BAYRAM GELİYOR BAYRAM
Her ne kadar bu sene evimizde geçirecek olsak da; Bayram, Bayramdır...
Şöyle eski bayramları anarak, sevincimizi çoğaltalım. Yüzümüz gülsün... Evimiz neşe dolsun... Mutluluğumuz, daim olsun.... Haneler huzur bulsun... Bayram neşesi her yere, her mekana dolsun... Dostlar, Akrabalar, Hastalar, Bayram sonu da olsa; Unutulmasın.. Hep anılsın, hafızalardan silinmesin... Buruk bir sevinçle de olsa; Bayramımız, Bayram olsun...
Eski bir Bayram gününü , Tadı damağımızda kalan yaşadıklarımızı, şöyle bir analım...
Bayram Öncesi;
Çarşı, pazar şenlendi. Bayram geliyor, bayram... Çocuklar heyecanlı, Yaşlılar Umutlu... Bir başkadır Bayramın havası; Yaşayanlar bilir...
Ramazan Ayı, doyasıya yaşanmıştır. Onun adıdır; BAYRAM...
Herkesin gelenek haline getirdiği, eski ramazanlar demek istemiyorum. Biz, kendimizin yaşadığı, saflığın, temizliğin, dayanışmanın, kardeşliğin, sevinç ve kederde ortak olmanın; çok olduğu, bol olduğu, günlerden söz edeceğim. Bu hal içerisinde; yapılan ibadetlerden aldığımız; huzur ve tattan bahsedeceğim.
Mescidlerde, Elveda, Elveda şehri Ramazan Elveda, dediğimiz; Çocukluk ve gençlik günlerimizin neşesi içimize dolsun...
Yıllar, yıllar öncesinde; oruçla ilk tanıştığım zaman; Rahmetli annemin, sırtını bir taht gibi kullandığım, o muhteşem gün... İşte o günün; duyulan tat ve huzurunu hatırlatacağım. Anne şefkati, merhameti; yapılan ibadete ortak olma sevinci; kendisi de; oruç olmasına rağmen; altı yaşlarındaki bir çocuğu; öğlen sonrası sırtlayabiliyordu. Ondan huzur, duyuyor. Mutlu oluyordu. Tekerleme halinde; sürekli ikazlarda bulunuyordu. Oğlum, dayan az kaldı, az kaldı...
Annemin duası; Amasya´ da, Yeşil Irmağın sesi ile; yankılanıyordu. Allah kabul etsin. ALLAH razı olsun...
Ramazan ayının önemini, belirtmek adına; büyüklerimizin, orucunu bana verir misin? Sualinin; manasını anlamaya çalıştığımız, günlerden, bir günde; Babamın; Bir Ramazan ayı sabahında; kolumdan tutarak, Kütüklü Camiye sabah namazına götürdüğü, günün; bende bıraktığı izden bahsedeceğim. Namazsız olmaz, oğlum. Diyordu. Bazı sabah namazların da; Caminin ortasındaki, büyük odun sobasının içerisindeki odunların; çıtırtılarını duyuyordum. Cami cemaatinden bazıları; küçük olmam dolayısıyla; beni sever, beni ödüllendirmek isterlerdi. Hele bir KURAN oku, diyerek; beni teşvik ederlerdi.
Çarşıda, pazarda; yaşımızın küçüklüğüne rağmen; Ramazan Ayının, manevi havasının; insanlar üzerinde etkisini gösterdiğinden söz edeceğim.
İftar sonrası, kılınacak Teravih namazının heyecanını; bir çocuk olarak, nasıl beklediğimden söz edeceğim. Teravih namazı sırasında; okunan ilahilere, ortak olmak adına; ne kadar heyecanlandığımı, ortak olmaya başladığımız zaman ise; nasıl duygulandığımı anlatamam. Bazen, CAMİ içerisindeki, yaramazlıklarımızın; yaşlı insanlar tarafından; azarlandığını unutmuyorum. Kulaklarımızda çınlayan; Ya HENNAN, Ya MENNAN, ile, mutlu olurduk, coşardık...
Bazı insanımızın; her teravihi, ayrı bir camide kılmak gibi; güzel bir özelliği vardı.
Bu hal; İlkokul yıllarımızdan, gençlik yıllarımıza kadar, devam etti. O yıllarda bile; bazı insanların, bizlerin oruçlu halinden rahatsız olduğunu görüyordum. Bir anlam veremiyordum. Oruçlu halimiz, neden onları rahatsız ediyordu?
Gençlik yıllarımızın içerisinde; Ramazan Ayının ayrı bir önemi vardır...
Kurulan ortak sofralarda; yaşanan heyecan, samimiyet, içtenlik, dayanışma duygularının; bugün bile; gözlerimizi yaşlandırdığını, görüyorum. O, anları; anlatacak, cümle kurmakta, kelime bulmakta, zorlanıyorum. Tek kelime ile; samimiyet, dayanışma örnekleri... Bugün hasretle, özlemle andığımız; bizim hayatımızı derinden etkileyen anlar...
Hele öğrencilik yıullarının iftar sofraları...
Arkadaşlar ve dostlar arasında, bir dayanışma örneği olarak, yapılan iftarların; Ne kadar, huzurlu ve neşe içerisinde geçtiğini söylememize gerek yoktur. Neden? Ortada, O, kadar samimi duygular var ki; arkasında hiç bir hesabın olmadığı samimi duygular; Her türlü aksaklığı, eksikliği, noksanlığı, bütün kötü duyguları; alıp, götürüyor. O, tür kavramların, yaşamasına fırsat vermiyor. Her taraf; samimiyet, ciddiyet, arkadaşlık, dostluk, karşılıksız sevgi, kardeşlik duyguları ile beslenmektedir. Böyle bir ortamda; kötü duygular barına bilir mi? Elbette hayır... O günleri, O güzellikleri, O, hesapsız dostlukları; özlemiyorum, diyen insan; yalan söyler.
O, Yıllardaki; sivil toplum örgütlerinin, yaptıkları unutulamaz. Azdık, özdük. Tüm yapılan faaliyetler, meyvesini vermişti. Hala, vermeye devam ediyor. Bir dosta sarılmanın mutluluğu nedir? bilir misiniz?
Öyle dostlukların, bugün yaşanmasında engel nedir? Cevap çok karmaşık. Bugün, şartlar değişti. Şahısların; konumu ve mevki değişti. Çevresi, yakınları değişti. Ekonomik durumları, tavır ve davranışları değişti. Geride kalan; Sadece, hatıralarda yad edeceğimiz; O güzel günler kaldı...
Olsun yine de; O, günleri yaşadığımıza şükrediyoruz. Bugün, hayatımızda; iyilikler ve güzellikler adına ne varsa; O, günlerde, oralarda temelini attık. O gün, O şartlarda, bize; O tatlı, samimi, candan olayları yaşatan tüm arkadaşlara; teşekkür ediyoruz. Hayırla anıyoruz, hayırla anılmak istiyoruz.
İftara yakın, iftarlıklar; esnafların tezgahlarında; boy gösterirdi. Bizim aklımızdan çıkmayan; horoz şekerimiz, vardı. Yeri başkaydı. Bayram öncesi ise; memecimin giliği...
HELE bir iftar geleneğimiz, vardı. Her akşam, bir arkadaşın evine giderdik. Kimi zaman; unutamayacağımız, anılar yaşanmıştı. Böyle bir iftarda; Ev sahibimiz, ev halkına sesleniyordu.
Duyabileceğimiz, gür bir ses geliyor. Hanım, Yemeklerin suyunu fazlalaştır. Bizim oğlanın misafirleri; söylediğinden fazla geldi.
Hacı Baba; '' Gençler; doymadı iseniz; ilave yaptıralım...'' Hiç doyulmaz mı? Orada yemeği düşünen kim? Ortada öyle bir yemek var ki; Herkes zaten doyuyor. Dostluk, kardeşlik, samimiyet, kucaklaşma, hemhal olma... daha ne olsun... Doyduk biz... doyduuukkk...
Teravih biter. Malum, toplanılan, bazı çay hanelerde; toprağa serpilen suyun kokusu, ile; çayın deminin tadı; birbirine karışır. Muhabbetin koyusu başlar. Sahura kadar... Amma ne muhabbet, Baldan tatlı olan, dostların sözleri. Zamanın nasıl geçtiğini bilemeyeceğiniz bir anı yaşarsınız. Bakarsınız ki; Sahur vakti gelmiş... Ortak sahurların anlamı daha bir başkadır. Kimi zaman; sabah namazları ortak, kılınır. Dualar edilir, Hatimler takip edilir...
Gençliğimizin bize verdiği heyecan ile, bu hazzı hep yaşamıştık...
Gençlik günlerimizin, Son Ramazan Ayı içerisinde; başka bir heyecan başlamıştı. ÇAĞRI filmi... Açık çay ocaklarının bahçelerine konulan bir TV ile dikkatli bir şekilde izlerdik. Toprak kokusu, serpilen su ile; bize ayrı bir hava tadını verirdi.... Filimden, O kadar etkilenmişti ki, insanımız; çocuklarına ad, olarak koydular... Senelerce konuşuldu... Hala etkisi olduğuna inanıyorum.
Çağrı, Tüm çağlara... Tüm nesillere... Tüm gönüllere... Tüm susuz kalmış çöllere... Tüm inançsız insanlara... Tüm insanlığa... Ramazanın özü de; bu değil midir?
Sizi şöyle özlemini duyduğunuz bir Ramazan Ayını hatırlattı isem; ne mutlu bana... Bayramları tarif etmeye gerek görmüyorum. O, yaşanır... Anlatılamaz...
Kalın sağlıcakla, Bayramları, Bayram tadında yaşayacağımız; nice Bayramlara...