ÖMER EMİR DOĞAN YAZILARI NE İŞE YARADI?
Okuma yazması olan herkes yazar da “yazar” olmak başka bir şey tabi. Taife-i müelliften sayılmak için; bilim, sanat ve yazın, edebiyat alanlarında eser yazmak ve bu işle iştigal etmek, uğraşmak, belki de bu işten geçim-gelir etmek gerekiyor. Hikâye, roman, şiir, köşe yazısı, makale, deneme, senaryo, blog, haber, fıkra ve aforizma gibi birçok türde yazı üreten her kişi için “yazar” tabiri kullanılabilmekte. Yazar kelimesi, öz be öz Türkçe ve İngilizcedeki “Writer” kelimesinin karşılığı olarak, yazılı bir eser üretenleri ifade ediyor. Hatta başkalarının yazdıklarını bir kitapta toplayanlar, bir dilden başka bir dile çevirenler, antoloji hazırlayanlar da yazar olarak kabul ediliyor. Yazarlık; her şeyden önce belli bir birikim gerektiren, mesaisi, kuralları olan, süreklilik ve disiplin isteyen bir sanat ve meslek olarak tanımlanabilir.
Bu kısa girizgâh nereden icabetti şeklinde zihinlerde bir istifham olabilir. O halde evvela onu cevaplayarak başlayalım. Efendim; Ömer Emir Doğan müstear ismiyle yayımlamaya başladığımız yazılarımız, 2012 yılından beri, on yıldan fazla bir zamandır gazete ve internet ortamında sizlerle. İlkokuldan liseye, üniversiteye kadar olanları saymıyorum. Bu kadar zamandır iyi kötü yazıyorum ben de yazarım demediğimi belirtmek için bu izahatı yazma gereği duydum. Yukarıdaki alanlarda eserler yayımlar ve bu alanın üstatlarının teveccühünü kazanırsak ne âlâ… “Madem yazar da saymıyorum kendimi ne diye yazıp duruyorum o halde? Evet, yazıyorum çünkü “dokunmak” istiyorum öncelikle. Benim yazılarım daha çok “arz-ı hal” yazılarıdır. Sitelerden takip ettiğim kadarıyla yetmiş bin okunanı da oldu, yedi yüz okunmayanı da. Arzumuz okunmak da olsa esas derdimiz “dokunmak”, dokundurmaktır. Bir görüş aktarmak, bir öneri sunmak, bir yanlışın yanlışlığını da doğrusunu da duyurmaktır. Peki, bu gayeye matuf alabildik mi ya da “Ömer Emir Doğan Yazıları Ne işe Yaradı?”
İnsanlara hiç bilmedikleri bir şeylerden haber veremeyeceğim endişesi ve biraz da atalet, yazılarımı kitaplaştırma gayretinden alı koydu beni. Fakat yayımlanmış ve onlarca baskı yapmış bazı kitapları okuduğumda kendime kızdığım da oldu doğrusu. 3-5 kitapta toplanıp tasnif edilecek yazılarımız var, birikti. Fikirlerine güvenilen biri okur, redakte eder, basarsa biz de "kitaplı" oluruz, çok lazımsa…
Şimdi gelelim “okunmak içinden” ziyade, “dokunmak” için yazılan yazılarımızın “dokunumlarına,” ne işe yaradığına, tesirlerine dair tespit edebildiklerimizi sıralamaya:
- On yıl kadar önce bir yazımızda; “Devletin hangi memuru, ücretsiz nöbet tutmaktadır?” sorusuyla, öğretmenlere nöbet ücreti verilmesini ülkemizde ilk defa gündeme getirdik. Bu önerimiz, Eğitim Bir Sen Genel Başkan Yardımcısı Esat TEKTAŞ tarafından Ankara’ya taşındı ve bugün öğretmenlerimiz ayda en az dört defa nöbet ücreti almaktadırlar.
- Kıymetli muallimlerimizin 1 Ocak ve 1 Mayıs günlerinde kesilen ders ücretlerinin kesilmemesi talebimiz 2022 yılı toplu sözleşme sürecinde karşılık buldu. Artık bu günler hafta için denk geldiğinde, ders ücretleri kesilmeyecek.
- Adres Kayıt Sistemi nedeniyle kendi çalıştığı okula bile çocuğunu kayıt yaptıramayan öğretmen ve diğer çalışanlarla ilgili düzenleme önererek, e-okul sistemine “çalışan anne-baba işyeri ile en yakın okul ilişkilendirilmesi” maddesinin eklenmesi önerimiz de e-okul sisteminde yer aldı.
- İlkokullarda, Beden Eğitimi Dersi başata olmak üzere Görsel Sanatlar ve Müzik Derslerine branş öğretmenlerinin görevlendirilmesi önerimiz, MEB ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında “İlkokullarda Spor Dalı Eğitimi Protokolü” ile bu alanın uzmanlarının ilkokullarda görevlendirilmesi ile 2022 yılında uygulanmaya başladı. Öncesinde de ilgili branş öğretmenlerinin ilkokullarda egzersiz çalışması yapabilmesi şeklinde uygulamaya geçmişti.
- Öğretmen Akademileri kurulması önerimiz Öğretmen Strateji Belgesi’nde yer aldı.
- Öğretmen ve idarecileri ilgilendiren onlarca modülün tek bir çatı altında toplanması önerimiz, bu modüllerin tamamına yakınının MEBBİS modülünde toplanmasıyla gerçekleşti.
- Kurumsal iletişimde yabancı uygulamalar kullanılmaması önerimiz, Cumhurbaşkanlığı düzenlemesiyle yerli uygulamaların tercih edilmesinin istenmesiyle gerçekleşti.
- Okul kantinlerinde satılabilir, sağlıklı ürünler üretilmesi önerimiz, hazır ambalajlı gıdalara okul gıdası logosu konulması şeklinde bir düzenlemeyle karşılık buldu.
- Geçmiş yıllardaki Yönetici Atama Yönetmeliği ve yönetmelik taslağı olarak yayımlanan bazı ibarelerin yanlışlığını ortaya koyarak, yönetmeliklerde yer alması gereken yüzlerce madde yazdık. Örneğin; okul idarecilerinin görev süresinin uzatılmasına milli eğitim müdürleri, şube müdürleri, öğretmenler, okul aile birliği başkanı, okul aile birliği başkan yardımcısı ve öğrenci meclis başkanının değerlendirmeleri sonucu karar verilmesi garabetine itiraz ederek; “müdür olmak isteyen öğretmen kaç takla atmak zorunda kalacak. Kendisini; il eğitim müdürüne ve il valisine anlatsın bunda bir beis yok diyelim. Peki, şube müdürü, hele hele okul aile birliği başkanı da ne oluyor yahu. Yok, efendim okul aile birlik başkanı yardımcısı. Şaka mı bu yahu? Ya okul öğrenci başkanı. Koskoca müdür, bir takla da öğrencisine mi atacak yani?” diyerek, eğitim camiamızın hoşnutsuzluğunu dile getirdik ve bu ibareler de yönetmeliklerde yer almadı.
- Atamalarda kadına pozitif ayrımcılık yapılmasına dair; “Ayrımcılığın pozitifine de karşıyız. Öğrencilerin tamamı kız olan okullar için bir kadro bayanlara ayrılsın. Fakat bunun da şartları olmalıdır. Örneğin en az 70 puan alamayan kişi kadında olsa, pozitif kılıfına sokularak ayrımcılık yapılmamalıdır.” şeklinde görüş bildirdik.
Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler. Tabi bir de yazıp çizdiğimiz, dillendirdiğimiz, sizlerin bana ulaştırdığı fakat hiçbir tepki alamadığımız önerilerimiz var. Bir başka yazının konusu da hem bunlar hem de diğer katkılarımız olsun.
-Es-selam…