İNCİNMEK YADA İNCİNMEMEK
Ne çok insana içerleniyorum bu aralar bir bilseniz kendime hayretler içinde bakıyorum, buna mı kırıldın gerçekten deyip sonra da böyle dediğim için kendime kırılıyorum. İnsan bir tek değer verdiklerine kırılıyor zaten, sizin için pek değerli olmayan bir insanın yaptığı eyleme takılmıyor sanki aranızda hiçbirşey yaşanmamış gibi konuşmaya devam ediyorsunuz. Kendimle ilgili bir şeylerin yanlış gittiğini fark edip bunu düzelteceğim dediğim zamanlarda sanki ilahi bir kuvvetle karşıma tevafuklar çıkarıyor Allah. Yada ben o şekilde görmek istediğim için oluyor. O gün okuduğum bir kitapta, o sıra sohbet ettiğim bir insan ya da çok sevdiğim kanallar, sayfalar o gün benim muzdarip olduğum konuyla ilgili yazılar paylaşıyor, sohbetler açıyor.. Tasavvufun ilk dersi İncitmemek. Son dersi ise İncinmemek imiş. Hangisi daha zor bilmiyorum ama son derse koyduklarını göre incinmemek için hayli ders alıp, alt yapıyı sağlam kurmak gerekmiş. Başta incinmenin bir kusur olduğunu bile göremiyor, sanki merhametimizden dolayı bize verilen bir lütuf olarak görüyoruz. Şöyle diyor yazı “Hadiselerin, fiillerin, yani kaderin mutlak yaratıcısı Allah olunca; incinmek, rızasızlık olur, teslimiyetsizlik olur, isyan olur. Bu sebeple incinmemeli, unutmalı, görmemeli, müsamaha etmeli, hayra yormalıdır diye devam ediyor yazı beni kalbimden vura vura. Şifamızı da sünnetten örnek vererek yapmak istiyor. "O Hep affetti, rahmete vesile oldu. Terbiye etti, ıslah etti, güzelleştirdi. Onu öldürmeye gelenler, Onda dirildi. Onu söndürmeye kalkışanlar Onunla nurlandı. Onu incitmeye çalışan dikenler Onun sayesinde gül oldu, güller açtı. Şifasını Nebi veriyor al işte kalbim üstüne koyacak tek kelime yok bunun. Rızasızlık etme ve incinme. Al şifanı koy cebine devam et yürümeye ramazanınız mubarek olsun