitim Bakanlığımızın elektronik ortamda veri girişi yapılan onlarca modül ve bu modüllerin kullanılması, okulların fiziki sorunları, bina işleri, elektrik, doğal gaz, boya-badana hatta çatıdaki kuş gübreleri bile, okulun çevre düzeni, istinat duvarı, kamera sistemleri, ses sistemi, salonu, tefrişi, düzeni, her hafta en az iki defa yapılan belirli gün ve hafta kutlamaları, bunların organizesi, toplantılar, hizmet içi eğitim faaliyetleri, kavga eden öğrenciler, çocukların kavgası sebebiyle birbirine giren veliler, ihaleler, sınıf değiştirme talepleri, bu taleplerin karşılanması için okula ziyarete gelen hatırlı kişiler, amir-memur tehditleri, yönetici ve çalışan mobingleri… Bütün bunlar ve yazılmayan çok daha fazlası iyi organize edilmez ise; işimiz, işyerimiz, HafazanALLAH cinnetimiz olabilir.
Yukarıda yazdıklarımızın tamamı ayrı ayrı uzmanlık gerektiren konulardır. Kişi kaymakam da olsa bu işlerin tamamını bilmez, bilemez. Ama okul idarecilerinin tüm bunları bilmesi istenir. Kimse “istemiyorsanız yapmayın” kolaycılığına da kaçmamalı. Biri olmazsa bir diğeri bu işleri yapmak zorunda. Daha önce idarecilik tecrübesi olmayanlar “ben yaparım” diyebilir. Fakat onlar da sadece birkaç ay sonra aynı şeyleri düşüneceklerdir. Çünkü hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil; içine girildiğinde görüldüğü gibidir.
Okul idarecileri-öğretmenler; resmi yazılar, kırtasiyecilik ve klasik bürokratik oligarşi sarmalında debelenmesin, bırakın asıl işlerini yani öğretmenliklerini yapsınlar.