KÜRESELLEŞME Mİ….?
Değişim kelimesini hayatımızın her tarafını sarmaya başladı. Kiminle konuşsam ya da kimle otursam herkes bir değişim içerisinde.
Dünya değişiyor hep beraber seyrediyoruz, buna da “küreselleşme” adını veriyorlar.
Özellikle, yeni gelişen ülkelerde küreselleşmenin getirdiği değişim, diğer ülkelere oranla çok ciddi seviyelerde artışlar gösteriyor, hayretle izliyoruz.
Küreselleşme ile beraber “tüketim kültürü ’de” Türkiye’de etkisini göstermeye başladı.
Öncelikle birinci basamakta “marka düşkünü” bir millet oluşuyor.
Küreselleşmenin getirdiği farklı ülke malları ve büyük markaların ülkemize yansımalarını seyrediyoruz.
Amerika elinde tuttuğu ekonomik güç ile “Amerikan” yaşam biçimini büyük şirketler kanalıyla dünyaya entegre etmeye çalışıyor.
Ve nihayetinde "marka" bağımlısı bir toplum inşa ediyorlar.
Bizde millet olarak "entegre" olma konusunda zorluk çekmiyoruz.
Kolay lokma oluyoruz.
Şöyle bir etrafınıza bakarsanız, bütün alışveriş merkezlerinde içilen içecekler, yenilen hamburger ve pizzaların hepsi tüm dünyada aynı. Ayakkabılar, kıyafetler, müzikler bile aynı. Çocukların çizgi film kahramanları bile Amerika’sı
Yani tek düze bir tüketim kültürü oluşuyor.
Peki, sadece bunlar mı?
Elbette değil…
Önce kıyafet, yeme içme, tv, teknoloji, sigara, film sektörü derken diğer taraftan ise “ hızlı “ bir hayat biçimini tüm dünyaya entegre ediyorlar. Herkeste bitmek bilmeyen bir telaş, koşturma ve stres var.
Kimle konuşsam “ işi" var. Memleketi kurtarıyor herkes.
Yani küreselleşme beraberinde “HIZI” getirdi.
Birbirimize yarım ağız selam veren, sahte mimiklerle günaydın diyen, somurtkan, yarım yamalak Türkçe ile yazışan bir topluma dönüştük.
Markette sıra bekleyemeyen, oto parkta birbiriyle kavga eden, sabırsız, tatminsiz, şişko ve gergin bir hale dönüştük.
Hızlı tüketen ama sürekli sıkılgan bir millet ortaya çıktı.
Yemek bile hızlı yiyoruz. Resmen çiğnemeden yutuyoruz.
İlişkiler yapay, her şey hızlı yaşa modunda yaşanıyor. Sürekli yarış atı gibi bir hayat ve “al kullan at” tarzı yaşamlar.
Durumlar iç açıcı değil…
Daha ötesinde ise;
Okumayan, yazmayan, tefekkür etmeyen, bu hız ve rekabete karşın gelecek planı yapmayan “gelecek” körü bir nesil yetişiyor.
İnsanlar o kadar yoğun ve meşgul ki TV programları 8-10 yaş zekâ seviyelerinde yapılıyor. Malum kolay anlaşılsın ve terk edilmesinler diye.
Güya müzik adı altında, erotizm, şiddet sürekli pompalanıyor. Çoğu klipte kadın bedeni "meta" olarak ticarileştiriliyor. Para ve kadın yan yana oturtulmaya çalışılıyor.
Kadınların sürekli ticari düşünmeleri ve harcamaya zorlanmaları için beyinlere tv ve müziklerle çağrışımlar göndertiliyor.
Daha çok harca! Daha çok mutlu ol! Söylemleri ile beyinler ihlal ediliyor.
Her şey güç’e göre şekil alıyor, daha güçlü olursan “daha çok mutlu olursun” yalanları sürekli söyleniyor.
Makam veya paranın gücüne göre toplum yeniden şekilleniyor.
Ve devamını seyrediyoruz.
Bir ton bizi “biz” olmanın ötesine götüren şeylerin esaretine girmiş haldeyiz.
Ve halen düşünmüyor, okumuyor, elektronik aletlerin mahkumu olmaktan kendimizi kurtaramıyoruz.
Bizi bizden alan bir küresel savaşın içerisindeyiz.
Allah hepimize güç kuvvet versin, farkında olabilmeyi idrak edebilmeyi nasip etsin.. demıs sevgılı Ufuk kardesım sana teşekkürler