Türkiye siyasetinde çok partili hayata geçiş denemeleri ile başlayan demokratikleşme hamleleri, farklı gerekçelerle akamete uğratılmıştır. 1946 ve sonrasında ortaya çıkan görece demokratik ortam ise neredeyse her on yılda bir askeri darbe ile kesintiye uğratılmıştır. İlk defa Terakkiperver Fırkanın kapatılma gerekçesi olarak karşımıza çıkan irtica olgusu, günümüze kadar farklı örnekler üzerinden gündeme gelmiş ve laiklik konusu Türkiye siyaseti açısından en netameli alanlardan birisi olmuştur. 1960 darbesi ile ete kemiğe bürünen siyasete müdahale sürecindeki bu önemli detay, sonraki yıllarda yapılan siyasal mühendislikler açısından bir örneklik oluşturmuş ve laiklik Türkiye siyaseti açısından demoklesin kılıcı işlevi görmüştür.
1960 sonrası ortaya çıkan tabloda, siyasi geçiş de askeri vesayetin etkisi ile şekillenmiş ve askerin gölgesi her daim siyasetin üzerinde olmuştur. Türkiye’nin kayıp yılları olarak da nitelendirilen 1970’ler ise on yılın başındaki bir muhtıra ile siyasetin dönüşümüne tanık olmuştur. Geçiş hükümetleri ve koalisyonların gölgesinde şekillenen Türkiye’nin sosyo-politiği, din ve vicdan hürriyeti açısından da baskıcı bir ortamın teşekkül ettirilmesine neden olmuştur. Erken Cumhuriyet ve sonrasında baskın bir eğilim olan katı laiklik anlayışının da hakim olduğu bu dönemler kısa bir süre sonra yerini 12 Eylül 1980 darbesine bırakmış ve Türkiye açısından daha da sıkıntılı dönemler söz konusu olmuştur.
1990’larda siyasetin genişlemesine yönelik her türlü girişimin laiklik tehdidi üzerinden sorunsallaştırıldığı bir ortam söz konusu idi. Örneğin 90’ların başından itibaren ivme kazanan Refah Partisi’nin yerel seçimlerdeki görece başarısı genel seçimler öncesinde büyük tartışma yaratmış ve laiklik tartışmaları 1995 seçimleri öncesinde çok baskın bir yer işgal etmiştir. Refah Partisi’nin bir rejim bunalımı yaratacağı iddiasının gölgesinde yürüyen tartışmalar, seçimlerde RP’nin birinciliğini engellememiş ve seçim sonrası tartışmalarda bu temanın yoğunluğu artmıştır. Seçimlerin ardından yaşanan başarısız koalisyon girişimlerinin akabinde Haziran 1996’da Refahyol Hükümeti kurulmuş ve hükümet güvenoyu almak suretiyle Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcına zemin hazırlamıştır.
Medyanın irtica söylemini yoğun biçimde kullandığı bu dönemde, çeşitli kurgular üzerinden ortaya çıkan bağlamlar, dindar ve mütedeyyin kitle açısından da ciddi zorluklara neden oldu. Tam da bu dönemde kısa bir süre içerisinde Milli Güvenlik Kurulu eliyle siyasete baskı yapılmış ve Erbakan’ın istifası mümkün hale getirilmiştir. 28 Şubat’ın akabinde Refah Partisi kapatılmış ve Erbakan, tıpkı Milli Selamet ve Milli Nizam tecrübelerinde olduğu gibi siyasetten el çektirilmiştir. Erbakan tüm bu süreçlerde olduğu gibi Refah Partisi’nin kapatılmasının ardında da teskin edici bir üslup takınmış ve devletle hesaplaşma anlayışı içerisine girmeden süreci yönetmiştir.