YALAN *DÜNYA İÇİN.AHİRETİNİ ,DEĞİŞENLER…!!!
Zina, kumar, içki, haksız yere adam öldürmek, yalan konuşmak, faiz alıp-vermek, dedi-kodu ve gıybet etmek, su-i zanda bulunmak, hırsızlık-soygun-vurgun, kul hakkı yemek, insanlara ve hayvanlara zulmetmek haramdır ve büyük günahlardandır; cezası da-Allah korusun ama- Cehennem’e atılmaktır. Tamam, hepsi doğrudur, iman prensiplerimizdir, bunlar İslam’ın olmazsa olmazlarıdır; tasdik ederiz ve onay veririz. Bunlar kaçınmamız gereken, uzak durmamız gereken hal ve hareketlerdir... Amenna ve saddekna.
Bunların yanı sıra, bir de eda etmemiz gereken, yerine getirmemiz gereken ibadetlerimiz, sorumluluklarımız vardır. Mesela namazları eda etmek, ramazan orucunu tutmak, zengin olmamız halinde zekat ve öşür vermek, Hac ve Umreyi eda etmek, Allah yolunda infak etmek, fakir-fukaraya yardımda bulunmak, güzel ahlakla mücehhez olmak, cihad faaliyetlerine bizzat iştirak etmek, bu yolda gayret göstermek...
-Burada bunlara benzer yüzlerce hüküm sayabiliriz, ama meramımız bu değil. Kara yolunda seyr-ü sefer halinde bulunan ve kendisine tebliğ edilen hususlara eksiksiz riayet eden bir insan, hayatın akışı içinde
ve Allah yolunda helal-haram, günah-sevap, rahmet-azap, Cennet-Cehennem gibi kavramları hafife alıyor ve manevi işaret levhalarına gereğince riayet etmiyor. Sizce bu olayda bir gariplik yok mudur? Burada bir samimiyet eksikliği, ihsan ve ihlas noksanlığı, bir iki yüzlülük, mürailik hissetmiyor musunuz? Söyler misiniz beyler, bu ne yaman çelişki, bu ne menem anlayış, bu nasıl bir inanış?
-Sözde, zikredilenlerin tamamına inanıyoruz, ama yaşadığımız hayat ne? Niçin imanımız ile amelimiz, sözümüz ile özümüz, kavlimiz ile fiilimiz, içimiz ile dışımız mütenasip değildir? Neden yaşadığımız hayat ile inanç dünyamız bir birine benzemez, neden uyum sağlamaz? Kabul etsek te etmesek te, bu işte bir pürüz var. Bir yerlerde arıza, bazı kısımlarda hasar var. Kara yolundaki trafik işaret ve levhalarına dünyevi zarara uğramamak adına ve büyük bir öz veri, inanılmaz bir hassasiyetle riayet eden, hata işlememek için kılı kırk yaran insan; ebedi alemi kaybetmemek, heder etmemek adına, sırf bu kaygılar ile Allah Yolu’ndaki işaret levhalarına niçin riayet etmez, nasıl korkusuz yaşar, neden bu kadar rahat? Hem de imanlı olduğunu, Mü’min-Müslüman olduğunu beyan ettiği halde!!!
Geliniz, gönül dünyamızda bir hesaplaşma, bir muhasebe yapalım. Herkes kendi hatalarını kendisi tespit etsin ve herkes kendi çözüm yolunu kendisi bulsun. Çünkü herkesin durumu farklı, herkes aynı minval üzere değil. Her insanı bir kalıba sığdırmaya çalışmak haksızlıktır, zulümdür. Biz bunu yapamayız. Ama bizler, münferit olarak noksanlarımızı, hatalarımızı, kusur ve günahlarımızı tespit edip; Kur’an ve Sünnet ilkeleri dâhilinde bunların telafisi konusunda çözüm bulabiliriz. Değil mi ki, Allah bir, Peygamber(sav) bir, Kitap bir; o halde problem nerede? Selam ve dua ile,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
ALMAZ BİR TÜRLÜ
Seyreder dünyanın. Dönen çarkına
Dönüşünden ibret almaz bir türlü
İnsanın âlemin varmaz farkına
Arar kendisini bulmaz bir türlü
Gök kubbeye bakar biri anlamaz
Kimdir dost düşmanı yâri anlamaz
Hakkı hesap edip karı anlamaz
Şaşar bildiğinden kalmaz bir türlü
Umudunu bağlar paraya pula
Atmıştır kendini nefsanî yola
Girmemiş meclise nasihat ala
Kötülük bağrında silmez bir türlü
Dağlara düzlere baksa göremez
Edep mahşerine bir gün giremez
Ecdadın gönlünü sorup deremez
Yaşar kendisine gelmez bir türlü
Gönül pencerenden bak var edene
Selam verme kula zulüm edene
Tenezzül eyleme çöplük didene
Mevlasız kul Refik gülmez bir türlü
14.12.2011//Refik KUTLU//Sivas
(Kul Refik-i) Noter tas tiklidir.