SİVAS’A RAMAZAN GELMEMİŞ!
On bir ayın sultanı Ramazan, Rabbimize hamd olsun bereketiyle, mağfiretiyle ve rahmetiyle geldi. Bu sene her seneki ramazandan farklı olarak absürd tartışmalar yok ya da ben denk gelmedim.
Malum, İslam’ın ne kadar yüce değeri ve kutsalı varsa lüzumsuz bir tartışmanın kurbanı edilir. “Sıcak havalarda nasıl oruç tutulur?”, “Ramazanda tok kalmak için ne yapmalıyız, yumurta mı yesek karpuz mu kessek”, “imsak zamanı yanlış mı, diyanet bize fazla mı oruç tutturuyor?” falan filan. Kurban bayramı gelir aksam haber bültenlerinde kaçan danalar, kovalayan insanlar ve acemi kasap haberlerini çevre kirliliği motifiyle sunarlar.
Bakın ne diyeceğim: Bütün bu tartışmalar ve haberlerin esas gayesi dini değerleri tartışma zeminine çekerek değersizleştirmek ve bu günler vesilesiyle oluşan manevi iklimi kurutarak çölleşmesini sağlamaktır.
Bu tartışmalar o kadar lüzumsuz ki biz esası, özü kaybediyoruz. Geriye posa kalıyor. Bu türlü tartışmaların için de yer alan insanlarla karşılaştığımda onlara çok hayati bir soru soruyorum. Diyorum ki “siz hiç paskalya bayramında Hristiyanların yumurtaları niçin boyuyoruz diye bir tartışma yaptıklarını gördünüz mü?” O zaman biz neden her şeyi tartışıyoruz?
Neyse benim anlatacaklarım başka…
“Türkiye’de en güzel ramazan ayının yaşandığı şehirlerden birisi hiç şüphe yok ki Sivas’tır.” Bunu ben değil Sivas’a dışarıdan gelen arkadaşlar söylerdi. “Ne kadar güzel, bir tane açık lokanta yok, açıktan oruç yiyen görmedim” diye şehrimizden sitayişle bahsedildiğine çok şahit olduk. Hele teravihte okunan ve sadece Sivas’ta okunan ilahi bile Sivas’ımızı diğer illerden farklı kılmaya yeter. Ama bütün bunlar artık geride kaldı.
Ramazan ayında çok fazla çarşı Pazar gezmek hoş değildir. Ben de çok fazla gezmem. Ama çarşı denilen mekân bu şehirde iki cadde birkaç sokakla sınırlı olduğu için haliyle gitmek zorunda kalıyoruz. Ramazanın ilk günlerinde uğradığım caddelerde, geçtiğim sokaklarda ve karşılaştığım kaldırımlarda Ramazan’a dair izler aradım ama maalesef bulamadım.
Ardına kadar açık kapılardan gördüğümüz kadarıyla, içerisi tıka basa insan dolu lokantalara nargile ve tütün kokusu ve dumanının eşlik ettiği kafeler dizilir olmuş bu şehirde.
Lanet olası sigaralarını saklama gereği bile duymayan sorumsuz gençlerin yanında koca koca adamların lokantalardan sırıtarak çıkmaları artık normal karşılanır olmuş be şehirde.
Haftanın yedi günü içki içen adamlar gördüm ben ama Perşembe akşamı içmezlerdi ertesi gün Cuma diye. Hiç değilse ramazan ayı dolayısıyla kendilerine çeki düzen vermesi gerekenlerin açıklıklarını abarttıklarını görür olduk bu şehirde.
Bayram arefesi gibi dolup taşan sokakları gördük bu şehirde ve anlam veremedik.
Mağazalardaki kasa kuyruğundaki insanların poşetler dolusu aldıkları bilumum malzemelere rağmen gözlerini hep daha fazlasını arar vaziyette ve hala mutsuz olduklarına şahit olur olduk bu şehirde.
Ramazan dolayısıyla kapalıyız yazan bir lokanta aradım ve bir tanecik buldum ama onu da seneye kaybeder miyiz düşünmeden edemez olduk bu şehirde.
Hâsılı bu şehre ramazan gelmemiş. Onu gördük. Öyle sultan şehirde ramazan falan filan ayaklarına da kimse yatmasın, ramazan bu şehre uğramamış.
Diyecekler ki “yolcusu var hastası var ne var bunda!” tek bir cevabımız var bu sorulara: “Eskiden de hasta vardı, yolcu vardı ama açık lokanta yoktu.”
Son bir not: Açık lokantalar gündeme geldiğinde herkes aynı firmayı işaret ediyor. Onlar başlattı diyorlar.