İNSANİ DUYGULARI ÖZLEMEK
Yaşanmışlıklar, özlemimiz oluyor...
ŞİMDİLERDE;
Sevgisizlik her alanda almış, başını gidiyor... Şimdi gençler bulamadığı, sevgiyi; birilerinde bulduğunu sanarak; kendisini her türlü tehlikeye açık hale getiren; yolculuğa çıkıyor...
Binalar arasına sıkışmış, yüz binler arasında yaşayan, yalnız, kimsesiz, insanlar... Aynen, cansız bir tablo gibiler... Sürekli mutluluğu, huzurlu ortamı arıyorlar...
Tüm değerlerimizi kaybettik... Arayış içerisindeyiz... Nesillerin geleceği meçhul... Yalnızlık insanın vazgeçilmez, gerçeği... Böylece insanlığımızı kaybettik... ARIYORUZ..
Böyle yaşamayı biz mi istedik? Yoksa, Birileri bize, bunları yaşamaya mecbur mu tutuyor?
Bize medeniyet, diye sunulan; her teknolojik ilerleme; bizi bizden alıp, götürüyor... meçhul, sonu bilinmeyen yerlere...
Şimdilerde cep telefonu çılgınlığı yaşanıyor... Kullanımı sayesinde nice aileler yıkıldı. Geçimsizlikler, tatışmalar, yaralamalar, şiddet... Yıkılmaya devam ediyor. Oysa teknoloji mutluluk getirecekti. Olmadı... Öz çekim yapacağım diye; kaybedilen canlar...
Anne ve Baba, gerçeğini dahi algılayamamış genç nesiller... Kendilerini arkadaş guruplarının ortasında buluyorlar.. İşte O zaman; gelsin tehlike çanları...
Biz gençliğimizde paylaşırdık... Bölüşürdük... Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için, anlayışı ile yaşardık.
BU ŞEHRİN CADDELERİ BAZI MUTLULUKLARIMIZA ŞAHİTLİK ETMİŞTİR. BAZI KEDERLERİMİZE...
O YILLARDA EN BÜYÜK EĞELENCEMİZ OYUN OYNAMAKTI. SİNEMAYA GİTMEKTİ...
Yazlık sinemalar vardı. Özel kuruluşların özel sinemaları. TCDD Atölyesi sineması, gibi...
Sinema paralarını ucun, ucuna birleştirerek, arkadaşlarla, denkleştirirdik. Teksas, Karaoğlan, macera dergilerini; Esen sinemasının yanında; para ile, kiralayarak, okurduk. O, kitapları kiraya vererek, sinema paramızı biriktirirdik.
Taş plağı, dinlerdik. Sonra gelişen teknoloji ile, üstten gelen plakların sırasıyla, aşağıya inerek; üzerindeki şarkı ve türküleri söyleten pikap denen aleti; Rahmetli Mahmut Amcanın evinde tanımıştım. Plakların söylediği nameleri, orada duymuştum. Girer, çıkar dinlerdik. Evimiz gibiydi...
Evimizi kendimiz temizlerdik, hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Kış hazırlıkları, mahalle sakinleri ile; ortaklaşa yapılırdı. Turşular, erişteler, salçalar, kuskus, kavurmalar; hep imece usulü yapılırdı. Peynirler, yağlar, tenekelerle alınırdı. Bunun için; yolculuklar yapılırdı. Patatesler, soğanlar, çuvallarla depolanırdı. Yazlık kimi sebzeler; evin duvarlarına asılarak; güneşte kurutulurdu. Komşulara gelen kışlık yakacaklar, imece usulü ile; kömürlüklere yerleştirilirdi. Böylece kışa hazırlanırdı. Komşular, birbirlerinden haberdar olurdu. Her konuda birbirlerine, yardımcı olunurdu. Garip, guraba korunurdu. Kederde ve sevinçte birliktelik; sıradan şeylerdi.
Evimizde, yaz mevsimi yaklaşırken, bir heyecan oluşurdu.
Babam, sanki bir iş verendi, Yaz mevsimi, işe girmek isteyenlerin, uğrak yeri; bizim ev olurdu. Yollarda, rastladığımız bazı insanlar; Bu iş bulma konusunda kendisine yardımcı olduğu için; Babamı hep rahmetle anarlardı.
Ömrünün son zamanlarında; insanların vefasızlığından, kadir, kıymet bilmeyişlerinden şikayet, eder, dururdu... Aynı şeyleri, biz şu an yaşıyoruz...
Kimi bazı insanlara yardımcı olduğumuzdan dolayı (İnsan olarak, yardımcı olduğunuz için) kendimizi suçladığımız, oluyor. İnsanız, ;''Bu adama iyilik yapılmazmış!!!'' '' iyiliğe değmezmiş'' dediğimiz anlar oluyor. Kıymet bilmemenin, vefasızlık etmenin; insanoğlunun vazgeçilmez özelliklerinden, olduğunu yaşlanınca; öğreniyorsunuz...
İyiliğin vefasızlıkla, ihanetle, karşılık bulması; ne kadar garip...
Şuna inandım ki, insanın en büyük sınavı yine insanmış… ORHAN ARSLAN