Ekleme
Tarihi: 24 Kasım 2023 - Cuma
Çin 2016 yılında Cibuti’de deniz üssü inşa etmişti. Çin’in askeri yayılma stratejisi izlemeye başlaması açısından bir ilkti bu. ABD’yi endişelendirmişti. ABD’yi rahatsız eden başka bir gelişmeyi yine Amerikalılar faş etti: Çin bu kez Orta Doğu’da bir üs elde etmek istiyor ve çeşitli ülkelerle temas halinde. (ABD, Çin Devlet Başkanı Jinping ile Biden’ın başarısız görüşmesinden kısa bir süre önce de Jinping’in Çin ordusuna “Tayvan hazırlıklarını 2027 yılına kadar tamamlayın” talimatı verdiğini sızdırdı.)
Çin’in üs edinme çabası Orta Doğu’da varlık gösterme stratejisiyle uyumlu görünüyor. İran ve Suudi Arabistan’ı Pekin’de masaya oturtan bir aktörden bahsediyoruz. Çin’in bölgede birçok yatırımı bulunuyor. Yunanistan’ın en büyük limanı Pire’nin çoğunluk hisseleri bile Çinli firma Cosco’ya ait. Düşünün.
GAZZE DİPLOMASİSİNDE TEKTONİK KIRILMA
ABD’nin, Gazze’deki etnik temizlik saldırılarıyla ilgili pozisyonu malum. İsrail’in güvenliği Washington için öncelik. ABD, sürecin kontrolü dışına çıkmasını istemiyor. Sürecin kontrolünden çıkmaması ve İsrail aleyhine gelişmemesi için masada sadece Arap devletlerinin olmasını istiyor. Türkiye’ye karşı çıkmasının sebebi bu. Bir kaygısı da sürecin uzamasıyla Rusya, Çin gibi aktörlerin bölgeyle ilgili iştahının kabaracak olması.
Son iki haftada konuyla ilgili tektonik kırılma diyebileceğimiz önemli gelişmeler oldu. Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi Zhai Jun Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la buluştu. Görüşmeye ilişkin kaynaklarımı yokladım. “Görüşme başbaşaydı, bizde detay yok” dediler.
Sonra İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi zirvesi yapıldı. Türkiye’nin ısrarı üzerine bir temas grubu kuruldu ve aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelere Gazze için diplomasi yetkisi verildi. Türkiye böylece ABD’ye rağmen alternatif masa kurulmasını sağladı ve burada yerini aldı. Bir not: Bu temas grubu ilk ziyaretini Çin’in başkenti Pekin’e yaptı.
SÜREÇ ABD’NİN KONTROLÜNDEN ÇIKIYOR
Gelişmeler bununla sınırlı değil. ABD, kendi masasını Ürdün’de, beş Arap devletiyle birlikte kurmuş ve onlara “İsrail’i ateşkes için ikna ederim” sözü vermişti. Ancak sözünü tut-a-madı. Netanyahu Biden’ı dinlemedi. Dün “çatışmalara ara” verilecekti ancak o da henüz gerçekleşmiş değil. Arap ülkeleri de Washington da büyüyen kamuoyu baskısı altında. Bu yüzden ABD’de İsrail Başbakanına karşı homurtular yükseliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Netanyahu’ya “Gidicisin” dedi.
Şimdi bakın ne oldu? Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman “İsrail’e silah satışı durdurulmalı” dedi. Bu da bir ilk. Bunu nerede söyledi? BRICS’in Gazze konulu toplantısında.
ABD, Arap devletlerini artık tutamıyor. Sürecin kontrolden çıkmaması için bazı adımlar atması beklenir. Türkiye’nin girişimleriyle kurulan temas grubunun etkisini kırmak, İsrail’de yönetim değişikliğini sağlayarak barış masası kurmak ya da Netanyahu’yu ateşkese zorlamak seçenekler olabilir. Çin sürece müdahil olmaya başladığı anda, ABD’nin, kontrolü dışında barış için çabalayan ülkelere aba altından sopa göstermesi, “Ya bizdensin ya da onlardan” yaklaşımıyla süreci sertleştirmesi de beklenir.
BU YAKLAŞIM ARTIK SÖKMEZ
ABD, George W. Bush ile başlayan bu üstenci yaklaşımı huy edindi. Hegemonik gücü sarsılmasın diye yükselen ya da potansiyeli olan tüm aktörlerle gerilim yaşıyor. Türkiye ile de yaşadığı tüm sorunların temelinde bu yaklaşım yatıyor. Türk diplomasisi Türkiye’nin hak ve çıkarlarını gözeten çok taraflı adımlar attıkça ABD ile ilişkiler geriliyor. Oysa diplomasi artık iki kutuplu ezberlerle yapılmıyor. Türkiye dahil tüm aktörler çok taraflı ilişkiler peşinde.
Peki, dünya kamuoyu devletlerin bu çok taraflı arayışına nasıl bakıyor? Türk halkı bu konuda ne düşünüyor? Bu konuda elime çok önemli bir araştırma geçti. Çok taraflı ve bağımsız dış politikayı kendisine ilke edinen Türk dış politika yapıcıların mutlaka incelemesi gereken bir araştırma bu. Çünkü Ankara’nın diplomatik tercihlerinin kamuoyunda da karşılık bulduğunu gösteriyor.
O ARAŞTIRMADAN DETAYLAR
Geçtiğimiz hafta yayınlanan araştırmayı Oxford Üniversitesi ve Avrupa Dış İlişkiler Konseyi birlikte yapmış. Meşhur İngiliz tarihçi Timothy Garton Ash’ın yürüttüğü araştırma kapsamında CITRUS olarak kodlanan beş ülke merkeze alınmış. (CITRUS: Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya ve ABD). Bunun yanısıra yükselen bazı ülkeler ve kimi AB üyeleri de dahil edilerek toplam 21 ülkede 25 bin kişiyle görüşülmüş.
Araştırmada 21 ülkeye “Size göre iyi bir lider nasıldır?” diye sorulmuş. Türklerin yüzde 55’i iyi lideri “Ülkemin bağımsızlığı için mücadele eder” diye tanımlamış. Rusya’da bu oran yüzde 36, ABD’de yüzde 41, Avrupa genelinde ise yüzde 24. Araştırmaya göre bağımsızlık yanlısı en güçlü tutumu Türkler takınmış. Türk halkı bağımsız Türk dış politikasını destekliyor.
Araştırmanın temelini oluşturan ikinci kritik soru şu: “Eğer ülkeniz Amerika ve Çin bloğundan birini tercih etmeye zorlansaydı hangisini seçerdiniz?” Timothy Garton Ash, verilen yanıtları şöyle özetliyor: “Bu ülke insanlarının çoğu seçmemeyi seçiyor.” Ash’a göre insanlar ülkelerinin Çin, ABD, Rusya ve AB ile aynı anda ilişki kurmasını istiyor. Çok taraflı diplomasiye verilen bir destek bu.
OXFORD’DAN BATI’YA TÜRKİYE UYARISI
Peki, Türkler bu soruya nasıl yanıt vermiş? Ticaret konusunda Türklerin yüzde 34’ü ABD, yüzde 50’si Çin’le işbirliği yanlısı. Güvenlik konusunda yüzde 43’ü ABD, yüzde 22’si Çin demiş. (Bu oran 21 ülke arasında ABD’yi işaret eden en düşük rakam. Türklerin ABD’ye güvensizliğini gösteriyor.) “(Blok olarak) ABD mi Çin mi” sorusuna ise yüzde 50,8 ABD, yüzde 26,3 Çin, yüzde 22,9 Hiçbiri yanıtı verilmiş.
Araştırmada Batılı liderlere Türkiye uyarısında bulunuyor Ash. “Bu sonuçlardan almanız gereken ders şu” diyor: “Dünyayı olmasını istediğiniz gibi değil, olduğu gibi kabul edin. Hindistan, Güney Afrika, Türkiye gibi güçlere yönelik hedefli stratejiler geliştirin. Oyunun yeni kurallarını anlamadığınız sürece kazanamazsınız.”