https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Orhan ARSLAN
Köşe Yazarı
Orhan ARSLAN
 

DEPREM GERÇEĞİ

DEPREM GERÇEĞİ. Bu yazıyı. Dört. Yıl önce önce yazmıştım Üç yıl önce yazmıştım. Arşive bakınca, aynı düşünceleri taşıdığımı ifade etmek için, tekrar paylaşıyorum. Biz genellikle felaketler geldikten sonra, tedbir almayı alışkanlık haline getirmiş bir yapıya sahibiz. O gün yazdıklarımın bugün deprem enkazı olarak, fazlası ile yaşandığını görmek insanı kahrediyor. İbret almıyoruz. Sadece konuşuyoruz... Şimdi İstanbul Depremi konuşuluyor. Ben İstanbul' da yaşayan bir arkadaşınızım. Şimdi bir sokakta sekiz metre ara ile karşılıklı olarak yapılmış dörder katlı binaların yıkılması anında, o sokak, yol artık kullanılamaz demektir. Zamanında bu kadar dar sokaklra kim dört kat izni verdi? Kim? Ta ki, oradaki molozlar kalkana kadar. Üstelik bir de o sokaklara park etmiş arabalar var. Belediyeler yılların biirkmiş sorunlarını çözemediler. Bir de kentsel dönüşümde altmış yıllık dairelere sıfır aynı ayarda ev isteyenlerin, zorluk çıkarmaları her şeyi karıştırdı. Daha dün Fatih' te gözümüzün önünde bir yangına müdahele etmek için, itfaiye aracı yarım saate yakın yangın mahalline park etmiş arabalar yüzünden giremedi. Şimdi İstanbul' da bu özelliği taşıyan binlerce sokak var. Neyi konuşuyoruz, bilmiyorum. Hangi alt yapı, hangi arama kurtarma ekibi, hangi sağlık birimi, böyle olacak bir felaketin altından kalkar. ALLAH korusun, Ülkenin dörtte biri durumundaki bu şehrin geçireceği ağır bir hasar, Ülkenin belini büker... İnsanın aklına  deli  deli  sorular  geliyor. Bundan seneler  önceki  belediye  yönetimleri  bu kadar basit bir  gerçeği  nasıl  görmemişler... Üstelik şu andaki  bazı belediyelerin  kentsel  dönüşümleri  çeşitli  bahaneler ile  engelemeye  çalışmaları ise,  yürekler acısı bir  durumdur. DEPREM GERÇEĞİ Bir kez daha sarsıldık… Deprem gerçeği bize kendini hatırlattı. Biz, ibret almadık… Tedbir almadık… İnadına depreme kafa tuttuk… Ona meydan okuduk… Bina sahipleri ile Müteahhitlerimizle, kimi zaman belediyelerimizle… Çürük raporu verilen binalarda, oturmaya devam ettik. Yetmedi depremi engellemek için yapılması gereken kentsel dönüşümleri geciktirdik. İhmal ettik. Olmadı çıkan yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük... Bekliyoruz, gerekli tedbirler alınacak, kentsel dönüşümler gerçekleşecek… Biz bekliyoruz da, deprem beklemiyor. Sürekli bize kendi varlığını hatırlatıyor. Yani ben buradayım, siz hala ne yapıyorsunuz? Diyor. Nasıl mı? İnşaat için gerekli olan hiçbir zorunluluğu yerine getirmeyerek… Resmi makamların belirttiği maddelere uymayarak. Kimi zaman yeteri kadar denetim yapmayarak… Çaldık, hem de ne çalma, insan hayatlarını hiçe sayarak… Betondan, demirden… Asıl inşaat için önemli olanlar bunlardır. Bakıyorsunuz C 30 rakamıyla ifade edilen beton ölçümü, 15-17 rakamları ile yapılmış… Kullanılan kum, standartlara uygun değil. Binanın asıl dayanağı olan iskeleti bu saydığımız malzemelerin doğru ve istenilen seviyede olmasından sağlam hale gelir. Binaya sonradan yapılan sündürme ve ilavelerin standartlara uygun olmaması da ayrı bir konudur. Genellikle, Yıkılan Binalar 1999 depreminden önce inşa edilen binalar… Ondan sonraki yapılan binalarda bazı özelliklere dikkat edilmiş. Ancak onlarda da yıkım var. Neden çünkü yönetmeliklere uyulmamış... Ancak, başka bir gerçek de şudur. Bu bina yıkılmadan önce satışa çıkarılsaydı bir daire, 600 bin civarında olacaktı. Yani büyük paralar ile mezar evler satın alıyoruz. Çünkü, evlerin dış görünüşleri bizi cezbediyor. Asıl önemli olan ayrıntılarına dikkat etmiyoruz… Devletin Başkanının hep gündemde tutarak hatırlatmasına rağmen, Hala zemin etüdü kontrolü yeteri kadar yapılmıyor. Apartmanlarda dikey yapılar gittikçe artıyor. Yatay yapılaşma, yeterli yeşil alan, binalara oto park yapma zorunluluğu, bir türlü hayata geçmiyor… Üstelik ahbap, çavuş ilişkisi ile, bina yönetmeliğine aykırı olarak yapılan ilave katlara göz yumuluyor. Verilen para cezaları ile, konu geçiştiriliyor. Bütün bunlara rağmen, Allah´ın merhameti sonsuz. 65 SAAT SONRA, 92 SAAT SONRA KURTULAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN, HAYATTA KALMASI TÜM belki, bu anlattığım olumsuzlukların bir an önce bitmesi için, bir umut olur. Onları bize bağışlayan RABBİME şükürler olsun... Onları nasıl korumuş, saklamış... Deprem Ülkemizin gerçeğidir. Yapılan çürük, denetimsiz, plansız, kontrolsüz binalar daha çok ölümlere sebep olmaktadır. Allah korusun, daha yüksek şiddete erişen depremlerde halimiz ne olur? Ne kurtarma ekibimiz yeter ne sağlık personelimiz yeter... Ne de depreme ilk müdahalede her türlü imkanı sunmaya çalışan ekiplerimiz yeter... Düşünün yıkılan bina 8 değil onun katmanları olsa idi, bugün neleri konuşuyor olacaktık… Evet, deprem gerçeğimiz var. Alınacak en basit tedbirler, sayesinde daha kötü sonuçlar almayı engelleyebiliriz. O, halde neyi bekliyoruz? Orhan. Arslan              
Ekleme Tarihi: 19 March 2024 - Tuesday

DEPREM GERÇEĞİ

DEPREM GERÇEĞİ.
Bu yazıyı. Dört. Yıl önce önce yazmıştım
Üç yıl önce yazmıştım. Arşive bakınca, aynı düşünceleri taşıdığımı ifade etmek için, tekrar paylaşıyorum. Biz genellikle felaketler geldikten sonra, tedbir almayı alışkanlık haline getirmiş bir yapıya sahibiz. O gün yazdıklarımın bugün deprem enkazı olarak, fazlası ile yaşandığını görmek insanı kahrediyor. İbret almıyoruz. Sadece konuşuyoruz...
Şimdi İstanbul Depremi konuşuluyor. Ben İstanbul' da yaşayan bir arkadaşınızım. Şimdi bir sokakta sekiz metre ara ile karşılıklı olarak yapılmış dörder katlı binaların yıkılması anında, o sokak, yol artık kullanılamaz demektir. Zamanında bu kadar dar sokaklra kim dört kat izni verdi? Kim? Ta ki, oradaki molozlar kalkana kadar. Üstelik bir de o sokaklara park etmiş arabalar var. Belediyeler yılların biirkmiş sorunlarını çözemediler. Bir de kentsel dönüşümde altmış yıllık dairelere sıfır aynı ayarda ev isteyenlerin, zorluk çıkarmaları her şeyi karıştırdı. Daha dün Fatih' te gözümüzün önünde bir yangına müdahele etmek için, itfaiye aracı yarım saate yakın yangın mahalline park etmiş arabalar yüzünden giremedi. Şimdi İstanbul' da bu özelliği taşıyan binlerce sokak var. Neyi konuşuyoruz, bilmiyorum. Hangi alt yapı, hangi arama kurtarma ekibi, hangi sağlık birimi, böyle olacak bir felaketin altından kalkar. ALLAH korusun, Ülkenin dörtte biri durumundaki bu şehrin geçireceği ağır bir hasar, Ülkenin belini büker... İnsanın aklına  deli  deli  sorular  geliyor. Bundan seneler  önceki  belediye  yönetimleri  bu kadar basit bir  gerçeği  nasıl  görmemişler... Üstelik şu andaki  bazı belediyelerin  kentsel  dönüşümleri  çeşitli  bahaneler ile  engelemeye  çalışmaları ise,  yürekler acısı bir  durumdur.
DEPREM GERÇEĞİ
Bir kez daha sarsıldık…
Deprem gerçeği bize kendini hatırlattı.
Biz, ibret almadık… Tedbir almadık…
İnadına depreme kafa tuttuk… Ona meydan okuduk… Bina sahipleri ile Müteahhitlerimizle, kimi zaman belediyelerimizle…
Çürük raporu verilen binalarda, oturmaya devam ettik. Yetmedi depremi engellemek için yapılması gereken kentsel dönüşümleri geciktirdik. İhmal ettik. Olmadı çıkan yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük...
Bekliyoruz, gerekli tedbirler alınacak, kentsel dönüşümler gerçekleşecek… Biz bekliyoruz da, deprem beklemiyor. Sürekli bize kendi varlığını hatırlatıyor. Yani ben buradayım, siz hala ne yapıyorsunuz? Diyor.
Nasıl mı? İnşaat için gerekli olan hiçbir zorunluluğu yerine getirmeyerek… Resmi makamların belirttiği maddelere uymayarak. Kimi zaman yeteri kadar denetim yapmayarak…
Çaldık, hem de ne çalma, insan hayatlarını hiçe sayarak… Betondan, demirden… Asıl inşaat için önemli olanlar bunlardır. Bakıyorsunuz C 30 rakamıyla ifade edilen beton ölçümü, 15-17 rakamları ile yapılmış… Kullanılan kum, standartlara uygun değil. Binanın asıl dayanağı olan iskeleti bu saydığımız malzemelerin doğru ve istenilen seviyede olmasından sağlam hale gelir. Binaya sonradan yapılan sündürme ve ilavelerin standartlara uygun olmaması da ayrı bir konudur.
Genellikle, Yıkılan Binalar 1999 depreminden önce inşa edilen binalar… Ondan sonraki yapılan binalarda bazı özelliklere dikkat edilmiş. Ancak onlarda da yıkım var. Neden çünkü yönetmeliklere uyulmamış...
Ancak, başka bir gerçek de şudur. Bu bina yıkılmadan önce satışa çıkarılsaydı bir daire, 600 bin civarında olacaktı. Yani büyük paralar ile mezar evler satın alıyoruz. Çünkü, evlerin dış görünüşleri bizi cezbediyor. Asıl önemli olan ayrıntılarına dikkat etmiyoruz…
Devletin Başkanının hep gündemde tutarak hatırlatmasına rağmen, Hala zemin etüdü kontrolü yeteri kadar yapılmıyor. Apartmanlarda dikey yapılar gittikçe artıyor. Yatay yapılaşma, yeterli yeşil alan, binalara oto park yapma zorunluluğu, bir türlü hayata geçmiyor… Üstelik ahbap, çavuş ilişkisi ile, bina yönetmeliğine aykırı olarak yapılan ilave katlara göz yumuluyor. Verilen para cezaları ile, konu geçiştiriliyor.
Bütün bunlara rağmen, Allah´ın merhameti sonsuz. 65 SAAT SONRA, 92 SAAT SONRA KURTULAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN, HAYATTA KALMASI TÜM belki, bu anlattığım olumsuzlukların bir an önce bitmesi için, bir umut olur. Onları bize bağışlayan RABBİME şükürler olsun... Onları nasıl korumuş, saklamış...
Deprem Ülkemizin gerçeğidir. Yapılan çürük, denetimsiz, plansız, kontrolsüz binalar daha çok ölümlere sebep olmaktadır. Allah korusun, daha yüksek şiddete erişen depremlerde halimiz ne olur? Ne kurtarma ekibimiz yeter ne sağlık personelimiz yeter... Ne de depreme ilk müdahalede her türlü imkanı sunmaya çalışan ekiplerimiz yeter... Düşünün yıkılan bina 8 değil onun katmanları olsa idi, bugün neleri konuşuyor olacaktık…
Evet, deprem gerçeğimiz var. Alınacak en basit tedbirler, sayesinde daha kötü sonuçlar almayı engelleyebiliriz. O, halde neyi bekliyoruz?
Orhan. Arslan
 
 
 
 
 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة

التقى الرئيس أردوغان الأصدقاء القدامى على مأدبة إفطار رمضاني أقيم في إسطنبول وألقى كلمة بهذه المناسبة. وفي كلمته التي ألقاها خلال الفعالية، أشار الرئيس أردوغان إلى أن رمضان هذا العام يمر وسط آلام جراء المجازر التي يشهدها قطاع غزة والأراضي الفلسطينية المحتلة. مستطردا بالقول: "لقد استشهد نحو 40 ألف شخص معظمهم من الأطفال والنساء، وأصيب 73 ألف شخص آخرون، ولا يزال أكثر من 7 آلاف من الأبرياء تحت الأنقاض. هذه تعتبر إحدى أكثر عمليات الإبادة الجماعية وحشية في القرن الأخير". وأوضح السيد الرئيس أن نفاق الدول الغربية التي تنتقد إسرائيل بالكلام لكنها تقدم الدعم بالسلاح والذخيرة لإسرائيل لتنفيذ مجازرها، حوّل قطاع غزة إلى أكبر مقبرة في العالم للأطفال والنساء. مؤكدا أن المنظمات والمؤسسات الدولية لم تتمكن من اجتياز هذا الاختبار بشكل جيد، كما أن العالم الإسلامي فشل في هذا الاختبار. وأضاف الرئيس أردوغان إلى أنه تم بذل الكثير من الجهد، وكان هناك العديد من المبادرات من قبل المؤسسات الدولية. مستطردا بالقول: "لكن كل هذه الجهود الدبلوماسية فشلت في إحداث التأثير المتوقع ضد غرور وغطرسة إسرائيل وتجاهلها للقوانين. نحن كمسلمين بحاجة إلى محسابة أنفسنا في هذا الصدد. أنا على ثقة أنه كلما أسرعنا في القيام بهذا النقد الذاتي بشكل علني، سيكون هذا أفضل للشعب الفلسطيني وأمة محمد بأكملها. إننا في تركيا لن نتردد في قول الحق ولن نتردد في رفع أصواتنا بالحقيقة حتى لو كانت مؤلمة. وفي الوقت الذي نسعى فيه جاهدين لتعزيز وتقوية بلدنا، سنكثف أيضا جهودنا لتعميق الوعي بالوحدة في العالم الإسلامي". "سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة" قال الرئيس أردوغان إن العدوان على قطاع غزة أظهر أهمية القوة والاستعداد لمنع الهجمات على المظلومين والمضطهدين. موضحا: "إن قيمة مشاريع الصناعات الدفاعية التي نفذناها على الرغم من عمليات التخريب والحظر والعقبات المختلفة، أصبحت اليوم مفهومة بشكل أفضل". وتابع السيد الرئيس حديثه بالقول: "سنواصل زيادة المساعدات الإنسانية التي نرسلها إلى قطاع غزة، والتي تجاوزت 40 ألف طن منذ اليوم الأول، على الرغم من الصعوبات العديدة التي نواجهنا. ولا بد لي من إيضاح نقطة في هذا الصدد: إن تركيا كما احتضنت جيرانها خلال الحرب العراقية الإيرانية، وكما أصبحت أنصارا للاجئين الفارين من الاضطهاد في سوريا، وكما لم تدر ظهرها لأي من أشقائها من القوقاز إلى القرم، هي اليوم أيضا تقدم الدعم إلى أشقائها في قطاع غزة بكل الوسائل المتاحة. ولا يمكن لأي افتراء أن يغيّر هذه الحقيقة. الأكاذيب والتشويهات لا يمكن أن تطمس هذه الحقيقة."
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة

التقى الرئيس أردوغان الأصدقاء القدامى على مأدبة إفطار رمضاني أقيم في إسطنبول وألقى كلمة بهذه المناسبة.

وفي كلمته التي ألقاها خلال الفعالية، أشار الرئيس أردوغان إلى أن رمضان هذا العام يمر وسط آلام جراء المجازر التي يشهدها قطاع غزة والأراضي الفلسطينية المحتلة. مستطردا بالقول: "لقد استشهد نحو 40 ألف شخص معظمهم من الأطفال والنساء، وأصيب 73 ألف شخص آخرون، ولا يزال أكثر من 7 آلاف من الأبرياء تحت الأنقاض. هذه تعتبر إحدى أكثر عمليات الإبادة الجماعية وحشية في القرن الأخير".

وأوضح السيد الرئيس أن نفاق الدول الغربية التي تنتقد إسرائيل بالكلام لكنها تقدم الدعم بالسلاح والذخيرة لإسرائيل لتنفيذ مجازرها، حوّل قطاع غزة إلى أكبر مقبرة في العالم للأطفال والنساء. مؤكدا أن المنظمات والمؤسسات الدولية لم تتمكن من اجتياز هذا الاختبار بشكل جيد، كما أن العالم الإسلامي فشل في هذا الاختبار.

وأضاف الرئيس أردوغان إلى أنه تم بذل الكثير من الجهد، وكان هناك العديد من المبادرات من قبل المؤسسات الدولية. مستطردا بالقول: "لكن كل هذه الجهود الدبلوماسية فشلت في إحداث التأثير المتوقع ضد غرور وغطرسة إسرائيل وتجاهلها للقوانين. نحن كمسلمين بحاجة إلى محسابة أنفسنا في هذا الصدد. أنا على ثقة أنه كلما أسرعنا في القيام بهذا النقد الذاتي بشكل علني، سيكون هذا أفضل للشعب الفلسطيني وأمة محمد بأكملها. إننا في تركيا لن نتردد في قول الحق ولن نتردد في رفع أصواتنا بالحقيقة حتى لو كانت مؤلمة. وفي الوقت الذي نسعى فيه جاهدين لتعزيز وتقوية بلدنا، سنكثف أيضا جهودنا لتعميق الوعي بالوحدة في العالم الإسلامي".

"سنواصل زيادة مساعداتنا الإنسانية إلى غزة"

قال الرئيس أردوغان إن العدوان على قطاع غزة أظهر أهمية القوة والاستعداد لمنع الهجمات على المظلومين والمضطهدين. موضحا: "إن قيمة مشاريع الصناعات الدفاعية التي نفذناها على الرغم من عمليات التخريب والحظر والعقبات المختلفة، أصبحت اليوم مفهومة بشكل أفضل".

وتابع السيد الرئيس حديثه بالقول: "سنواصل زيادة المساعدات الإنسانية التي نرسلها إلى قطاع غزة، والتي تجاوزت 40 ألف طن منذ اليوم الأول، على الرغم من الصعوبات العديدة التي نواجهنا. ولا بد لي من إيضاح نقطة في هذا الصدد: إن تركيا كما احتضنت جيرانها خلال الحرب العراقية الإيرانية، وكما أصبحت أنصارا للاجئين الفارين من الاضطهاد في سوريا، وكما لم تدر ظهرها لأي من أشقائها من القوقاز إلى القرم، هي اليوم أيضا تقدم الدعم إلى أشقائها في قطاع غزة بكل الوسائل المتاحة. ولا يمكن لأي افتراء أن يغيّر هذه الحقيقة. الأكاذيب والتشويهات لا يمكن أن تطمس هذه الحقيقة."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

President Recep Tayyip Erdoğan delivered remarks at an iftar dinner in Istanbul. Noting that the holy month of Ramadan was greeted and observed with a heavy heart this year due to the massacres in Gaza and the occupied Palestinian territories, President Erdoğan stated that one of the most brutal genocides of the century was taking place in Gaza, where nearly 40 thousand people, mostly children and women, were martyred, 73 thousand people were wounded and more than 7 thousand innocent people were trapped under the rubbles. “The hypocrisy of Western countries, which criticize Israel before public, but support Israel with weapons and ammunition so that it can carry out its massacres, has turned Gaza into the world's largest graveyard of children and women,” President Erdoğan said, underlining that international institutions and organizations once again failed in Gaza, and the Islamic world did not perform well during this period. “Many efforts have been made; many attempts have been made at international institutions. However, all these diplomatic efforts failed to have the expected effect in the face of Israel's impudence, lawlessness and arrogance. As Muslims, we definitely need a self-reckoning. I believe that the sooner and more open-heartedly we make this self-criticism, the better it will be for the Palestinian people and the entire Ummah of Muhammad. As Türkiye, we will not hesitate to speak the truth, to shout out what is right and the truth, even if it is painful. As we struggle for the further strengthening of our country, we will also intensify our efforts to root the awareness of unity in the Islamic world,” President Erdoğan said. “WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA” Stating that the attacks on Gaza showed the importance of power in preventing attacks against the oppressed as well as themselves, President Erdoğan pointed out that the value of the defense industry projects they have carried out despite various sabotage, embargoes and obstacles is much better understood today. “It is becoming clear why some people are targeting KAAN and why they are disturbed by Akıncı, TB2, Kızılelma, Anka, President Erdoğan said, noting that they will add new ones to these projects in the upcoming period. “We will continue to increase our humanitarian aid to Gaza, which we have delivered since the first day despite many difficulties, and has exceeded 40 thousand tons. Let me express one point here; Just as Türkiye welcomed its neighbors during the Iraq-Iran war, just as Türkiye became an ansar to the refugees fleeing persecution in Syria, just as Türkiye has never turned its back on any of its brothers and sisters from the Caucasus to Crimea, today Türkiye is protecting its brothers and sisters in Gaza with all its means. No slander can change this truth; lies and distortions cannot cover up this truth,” President Erdoğan said.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

President Recep Tayyip Erdoğan delivered remarks at an iftar dinner in Istanbul.

Noting that the holy month of Ramadan was greeted and observed with a heavy heart this year due to the massacres in Gaza and the occupied Palestinian territories, President Erdoğan stated that one of the most brutal genocides of the century was taking place in Gaza, where nearly 40 thousand people, mostly children and women, were martyred, 73 thousand people were wounded and more than 7 thousand innocent people were trapped under the rubbles.

“The hypocrisy of Western countries, which criticize Israel before public, but support Israel with weapons and ammunition so that it can carry out its massacres, has turned Gaza into the world's largest graveyard of children and women,” President Erdoğan said, underlining that international institutions and organizations once again failed in Gaza, and the Islamic world did not perform well during this period.

“Many efforts have been made; many attempts have been made at international institutions. However, all these diplomatic efforts failed to have the expected effect in the face of Israel's impudence, lawlessness and arrogance. As Muslims, we definitely need a self-reckoning. I believe that the sooner and more open-heartedly we make this self-criticism, the better it will be for the Palestinian people and the entire Ummah of Muhammad. As Türkiye, we will not hesitate to speak the truth, to shout out what is right and the truth, even if it is painful. As we struggle for the further strengthening of our country, we will also intensify our efforts to root the awareness of unity in the Islamic world,” President Erdoğan said.

“WE WILL CONTINUE TO INCREASE OUR HUMANITARIAN AID TO GAZA”

Stating that the attacks on Gaza showed the importance of power in preventing attacks against the oppressed as well as themselves, President Erdoğan pointed out that the value of the defense industry projects they have carried out despite various sabotage, embargoes and obstacles is much better understood today.

“It is becoming clear why some people are targeting KAAN and why they are disturbed by Akıncı, TB2, Kızılelma, Anka, President Erdoğan said, noting that they will add new ones to these projects in the upcoming period.

“We will continue to increase our humanitarian aid to Gaza, which we have delivered since the first day despite many difficulties, and has exceeded 40 thousand tons. Let me express one point here; Just as Türkiye welcomed its neighbors during the Iraq-Iran war, just as Türkiye became an ansar to the refugees fleeing persecution in Syria, just as Türkiye has never turned its back on any of its brothers and sisters from the Caucasus to Crimea, today Türkiye is protecting its brothers and sisters in Gaza with all its means. No slander can change this truth; lies and distortions cannot cover up this truth,” President Erdoğan said.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhabbet sofrası olan iftar sofrasının zenginliğinin apayrı olduğunu belirterek, bu sofrada bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan-ı Şerif'in bugün yedinci orucunu tuttuklarını anımsatarak, "Rabbim tuttuğumuz oruçları, eda ettiğimiz ibadetleri, yaptığımız hayır hasenatı katında kabul eylesin diyorum. Sizlerin şahsında buradaki gönüllü teşekküllerimizin tüm mensuplarının Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ediyorum" diye konuştu. “BATILI ÜLKELERİN MÜNAFIKLIĞI, GAZZE'Yİ DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK VE KADIN KABRİSTANINA ÇEVİRDİ” Gazze ve işgal edilmiş Filistin toprakları sebebiyle maalesef bu Ramazan-ı Şerif'i buruk karşıladıklarını, buruk idrak ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Çoğu çocuk ve kadın 40 bine yakın kardeşimizin şehit edildiği, 73 bin kardeşimizin yaralandığı, 7 binden fazla masumun hâlen yıkıntıların altında olduğu Gazze'de son asrın en vahşi soykırımlarından biri yaşanıyor. Sahne önünde İsrail'i eleştiren ama İsrail'e katliamlarını yapabilmesi için silah ve mühimmat desteği veren Batılı ülkelerin münafıklığı, Gazze'yi dünyanın en büyük çocuk ve kadın kabristanına çevirdi. Uluslararası kurum ve kuruluşlar Gazze'de bir kez daha sınıfta kaldı. Bu süreçte kabul edelim ki İslam dünyası da çok iyi bir sınav veremedi. Çok gayret gösterildi, çok çaba harcandı. Uluslararası kurumlar nezdinde pek çok girişimde bulunuldu. Ama bütün bu diplomatik çabalar İsrail'in şımarıklığı, hukuk tanımazlığı ve küstahlığı karşısında beklenen tesiri oluşturamadı." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanlar olarak bunun muhasebesini muhakkak yapmaları gerektiğini dile getirerek, "Bu öz eleştiriyi ne kadar erken, ne kadar açık yüreklilikle yaparsak, Filistin halkıyla birlikte tüm Ümmet-i Muhammed için o kadar hayırlı olacağına inanıyorum. Türkiye olarak acı da olsa doğruları söylemekten, hakkı ve hakikati haykırmaktan çekinmeyeceğiz. Ülkemizin daha da güçlenmesi için mücadele ederken İslam dünyasında vahdet bilincinin kökleşmesi için de çabalarımızı yoğunlaştıracağız" ifadesini kullandı. Gazze'ye yönelik saldırıların, kendileriyle birlikte kardeşlerine yönelik saldırıların engellenmesinde de gücün önemini gösterdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli sabotajlara, ambargolara ve engellere rağmen hayata geçirdikleri savunma sanayii projelerinin değerinin bugün çok daha iyi anlaşıldığını aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, birilerinin niye Kaan'ı hedef aldığının, Akıncı'dan, TB2'den, Kızılelma'dan, Anka'dan niçin rahatsız olduğunun ortaya çıktığını, önümüzdeki dönemde bu projelere yenilerini ekleyeceklerini vurguladı. “GAZZE’YE GÖNDERDİĞİMİZ İNSANİ YARDIMLARIMIZI ARTIRARAK SÜRDÜRECEĞİZ” İlk günden beri pek çok zorluğa rağmen Gazze'ye gönderdikleri 40 bin tonu aşan insani yardımların artarak süreceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bir hususu ifade etmek durumundayım. Türkiye, Irak-İran savaşında nasıl komşularına kucak açtıysa, Suriye'deki zulümden kaçan muhacirlere nasıl ensar olduysa, Kafkasya'dan Kırım'a nasıl hiçbir kardeşine sırtını dönmediyse, bugün de tüm imkânlarıyla Gazzeli kardeşlerine sahip çıkmaktadır. Bu gerçeği hiçbir iftira değiştiremez, yalanlar, çarpıtmalar bu hakikatin üstünü asla örtemez. İsrail'in sadece İsrail olmadığını, gerisindeki Amerika'sıyla, İngiltere'siyle, Almanya'sıyla, Fransa'sıyla, daha onlarca destekçisiyle bambaşka bir denklemi ifade ettiğini görmeyenin aklına da vicdanına da şaşarız." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinli yiğitlere "terörist" iftirası atanların listesinden Meclis'e girenler ile bu zihniyetle aynı çizgide buluşanların kendilerine söyleyecek sözü olamayacağını belirtti. Siyasi çıkar sağlamak için Türkiye düşmanlarının oyunlarına gelenleri önce Allah'a, sonra da milletin vicdanına havale ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkedeki kimilerinin Filistin, Gazze ve Ramallah diye bir yerin varlığından ilk kez 7 Ekim'de haberdar olmuş olabileceğini belirterek, "Bazı çevreler, Filistin halkının hak ve adalet mücadelesini ilk kez 7 Ekim'de duymuş da olabilir. Ama biz bu mücadeleye, buradaki yol ve dava arkadaşlarımızla birlikte ömrümüzü adadık. Dünyada hiçbir siyasetçinin yapmaya cesaret edemeyeceği dik duruşu, bundan 15 sene önce 'one minute' diyerek açıkça ortaya koyduk" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün nasıl zalimlerin karşısında, mazlumların yanında yer aldılarsa, bugün de aynı yerde olduklarını, aynı vakur tavırlarını muhafaza ettiklerini ve bundan sonra da bu duruşlarından geri adım atmayacaklarını kaydetti. Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birini, 14-28 Mayıs'ta, alınlarının akıyla gerçekleştirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Altılı masada oturanlar ne diyordu? 'Parlamentodayız'. 'Cumhurbaşkanını bu masa tayin edecek' diyorlardı. Ama onların dediği olmadı. Tam aksine, hamdolsun bizler şu anda Cumhurbaşkanlığı makamındayız, onların hiçbiri şu anda Parlamentoya bile giremedi. Zira 'Ve mekeru ve mekarallah, vallahu hayrul makirin'. Onlar kendilerine göre bir hesap yapıyorlar ama bu hesapların üzerinde en büyük hesap Allah'ındır ve o gerçekleşti" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil'deki terör baronlarından Pensilvanya'daki hainlere kadar tüm terör örgütlerinin karşılarında yer aldığı bu seçimlerden zaferle çıktıklarına işaret ederek, şunları söyledi: "Şişirilmiş anketler ve ücreti mukabil çalışan kalemşörlerin gazlamalarıyla iktidara yürüdüklerini zanneden faşist zihniyetin, seçim sürecinde nasıl pervasız hâle geldiğini hep birlikte gördük. Daha ortada hiçbir şey yokken atılan hesaplaşma naralarını, gizleme gereği dahi duymadıkları devr-i sabık oluşturma niyetlerini hep beraber utançla takip ettik. İnşallah, 31 Mart akşamı da bu neticeyi hep beraber görmeyi Rabbim bizlere nasip eylesin." Ülkenin farklı köşelerinde insanlara, medyaya ve sosyal medyaya yansımayan pek çok sözlü ve fiili saldırının yaşandığını bildiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle kılık kıyafetinden, dış görünüşünden dolayı kardeşlerinin hedef alındığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat dönemi benzeri nefret suçlarına maruz kaldıklarını da ifade ederek, sandıkta iki kez elde ettikleri tartışmasız seçim başarısıyla tüm bunların önüne geçtiklerini, muhalefeti de yönlendiren bir avuç azgın azınlığın sessiz çoğunluk üzerinde yeniden tahakküm kurmasına dur dediklerini vurguladı. Sadece Cumhur İttifakı'na oy verenlerin değil, diğer siyasi partilere gönül veren vatandaşların da özgürlüğünü, hak ve hukukunu böylece garanti altına aldıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seçimlerden sonra yaptığımız, 'Türkiye kazanmıştır. 85 milyon ferdiyle Türk milleti kazanmıştır' ifadesi asla altı boş bir beyan değildi. Türkiye, takip eden aylarda daha iyi görüldüğü üzere gerçekten büyük bir badire atlattı. Adeta uçurumun kenarından döndü" diye konuştu. “ATTIĞIMIZ HER ADIMA, SÖYLEDİĞİMİZ HER SÖZE, KILI KIRK YARAN BİR HASSASİYETLE YAKLAŞMAMIZ GEREK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ve buna güç, destek veren milletin aynı zamanda istiklal ve istikbaline de sahip çıktığını belirterek, hak ve özgürlükler dâhil bir şeyi inşa etmenin zor olduğunu, kimi zaman yıllar, on yıllar aldığını ama kazanımları kaybetmenin son derece kolay olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs seçimlerinin kendilerine öğrettiği en temel hususun bu olduğunu vurguladı. "Millî Şair" Mehmet Akif Ersoy'un, "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat yeter/Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman" dizelerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kardeşlerim, hangi nedenle olursa olsun yapılan yanlış bir tercih, Allah korusun sonu keşkelerle dolu nice pişmanlıklara yol açabilir. Etkileri iyi hesaplanmadan alınan fevri kararlar, düzeltilmesi yıllar sürecek büyük bir tahribata sebebiyet verebilir. Attığımız her adıma, söylediğimiz her söze, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı. “BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR” Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019'daki yerel seçimlere işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "2019'daki Mahallî İdareler Seçimlerinde çok küçük oy farklarıyla el değiştiren bazı belediyelerde yaşananları hepimiz biliyoruz. Ehil kadroların yerine göreve gelen kifayetsiz muhterislerin şehrimizi ne hâllere düşürdüğünü izah etmeme gerek var mı? Bırakın vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran yeni projelere, yeni eserlere imza atmayı, ulaştırma başta olmak üzere birçok alanda tıkır tıkır işleyen sistemleri bile bunlar bozdu. Şehirlerimizi belediyecilik hizmetlerinde ileriye götüremedikleri gibi, beceriksizlikleriyle bir nevi fetret devrine soktular. En basitinden deprem bu ülkenin bir gerçeğiyken, yönettikleri şehirlerimizi depreme hazırlama noktasında hiçbir gayret sarf etmediler. Bunlar tam zamanlı değil, yarı zamanlı mesai ehliydiler." Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi şahsi reklamlarına verdikleri ehemmiyetin yarısını, şehrin kördüğüm hâline gelen sorunlarının çözümüne vermediler. Utanmadan, sıkılmadan üst geçitlerin gövdesine 'İsrafı bıraktık' diyor. Hangi israfı? Sadece, sizin şurada, malum mahallere ve mahfillere harcadığınız rakamlar öyle bilinir gibi değil. Belediye başkanlığı gibi sorumluluğu ve vebali ağır bir görevi tek iş olarak değil, yarı zamanlı bir ek iş olarak yaptılar. Seçim gecesi milletin gözünün içine bakılarak söyledikleri, 'Kazanıyoruz.' yalanlarını ise neyse bugün kendileri bile hatırlamak istemiyor" ifadelerini kullandı. Tüm bu yaşadıklarının kendilerine bir gerçeği gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin kalkınma yolculuğunun sekteye uğramadan devam edebilmesi için Cumhurbaşkanı kadar, Meclis kadar, yerel yönetimlerde kimin olduğu, belediye başkanlığı makamında kimin oturduğu da önemlidir. Hükümet ile mahallî idareler arasındaki uyumun, vizyon, niyet ve fikir birlikteliğinin ülkemizi hedeflerine daha kolay ulaştıracağı bir gerçektir. Burada yaşanacak bir uyumsuzluğun da kimi yerlerde son 5 yıldır olduğu gibi bizi yavaşlatacağı aşikârdır" değerlendirmesinde bulundu. Bu bakımdan 31 Mart'ı milletin önüne açılan yeni bir fırsat penceresi olarak gördüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asla gevşemek yok, kesinlikle rehavete kapılmak yok. Boş verme seçeneğimizin olmadığı kritik bir seçime gidiyoruz. Şu an karşımda bulunan her bir kardeşimin önümüzdeki seçimlere işte bu geniş zaviyeden bakmasını istiyorum" dedi. "ULAŞILMADIK KİMSEYİ BIRAKMAMA HEDEFİYLE BU 13 GÜN BOYUNCA ÇALIŞACAĞIZ" Neredeyse 22 yıldır iktidarda olan, 11,5 milyonu aşkın üyesi olan bir siyasi partide elbette bazı eksikler, içlerine sinmeyen bazı durumların olabileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Nasıl beş parmağın beşi de bir değilse, siyaset sahnesindeki insanların da aynı olması beklenemez. Siyaset, ehemmi mühimme tercih etme, yani stratejik karar verme sanatıdır. Akılla, basiretle, ferasetle hareket ederek ülkemiz, milletimiz, şehrimiz ve davamız için en hayırlı kararı 31 Mart'ta vereceğimize inanıyorum. Özellikle siyasi hırslarını, milletin maslahatının önüne koyanların izlediği AK Parti ve Cumhur İttifakı'na güç kaybettirme stratejisini 31 Mart'ta hep birlikte boşa düşürmemiz gerekiyor. Ben şu anda karşımdaki kardeşlerimden bunu bekliyorum. İnşallah bunu boşa düşüreceğiz ve yolumuza kaldığımız yerden 'Yeniden İstanbul' diyerek devam edeceğiz. Sandıkta her oy önemlidir. AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın başarısı için her bir kardeşimizin desteğine, duasına, gayretine, mücadelesine ihtiyacımız var. Önümüzde çok iyi değerlendirmemiz gereken sadece 13 gün kaldı. Ulaşılmadık kimseyi bırakmama hedefiyle bu 13 gün boyunca çalışacağız." Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Konya'da olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Konyalı kardeşlerime, 110 bin kişi vardı, dedim ki 'İstanbul'daki tüm Konyalıları aramanız lazım. Adayımız Konyalı Murat Kurum, sahip çıkacaksınız.' Ve tabii coştular. Konyalı hemşehrilerine, kardeşimize sahip çıkma sözünü kendilerinden aldım. İstanbul başta olmak üzere, şehrimiz için projelerimizi anlatacağız. Ankara'yı aynı şekilde, İzmir'i, çok ciddi bir Konyalı potansiyeli de malum İzmir'de var. İzmir için de böyle bir çalışmayı yapacağız. Meydanlarda bol keseden vaat dağıtıp da şimdi bunları hatırlamayanların foyalarını tek tek ortaya dökeceğiz. Daha önce partimize, ittifakımıza oy vermiş kardeşlerimizin yanı sıra başta CHP olmak üzere mevcut yöneticilerinden umudunu kesen insanlarımıza ulaşacağız. Onları da ikna edecek, onların da kalplerini kazanacak ve bu seçimde oylarına talip olduğumuzu ifade edeceğiz. Hep birlikte el ele, gönül gönüle vererek inşallah 31 Mart'ta İstanbul'umuzu muradına kavuşturacağımıza inanıyorum. Sizlere güveniyorum. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Rabbim sevgimizi, dayanışmamızı, kardeşliğimizi daim eylesin diye dua ediyorum. İftar soframızı paylaştığınız için her birinize teşekkür ediyorum."
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhabbet sofrası olan iftar sofrasının zenginliğinin apayrı olduğunu belirterek, bu sofrada bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan-ı Şerif'in bugün yedinci orucunu tuttuklarını anımsatarak, "Rabbim tuttuğumuz oruçları, eda ettiğimiz ibadetleri, yaptığımız hayır hasenatı katında kabul eylesin diyorum. Sizlerin şahsında buradaki gönüllü teşekküllerimizin tüm mensuplarının Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ediyorum" diye konuştu.

“BATILI ÜLKELERİN MÜNAFIKLIĞI, GAZZE'Yİ DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK VE KADIN KABRİSTANINA ÇEVİRDİ”

Gazze ve işgal edilmiş Filistin toprakları sebebiyle maalesef bu Ramazan-ı Şerif'i buruk karşıladıklarını, buruk idrak ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Çoğu çocuk ve kadın 40 bine yakın kardeşimizin şehit edildiği, 73 bin kardeşimizin yaralandığı, 7 binden fazla masumun hâlen yıkıntıların altında olduğu Gazze'de son asrın en vahşi soykırımlarından biri yaşanıyor. Sahne önünde İsrail'i eleştiren ama İsrail'e katliamlarını yapabilmesi için silah ve mühimmat desteği veren Batılı ülkelerin münafıklığı, Gazze'yi dünyanın en büyük çocuk ve kadın kabristanına çevirdi. Uluslararası kurum ve kuruluşlar Gazze'de bir kez daha sınıfta kaldı. Bu süreçte kabul edelim ki İslam dünyası da çok iyi bir sınav veremedi. Çok gayret gösterildi, çok çaba harcandı. Uluslararası kurumlar nezdinde pek çok girişimde bulunuldu. Ama bütün bu diplomatik çabalar İsrail'in şımarıklığı, hukuk tanımazlığı ve küstahlığı karşısında beklenen tesiri oluşturamadı."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanlar olarak bunun muhasebesini muhakkak yapmaları gerektiğini dile getirerek, "Bu öz eleştiriyi ne kadar erken, ne kadar açık yüreklilikle yaparsak, Filistin halkıyla birlikte tüm Ümmet-i Muhammed için o kadar hayırlı olacağına inanıyorum. Türkiye olarak acı da olsa doğruları söylemekten, hakkı ve hakikati haykırmaktan çekinmeyeceğiz. Ülkemizin daha da güçlenmesi için mücadele ederken İslam dünyasında vahdet bilincinin kökleşmesi için de çabalarımızı yoğunlaştıracağız" ifadesini kullandı.

Gazze'ye yönelik saldırıların, kendileriyle birlikte kardeşlerine yönelik saldırıların engellenmesinde de gücün önemini gösterdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli sabotajlara, ambargolara ve engellere rağmen hayata geçirdikleri savunma sanayii projelerinin değerinin bugün çok daha iyi anlaşıldığını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birilerinin niye Kaan'ı hedef aldığının, Akıncı'dan, TB2'den, Kızılelma'dan, Anka'dan niçin rahatsız olduğunun ortaya çıktığını, önümüzdeki dönemde bu projelere yenilerini ekleyeceklerini vurguladı.

“GAZZE’YE GÖNDERDİĞİMİZ İNSANİ YARDIMLARIMIZI ARTIRARAK SÜRDÜRECEĞİZ”

İlk günden beri pek çok zorluğa rağmen Gazze'ye gönderdikleri 40 bin tonu aşan insani yardımların artarak süreceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bir hususu ifade etmek durumundayım. Türkiye, Irak-İran savaşında nasıl komşularına kucak açtıysa, Suriye'deki zulümden kaçan muhacirlere nasıl ensar olduysa, Kafkasya'dan Kırım'a nasıl hiçbir kardeşine sırtını dönmediyse, bugün de tüm imkânlarıyla Gazzeli kardeşlerine sahip çıkmaktadır. Bu gerçeği hiçbir iftira değiştiremez, yalanlar, çarpıtmalar bu hakikatin üstünü asla örtemez. İsrail'in sadece İsrail olmadığını, gerisindeki Amerika'sıyla, İngiltere'siyle, Almanya'sıyla, Fransa'sıyla, daha onlarca destekçisiyle bambaşka bir denklemi ifade ettiğini görmeyenin aklına da vicdanına da şaşarız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinli yiğitlere "terörist" iftirası atanların listesinden Meclis'e girenler ile bu zihniyetle aynı çizgide buluşanların kendilerine söyleyecek sözü olamayacağını belirtti.

Siyasi çıkar sağlamak için Türkiye düşmanlarının oyunlarına gelenleri önce Allah'a, sonra da milletin vicdanına havale ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkedeki kimilerinin Filistin, Gazze ve Ramallah diye bir yerin varlığından ilk kez 7 Ekim'de haberdar olmuş olabileceğini belirterek, "Bazı çevreler, Filistin halkının hak ve adalet mücadelesini ilk kez 7 Ekim'de duymuş da olabilir. Ama biz bu mücadeleye, buradaki yol ve dava arkadaşlarımızla birlikte ömrümüzü adadık. Dünyada hiçbir siyasetçinin yapmaya cesaret edemeyeceği dik duruşu, bundan 15 sene önce 'one minute' diyerek açıkça ortaya koyduk" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün nasıl zalimlerin karşısında, mazlumların yanında yer aldılarsa, bugün de aynı yerde olduklarını, aynı vakur tavırlarını muhafaza ettiklerini ve bundan sonra da bu duruşlarından geri adım atmayacaklarını kaydetti.

Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birini, 14-28 Mayıs'ta, alınlarının akıyla gerçekleştirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Altılı masada oturanlar ne diyordu? 'Parlamentodayız'. 'Cumhurbaşkanını bu masa tayin edecek' diyorlardı. Ama onların dediği olmadı. Tam aksine, hamdolsun bizler şu anda Cumhurbaşkanlığı makamındayız, onların hiçbiri şu anda Parlamentoya bile giremedi. Zira 'Ve mekeru ve mekarallah, vallahu hayrul makirin'. Onlar kendilerine göre bir hesap yapıyorlar ama bu hesapların üzerinde en büyük hesap Allah'ındır ve o gerçekleşti" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil'deki terör baronlarından Pensilvanya'daki hainlere kadar tüm terör örgütlerinin karşılarında yer aldığı bu seçimlerden zaferle çıktıklarına işaret ederek, şunları söyledi: "Şişirilmiş anketler ve ücreti mukabil çalışan kalemşörlerin gazlamalarıyla iktidara yürüdüklerini zanneden faşist zihniyetin, seçim sürecinde nasıl pervasız hâle geldiğini hep birlikte gördük. Daha ortada hiçbir şey yokken atılan hesaplaşma naralarını, gizleme gereği dahi duymadıkları devr-i sabık oluşturma niyetlerini hep beraber utançla takip ettik. İnşallah, 31 Mart akşamı da bu neticeyi hep beraber görmeyi Rabbim bizlere nasip eylesin."

Ülkenin farklı köşelerinde insanlara, medyaya ve sosyal medyaya yansımayan pek çok sözlü ve fiili saldırının yaşandığını bildiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle kılık kıyafetinden, dış görünüşünden dolayı kardeşlerinin hedef alındığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat dönemi benzeri nefret suçlarına maruz kaldıklarını da ifade ederek, sandıkta iki kez elde ettikleri tartışmasız seçim başarısıyla tüm bunların önüne geçtiklerini, muhalefeti de yönlendiren bir avuç azgın azınlığın sessiz çoğunluk üzerinde yeniden tahakküm kurmasına dur dediklerini vurguladı.

Sadece Cumhur İttifakı'na oy verenlerin değil, diğer siyasi partilere gönül veren vatandaşların da özgürlüğünü, hak ve hukukunu böylece garanti altına aldıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seçimlerden sonra yaptığımız, 'Türkiye kazanmıştır. 85 milyon ferdiyle Türk milleti kazanmıştır' ifadesi asla altı boş bir beyan değildi. Türkiye, takip eden aylarda daha iyi görüldüğü üzere gerçekten büyük bir badire atlattı. Adeta uçurumun kenarından döndü" diye konuştu.

“ATTIĞIMIZ HER ADIMA, SÖYLEDİĞİMİZ HER SÖZE, KILI KIRK YARAN BİR HASSASİYETLE YAKLAŞMAMIZ GEREK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonu ve buna güç, destek veren milletin aynı zamanda istiklal ve istikbaline de sahip çıktığını belirterek, hak ve özgürlükler dâhil bir şeyi inşa etmenin zor olduğunu, kimi zaman yıllar, on yıllar aldığını ama kazanımları kaybetmenin son derece kolay olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs seçimlerinin kendilerine öğrettiği en temel hususun bu olduğunu vurguladı.

"Millî Şair" Mehmet Akif Ersoy'un, "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat yeter/Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman" dizelerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kardeşlerim, hangi nedenle olursa olsun yapılan yanlış bir tercih, Allah korusun sonu keşkelerle dolu nice pişmanlıklara yol açabilir. Etkileri iyi hesaplanmadan alınan fevri kararlar, düzeltilmesi yıllar sürecek büyük bir tahribata sebebiyet verebilir. Attığımız her adıma, söylediğimiz her söze, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.

“BELEDİYE BAŞKANLIĞI GİBİ SORUMLULUĞU YARI ZAMANLI BİR EK İŞ OLARAK YAPTILAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019'daki yerel seçimlere işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "2019'daki Mahallî İdareler Seçimlerinde çok küçük oy farklarıyla el değiştiren bazı belediyelerde yaşananları hepimiz biliyoruz. Ehil kadroların yerine göreve gelen kifayetsiz muhterislerin şehrimizi ne hâllere düşürdüğünü izah etmeme gerek var mı? Bırakın vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran yeni projelere, yeni eserlere imza atmayı, ulaştırma başta olmak üzere birçok alanda tıkır tıkır işleyen sistemleri bile bunlar bozdu. Şehirlerimizi belediyecilik hizmetlerinde ileriye götüremedikleri gibi, beceriksizlikleriyle bir nevi fetret devrine soktular. En basitinden deprem bu ülkenin bir gerçeğiyken, yönettikleri şehirlerimizi depreme hazırlama noktasında hiçbir gayret sarf etmediler. Bunlar tam zamanlı değil, yarı zamanlı mesai ehliydiler."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi şahsi reklamlarına verdikleri ehemmiyetin yarısını, şehrin kördüğüm hâline gelen sorunlarının çözümüne vermediler. Utanmadan, sıkılmadan üst geçitlerin gövdesine 'İsrafı bıraktık' diyor. Hangi israfı? Sadece, sizin şurada, malum mahallere ve mahfillere harcadığınız rakamlar öyle bilinir gibi değil. Belediye başkanlığı gibi sorumluluğu ve vebali ağır bir görevi tek iş olarak değil, yarı zamanlı bir ek iş olarak yaptılar. Seçim gecesi milletin gözünün içine bakılarak söyledikleri, 'Kazanıyoruz.' yalanlarını ise neyse bugün kendileri bile hatırlamak istemiyor" ifadelerini kullandı.

Tüm bu yaşadıklarının kendilerine bir gerçeği gösterdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin kalkınma yolculuğunun sekteye uğramadan devam edebilmesi için Cumhurbaşkanı kadar, Meclis kadar, yerel yönetimlerde kimin olduğu, belediye başkanlığı makamında kimin oturduğu da önemlidir. Hükümet ile mahallî idareler arasındaki uyumun, vizyon, niyet ve fikir birlikteliğinin ülkemizi hedeflerine daha kolay ulaştıracağı bir gerçektir. Burada yaşanacak bir uyumsuzluğun da kimi yerlerde son 5 yıldır olduğu gibi bizi yavaşlatacağı aşikârdır" değerlendirmesinde bulundu.

Bu bakımdan 31 Mart'ı milletin önüne açılan yeni bir fırsat penceresi olarak gördüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asla gevşemek yok, kesinlikle rehavete kapılmak yok. Boş verme seçeneğimizin olmadığı kritik bir seçime gidiyoruz. Şu an karşımda bulunan her bir kardeşimin önümüzdeki seçimlere işte bu geniş zaviyeden bakmasını istiyorum" dedi.

"ULAŞILMADIK KİMSEYİ BIRAKMAMA HEDEFİYLE BU 13 GÜN BOYUNCA ÇALIŞACAĞIZ"

Neredeyse 22 yıldır iktidarda olan, 11,5 milyonu aşkın üyesi olan bir siyasi partide elbette bazı eksikler, içlerine sinmeyen bazı durumların olabileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Nasıl beş parmağın beşi de bir değilse, siyaset sahnesindeki insanların da aynı olması beklenemez. Siyaset, ehemmi mühimme tercih etme, yani stratejik karar verme sanatıdır. Akılla, basiretle, ferasetle hareket ederek ülkemiz, milletimiz, şehrimiz ve davamız için en hayırlı kararı 31 Mart'ta vereceğimize inanıyorum. Özellikle siyasi hırslarını, milletin maslahatının önüne koyanların izlediği AK Parti ve Cumhur İttifakı'na güç kaybettirme stratejisini 31 Mart'ta hep birlikte boşa düşürmemiz gerekiyor. Ben şu anda karşımdaki kardeşlerimden bunu bekliyorum. İnşallah bunu boşa düşüreceğiz ve yolumuza kaldığımız yerden 'Yeniden İstanbul' diyerek devam edeceğiz. Sandıkta her oy önemlidir. AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın başarısı için her bir kardeşimizin desteğine, duasına, gayretine, mücadelesine ihtiyacımız var. Önümüzde çok iyi değerlendirmemiz gereken sadece 13 gün kaldı. Ulaşılmadık kimseyi bırakmama hedefiyle bu 13 gün boyunca çalışacağız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Konya'da olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle tamamladı: "Konyalı kardeşlerime, 110 bin kişi vardı, dedim ki 'İstanbul'daki tüm Konyalıları aramanız lazım. Adayımız Konyalı Murat Kurum, sahip çıkacaksınız.' Ve tabii coştular. Konyalı hemşehrilerine, kardeşimize sahip çıkma sözünü kendilerinden aldım. İstanbul başta olmak üzere, şehrimiz için projelerimizi anlatacağız. Ankara'yı aynı şekilde, İzmir'i, çok ciddi bir Konyalı potansiyeli de malum İzmir'de var. İzmir için de böyle bir çalışmayı yapacağız. Meydanlarda bol keseden vaat dağıtıp da şimdi bunları hatırlamayanların foyalarını tek tek ortaya dökeceğiz. Daha önce partimize, ittifakımıza oy vermiş kardeşlerimizin yanı sıra başta CHP olmak üzere mevcut yöneticilerinden umudunu kesen insanlarımıza ulaşacağız. Onları da ikna edecek, onların da kalplerini kazanacak ve bu seçimde oylarına talip olduğumuzu ifade edeceğiz. Hep birlikte el ele, gönül gönüle vererek inşallah 31 Mart'ta İstanbul'umuzu muradına kavuşturacağımıza inanıyorum. Sizlere güveniyorum. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Rabbim sevgimizi, dayanışmamızı, kardeşliğimizi daim eylesin diye dua ediyorum. İftar soframızı paylaştığınız için her birinize teşekkür ediyorum."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

ABD ve İngiltere’de, İsrail’in katliamlarının gün yüzüne çıkması ve saklanamaz bir boyuta ulaşmasıyla birlikte ciddî bir kutuplaşmanın yaşandığı anlaşılıyor. Her iki ülke geleneksel devlet politikalarının bir devamı olarak 7 Ekim’den sonra İsrail’e açık destek verdi. Bu destek daha önce sorgulanmamış ve herhangi bir kutuplaşma yaşanmamıştı. Dolayısıyla 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemekte bir mahzur görmediler. Fakat İsrail ilk defa Filistinliler karşısında çaresizlik içindeydi. Hiç beklemedikleri bir anda Hamas karşılarına çıkmış ve İsrail’in dengesini bozmuştu. 7 Ekim’den sonra dengesini kaybeden sadece İsrail değildi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya ve Fransa gibi ülkeler Hamas’ın dirayeti karşısında şaşkına dönmüşler ve geleneksel soğukkanlı yaklaşımları bir kenara bırakmışlardı. Şiddeti yeniden sistemli bir politik araç olarak kullanacaklardı. Böylelikle Filistinliler boyun eğecekti. Bu olmadı, Filistinliler boyun eğmedi. İsrail’in sistemli şiddeti Filistinlilerin kanının Batı sokaklarına sıçramasına yol açtı. Seçkinler ve kamuoyu arasındaki kutuplaşma da böyle ortaya çıktı. Önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığımız gibi 7 Ekim’den sonra ABD ve İngiltere ordusundan askerlerin İsrail saflarında soykırım suçu işledikleri çokça konuşuldu. İngiltere’nin Güney Kıbrıs Rum kesiminde yer alan üsleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullanıldı ve bu gerçeği saklama gereği duymadılar. Çünkü daha ilk günden itibaren dehşet duygusunun coğrafyanın tamamında hissedilmesini istemişlerdi. Sadece fiilî savaşın içinde yer aldıkları izlenimi vermek istemediler. Muhtemelen bu durum İngiltere ve ABD’de herhangi bir kutuplaşmaya yol açmayacaktı. İsrail geçmişte birçok defa Gazze’yi yaşanılmaz hâle getirmişti fakat olayların üstü çabuk örtülmüştü. Çünkü Filistinliler direnişi zamana yayamıyordu. Fakat bu sefer Filistinliler İsrail’e çıkarma yapmak suretiyle görülmedik bir başarıya imza attı. Bu sebeple Filistinlilerin dünyanın gözü önünde cezalandırılmasına karar verdiler. İsrail’in vahşice saldırılarına destek verirken sonuçtan emindiler. İsrail yine kazanacaktı. Bunun için İsrail’in bütün suçlarına ortak oldular. Çünkü İsrail onların eseriydi. ABD ve İngiltere Doğu Akdeniz’de yeni bir koloni devlet kurmuş fakat bu koloninin varlığını Hitler döneminin Yahudi politikası ile meşrulaştırmışlardı. Ortada büyük ve güçlü bir hikâye vardı. Fakat bu hikâyenin etkisi İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki başarısına bağlıydı. Filistinlilerin bu yeni kolonide yeri yoktu. Filistinliler zararlı bir unsur olarak temizlenmeliydi. Böylelikle Anglosaksonlar yeni bir köprübaşını çok sağlam temeller üzerine kurmuş olacaklardı. Evet, bu yeni bir koloni devletti fakat Yahudilikle ilgili hikâye jeopolitik yapıyı görünmez kılmıştı. Gazzelilerin bu seferki direnişi ise önce, Batı kamuoyları nezdinde mazlum ve mağdur Yahudi algısını yok etti. Geriye İsrail’in koloni yapı olarak inşa edildiği fikri kaldı. Bugün ABD ve İngiltere’deki kutuplaşmanın kodları bu ikili durumda aranmalıdır: Bir tarafta güçlü ve etkili hikâye diğer tarafta ise Anglosaksonların kolonyal arzuları. ABD ve İngiltere’nin kolonyal arzuları Gazze’den sonra Batı’da da gündeme gelmeye başladı. Bu da hadiselerin farklı yorumlara açık olduğunu gösteriyor. İlginç olan ise İsrail taraftarı siyasetçilerin dahi İsrail’i bir “Amerikan kolonisine” dönüştürmeye çalışmakla suçlanmasıdır. İsrail taraftarı Cumhuriyetçi yazar ve siyasetçi Elliott Abrams’ın ABD senatosu çoğunluk lideri Chuck Schumer’i eleştirirken bu suçlamayı yapması kutuplaşmanın boyutlarıyla ilgili önemli bir ipucudur. Aynı tartışmalar İngiltere için de geçerlidir. Orada ise devlet politikasını oluşturan seçkinler ile sokaklar arasında bir kutuplaşama yaşanmaktadır. Oryantalist literatürde 1990’ların başından itibaren yeni bir dil inşa edilmişti. Bu dil, ABD ve İngiltere’nin Körfez bölgesini işgalinden beslenmişti. Hem İslam’ı hem Müslümanları doğrudan hedefe koymuşlardı. İslam ve terör eşleştirilirken istila ve işgalin önündeki engeller bertaraf edilmek istenmişti. Bu yeni dilin inşasında fark edilmeyen boyut ise sürecin Siyonist oryantalistlerin kontrolünde olmasıydı. İslam coğrafyasında büyük bir tahribata yol açtılar. Fakat Siyonist oryantalistler asıl olarak Batı entelektüel dünyasını da zehirlemişti. Entelektüeller seçkinlerle birlikte İsrail safında yer tuttular. Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

ABD ve İngiltere’de, İsrail’in katliamlarının gün yüzüne çıkması ve saklanamaz bir boyuta ulaşmasıyla birlikte ciddî bir kutuplaşmanın yaşandığı anlaşılıyor. Her iki ülke geleneksel devlet politikalarının bir devamı olarak 7 Ekim’den sonra İsrail’e açık destek verdi. Bu destek daha önce sorgulanmamış ve herhangi bir kutuplaşma yaşanmamıştı. Dolayısıyla 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemekte bir mahzur görmediler. Fakat İsrail ilk defa Filistinliler karşısında çaresizlik içindeydi. Hiç beklemedikleri bir anda Hamas karşılarına çıkmış ve İsrail’in dengesini bozmuştu. 7 Ekim’den sonra dengesini kaybeden sadece İsrail değildi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya ve Fransa gibi ülkeler Hamas’ın dirayeti karşısında şaşkına dönmüşler ve geleneksel soğukkanlı yaklaşımları bir kenara bırakmışlardı. Şiddeti yeniden sistemli bir politik araç olarak kullanacaklardı. Böylelikle Filistinliler boyun eğecekti. Bu olmadı, Filistinliler boyun eğmedi. İsrail’in sistemli şiddeti Filistinlilerin kanının Batı sokaklarına sıçramasına yol açtı. Seçkinler ve kamuoyu arasındaki kutuplaşma da böyle ortaya çıktı.

Önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığımız gibi 7 Ekim’den sonra ABD ve İngiltere ordusundan askerlerin İsrail saflarında soykırım suçu işledikleri çokça konuşuldu. İngiltere’nin Güney Kıbrıs Rum kesiminde yer alan üsleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullanıldı ve bu gerçeği saklama gereği duymadılar. Çünkü daha ilk günden itibaren dehşet duygusunun coğrafyanın tamamında hissedilmesini istemişlerdi. Sadece fiilî savaşın içinde yer aldıkları izlenimi vermek istemediler. Muhtemelen bu durum İngiltere ve ABD’de herhangi bir kutuplaşmaya yol açmayacaktı. İsrail geçmişte birçok defa Gazze’yi yaşanılmaz hâle getirmişti fakat olayların üstü çabuk örtülmüştü. Çünkü Filistinliler direnişi zamana yayamıyordu. Fakat bu sefer Filistinliler İsrail’e çıkarma yapmak suretiyle görülmedik bir başarıya imza attı. Bu sebeple Filistinlilerin dünyanın gözü önünde cezalandırılmasına karar verdiler. İsrail’in vahşice saldırılarına destek verirken sonuçtan emindiler. İsrail yine kazanacaktı. Bunun için İsrail’in bütün suçlarına ortak oldular. Çünkü İsrail onların eseriydi.

ABD ve İngiltere Doğu Akdeniz’de yeni bir koloni devlet kurmuş fakat bu koloninin varlığını Hitler döneminin Yahudi politikası ile meşrulaştırmışlardı. Ortada büyük ve güçlü bir hikâye vardı. Fakat bu hikâyenin etkisi İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki başarısına bağlıydı. Filistinlilerin bu yeni kolonide yeri yoktu. Filistinliler zararlı bir unsur olarak temizlenmeliydi. Böylelikle Anglosaksonlar yeni bir köprübaşını çok sağlam temeller üzerine kurmuş olacaklardı. Evet, bu yeni bir koloni devletti fakat Yahudilikle ilgili hikâye jeopolitik yapıyı görünmez kılmıştı. Gazzelilerin bu seferki direnişi ise önce, Batı kamuoyları nezdinde mazlum ve mağdur Yahudi algısını yok etti. Geriye İsrail’in koloni yapı olarak inşa edildiği fikri kaldı. Bugün ABD ve İngiltere’deki kutuplaşmanın kodları bu ikili durumda aranmalıdır: Bir tarafta güçlü ve etkili hikâye diğer tarafta ise Anglosaksonların kolonyal arzuları.

ABD ve İngiltere’nin kolonyal arzuları Gazze’den sonra Batı’da da gündeme gelmeye başladı. Bu da hadiselerin farklı yorumlara açık olduğunu gösteriyor. İlginç olan ise İsrail taraftarı siyasetçilerin dahi İsrail’i bir “Amerikan kolonisine” dönüştürmeye çalışmakla suçlanmasıdır. İsrail taraftarı Cumhuriyetçi yazar ve siyasetçi Elliott Abrams’ın ABD senatosu çoğunluk lideri Chuck Schumer’i eleştirirken bu suçlamayı yapması kutuplaşmanın boyutlarıyla ilgili önemli bir ipucudur. Aynı tartışmalar İngiltere için de geçerlidir. Orada ise devlet politikasını oluşturan seçkinler ile sokaklar arasında bir kutuplaşama yaşanmaktadır.

Oryantalist literatürde 1990’ların başından itibaren yeni bir dil inşa edilmişti. Bu dil, ABD ve İngiltere’nin Körfez bölgesini işgalinden beslenmişti. Hem İslam’ı hem Müslümanları doğrudan hedefe koymuşlardı. İslam ve terör eşleştirilirken istila ve işgalin önündeki engeller bertaraf edilmek istenmişti. Bu yeni dilin inşasında fark edilmeyen boyut ise sürecin Siyonist oryantalistlerin kontrolünde olmasıydı. İslam coğrafyasında büyük bir tahribata yol açtılar. Fakat Siyonist oryantalistler asıl olarak Batı entelektüel dünyasını da zehirlemişti. Entelektüeller seçkinlerle birlikte İsrail safında yer tuttular. Bu da kutuplaşmadan doğan gerilimi artırmaktadır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?

Gazze’deki soykırımcı İsrail’in katliamları 164. gününde, Ramazan ayında bile, yani, hem bugün yaşayan bütün Müslümanların hem de tarihte yaşamış bütün müminlerin bir tarihte birleştikleri Ramazan ayının manevi ikliminde bile hız kesmeden devam ediyor. İsrail savaş kabinesinin son toplantısından şu veya bu nedenle soykırıma ara vermek bir yana, Kuzey’den sürülen Gazze halkına, sığınıp toplandığı Refah’ta bile saldırılması konuşuluyor. Konuşulan şey zaten yapılıyor, yapıldı da. Aylardır bir de açlık silahıyla vurulan halk, kendilerine zar zor ulaştırılan yardımları alabilmek için toplandıkları yardım noktalarında toplu halde İsrail bombalarına ve yaylım ateşlerine hedef oluyor. Her seferinde onlarca kişi en korkunç şekilde hayatını kaybediyor. Bu manzaranın dünyanın her tarafından maalesef artık bir normal gibi kanıksanmış üç yönü var: İsrail’in ölçüsüz, durdurulamayan saldırganlığı, İsrail’in bu insanlık suçlarına pişkince mazeretli veya mazeretsiz ama sınırsızca destek çıkan muktedirler ve bu katliamlara en yüksek perdeden sesini çıkarsa bile fiilen hiçbir şey yapmayan, yapamayanlar. Dünyanın her yanından 7 Ekim’den beri ortaya konulan protestolar, soykırım ve Siyonizm karşıtı sesler mevcut dünya düzenine dair bütün algıları, duyguları ve tutumları etkilemiş görünüyor. Ama bu etkinin kısa vadede bu soykırımları durdurucu bir etkisi olmuyor ve başlı başına bu durum bilhassa bu soykırıma şu veya bu düzeyde karşı çıkanlarda bambaşka, belki farklılaşacak etkiler yapmaktadır. “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” ümitvarlığının yerine eşkıyanın zaten dünyaya hep hâkim olduğu müteşaim gerçekçiliğinin yavaş yavaş özümsenmesi.   Bu karamsar tabloyu Gazze halkı direnişiyle, şehadetiyle, başına gelen bütün musibetleri bambaşka bir hesaba atıfla ortaya koyduğu şölen havasıyla dağıtıyor, yerine imanın aydınlığını hâkim kılıyor. Çilenin de şehadetin de ahiretin de hesaba dahil olduğunu hatırlatarak, bu konuda yapılan hesapların matematiğini bir kez daha kuruyor, ama tabii ki anlayana. Belki birçok kişi hala oturup kalkıp “Hamas bu eylemleri yaparak ne kazandı? Bu kadar insanı ölüme sürükledi” diye kendi sığ matematiklerini ileri sürebiliyorlar. Oysa Gazzeliler bize her gün içinde debelenmekte olduğumuz bir dünyanın bizim için içerdiği felaketi hatırlatıp duruyorlar. Bize asıl bizim içinde bulunduğumuz ve kendimizi çok güvenli zannettiğimiz ahvalin içindeki tehlikeye işaret ediyorlar. Kerim Kitabın “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” emrini ölümden, bedenimize isabet edebilecek bir zarardan kaçmak olarak anlayabileceklerin yüzüne vurulan hakikat asıl tehlikenin gereğinde onurunuzu, haysiyetinizi elinden almaya kalkanlara karşı ölümünüzü ileri sürmekten kaçmanın tehlikesidir. “Savaşa gitmeseydiler ölmeyeceklerdi” diyen aklı-evveller, çok bilmiş stratejistler, taktisyenler her zaman çıkar bu muhasebe esnasında. Kelam-ı kadim ise onlara “ya rahat döşeklerinde, korunaklı evlerinde kalsalardı ölümden muaf mı kalacaklardı? Ölüm nerede olsanız gelip sizi bulmaz mı sanırsınız?” diyerek asıl hesabı hatırlatır. Bugün ülkelerini işgal etmiş, mukaddesatlarına, onurlarına, inançlarına kastetmiş azgın düşmanlarına karşı özgürlükleri için, onurları için canlarını bilerek isteyerek ortaya koyan Gazzelilerin hiçbir şey kaybetmediklerini herkesin bilmesi gerekiyor. Asıl kaybeden bu olup bitenleri doğru yorumlaya-mayanlar, bu olup bitenlerin içerdiği ayetleri, apaçık hakikatleri göremeyenler. GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR? Mescid-i Aksa imamı İkrime Sabri Ramazan dolayısıyla yaptığı konuşmada İslam ülkelerinin liderlerinin konuşmaktan ve en iyi ihtimalle kınamaktan, hatta şiddetle kınamaktan başka bir şey yapmadıklarını söylemiş. Müslüman dünyanın notunu en iyi verebileceği makamdan konuşmuş. Bu not başkalarının verdiği notlara benzemez. Şu veya bu alandaki uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlardan çok daha gerçekçi çok daha sahih bir değerlendirme. Gazze için neler yapılabileceği hususunda İslam dünyasının sergilediği tutum, katliamları durdurmadığı, hatta İsrail’e ve arkasında duranlara bir hesap ödettirmediği sürece bir acizlik olarak kayda geçecektir. Gazze kazanacak onun şehadetle yücelmesine sessiz kalanlar kaybedecektir. Bu konuda ortaya konulan sözümona “gerçekçi” gerekçeler yapılabilecekleri gerçekten araştırıp, yoklayıp, bir irade ortaya koyup da bir sınıra çarpmış olma halini yansıtmıyor. Bilakis bu konuda gerçekten yapılabilecekler hiçbir aktör tarafından ciddi olarak araştırılıp bir irade ortaya konulmuş değildir.   Bu süreçte herkesin kendisinden herkesten daha fazla şey beklediği Türkiye’nin bu konuda harekete geçmek ve bir şeyler yapmak için “yalnız” olduğu ve bilhassa Arap dünyasından yeterli desteği alamadığı bir gerçek olsa da, bu gerçek yapılanlarla yetinmek için asla bir mazeret oluşturamıyor. Esasen Türkiye halen Arap-İslam dünyasını harekete geçirip onlara bu konuda daha etkili ve sonuç alıcı bir tutum geliştirmek için öncü olabilir. Arap dünyasına şu hatırlatmayı yaparak onları harekete geçirebilir: Bu yapılanlara karşı sergilenen bu tepkisizlik eninde sonunda Arap liderliğinin meşruiyetini, şerefini, haysiyetini yerle bir etmektedir. Gazze’ye yapılan saldırıları doğrudan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri kendilerine yapılmış saldırılar olarak görmelidir ki zaten öyledir. Atılan her bomba bu ülkelerin her birinin varlığına, bağımsızlığına, şahsiyetine, atılmaktadır. Onların buna sessiz kalmaları ne Araplıkları ne Müslümanlıkları ne devletlikleri ve ne de liderliklerinin hiçbir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını göstermektedir her gün. Elbette gereken diplomatik üslupla, en azından İslam dünyasını yanına alıp İsrail’e, ABD’ye ve İsrail soykırımcılığına sahip çıkan bütün ülkelere karşı kullanılabilecek bütün kozları birlikte kullanma yönünde bir baskı oluşturulabilir. Esasen Uluslararası Adalet Divanı’nın kararından sonra ABD’ye karşı da daha farklı, daha üstenci ve daha ısrarcı bir dil kullanma imkânı doğmuştur. Yeni diplomatik manevra alanları oluşmuştur. İsrail evrensel değer ve kanunlara göre suçludur, ona yardım eden herkeste bu suça ortak olmaktadır. Tabii ki işe önce daha kolay yapılabilecekleri yapmakla başlamak lazım: Ticaretin tamamen durdurulması ve insani yardımların fiili durumlar yaratılarak ulaştırılmaya başlanması.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?

Gazze’deki soykırımcı İsrail’in katliamları 164. gününde, Ramazan ayında bile, yani, hem bugün yaşayan bütün Müslümanların hem de tarihte yaşamış bütün müminlerin bir tarihte birleştikleri Ramazan ayının manevi ikliminde bile hız kesmeden devam ediyor. İsrail savaş kabinesinin son toplantısından şu veya bu nedenle soykırıma ara vermek bir yana, Kuzey’den sürülen Gazze halkına, sığınıp toplandığı Refah’ta bile saldırılması konuşuluyor. Konuşulan şey zaten yapılıyor, yapıldı da. Aylardır bir de açlık silahıyla vurulan halk, kendilerine zar zor ulaştırılan yardımları alabilmek için toplandıkları yardım noktalarında toplu halde İsrail bombalarına ve yaylım ateşlerine hedef oluyor. Her seferinde onlarca kişi en korkunç şekilde hayatını kaybediyor.
Bu manzaranın dünyanın her tarafından maalesef artık bir normal gibi kanıksanmış üç yönü var: İsrail’in ölçüsüz, durdurulamayan saldırganlığı, İsrail’in bu insanlık suçlarına pişkince mazeretli veya mazeretsiz ama sınırsızca destek çıkan muktedirler ve bu katliamlara en yüksek perdeden sesini çıkarsa bile fiilen hiçbir şey yapmayan, yapamayanlar.
Dünyanın her yanından 7 Ekim’den beri ortaya konulan protestolar, soykırım ve Siyonizm karşıtı sesler mevcut dünya düzenine dair bütün algıları, duyguları ve tutumları etkilemiş görünüyor. Ama bu etkinin kısa vadede bu soykırımları durdurucu bir etkisi olmuyor ve başlı başına bu durum bilhassa bu soykırıma şu veya bu düzeyde karşı çıkanlarda bambaşka, belki farklılaşacak etkiler yapmaktadır. “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” ümitvarlığının yerine eşkıyanın zaten dünyaya hep hâkim olduğu müteşaim gerçekçiliğinin yavaş yavaş özümsenmesi.
 
Bu karamsar tabloyu Gazze halkı direnişiyle, şehadetiyle, başına gelen bütün musibetleri bambaşka bir hesaba atıfla ortaya koyduğu şölen havasıyla dağıtıyor, yerine imanın aydınlığını hâkim kılıyor. Çilenin de şehadetin de ahiretin de hesaba dahil olduğunu hatırlatarak, bu konuda yapılan hesapların matematiğini bir kez daha kuruyor, ama tabii ki anlayana.
Belki birçok kişi hala oturup kalkıp “Hamas bu eylemleri yaparak ne kazandı? Bu kadar insanı ölüme sürükledi” diye kendi sığ matematiklerini ileri sürebiliyorlar. Oysa Gazzeliler bize her gün içinde debelenmekte olduğumuz bir dünyanın bizim için içerdiği felaketi hatırlatıp duruyorlar. Bize asıl bizim içinde bulunduğumuz ve kendimizi çok güvenli zannettiğimiz ahvalin içindeki tehlikeye işaret ediyorlar. Kerim Kitabın “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” emrini ölümden, bedenimize isabet edebilecek bir zarardan kaçmak olarak anlayabileceklerin yüzüne vurulan hakikat asıl tehlikenin gereğinde onurunuzu, haysiyetinizi elinden almaya kalkanlara karşı ölümünüzü ileri sürmekten kaçmanın tehlikesidir. “Savaşa gitmeseydiler ölmeyeceklerdi” diyen aklı-evveller, çok bilmiş stratejistler, taktisyenler her zaman çıkar bu muhasebe esnasında. Kelam-ı kadim ise onlara “ya rahat döşeklerinde, korunaklı evlerinde kalsalardı ölümden muaf mı kalacaklardı? Ölüm nerede olsanız gelip sizi bulmaz mı sanırsınız?” diyerek asıl hesabı hatırlatır.
Bugün ülkelerini işgal etmiş, mukaddesatlarına, onurlarına, inançlarına kastetmiş azgın düşmanlarına karşı özgürlükleri için, onurları için canlarını bilerek isteyerek ortaya koyan Gazzelilerin hiçbir şey kaybetmediklerini herkesin bilmesi gerekiyor. Asıl kaybeden bu olup bitenleri doğru yorumlaya-mayanlar, bu olup bitenlerin içerdiği ayetleri, apaçık hakikatleri göremeyenler.
GAZZE İÇİN TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?
Mescid-i Aksa imamı İkrime Sabri Ramazan dolayısıyla yaptığı konuşmada İslam ülkelerinin liderlerinin konuşmaktan ve en iyi ihtimalle kınamaktan, hatta şiddetle kınamaktan başka bir şey yapmadıklarını söylemiş. Müslüman dünyanın notunu en iyi verebileceği makamdan konuşmuş. Bu not başkalarının verdiği notlara benzemez. Şu veya bu alandaki uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlardan çok daha gerçekçi çok daha sahih bir değerlendirme.
Gazze için neler yapılabileceği hususunda İslam dünyasının sergilediği tutum, katliamları durdurmadığı, hatta İsrail’e ve arkasında duranlara bir hesap ödettirmediği sürece bir acizlik olarak kayda geçecektir. Gazze kazanacak onun şehadetle yücelmesine sessiz kalanlar kaybedecektir. Bu konuda ortaya konulan sözümona “gerçekçi” gerekçeler yapılabilecekleri gerçekten araştırıp, yoklayıp, bir irade ortaya koyup da bir sınıra çarpmış olma halini yansıtmıyor. Bilakis bu konuda gerçekten yapılabilecekler hiçbir aktör tarafından ciddi olarak araştırılıp bir irade ortaya konulmuş değildir.
 
Bu süreçte herkesin kendisinden herkesten daha fazla şey beklediği Türkiye’nin bu konuda harekete geçmek ve bir şeyler yapmak için “yalnız” olduğu ve bilhassa Arap dünyasından yeterli desteği alamadığı bir gerçek olsa da, bu gerçek yapılanlarla yetinmek için asla bir mazeret oluşturamıyor. Esasen Türkiye halen Arap-İslam dünyasını harekete geçirip onlara bu konuda daha etkili ve sonuç alıcı bir tutum geliştirmek için öncü olabilir. Arap dünyasına şu hatırlatmayı yaparak onları harekete geçirebilir:
Bu yapılanlara karşı sergilenen bu tepkisizlik eninde sonunda Arap liderliğinin meşruiyetini, şerefini, haysiyetini yerle bir etmektedir. Gazze’ye yapılan saldırıları doğrudan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri kendilerine yapılmış saldırılar olarak görmelidir ki zaten öyledir. Atılan her bomba bu ülkelerin her birinin varlığına, bağımsızlığına, şahsiyetine, atılmaktadır. Onların buna sessiz kalmaları ne Araplıkları ne Müslümanlıkları ne devletlikleri ve ne de liderliklerinin hiçbir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını göstermektedir her gün. Elbette gereken diplomatik üslupla, en azından İslam dünyasını yanına alıp İsrail’e, ABD’ye ve İsrail soykırımcılığına sahip çıkan bütün ülkelere karşı kullanılabilecek bütün kozları birlikte kullanma yönünde bir baskı oluşturulabilir.
Esasen Uluslararası Adalet Divanı’nın kararından sonra ABD’ye karşı da daha farklı, daha üstenci ve daha ısrarcı bir dil kullanma imkânı doğmuştur. Yeni diplomatik manevra alanları oluşmuştur. İsrail evrensel değer ve kanunlara göre suçludur, ona yardım eden herkeste bu suça ortak olmaktadır. Tabii ki işe önce daha kolay yapılabilecekleri yapmakla başlamak lazım: Ticaretin tamamen durdurulması ve insani yardımların fiili durumlar yaratılarak ulaştırılmaya başlanması.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi.

Macron gemi azıya almış durumda.İrili ufaklı diğer devletçikleri de içine almak sûretiyle, Fransa, Almanya, İsveç, Finlandiya ve Polonya hattı, Rusya ille kesin hesaplaşmayı 2025 senesinde hedeflediklerini alenen ilân ediyorlar. Verilen beyânatlar, bu hedefin, ABD, Birleşik Krallık ve NATO dâhil olsun veyâ olmasın hayâta geçirilecek kesinlemesinde bulunuyor. Aradaki zamânı ise hazırlıklara hasredilecekmiş. Aslında gâliba bir işbölümü yaşanıyor. Avrupa ve Ortadoğu uzmanı Victoria Nuland’ın istifâsı ve yerine Pasifik uzmanı John Bass’ın gelmesi, ABD ve Birleşik Krallık kuvvetlerinin siyâseten ve askerî olarak Pasifik’e, Kıt’a Avrupası kuvvetlerinin ise Rusya’ya ve daha ihâtalı olarak Avrasya’ya yükleneceğini gösteriyor. ABD’deki bahsi edilen nöbet değişiminin ardından Tayvan’a süresiz olarak çok ciddî bir askerî sevkiyat ve yerleşiminin haberinin gelmesi, Filipin ve Çin donanmalarının restleşmesi, bu iddianın delilleri olarak değerlendirilebilir. Pek çok çevre, Trump’ın Kasım ayında kazanması durumunda, vasatın yatışabileceğini tahmin ettiğini biliyoruz. Bu tahmin iki açıdan sıkıntılı görünüyor. İlk olarak insanlığın veyâ dünyâ kamuoylarının içine düştüğü perişân hâli gösteriyor. Bu tahminde, kariyerinde çılgınlıklarla anılan bir insandan barışı beklemek gibi bir garâbet yatıyor. Şimdi soralım; Trump’ın serâpa ekonomik temelli insafsız bakışından bir barış çıkar mı? Meksikalıları böcek gibi gören Trump’ın savaşın doğuracağı korkunç bir yıkımdan ahlâken rahatsız olup bunu durdurmak yolunda bir inisiyatif alabileceğini kim iddia edebilir?   Trump’ın Avrupa kızgınlığının yegâne sebebi, NATO mensuplarının ekonomik katkılarını ihmâl etmesiydi. Değilse Trump, ilkesel seviyede NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi. Şikâyet ettiği tek husus, NATO’nun ABD ekonomisi üzerinde yük olmasından başka bir şey değildi. Eğer Trump iktidâra gelir ve bu arada 2025 olarak tarihlenen Rusya-Avrupa savaşı patlarsa, yapacağı ilk iş NATO katkı paylarına bakmak olacaktır. Eğer savaş ekonomilerine geçmiş Avrupa devletleri katılım paylarını edâ etmiş ise bu savaşı umûruna koyacağını hiç zannetmiyorum. Muhtemelen, son âna kadar 5. Maddeyi bile mesele etmeyecek, sâdece bedeli mukâbilinde silâh desteği vermekle yetinecektir. Bunu da “Çin ile uğraşıyorum. Meşgûlüm ve elimden gelen budur” kabilinden bir özür ile geçiştirecektir. Putin’in Trump’ın gelişini istemesinin arkasında yatan da sâdece bu kadarı; yâni Avrupa ile yapacağı savaşta ABD’yi doğrudan karşısında bulmak istememesi olsa gerekir. Değilse Putin, bilhassa yaptığı son tesirli ve bence târihî konuşmasında ortaya koymuş olduğu üzere, Trump’tan bir barış beklemediğini göstermiş durumda. Putin’in ikinci hesâbı ise ABD-Çin geriliminin tırmanmasının, yeni bir cephe meydana getirmesinin kendisine sağlayacağı imkânlardır.. Bu tırmanma Pasifik’de elini rahatlatacak, burada kendisine ,meselâ Japonya’dan bir tehdit gelecek olursa Çin ile başından beri çok arzuladığı stratejik ittifâkı kaçınılmaz hâle getirecektir. Rusya-Ukrayna veyâ Rusya-Avrupa savaşında çekimser kalan Çin’in artık bu lüksü kalmayacaktır. Kaldı ki, Pasifik’de Rusya-Çin askerî tatbikatlarının yoğunlaşması ve nihâyet Hint Denizi’nde yapılan; Rusya-Çin ve İran donanmalarının katıldığı tatbikat bunun operasyonel öncülleri olarak değerlendirilebilir. Trump’ın muhtemel iktidârından bir barış çıkmayacağına işâret eden diğer ve bence daha kuvvetli bir husus ise ABD ekonomisinin içine düşmüş olduğu sarmaldır. Ekonominin toparlanmasında savaş sanâyiinin başat rolünü Trump’dan daha iyi kim görebilir ki? Eğer Trump bildiğimiz ticârî kafalı Trump ise, kendisinden barış bekleyen saf çevrelerin tahminlerinin hilâfına, işlerin kızışmasından rahatsız olmak bir tarafa, iştahla bu gelişmelerin ekonomik değerini hesaplamakla iştigâl edecektir. Kaldı ki, Biden devrinde iyice azan ve fevkalade kârlar elde eden silâh sanâyiini karşısına alıp seçim kazanması imkânsızdır. Anlaşılıyor ki Biden-Trump farkı, kaçınılmaz olan küresel savaşta stratejik değil, tamâmen taktik bir farktır. İlki Avrupa-Avrasya önceliği ile hareket etti. Çin ile hesaplaşmayı erteledi. Trump ise Avrupa-Avrasya hesaplaşmasından elini eteğini çekerek önceliği Pasifik hesaplaşmasına verecek. Nihâi tahlilde bu, savaşın küreselleşmesinin de işlemesi mânâsına geliyor. Makro ölçekte, yâni derinlikli ABD hesapları açısından bakacak olursak, Biden-Trump ikilisi arasındaki iktidar geçişlerini aynı kitâbın birbiri ile bağlantılı iki bölüm başlığı olarak da değerlendirmek mümkündür. Muhtemelen, eğer insanlık kalırsa ve târih yazımı varlığını devâm ettirirse, yarım asır sonra bunun böyle yazılacağını tahmin ediyorum. ABD’nin- buna Anglosakson ittifak da diyebiliriz- derinlikli stratejisi evvelâ Biden üzerinden Avrupa-Avrasya savaşını başlatıp bu iki kıt’ayı birbirine düşürdü. Çin’i dışarıda bıraktı. Şimdi Trump faslı üzerinden Çin’i hedefe koyuyor. Nuland’ın istifâsının Biden’da herhangi bir üzüntü emâresi doğurmadan, vakay-ı âdiye gibi yaşanması, tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmesi tam da bunu gösteriyor. ABD’de işler güncel olarak çok sayıda savrulma gösterse de, gâliba derinlikli stratejiler açısından tıkırında işliyor…
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi.

Macron gemi azıya almış durumda.İrili ufaklı diğer devletçikleri de içine almak sûretiyle, Fransa, Almanya, İsveç, Finlandiya ve Polonya hattı, Rusya ille kesin hesaplaşmayı 2025 senesinde hedeflediklerini alenen ilân ediyorlar. Verilen beyânatlar, bu hedefin, ABD, Birleşik Krallık ve NATO dâhil olsun veyâ olmasın hayâta geçirilecek kesinlemesinde bulunuyor. Aradaki zamânı ise hazırlıklara hasredilecekmiş.
Aslında gâliba bir işbölümü yaşanıyor. Avrupa ve Ortadoğu uzmanı Victoria Nuland’ın istifâsı ve yerine Pasifik uzmanı John Bass’ın gelmesi, ABD ve Birleşik Krallık kuvvetlerinin siyâseten ve askerî olarak Pasifik’e, Kıt’a Avrupası kuvvetlerinin ise Rusya’ya ve daha ihâtalı olarak Avrasya’ya yükleneceğini gösteriyor. ABD’deki bahsi edilen nöbet değişiminin ardından Tayvan’a süresiz olarak çok ciddî bir askerî sevkiyat ve yerleşiminin haberinin gelmesi, Filipin ve Çin donanmalarının restleşmesi, bu iddianın delilleri olarak değerlendirilebilir.
Pek çok çevre, Trump’ın Kasım ayında kazanması durumunda, vasatın yatışabileceğini tahmin ettiğini biliyoruz. Bu tahmin iki açıdan sıkıntılı görünüyor. İlk olarak insanlığın veyâ dünyâ kamuoylarının içine düştüğü perişân hâli gösteriyor. Bu tahminde, kariyerinde çılgınlıklarla anılan bir insandan barışı beklemek gibi bir garâbet yatıyor. Şimdi soralım; Trump’ın serâpa ekonomik temelli insafsız bakışından bir barış çıkar mı? Meksikalıları böcek gibi gören Trump’ın savaşın doğuracağı korkunç bir yıkımdan ahlâken rahatsız olup bunu durdurmak yolunda bir inisiyatif alabileceğini kim iddia edebilir?
 
Trump’ın Avrupa kızgınlığının yegâne sebebi, NATO mensuplarının ekonomik katkılarını ihmâl etmesiydi. Değilse Trump, ilkesel seviyede NATO’ya karşı çıkan tek bir beyanat vermedi. Şikâyet ettiği tek husus, NATO’nun ABD ekonomisi üzerinde yük olmasından başka bir şey değildi. Eğer Trump iktidâra gelir ve bu arada 2025 olarak tarihlenen Rusya-Avrupa savaşı patlarsa, yapacağı ilk iş NATO katkı paylarına bakmak olacaktır. Eğer savaş ekonomilerine geçmiş Avrupa devletleri katılım paylarını edâ etmiş ise bu savaşı umûruna koyacağını hiç zannetmiyorum. Muhtemelen, son âna kadar 5. Maddeyi bile mesele etmeyecek, sâdece bedeli mukâbilinde silâh desteği vermekle yetinecektir. Bunu da “Çin ile uğraşıyorum. Meşgûlüm ve elimden gelen budur” kabilinden bir özür ile geçiştirecektir. Putin’in Trump’ın gelişini istemesinin arkasında yatan da sâdece bu kadarı; yâni Avrupa ile yapacağı savaşta ABD’yi doğrudan karşısında bulmak istememesi olsa gerekir. Değilse Putin, bilhassa yaptığı son tesirli ve bence târihî konuşmasında ortaya koymuş olduğu üzere, Trump’tan bir barış beklemediğini göstermiş durumda.
Putin’in ikinci hesâbı ise ABD-Çin geriliminin tırmanmasının, yeni bir cephe meydana getirmesinin kendisine sağlayacağı imkânlardır.. Bu tırmanma Pasifik’de elini rahatlatacak, burada kendisine ,meselâ Japonya’dan bir tehdit gelecek olursa Çin ile başından beri çok arzuladığı stratejik ittifâkı kaçınılmaz hâle getirecektir. Rusya-Ukrayna veyâ Rusya-Avrupa savaşında çekimser kalan Çin’in artık bu lüksü kalmayacaktır. Kaldı ki, Pasifik’de Rusya-Çin askerî tatbikatlarının yoğunlaşması ve nihâyet Hint Denizi’nde yapılan; Rusya-Çin ve İran donanmalarının katıldığı tatbikat bunun operasyonel öncülleri olarak değerlendirilebilir.
Trump’ın muhtemel iktidârından bir barış çıkmayacağına işâret eden diğer ve bence daha kuvvetli bir husus ise ABD ekonomisinin içine düşmüş olduğu sarmaldır. Ekonominin toparlanmasında savaş sanâyiinin başat rolünü Trump’dan daha iyi kim görebilir ki? Eğer Trump bildiğimiz ticârî kafalı Trump ise, kendisinden barış bekleyen saf çevrelerin tahminlerinin hilâfına, işlerin kızışmasından rahatsız olmak bir tarafa, iştahla bu gelişmelerin ekonomik değerini hesaplamakla iştigâl edecektir. Kaldı ki, Biden devrinde iyice azan ve fevkalade kârlar elde eden silâh sanâyiini karşısına alıp seçim kazanması imkânsızdır.
Anlaşılıyor ki Biden-Trump farkı, kaçınılmaz olan küresel savaşta stratejik değil, tamâmen taktik bir farktır. İlki Avrupa-Avrasya önceliği ile hareket etti. Çin ile hesaplaşmayı erteledi. Trump ise Avrupa-Avrasya hesaplaşmasından elini eteğini çekerek önceliği Pasifik hesaplaşmasına verecek. Nihâi tahlilde bu, savaşın küreselleşmesinin de işlemesi mânâsına geliyor. Makro ölçekte, yâni derinlikli ABD hesapları açısından bakacak olursak, Biden-Trump ikilisi arasındaki iktidar geçişlerini aynı kitâbın birbiri ile bağlantılı iki bölüm başlığı olarak da değerlendirmek mümkündür. Muhtemelen, eğer insanlık kalırsa ve târih yazımı varlığını devâm ettirirse, yarım asır sonra bunun böyle yazılacağını tahmin ediyorum. ABD’nin- buna Anglosakson ittifak da diyebiliriz- derinlikli stratejisi evvelâ Biden üzerinden Avrupa-Avrasya savaşını başlatıp bu iki kıt’ayı birbirine düşürdü. Çin’i dışarıda bıraktı. Şimdi Trump faslı üzerinden Çin’i hedefe koyuyor. Nuland’ın istifâsının Biden’da herhangi bir üzüntü emâresi doğurmadan, vakay-ı âdiye gibi yaşanması, tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmesi tam da bunu gösteriyor. ABD’de işler güncel olarak çok sayıda savrulma gösterse de, gâliba derinlikli stratejiler açısından tıkırında işliyor…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerle yaptığı bir toplantıda “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu benim son seçimim” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın “son seçimim” ifadeleri, onu sandıkta yenemeyeceklerini artık kabullenmiş kesimlerde tereddütlü de olsa bir “ümit ışığı” doğurdu. Tereddütlü, zira bunun seçim öncesi bir motivasyon açıklaması olabileceğini de düşündüler. “Son seçimim” açıklaması, AK Parti tabanında ve teşkilatlarında ise yaklaşmakta olan bir vedanın ilk sinyali gibi algılandı ve bariz şekilde hüzne neden oldu.   Recep Tayyip Erdoğan, 1976 yılında, daha 21 yaşında iken Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olarak aktif siyasete girdi. İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı, Beyoğlu İlçe Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, AK Parti Kurucu Genel Başkanlığı, Başbakanlık görevlerinde bulundu ve nihayet Cumhurbaşkanı seçildi. 49 yıllık bu büyük hikâyenin hiçbir aşamasında “hırs” göremezsiniz. Her başarının, elde edilen her makamın arkasında atılganlık, cesaret, dirayet, sabır ve en çok da mücadele oldu. Hemen hiçbir makam Erdoğan’a “verilmedi”, altın tepside sunulmadı; her birini çalışarak, ter dökerek, çetin mücadeleler vererek elde etti. Erdoğan, siyasetini iki temel düstur üzerinde yükseltti: Birincisi, daha ilk siyasi adımından itibaren, “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” düsturuydu. Ölümün gerçek olduğunu, ne kadar yaşayacağının ve ne zaman hayata veda edeceğinin tamamen Allah’ın takdirinde olduğunu her an hatırladı ve hatırlattı. Bu düstur ona mesuliyet bilinci ile birlikte mücadele cesareti de verdi. “Zamanı gelince bırakmak” ise Erdoğan siyasetinin ikinci düsturu oldu. Şahit olduğu kötü örneklerden yola çıkarak, Erdoğan, bir noktadan sonra emanetin gençlere devredilmesi gerektiğini sıklıkla vurguladı. Bu, aynı zamanda bir makama yapışıp kalma, şahsi ikbali uğruna en değerli makamların içini boşaltma hastalığına karşı bir uyarıydı. “3 dönem kuralını” kendisi koydu; Cumhurbaşkanı seçilmede 2 dönem kuralını kendisi getirdi.   Erdoğan, Allah’ın takdirine ve milletin iradesine teslim olmuş; verdiği uzun ve çetin mücadele neticesinde elde ettiği en yüksek makamda muhteris olmayan bir lider. Erdoğan bugün aramızda ve sağlığı da gayet yerinde. Allah’ın izniyle 2028 yılı Haziran ayına kadar da ülkenin Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek. Ya sonrası? Erdoğan, “Bu benim son seçimim” derken, muhtemeldir ki, mevcut Anayasa’nın getirdiği sınırlamaya atıfta bulunuyor. TBMM’nin bir erken seçim kararı almaması, ya da mevcut Anayasa’nın değişmemesi ihtimalleri üzerinden yorum yapıyor. Erdoğan benzeri, cesur, atılgan, güçlü, iradeli liderler tarihte karşımıza çok sık çıkmıyor. Böyle bir lider tarih sahnesine çıkınca, açıkçası, kendisiyle ilgili kararlar da kendi iradesinde olmuyor.   Türkiye’nin son çeyrek asrına olumlu yönde mühür vurmuş bir liderin, sağlığı da yerindeyken, kendi iradesiyle kenara çekilmesi, “emekliye ayrılması” artık kendi iradesini aşan bir durumdur. Tarihe ve kamuya mal olmuş bir büyük lideri Allah bize bağışladığı müddetçe, görevden alabilecek yegâne dünyevi merci millettir. Dünyanın epeyce ısındığı, 3’üncü dünya savaşı senaryolarının yazıldığı bir ortamda, sadece sevenlerinin değil, muhaliflerin dahi Erdoğan’ın Türkiye’nin başında olmasını isteyeceği açıktır. Covid salgını günlerinde yapılan kamuoyu araştırmalarında, Erdoğan’a güvenin yüzde 70’lere çıkmış olması gibi, kriz döneminde ülke, işini bilen, güçlü bir lideri iş başında görmek isteyecektir.   Öyleyse mesele millete bırakılmalı, millete sorulmalıdır. Yerel seçim sonrası, bir Anayasa değişikliği halkoylaması tüm tartışmalara son noktayı koyacaktır. Kimse Erdoğan bırakacak diye ümitlenmesin, kimse de hüzünlenmesin; söz de, karar da milletindir. 1976’dan beri bu ilkeyle yürüyen Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.
Ekleme Tarihi: 18 March 2024 - Monday

Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerle yaptığı bir toplantıda “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu benim son seçimim” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın “son seçimim” ifadeleri, onu sandıkta yenemeyeceklerini artık kabullenmiş kesimlerde tereddütlü de olsa bir “ümit ışığı” doğurdu. Tereddütlü, zira bunun seçim öncesi bir motivasyon açıklaması olabileceğini de düşündüler.

“Son seçimim” açıklaması, AK Parti tabanında ve teşkilatlarında ise yaklaşmakta olan bir vedanın ilk sinyali gibi algılandı ve bariz şekilde hüzne neden oldu.

 

Recep Tayyip Erdoğan, 1976 yılında, daha 21 yaşında iken Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olarak aktif siyasete girdi. İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı, Beyoğlu İlçe Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, AK Parti Kurucu Genel Başkanlığı, Başbakanlık görevlerinde bulundu ve nihayet Cumhurbaşkanı seçildi. 49 yıllık bu büyük hikâyenin hiçbir aşamasında “hırs” göremezsiniz. Her başarının, elde edilen her makamın arkasında atılganlık, cesaret, dirayet, sabır ve en çok da mücadele oldu. Hemen hiçbir makam Erdoğan’a “verilmedi”, altın tepside sunulmadı; her birini çalışarak, ter dökerek, çetin mücadeleler vererek elde etti.

Erdoğan, siyasetini iki temel düstur üzerinde yükseltti: Birincisi, daha ilk siyasi adımından itibaren, “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” düsturuydu. Ölümün gerçek olduğunu, ne kadar yaşayacağının ve ne zaman hayata veda edeceğinin tamamen Allah’ın takdirinde olduğunu her an hatırladı ve hatırlattı. Bu düstur ona mesuliyet bilinci ile birlikte mücadele cesareti de verdi.

“Zamanı gelince bırakmak” ise Erdoğan siyasetinin ikinci düsturu oldu. Şahit olduğu kötü örneklerden yola çıkarak, Erdoğan, bir noktadan sonra emanetin gençlere devredilmesi gerektiğini sıklıkla vurguladı. Bu, aynı zamanda bir makama yapışıp kalma, şahsi ikbali uğruna en değerli makamların içini boşaltma hastalığına karşı bir uyarıydı. “3 dönem kuralını” kendisi koydu; Cumhurbaşkanı seçilmede 2 dönem kuralını kendisi getirdi.

 

Erdoğan, Allah’ın takdirine ve milletin iradesine teslim olmuş; verdiği uzun ve çetin mücadele neticesinde elde ettiği en yüksek makamda muhteris olmayan bir lider.

Erdoğan bugün aramızda ve sağlığı da gayet yerinde. Allah’ın izniyle 2028 yılı Haziran ayına kadar da ülkenin Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek.

Ya sonrası?

Erdoğan, “Bu benim son seçimim” derken, muhtemeldir ki, mevcut Anayasa’nın getirdiği sınırlamaya atıfta bulunuyor. TBMM’nin bir erken seçim kararı almaması, ya da mevcut Anayasa’nın değişmemesi ihtimalleri üzerinden yorum yapıyor.

Erdoğan benzeri, cesur, atılgan, güçlü, iradeli liderler tarihte karşımıza çok sık çıkmıyor. Böyle bir lider tarih sahnesine çıkınca, açıkçası, kendisiyle ilgili kararlar da kendi iradesinde olmuyor.

 

Türkiye’nin son çeyrek asrına olumlu yönde mühür vurmuş bir liderin, sağlığı da yerindeyken, kendi iradesiyle kenara çekilmesi, “emekliye ayrılması” artık kendi iradesini aşan bir durumdur.

Tarihe ve kamuya mal olmuş bir büyük lideri Allah bize bağışladığı müddetçe, görevden alabilecek yegâne dünyevi merci millettir.

Dünyanın epeyce ısındığı, 3’üncü dünya savaşı senaryolarının yazıldığı bir ortamda, sadece sevenlerinin değil, muhaliflerin dahi Erdoğan’ın Türkiye’nin başında olmasını isteyeceği açıktır. Covid salgını günlerinde yapılan kamuoyu araştırmalarında, Erdoğan’a güvenin yüzde 70’lere çıkmış olması gibi, kriz döneminde ülke, işini bilen, güçlü bir lideri iş başında görmek isteyecektir.

 

Öyleyse mesele millete bırakılmalı, millete sorulmalıdır.

Yerel seçim sonrası, bir Anayasa değişikliği halkoylaması tüm tartışmalara son noktayı koyacaktır.

Kimse Erdoğan bırakacak diye ümitlenmesin, kimse de hüzünlenmesin; söz de, karar da milletindir. 1976’dan beri bu ilkeyle yürüyen Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğini, kuşkusuz, yine milletin iradesi belirleyecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Konya’da olmaktan ve hasret gidermekten dolayı memnun olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın vefanın şehri olduğunu dile getirdi. Konya ile gönül bağlarının çok eskilere dayandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençliğinden beri girdikleri her mücadelede Konya’yı dimdik yanlarında bulduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’yi kurup eser ve hizmet siyaseti için yola çıktıklarında Konya’nın yine yanlarında olduğunu belirtti. Cumhur İttifakı olarak 15 Temmuz’dan beri devam ettirdikleri milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü, devletin bekasını koruma mücadelesinde de Konya ile yol yürüdüklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi 2023 hedeflerine Konya ile beraber taşıdıklarını, Türkiye Yüzyılı’nın inşasını da Konya ile gerçekleştireceklerini ifade etti. Konyalılara 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’na verdiği destek için teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyalıların milletvekilliği seçiminde yaklaşık yüzde 70, cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 73 oranında destek verdiğini hatırlattı. “DEPREM BÖLGESİNDE VERDİĞİNİZ HİZMETLERİN YAKIN ŞAHİDİYİZ” Miting alanında 110 bin vatandaş bulunduğunun bilgisini veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konya bu. Her zamanki gibi Konya bu. Hani rahmetli Neşet Ertaş, ‘Kalpten kalbe giden bir yol var gizli gizli’ der ya. Bizim böyle bir yolumuz var. Ama bizimki artık gizli olmaktan çıktı, aşikâr. Sizler bu duruşunuzla meselenin sadece seçim, sandık değil, asıl meselenin kutlu bir davanın sancağını yüceltmek olduğunu tüm dünyaya gösterdiniz” diye konuştu. Konya’nın 31 Mart’ta da rekor bir oyla belediyecilikte tarih yazacağına, sancağı da en yükseğe çıkaracağına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Selçuklu başkenti Konya’ya da bunun yakışacağını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya, millî iradeye sahip çıkma konusunda emsalsiz olmanın, şehrini abad edecek emin ve ehil ellere oy vermenin yakışacağını söyledi. Konya’nın sadece kendi sınırlarından ibaret bir şehir olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın asırlarca Anadolu’ya başkentlik, nice şehirlere şahlık yaptığını anımsattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın âlimleriyle, arifleriyle, sanatkârlarıyla, çalışkanlığıyla, üretkenliğiyle ülkenin tamamına ışık saçtığını, sadece kalkınmakla, gelişmekle kalmadığını, herkese faydasının dokunduğunu anlattı. Eskiden beri Konyalıların bölgede ve dünyanın dört bir yanında yürüttüğü hayır, hasenat faaliyetlerinin bilindiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son deprem felaketinde gördük ki Konya, tüm mazlumlara ve mağdurlara el uzatarak onların hem yaralarını saran hem gönüllerini alan şehir olma vasfını sürdürüyor. Konya Büyükşehir Belediyemiz gerçekten deprem bölgesinde yapmadık destek bırakmadı. Büyükşehir Belediyemizle, sivil toplum kuruluşlarımızla fert fert Konyalı kardeşlerimizle deprem bölgesinde verdiğiniz hizmetlerin yakın şahidiyiz. Rabb’im hepinizden razı olsun, ülkemizi her türlü afetten muhafaza eylesin” ifadesini kullandı. Konya’dan aldıkları ilhamla 21 yıldır Türkiye’ye hizmet ederken çok yönlü bir mücadelenin içinde olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin asırlık ihmallerinin ürünü altyapı eksiklerini tamamlamak için de gece gündüz çalıştıklarını aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirler başta olmak üzere, vatan toprağının her karışını yatırımlarla, eserlerle donattıklarını kaydetti. “ÜLKEMİZİ SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERÎ OLARAK GÜÇLENDİRİRDİK” Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan demokrasi, hak, özgürlük ihlallerini telafi edecek reformları hayata geçirdiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasaklarla, baskılarla, zulümlerle geçen uzunca bir dönemi sona erdirdik. Bunlarla kalmadık. Ülkemize yönelik sayısız saldırının önüne set çektik. Sayısız tehdidi bertaraf ettik. Emperyalistlerin hedefindeki Türkiye’yi terörden, gizli, açık ambargolara kadar nice tuzaklardan kurtardık. Ülkemizi siyasi, ekonomik, askerî olarak güçlendirirken memleketin tüm potansiyelini kullandık. Dünyada yaşanan her gelişmeyi değerlendirdik. Eski Türkiye ile bugünkü Türkiye arasındaki farkı en iyi Konya’da görmek mümkündür. Ülkemizin sanayi, ticaret, tarım, turizm, kültür, sanat şehri Konya’nın 21 yılda katettiği mesafenin şahidi sizlersiniz. Geldiğimiz noktada artık her bakımdan yeni bir seviyeye çıkma, dünyanın en büyük ekonomileri, önde gelen siyasi güçleri arasına girme safhasındayız. Üretim kabiliyetimiz yanında siyasi ve sosyal etki alanımızda bu kritik sıçrayışı gerçekleştirebilecek durumdayız. Yeter ki güven ve istikrar iklimini devam ettirebilelim.” Geçmişte kaçırılan fırsatların çoğunun gerisinde, vesayetin kendisine alan açmak için körüklediği zayıf siyasi yönetimlerin yol açtığı boşlukların bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de aynı oyunun peşindeler. Geçen seçimleri hatırlayın. Birbirlerine yolda görseler selam vermeyecek olanları bir araya getiren işte bu odaktır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, altılı masayı hatırlatarak, şunları söyledi: “Bunlar bu. Bugün Mahalli İdareler Seçimi’nin kendine mahsus özelliklerini kullanarak cepheyi biraz daha genişlettiler. CHP, yine DEM’le gizli saklı bir iş birliği hâlinde. Bunu da milletin gözünden kaçırmak için her gün lügatten yeni bir ittifak buluyorlar. Sözde kent uzlaşması adı altında şehirleri, ilçeleri, belediye meclislerini paylaşıyorlar. Kendi iradesi olmayan DEM yönetimi, dışarıdan aldığı emirlere göre hareket ediyor. En çok oyu aldığı yerlerde bile şehirleri yönetecek değil örgütün emrinden çıkmayacak kukla isimleri aday gösteriyorlar yani nereden? Kandil’den. CHP ile yaptığı pazarlıkta payına düşen yerlerdeyse siyasi tabanı olan değil yine işaret edilen isimleri öne sürdüler. Bu iki partinin kazanmak için kurduğu sinsi oyuna, Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye kaybettirmek için katılan başka aktörler de var. Senaryoya asli unsur olarak dâhil edilmeyen bu figüranların tek görevi, Cumhur İttifakı’nın gücünü zayıflatarak CHP-DEM ittifakının değirmenine su taşımaktır.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin kifayetsiz muhterislerinin, yıllardır laiklik, Atatürkçülük ve irtica gibi kavramları istismar ederek varlığını sürdürmeyi başardığını söyledi. Şimdi aynı anlayışın farklı bir sürümüyle karşı karşıya olduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar da kendilerince bazı kavramlara sığınarak ülkenin ve milletin hayrına hiçbir program ortaya koymadan, hiçbir adım atmadan siyasette tırnak tutturmanın hevesindeler. Aynı yöntemi daha önce partimizden ayrılan birileri de denemişti. Hatırlıyorsunuz değil mi? Partimizden ayrılıp ondan sonra altılı masaya ne oldular? Misafir oldular. Şimdi ne alemdeler? Şu anda parlamentoda bile yerleri yok. Hepsinin de sonu hüsran oldu. Güya Anadolu ayağa kalkacaktı, kendileri Meclise bile giremediler. Sadece sandıkta değil milletin vicdanında da kaybettiler. Hiç şüphesiz bunların da akıbeti aynı olacak çünkü aynı yoldan gidiyorlar.” “HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR” Memleketin hayrına hiçbir fikir üretemeyen, eylem ortaya koyamayanların durumuna gönüllerinin razı olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir hüner göstermeden sırf AK Parti, Erdoğan husumetiyle ve AK Parti oylarına gözlerini dikerek siyaset yaptıklarını sananları anlamakta zorlandıklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eskiler, ‘Selden gelen suya gider’ derler. Sırtını sadece konjonktüre dayamaktan başka sermayesi olmayanların akıbeti, yeni bir konjonktürle silinip gitmektir. Hâlbuki bir davası, bir vizyonu, bir programı olanların durumu farklıdır. Hele bir de bunları destekleyecek projelere ve onları millete anlatacak samimi, tutarlı, hakikatli bir dile sahipseniz siyasette de gönüllerde de kalıcı olursunuz” ifadelerini kullandı. AK Parti’nin kurulduğu günden beri girdiği her seçimden birinci çıkmayı başardığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Konya, bizim bu davamızın da mücadelemizin de eser ve hizmetlerimizin de maruz kaldığımız saldırıların da en yakın şahididir. Soruyorum sizlere: Konya, AK Parti döküntüleriyle, tek parti faşistlerinin ve terör örgütü uzantılarının başarısı için çalışanlara itibar eder mi? Konya, CHP gibi adı her türlü kirli pazarlıkla ve şaibeli işlerle anılan bir partiyi sınırlarından içeri sokar mı? Şimdi bu ara ne yapıyor? Demet demet dolarları topluyorlar, avroları topluyorlar ve paylaşıyorlar. Şunların hâline bak. Bunlara bu ülke teslim edilir mi? Şimdi burada Mevlana Hazretleri’nin huzurunda öyle bir ses verin ki Toroslar’dan Hasan Dağı’na, dört bir yandan duyulsun. Konya, Selçuklunun çift başlı kartalı, medeniyetimizin mümbit pınarı Konya, gönül sultanlarının emaneti Konya, 31 Mart’ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart’ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Konya’yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı’nın renkleriyle boyamaya var mıyız? Hedefimiz, Ramazan-ı Şerif’in bayramı gelmeden 31 Mart’ı millî irade bayramı hâline getirmektir. Seçim tarihine sayılı günler kaldı. Sandıkları patlatmak, Konya’da tarihî bir oy oranı rekorunu yakalamak için gece gündüz çalışacağız. Maşallah, Konya kararını şimdiden vermiş.” “ŞEHİRLERİ, GÖRÜLMEMİŞ YATIRIMLARA KAVUŞTURDUK” Eser ve hizmet siyaseti konusunda Türkiye’de ellerine su dökecek kimseyi tanımadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 30 yıl önce belediyelerde başlattıkları bu siyaseti hükûmette de sürdürerek şehirlerin her birini eşi benzeri görülmemiş yatırımlara kavuşturduklarını söyledi. Bu anlayışla son 21 yılda Konya’ya 372 milyar liranın üzerinde kamu yatırımı yaptıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitimde 9 bin 249 yeni derslik inşa ettiklerini, şehre 4 yeni üniversite kazandırdıklarını, gençlik ve sporda 28 bin 931 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları açtıklarını bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya biri stadyum olmak üzere 114 spor tesisi inşa ettiklerini dile getirerek, Konyalı ihtiyaç sahibi vatandaşlar için 11 milyar lirayı aşkın destek verdiklerini kaydetti. Sağlıkta şehre 850 yataklı Karatay Şehir Hastanesi’nin de aralarında olduğu 3 bin 290 yataklı 37 hastane ile 109 sağlık tesisi yaptıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplamda 500 yataklı 7 hastanenin de içinde olduğu 18 sağlık tesisinin yapımının sürdüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya iki önemli sağlık tesisi daha kazandıracaklarına işaret ederek, “İlki, Meram’ın Ateşbazı Veli Mahallesi’nde yapılacak olan 500 üniteli Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Diğeri ise 1000 yatak kapasiteli Meram Millet Bahçesi’nin karşısındaki Dutlukır bölgesinde inşa edilecek şehir hastanesi konseptindeki hastanedir. Her iki sağlık tesisinin de şehrimize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum” dedi. “BÖLÜNMÜŞ YOL UZUNLUĞUNU 1282 KİLOMETREYE ÇIKARDIK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, 250 yataklı Kulu Bölge Devlet Hastanesi’nin çarşamba günü itibarıyla hasta kabulüne başlayacağını belirterek, şunları kaydetti: “TOKİ eliyle 27 bin 499 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettik. 2 bin 203 konutun yapımına devam ediyoruz. Kentsel dönüşümde şehrimizde toplam 54 bin 273 bağımsız bölümün dönüşümünü gerçekleştirdik. Mevlana Meydanı çevresini yeni baştan düzenleyerek şehre önemli bir cazibe merkezi kazandırdık. Şehrimizdeki 18 millet bahçesi projemizden 10’unu tamamladık, üçünün yapımına, beşinin projelendirme çalışmalarına devam ediyoruz. Ulaştırmada 167 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol uzunluğunu 1282 kilometreye çıkardık. Konya’da toplam 16 bin 837 metre uzunluğunda 291 adet köprü ve viyadüğü tamamlayıp hizmete açtık. Ülkemizin en yüksek ayak yüksekliğine sahip Eğiste Hadimi Viyadüğü’nü inşa ettik. Konya çevre yolunun ilk etabını hizmete açtık. İkinci etabın 18 kilometrelik kesiminde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bittiğinde güzergâhı 7 kilometre kısaltacak olan Alacabel Tüneli ve bağlantı yollarını 2026’da tamamlamayı hedefliyoruz.” Beyşehir-Seydişehir bölünmüş yolunu şubat ayında trafiğe açtıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, demir yollarında Ankara-Konya yüksek hızlı tren hattını, Kayacık Lojistik Merkezi’ni, Selçuklu Yüksek Hızlı Tren Garı’nı, Konya-Karaman hızlı tren hattını tamamlayıp işletmeye açtıklarını söyledi. “HAVALİMANIMIZIN YOLCU TRAFİĞİ 900 BİNE ULAŞTI” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyaray Projesi kapsamında Kayacık ile mevcut gar arasındaki 20 kilometrelik kesimi 4 hatlı hâle getireceklerini belirterek, bunun iki hattında yüksek hızlı tren, 2 hattında ise banliyö ve konvansiyonel işletmecilik yapılacağını dile getirdi. Uzunluğu 21 kilometreyi bulan 22 istasyonlu Necmettin Erbakan Üniversitesi-Yeni Gar-Meram raylı sistem hattıyla ilgili çalışmalarının devam ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Stadyum-Şehir Hastanesi tramvay hattının devamı olan 10 kilometrelik ikinci etap ihale aşamasında. Amacımız, Konya’da hâlen 27 kilometre olan raylı sistem hattı uzunluğunu önümüzdeki 5 senede Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlık iş birliği ile 105 kilometreye çıkarmaktır” dedi. Konya-Karaman hızlı tren hattının devamı olan 135 kilometre uzunluğundaki Karaman-Ereğli-Ulukışla hattındaki yapım çalışmalarının sürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Hava yollarında, Konya Havalimanı’mıza yıllık 3 milyon yolcu kapasiteli yeni terminal binası yaptık. Havalimanımızın 2003 yılında 76 bin olan yolcu trafiği geçtiğimiz yıl 900 bine ulaştı. Tarım ve ormanda şehrimizde Bağbaşı, Afşar Hadimi ve Bozkır başta olmak üzere 25 baraj, 41 gölet, 76 sulama tesisi ve 6 yer altı depolama tesisi inşa ettik. 7 baraj ve bir göletin inşası sürüyor. Ülkemizin en büyük altyapı yatırımlarından Mavi Tünel Projesi ile Konya’nın topraklarını ilave bir su kaynağı ile buluşturduk. İnşa ettiğimiz sulama projeleriyle Konya’da yaklaşık 1,5 milyon dekar zirai araziyi sulamaya açtık. Yapımı devam eden 12 sulama tesisimiz ile 410 bin dekar araziyi daha sulayacağız.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 21 yılda Konya ve ilçelerinde inşa edilen 150 taşkın koruma tesisiyle, şehir merkezinin 189 yerleşim yeri ve 46 bin dekar arazinin taşkın zararlarından korunduğunu söyledi. “ÇİFTÇİLERİMİZE YAKLAŞIK 119 MİLYAR LİRALIK TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK”  Konya’da 177 bin hektar alanda çalışma yaparak 143 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Çiftçilerimize yaklaşık 119 milyar liralık tarımsal hibe desteği verdik. Şehrimize 4 yeni organize sanayi bölgesi, 3 endüstri bölgesi, 2 teknokent, 21 araştırma geliştirme merkezi ile bir tasarım merkezi kurduk. Karapınar Sanayi Sitesi’ni bu yılki yatırım programımıza aldık. Dünyanın önde gelen savunma sanayi şirketleri arasına giren Aselsan, Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi’ndeki tesisinde faaliyete geçti. İstihdamı desteklemek için Konyalı işverenlerimize 9 milyar lira prim teşviki verdik. Enerjide Konya’nın 27 ilçesine doğal gaz arzı sağladık. Halkapınar’a da 2026 yılında doğal gaz arzı sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca Avrupa’nın en büyük, dünyanın sayılı güneş enerji santralleri arasında yer alan Karapınar Güneş Enerji Santrali’ni kurduk. Büyükşehir Belediyemiz de bilim merkezi, kongre merkezi, Kelebekler Vadisi gibi yatırımlarıyla bu çalışmaları destekledi.” Mitinge katılan vatandaşlara şehre yapılan hizmetlere ilişkin video izleten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah’ın izniyle 31 Mart’tan sonra bunlara Büyükşehir ve ilçe belediyelerimizle iş birliği içinde çok daha fazlasını ekleyeceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından partisinin Konya’daki belediye başkan adaylarını sahneye çağırarak vatandaşları selamladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, havalimanından miting alanına geldiği yol güzergâhında halkla sohbet etti, kendisini karşılayan çocuklara oyuncak hediye etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitinglerde kullandığı tırın içinde yer alan haritada Konya’nın üzerini raptiyeyle işaretledi. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, miting alanındaki konuşmasının ardından Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde vatandaşlarla fotoğraf çektirdi, daha sonra Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.
Ekleme Tarihi: 17 March 2024 - Sunday

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Konya’da olmaktan ve hasret gidermekten dolayı memnun olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın vefanın şehri olduğunu dile getirdi. Konya ile gönül bağlarının çok eskilere dayandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençliğinden beri girdikleri her mücadelede Konya’yı dimdik yanlarında bulduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’yi kurup eser ve hizmet siyaseti için yola çıktıklarında Konya’nın yine yanlarında olduğunu belirtti.

Cumhur İttifakı olarak 15 Temmuz’dan beri devam ettirdikleri milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü, devletin bekasını koruma mücadelesinde de Konya ile yol yürüdüklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi 2023 hedeflerine Konya ile beraber taşıdıklarını, Türkiye Yüzyılı’nın inşasını da Konya ile gerçekleştireceklerini ifade etti.

Konyalılara 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’na verdiği destek için teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyalıların milletvekilliği seçiminde yaklaşık yüzde 70, cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 73 oranında destek verdiğini hatırlattı.

“DEPREM BÖLGESİNDE VERDİĞİNİZ HİZMETLERİN YAKIN ŞAHİDİYİZ”

Miting alanında 110 bin vatandaş bulunduğunun bilgisini veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konya bu. Her zamanki gibi Konya bu. Hani rahmetli Neşet Ertaş, ‘Kalpten kalbe giden bir yol var gizli gizli’ der ya. Bizim böyle bir yolumuz var. Ama bizimki artık gizli olmaktan çıktı, aşikâr. Sizler bu duruşunuzla meselenin sadece seçim, sandık değil, asıl meselenin kutlu bir davanın sancağını yüceltmek olduğunu tüm dünyaya gösterdiniz” diye konuştu.

Konya’nın 31 Mart’ta da rekor bir oyla belediyecilikte tarih yazacağına, sancağı da en yükseğe çıkaracağına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Selçuklu başkenti Konya’ya da bunun yakışacağını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya, millî iradeye sahip çıkma konusunda emsalsiz olmanın, şehrini abad edecek emin ve ehil ellere oy vermenin yakışacağını söyledi. Konya’nın sadece kendi sınırlarından ibaret bir şehir olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın asırlarca Anadolu’ya başkentlik, nice şehirlere şahlık yaptığını anımsattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’nın âlimleriyle, arifleriyle, sanatkârlarıyla, çalışkanlığıyla, üretkenliğiyle ülkenin tamamına ışık saçtığını, sadece kalkınmakla, gelişmekle kalmadığını, herkese faydasının dokunduğunu anlattı.

Eskiden beri Konyalıların bölgede ve dünyanın dört bir yanında yürüttüğü hayır, hasenat faaliyetlerinin bilindiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son deprem felaketinde gördük ki Konya, tüm mazlumlara ve mağdurlara el uzatarak onların hem yaralarını saran hem gönüllerini alan şehir olma vasfını sürdürüyor. Konya Büyükşehir Belediyemiz gerçekten deprem bölgesinde yapmadık destek bırakmadı. Büyükşehir Belediyemizle, sivil toplum kuruluşlarımızla fert fert Konyalı kardeşlerimizle deprem bölgesinde verdiğiniz hizmetlerin yakın şahidiyiz. Rabb’im hepinizden razı olsun, ülkemizi her türlü afetten muhafaza eylesin” ifadesini kullandı.

Konya’dan aldıkları ilhamla 21 yıldır Türkiye’ye hizmet ederken çok yönlü bir mücadelenin içinde olduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin asırlık ihmallerinin ürünü altyapı eksiklerini tamamlamak için de gece gündüz çalıştıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirler başta olmak üzere, vatan toprağının her karışını yatırımlarla, eserlerle donattıklarını kaydetti.

“ÜLKEMİZİ SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERÎ OLARAK GÜÇLENDİRİRDİK”

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan demokrasi, hak, özgürlük ihlallerini telafi edecek reformları hayata geçirdiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasaklarla, baskılarla, zulümlerle geçen uzunca bir dönemi sona erdirdik. Bunlarla kalmadık. Ülkemize yönelik sayısız saldırının önüne set çektik. Sayısız tehdidi bertaraf ettik. Emperyalistlerin hedefindeki Türkiye’yi terörden, gizli, açık ambargolara kadar nice tuzaklardan kurtardık. Ülkemizi siyasi, ekonomik, askerî olarak güçlendirirken memleketin tüm potansiyelini kullandık. Dünyada yaşanan her gelişmeyi değerlendirdik. Eski Türkiye ile bugünkü Türkiye arasındaki farkı en iyi Konya’da görmek mümkündür. Ülkemizin sanayi, ticaret, tarım, turizm, kültür, sanat şehri Konya’nın 21 yılda katettiği mesafenin şahidi sizlersiniz. Geldiğimiz noktada artık her bakımdan yeni bir seviyeye çıkma, dünyanın en büyük ekonomileri, önde gelen siyasi güçleri arasına girme safhasındayız. Üretim kabiliyetimiz yanında siyasi ve sosyal etki alanımızda bu kritik sıçrayışı gerçekleştirebilecek durumdayız. Yeter ki güven ve istikrar iklimini devam ettirebilelim.”

Geçmişte kaçırılan fırsatların çoğunun gerisinde, vesayetin kendisine alan açmak için körüklediği zayıf siyasi yönetimlerin yol açtığı boşlukların bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de aynı oyunun peşindeler. Geçen seçimleri hatırlayın. Birbirlerine yolda görseler selam vermeyecek olanları bir araya getiren işte bu odaktır” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, altılı masayı hatırlatarak, şunları söyledi: “Bunlar bu. Bugün Mahalli İdareler Seçimi’nin kendine mahsus özelliklerini kullanarak cepheyi biraz daha genişlettiler. CHP, yine DEM’le gizli saklı bir iş birliği hâlinde. Bunu da milletin gözünden kaçırmak için her gün lügatten yeni bir ittifak buluyorlar. Sözde kent uzlaşması adı altında şehirleri, ilçeleri, belediye meclislerini paylaşıyorlar. Kendi iradesi olmayan DEM yönetimi, dışarıdan aldığı emirlere göre hareket ediyor. En çok oyu aldığı yerlerde bile şehirleri yönetecek değil örgütün emrinden çıkmayacak kukla isimleri aday gösteriyorlar yani nereden? Kandil’den. CHP ile yaptığı pazarlıkta payına düşen yerlerdeyse siyasi tabanı olan değil yine işaret edilen isimleri öne sürdüler. Bu iki partinin kazanmak için kurduğu sinsi oyuna, Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye kaybettirmek için katılan başka aktörler de var. Senaryoya asli unsur olarak dâhil edilmeyen bu figüranların tek görevi, Cumhur İttifakı’nın gücünü zayıflatarak CHP-DEM ittifakının değirmenine su taşımaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin kifayetsiz muhterislerinin, yıllardır laiklik, Atatürkçülük ve irtica gibi kavramları istismar ederek varlığını sürdürmeyi başardığını söyledi.

Şimdi aynı anlayışın farklı bir sürümüyle karşı karşıya olduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar da kendilerince bazı kavramlara sığınarak ülkenin ve milletin hayrına hiçbir program ortaya koymadan, hiçbir adım atmadan siyasette tırnak tutturmanın hevesindeler. Aynı yöntemi daha önce partimizden ayrılan birileri de denemişti. Hatırlıyorsunuz değil mi? Partimizden ayrılıp ondan sonra altılı masaya ne oldular? Misafir oldular. Şimdi ne alemdeler? Şu anda parlamentoda bile yerleri yok. Hepsinin de sonu hüsran oldu. Güya Anadolu ayağa kalkacaktı, kendileri Meclise bile giremediler. Sadece sandıkta değil milletin vicdanında da kaybettiler. Hiç şüphesiz bunların da akıbeti aynı olacak çünkü aynı yoldan gidiyorlar.”

“HEDEFİMİZ 31 MART’I MİLLÎ İRADE BAYRAMI HÂLİNE GETİRMEKTİR”

Memleketin hayrına hiçbir fikir üretemeyen, eylem ortaya koyamayanların durumuna gönüllerinin razı olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir hüner göstermeden sırf AK Parti, Erdoğan husumetiyle ve AK Parti oylarına gözlerini dikerek siyaset yaptıklarını sananları anlamakta zorlandıklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eskiler, ‘Selden gelen suya gider’ derler. Sırtını sadece konjonktüre dayamaktan başka sermayesi olmayanların akıbeti, yeni bir konjonktürle silinip gitmektir. Hâlbuki bir davası, bir vizyonu, bir programı olanların durumu farklıdır. Hele bir de bunları destekleyecek projelere ve onları millete anlatacak samimi, tutarlı, hakikatli bir dile sahipseniz siyasette de gönüllerde de kalıcı olursunuz” ifadelerini kullandı.

AK Parti’nin kurulduğu günden beri girdiği her seçimden birinci çıkmayı başardığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Konya, bizim bu davamızın da mücadelemizin de eser ve hizmetlerimizin de maruz kaldığımız saldırıların da en yakın şahididir. Soruyorum sizlere: Konya, AK Parti döküntüleriyle, tek parti faşistlerinin ve terör örgütü uzantılarının başarısı için çalışanlara itibar eder mi? Konya, CHP gibi adı her türlü kirli pazarlıkla ve şaibeli işlerle anılan bir partiyi sınırlarından içeri sokar mı? Şimdi bu ara ne yapıyor? Demet demet dolarları topluyorlar, avroları topluyorlar ve paylaşıyorlar. Şunların hâline bak. Bunlara bu ülke teslim edilir mi? Şimdi burada Mevlana Hazretleri’nin huzurunda öyle bir ses verin ki Toroslar’dan Hasan Dağı’na, dört bir yandan duyulsun. Konya, Selçuklunun çift başlı kartalı, medeniyetimizin mümbit pınarı Konya, gönül sultanlarının emaneti Konya, 31 Mart’ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart’ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Konya’yla birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı’nın renkleriyle boyamaya var mıyız? Hedefimiz, Ramazan-ı Şerif’in bayramı gelmeden 31 Mart’ı millî irade bayramı hâline getirmektir. Seçim tarihine sayılı günler kaldı. Sandıkları patlatmak, Konya’da tarihî bir oy oranı rekorunu yakalamak için gece gündüz çalışacağız. Maşallah, Konya kararını şimdiden vermiş.”

“ŞEHİRLERİ, GÖRÜLMEMİŞ YATIRIMLARA KAVUŞTURDUK”

Eser ve hizmet siyaseti konusunda Türkiye’de ellerine su dökecek kimseyi tanımadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 30 yıl önce belediyelerde başlattıkları bu siyaseti hükûmette de sürdürerek şehirlerin her birini eşi benzeri görülmemiş yatırımlara kavuşturduklarını söyledi.

Bu anlayışla son 21 yılda Konya’ya 372 milyar liranın üzerinde kamu yatırımı yaptıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitimde 9 bin 249 yeni derslik inşa ettiklerini, şehre 4 yeni üniversite kazandırdıklarını, gençlik ve sporda 28 bin 931 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları açtıklarını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya biri stadyum olmak üzere 114 spor tesisi inşa ettiklerini dile getirerek, Konyalı ihtiyaç sahibi vatandaşlar için 11 milyar lirayı aşkın destek verdiklerini kaydetti.

Sağlıkta şehre 850 yataklı Karatay Şehir Hastanesi’nin de aralarında olduğu 3 bin 290 yataklı 37 hastane ile 109 sağlık tesisi yaptıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplamda 500 yataklı 7 hastanenin de içinde olduğu 18 sağlık tesisinin yapımının sürdüğünü söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konya’ya iki önemli sağlık tesisi daha kazandıracaklarına işaret ederek, “İlki, Meram’ın Ateşbazı Veli Mahallesi’nde yapılacak olan 500 üniteli Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Diğeri ise 1000 yatak kapasiteli Meram Millet Bahçesi’nin karşısındaki Dutlukır bölgesinde inşa edilecek şehir hastanesi konseptindeki hastanedir. Her iki sağlık tesisinin de şehrimize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

“BÖLÜNMÜŞ YOL UZUNLUĞUNU 1282 KİLOMETREYE ÇIKARDIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 250 yataklı Kulu Bölge Devlet Hastanesi’nin çarşamba günü itibarıyla hasta kabulüne başlayacağını belirterek, şunları kaydetti: “TOKİ eliyle 27 bin 499 konutu tamamlayıp hak sahiplerine teslim ettik. 2 bin 203 konutun yapımına devam ediyoruz. Kentsel dönüşümde şehrimizde toplam 54 bin 273 bağımsız bölümün dönüşümünü gerçekleştirdik. Mevlana Meydanı çevresini yeni baştan düzenleyerek şehre önemli bir cazibe merkezi kazandırdık. Şehrimizdeki 18 millet bahçesi projemizden 10’unu tamamladık, üçünün yapımına, beşinin projelendirme çalışmalarına devam ediyoruz. Ulaştırmada 167 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol uzunluğunu 1282 kilometreye çıkardık. Konya’da toplam 16 bin 837 metre uzunluğunda 291 adet köprü ve viyadüğü tamamlayıp hizmete açtık. Ülkemizin en yüksek ayak yüksekliğine sahip Eğiste Hadimi Viyadüğü’nü inşa ettik. Konya çevre yolunun ilk etabını hizmete açtık. İkinci etabın 18 kilometrelik kesiminde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bittiğinde güzergâhı 7 kilometre kısaltacak olan Alacabel Tüneli ve bağlantı yollarını 2026’da tamamlamayı hedefliyoruz.”

Beyşehir-Seydişehir bölünmüş yolunu şubat ayında trafiğe açtıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, demir yollarında Ankara-Konya yüksek hızlı tren hattını, Kayacık Lojistik Merkezi’ni, Selçuklu Yüksek Hızlı Tren Garı’nı, Konya-Karaman hızlı tren hattını tamamlayıp işletmeye açtıklarını söyledi.

“HAVALİMANIMIZIN YOLCU TRAFİĞİ 900 BİNE ULAŞTI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Konyaray Projesi kapsamında Kayacık ile mevcut gar arasındaki 20 kilometrelik kesimi 4 hatlı hâle getireceklerini belirterek, bunun iki hattında yüksek hızlı tren, 2 hattında ise banliyö ve konvansiyonel işletmecilik yapılacağını dile getirdi.

Uzunluğu 21 kilometreyi bulan 22 istasyonlu Necmettin Erbakan Üniversitesi-Yeni Gar-Meram raylı sistem hattıyla ilgili çalışmalarının devam ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Stadyum-Şehir Hastanesi tramvay hattının devamı olan 10 kilometrelik ikinci etap ihale aşamasında. Amacımız, Konya’da hâlen 27 kilometre olan raylı sistem hattı uzunluğunu önümüzdeki 5 senede Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlık iş birliği ile 105 kilometreye çıkarmaktır” dedi.

Konya-Karaman hızlı tren hattının devamı olan 135 kilometre uzunluğundaki Karaman-Ereğli-Ulukışla hattındaki yapım çalışmalarının sürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Hava yollarında, Konya Havalimanı’mıza yıllık 3 milyon yolcu kapasiteli yeni terminal binası yaptık. Havalimanımızın 2003 yılında 76 bin olan yolcu trafiği geçtiğimiz yıl 900 bine ulaştı. Tarım ve ormanda şehrimizde Bağbaşı, Afşar Hadimi ve Bozkır başta olmak üzere 25 baraj, 41 gölet, 76 sulama tesisi ve 6 yer altı depolama tesisi inşa ettik. 7 baraj ve bir göletin inşası sürüyor. Ülkemizin en büyük altyapı yatırımlarından Mavi Tünel Projesi ile Konya’nın topraklarını ilave bir su kaynağı ile buluşturduk. İnşa ettiğimiz sulama projeleriyle Konya’da yaklaşık 1,5 milyon dekar zirai araziyi sulamaya açtık. Yapımı devam eden 12 sulama tesisimiz ile 410 bin dekar araziyi daha sulayacağız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 21 yılda Konya ve ilçelerinde inşa edilen 150 taşkın koruma tesisiyle, şehir merkezinin 189 yerleşim yeri ve 46 bin dekar arazinin taşkın zararlarından korunduğunu söyledi.

“ÇİFTÇİLERİMİZE YAKLAŞIK 119 MİLYAR LİRALIK TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK” 

Konya’da 177 bin hektar alanda çalışma yaparak 143 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: “Çiftçilerimize yaklaşık 119 milyar liralık tarımsal hibe desteği verdik. Şehrimize 4 yeni organize sanayi bölgesi, 3 endüstri bölgesi, 2 teknokent, 21 araştırma geliştirme merkezi ile bir tasarım merkezi kurduk. Karapınar Sanayi Sitesi’ni bu yılki yatırım programımıza aldık. Dünyanın önde gelen savunma sanayi şirketleri arasına giren Aselsan, Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi’ndeki tesisinde faaliyete geçti. İstihdamı desteklemek için Konyalı işverenlerimize 9 milyar lira prim teşviki verdik. Enerjide Konya’nın 27 ilçesine doğal gaz arzı sağladık. Halkapınar’a da 2026 yılında doğal gaz arzı sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca Avrupa’nın en büyük, dünyanın sayılı güneş enerji santralleri arasında yer alan Karapınar Güneş Enerji Santrali’ni kurduk. Büyükşehir Belediyemiz de bilim merkezi, kongre merkezi, Kelebekler Vadisi gibi yatırımlarıyla bu çalışmaları destekledi.”

Mitinge katılan vatandaşlara şehre yapılan hizmetlere ilişkin video izleten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah’ın izniyle 31 Mart’tan sonra bunlara Büyükşehir ve ilçe belediyelerimizle iş birliği içinde çok daha fazlasını ekleyeceğiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından partisinin Konya’daki belediye başkan adaylarını sahneye çağırarak vatandaşları selamladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, havalimanından miting alanına geldiği yol güzergâhında halkla sohbet etti, kendisini karşılayan çocuklara oyuncak hediye etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitinglerde kullandığı tırın içinde yer alan haritada Konya’nın üzerini raptiyeyle işaretledi.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, miting alanındaki konuşmasının ardından Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde vatandaşlarla fotoğraf çektirdi, daha sonra Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Allah da onun yardımında olur.

Allah Teâlâ’nın Seçtikleri Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir.  Allah Teâlâ bir kudsî hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buhârî; İbn Mâce; Begavî)  İyiliğin Karşılığı Hak yolunda hizmet edenler yüce Allah’ın himayesi altındadır. Onlar hiç kesilmeyen bir rahmetin ve muhabbetin içinde yüzmektedir. Rahmet Peygamberi [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle müjde veriyor:  “Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebû Davud; Tirmizî)  
Ekleme Tarihi: 17 March 2024 - Sunday

Allah da onun yardımında olur.

Allah Teâlâ’nın Seçtikleri

Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir. 

Allah Teâlâ bir kudsî hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buhârî; İbn Mâce; Begavî) 

İyiliğin Karşılığı

Hak yolunda hizmet edenler yüce Allah’ın himayesi altındadır. Onlar hiç kesilmeyen bir rahmetin ve muhabbetin içinde yüzmektedir. Rahmet Peygamberi [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle müjde veriyor: 

“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebû Davud; Tirmizî)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

KANAL ISTANBUL

Her şeyden önce Kanal İstanbul hazırlık aşamasında olan bir proje olmakla beraber temelde İstanbul Boğazı’nın mevcut trafiğini azaltmak maksadıyla planlanmıştır. Böylelikle bir yandan İstanbul Boğazı’nın ve dolayısıyla İstanbul’un güvenliği sağlanırken bir yandan da ticaret gemilerinin işini kolaylaştırmak amaçlanmıştır. Takriben 6 – 7 yıl arasında yapılması öngörülen Kanal İstanbul çeşitli konularda riskler barındırmakla birlikte birtakım avantajı da beraberinde getirir. Litoloji ve tektonik, jeomorfolojik, hidrografik, biyocoğrafik, sosyokültürel ve jeopolitik – jeostratejik riskler ve avantajlar barındıran sahada bu unsurlar tek tek ele alınmış ve coğrafi perspektif çerçevesinde değerlendirilmiştir. Buna göre: Sahada dikkate alınması gereken risklerden biri zeminin litolojik yapısı ve tektonikle ilişkisidir. Zira büyük oranda kiltaşı, kumtaşı gibi gevşek unsurlardan oluşan sahada kil varlığı heyelanı tetiklemekte olup kazı esnasında bu tip zeminlerin suyu derhal uzaklaştırılmalıdır. Kireçtaşının yaygın olduğu yerlerde ise kanal tabanının geçirmezle kaplanması suretiyle suyun bu birime sızmasına engel olmak yeraltında oluşacak boşlukları önlemek için hem de akiferlerin tuzlanmasını önlemek için gerekli olacaktır. Adeta tek bir vadiymişçesine topografyada süreklilik gösteren sahada Karadeniz ile Marmara Denizi havzalarını ayıran su bölümü çizgisi farklılık arz etmekte olup bir eşik karakteri göstermektedir. Dolayısıyla bu sahanın kanal hattının geneline karşılık daha zorlayıcı olacağı düşünülmektedir. Öte yandan vadi yoğunluğunun fazla olduğu yerler ani sağanaklarda potansiyel akış hattı olduğundan suyun drene edilmesi önemli bir sorundur. Sahanın tatlı su ihtiyacının bir kısmını karşılayan Sazlıdere Barajı’nın iptali neticesinde söz konusu havzanın yerine Şamlar alt havzası devreye alınacak olup bu yeni baraj kesin koruma altına alınmalıdır. İstanbul Boğazı’na nazaran akıntının daha yavaş olacağı kanalda boğazın aksine iki katlı akıntı sisteminin olmayacağı öngörülmektedir. Ancak her ne kadar simülasyonlar yapılmış olsa da akıntı sistemi hâkim rüzgâr yönüne göre şekillenebilecek karakterdedir. Kanalın açılması ile çalışma sahasının kuzeyinde şehrin uzantısı olacak şekilde yeni bir yapılaşmanın planlaması yeni konutlar ile bölgenin çehresini değiştirirken gelir seviyesinin artmasını da sağlayacaktır. Böylece şehir merkezinin karmaşasından mustarip olan insanlar için yeni bir yaşam alanı sağlarken, şehrin çekirdeğine de nefes alma imkânı tanıyacaktır. Öte yandan Karadeniz’in Akdeniz’e açılan kapısı mahiyetinde olan İstanbul Boğazı hak ettiği değere nispetle yeterince korunaklı olmayıp tehlikeli madde taşıyan ticari gemi kazalarına ya da savaş gemilerinin tehditkâr geçişine sahne olmaktadır. Dünya mirasının önemli eserlerini barındırmakta olup manevi değer atfedilen İstanbul’un güvenliğini sağlamak ve şehrin iç dinamiği içerisinde önemli bir yeri olan şehir hatlarının ulaşımını kolaylaştırmak Kanal İstanbul’un sunduğu bir diğer avantaj olarak ele alınabilir. Ayrıca İstanbul Boğazı’na nazaran gemi geçişinin daha kolay olduğu bir su yolu Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin ticaret hacmini genişletme potansiyeli sahiptir. Zira uzun süreli bekleme yapmaksızın deniz yolunu kullanan bir gemi taşıdığı yüke nispetle yakıt ve zaman açısından kâra geçmektedir.
Ekleme Tarihi: 17 March 2024 - Sunday

KANAL ISTANBUL

Her şeyden önce Kanal İstanbul hazırlık aşamasında olan bir proje olmakla beraber temelde İstanbul Boğazı’nın mevcut trafiğini azaltmak maksadıyla planlanmıştır. Böylelikle bir yandan İstanbul Boğazı’nın ve dolayısıyla İstanbul’un güvenliği sağlanırken bir yandan da ticaret gemilerinin işini kolaylaştırmak amaçlanmıştır. Takriben 6 – 7 yıl arasında yapılması öngörülen Kanal İstanbul çeşitli konularda riskler barındırmakla birlikte birtakım avantajı da beraberinde getirir. Litoloji ve tektonik, jeomorfolojik, hidrografik, biyocoğrafik, sosyokültürel ve jeopolitik – jeostratejik riskler ve avantajlar barındıran sahada bu unsurlar tek tek ele alınmış ve coğrafi perspektif çerçevesinde değerlendirilmiştir. Buna göre:

Sahada dikkate alınması gereken risklerden biri zeminin litolojik yapısı ve tektonikle ilişkisidir. Zira büyük oranda kiltaşı, kumtaşı gibi gevşek unsurlardan oluşan sahada kil varlığı heyelanı tetiklemekte olup kazı esnasında bu tip zeminlerin suyu derhal uzaklaştırılmalıdır. Kireçtaşının yaygın olduğu yerlerde ise kanal tabanının geçirmezle kaplanması suretiyle suyun bu birime sızmasına engel olmak yeraltında oluşacak boşlukları önlemek için hem de akiferlerin tuzlanmasını önlemek için gerekli olacaktır.

Adeta tek bir vadiymişçesine topografyada süreklilik gösteren sahada Karadeniz ile Marmara Denizi havzalarını ayıran su bölümü çizgisi farklılık arz etmekte olup bir eşik karakteri göstermektedir. Dolayısıyla bu sahanın kanal hattının geneline karşılık daha zorlayıcı olacağı düşünülmektedir. Öte yandan vadi yoğunluğunun fazla olduğu yerler ani sağanaklarda potansiyel akış hattı olduğundan suyun drene edilmesi önemli bir sorundur.

Sahanın tatlı su ihtiyacının bir kısmını karşılayan Sazlıdere Barajı’nın iptali neticesinde söz konusu havzanın yerine Şamlar alt havzası devreye alınacak olup bu yeni baraj kesin koruma altına alınmalıdır. İstanbul Boğazı’na nazaran akıntının daha yavaş olacağı kanalda boğazın aksine iki katlı akıntı sisteminin olmayacağı öngörülmektedir. Ancak her ne kadar simülasyonlar yapılmış olsa da akıntı sistemi hâkim rüzgâr yönüne göre şekillenebilecek karakterdedir.

Kanalın açılması ile çalışma sahasının kuzeyinde şehrin uzantısı olacak şekilde yeni bir yapılaşmanın planlaması yeni konutlar ile bölgenin çehresini değiştirirken gelir seviyesinin artmasını da sağlayacaktır. Böylece şehir merkezinin karmaşasından mustarip olan insanlar için yeni bir yaşam alanı sağlarken, şehrin çekirdeğine de nefes alma imkânı tanıyacaktır.

Öte yandan Karadeniz’in Akdeniz’e açılan kapısı mahiyetinde olan İstanbul Boğazı hak ettiği değere nispetle yeterince korunaklı olmayıp tehlikeli madde taşıyan ticari gemi kazalarına ya da savaş gemilerinin tehditkâr geçişine sahne olmaktadır. Dünya mirasının önemli eserlerini barındırmakta olup manevi değer atfedilen İstanbul’un güvenliğini sağlamak ve şehrin iç dinamiği içerisinde önemli bir yeri olan şehir hatlarının ulaşımını kolaylaştırmak Kanal İstanbul’un sunduğu bir diğer avantaj olarak ele alınabilir. Ayrıca İstanbul Boğazı’na nazaran gemi geçişinin daha kolay olduğu bir su yolu Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin ticaret hacmini genişletme potansiyeli sahiptir. Zira uzun süreli bekleme yapmaksızın deniz yolunu kullanan bir gemi taşıdığı yüke nispetle yakıt ve zaman açısından kâra geçmektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yavuz BAŞAR
Köşe Yazarı
Yavuz BAŞAR
 

YİĞİDO KARSISINDA ADANA DÖRT KÖŞE

    Sıvasspor bu Cumartesi mesaisinde Adana  da rakıbınden fark yıyerek taraftarını üzdü.. Yeni Adana stadyumunda Tugay Kaan Numanoğlu, Murat Tuğberk Curbay ve  Aleks Taşcıoğlu yönetti Zevkli  ve bol gollü gecen musabakada  üzülen taraf Yiğido oldu.   Adana Demirspor  Magomedaliev , Mohammadi, Semih, Gravilion, Atal ,Maestro, Michut, Emre Akbaba, Yusuf Erdoğan, Yusuf Sarı ve Mendoza ile baslarken Sivasspor ıse Ali Şaşal , Uğur, Caner, Appindangoye, Murat Paluli, Charisis, Caktas, İbrahim, Menig, Aziz ve Koita ile çıktı, Sivasspor karşısında da çıkışını sürdüren  Adana Demirspor'a üç puanı getiren golleri   Youcef Atal,     Yusuf Sarı,   Luis Nani ve   Emre Akbaba kaydetti. Adana Demirspor iyi basladı ve öne geçti. Ceza sahasına çalımlarla sağ kanattan giren Atal'ın vuruşunda, kaleci Ali Şaşal Vural'ın uzanmasına rağmen meşin yuvarlak ağlarla buluştu . Adananın atakları hıç kesılmedı Milad'ın sol kanattan kale sahası önüne gönderdiği topla buluşan Mendoza, istediği gibi vuramayınca savunma tehlikeyi uzaklaştırdı. Daha sonra sıvas oyunu dengeledı sol kanattan ceza sahasına yaklaşan Koita'nın yerden şutunda, top uzak direğin yanından dışarı çıktı.Milad'ın sol kanattan uzaktan şutunda, kaleci Ali Şaşal Vural topu kontrol etti. Karşılaşmanın ilk yarısı, Adana Demirspor’un 1-0 üstünlüğüyle sona er İkinci yarı Sıvas golle basladı ve koıtanın golu ile oyuna denge gldi.ama ev sahıbını golden sonra tutamadık  Adana Demirspor tekrar öne gectı  ikinci golü buldu. Yusuf Erdoğan'ın sol kanattan ortasında ceza sahasında Yusuf Sarı'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlarla buluştu:   kale sahası sol çaprazda  harıka oyun cıkaran Yusuf Sarı'nın vuruşunda, kaleci Ali Şaşal Vural'ın çeldiği topu Emre Akbaba tamamlamak istedi. Savunma tehlikeyi uzaklaştırdı. Adana Demirspor farkı 2'ye çıkardı. Atal'ın sağ kanattan ceza sahasına yerden ortasında Nani'nin gelişine vuruşunda kaleci Ali Şaşal Vural'ın müdahalesine rağmen meşin yuvarlak ağlarla buluştu . Son dakıkalarda  Adana Demirspor 4'üncü golü buldu. Yusuf Erdoğan'ın sol kanattan ortasında penaltı noktası civarında yükselen Emre Akbaba'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlarla buluştu Ve üzülen yiğido oldu      
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

YİĞİDO KARSISINDA ADANA DÖRT KÖŞE

 

 

Sıvasspor bu Cumartesi mesaisinde Adana  da rakıbınden fark yıyerek taraftarını üzdü..

Yeni Adana stadyumunda Tugay Kaan Numanoğlu, Murat Tuğberk Curbay ve  Aleks Taşcıoğlu yönetti

Zevkli  ve bol gollü gecen musabakada  üzülen taraf Yiğido oldu.

 

Adana Demirspor  Magomedaliev , Mohammadi, Semih, Gravilion, Atal ,Maestro, Michut, Emre Akbaba, Yusuf Erdoğan, Yusuf Sarı ve Mendoza ile baslarken

Sivasspor ıse Ali Şaşal , Uğur, Caner, Appindangoye, Murat Paluli, Charisis, Caktas, İbrahim, Menig, Aziz ve Koita ile çıktı,

Sivasspor karşısında da çıkışını sürdüren  Adana Demirspor'a üç puanı getiren golleri   Youcef Atal,     Yusuf Sarı,   Luis Nani ve   Emre Akbaba kaydetti.

Adana Demirspor iyi basladı ve öne geçti. Ceza sahasına çalımlarla sağ kanattan giren Atal'ın vuruşunda, kaleci Ali Şaşal Vural'ın uzanmasına rağmen meşin yuvarlak ağlarla buluştu .

Adananın atakları hıç kesılmedı Milad'ın sol kanattan kale sahası önüne gönderdiği topla buluşan Mendoza, istediği gibi vuramayınca savunma tehlikeyi uzaklaştırdı.

Daha sonra sıvas oyunu dengeledı sol kanattan ceza sahasına yaklaşan Koita'nın yerden şutunda, top uzak direğin yanından dışarı çıktı.Milad'ın sol kanattan uzaktan şutunda, kaleci Ali Şaşal Vural topu kontrol etti.

Karşılaşmanın ilk yarısı, Adana Demirspor’un 1-0 üstünlüğüyle sona er

İkinci yarı Sıvas golle basladı ve koıtanın golu ile oyuna denge gldi.ama ev sahıbını golden sonra tutamadık  Adana Demirspor tekrar öne gectı  ikinci golü buldu. Yusuf Erdoğan'ın sol kanattan ortasında ceza sahasında Yusuf Sarı'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlarla buluştu:  

kale sahası sol çaprazda  harıka oyun cıkaran Yusuf Sarı'nın vuruşunda, kaleci Ali Şaşal Vural'ın çeldiği topu Emre Akbaba tamamlamak istedi. Savunma tehlikeyi uzaklaştırdı.

Adana Demirspor farkı 2'ye çıkardı. Atal'ın sağ kanattan ceza sahasına yerden ortasında Nani'nin gelişine vuruşunda kaleci Ali Şaşal Vural'ın müdahalesine rağmen meşin yuvarlak ağlarla buluştu .

Son dakıkalarda  Adana Demirspor 4'üncü golü buldu. Yusuf Erdoğan'ın sol kanattan ortasında penaltı noktası civarında yükselen Emre Akbaba'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlarla buluştu Ve üzülen yiğido oldu

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İftarı Paylaşmak

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem], ramazanda fakirleri doyurmaya, oruçlulara iftar ettirmeye çok önem vermiştir. Bizzat kendileri ilimle meşgul olan ashâb-ı Suffe’yi doyurabilmek ve ihtiyaçlarını giderebilmek için âdeta çırpınmışlardır. Yokluk zamanlarından birinde sahâbe-i kirâm, Suffe ashabını birer-ikişer evlerine götürerek iftar ettirirlerdi. Ashâb-ı Suffe’den bir grubu iftar ettiren olmamıştı. O akşam aç yatmışlardı. Ertesi günü de götüren olmayınca Suffe ashabı Allah Resûlü’ne müracaat etmişlerdi. Allah Resûlü annelerimizin her birine haber göndermiş, fakat onlar da yiyecek bir şey olmadığını yeminle beyan ettiler. Bunun üzerine ashâb-ı Suffe’yi etrafına toplayan Allah Resûlü, mübarek ellerini açarak şöyle dua buyurdu: “Allahım, senin fazlından ve rahmetinden istiyorum. Rahmet senindir, senden başka kimsenin değildir.” O daha duasını yeni bitirmişti ki elinde kızarmış koyun ve ekmekle biri çıkagelmişti. Suffe ashabını doyuran Allah Resûlü, “Biz Allah’ın lutuf ve rahmetini istemiştik. Lutfunu ihsan etti. Rahmetini ise öbür dünyaya bıraktı” buyurdu.  
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

İftarı Paylaşmak

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem], ramazanda fakirleri doyurmaya, oruçlulara iftar ettirmeye çok önem vermiştir. Bizzat kendileri ilimle meşgul olan ashâb-ı Suffe’yi doyurabilmek ve ihtiyaçlarını giderebilmek için âdeta çırpınmışlardır. Yokluk zamanlarından birinde sahâbe-i kirâm, Suffe ashabını birer-ikişer evlerine götürerek iftar ettirirlerdi. Ashâb-ı Suffe’den bir grubu iftar ettiren olmamıştı. O akşam aç yatmışlardı. Ertesi günü de götüren olmayınca Suffe ashabı Allah Resûlü’ne müracaat etmişlerdi. Allah Resûlü annelerimizin her birine haber göndermiş, fakat onlar da yiyecek bir şey olmadığını yeminle beyan ettiler. Bunun üzerine ashâb-ı Suffe’yi etrafına toplayan Allah Resûlü, mübarek ellerini açarak şöyle dua buyurdu: “Allahım, senin fazlından ve rahmetinden istiyorum. Rahmet senindir, senden başka kimsenin değildir.” O daha duasını yeni bitirmişti ki elinde kızarmış koyun ve ekmekle biri çıkagelmişti. Suffe ashabını doyuran Allah Resûlü, “Biz Allah’ın lutuf ve rahmetini istemiştik. Lutfunu ihsan etti. Rahmetini ise öbür dünyaya bıraktı” buyurdu.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

ARTIK ZAMANI GELDİ.

Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum. Yeter artık diyelim,vatan millet hainlerine bu ülkede daha fazla kirli olan oyunlar oynamalarına izin vermeyin. Türkiye Yüzyılına hızlandırmak için çalışmaları desteklemek amacıyla yapılan işleri bu seçimlerde başarın.    
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

ARTIK ZAMANI GELDİ.

Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum.
Yeter artık diyelim,vatan millet hainlerine bu ülkede daha fazla kirli olan oyunlar oynamalarına izin vermeyin. Türkiye Yüzyılına hızlandırmak için çalışmaları desteklemek amacıyla yapılan işleri bu seçimlerde başarın.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitingdeki konuşmasında doğu-batı, kuzey-güney demeden ülkenin dört bir köşesini, 81 vilayetin her köşesini dolaştıklarını belirtti. Türk, Kürt, Zaza, Alevi, Sünni ayrımı yapmadan 85 milyonun her bir ferdini samimiyetle bağırlarına bastıklarına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eski Türkiye'de sizlerle beraber milletimizin her kesimi çeşitli mağduriyetler yaşadı. Kendini devletin sahibi gören bir avuç seçkin azınlık dışında çoğumuz ötekileştirildik. Haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldık. Gezi olaylarından 17-25 Aralık darbe girişimine, hendek teröründen 15 Temmuz ihanetine kadar nice badireyi aşarak bugünlere geldik. Demokrasi mücadelemizi akim bırakmak için her yolu denediler, her şeyi yaptılar. Ellerinin altındaki tüm piyonları üzerimize saldılar" şeklinde konuştu. Attıkları her adımın ya CHP tarafından engellendiğini ya da istismar zeminini kaybetmekten korkan bölücü örgüt tarafından sabote edildiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "CHP ve ortakları bunu sokaklarımızı karıştırarak, vesayetçileri kışkırtarak, yasakların geri gelmesi için mahkeme önlerinde nöbet tutarak yaptılar. Bölücü örgüt ise terör eylemleriyle kadın, çocuk, yaşlı, asker, polis, işçi demeden vatan evlatlarını kalleşçe katlederek aynı amaca hizmet etti. Her ikisi de Türkiye'de huzurun, güvenliğin, kardeşliğin ve demokrasinin hâkim olmasını istemedi. Her ikisi de bu milletin terör belasından yakasını kurtarmasını hiçbir zaman istemedi. Hakkârili kardeşlerimin de bu riyakârlığı gördüğüne inanıyorum. Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum. Hakkâri’nin huzuruna hepsi birbirinden kıymetli müstesna adaylarla çıktık. Şehrimizin kaynaklarını terör örgütüne ve teröristlere aktarma yerine sizin için, benim Hakkârili kardeşlerim için kullanacak isimler belirledik." “HAKKÂRİ’YE 21 YILDA 72 MİLYAR LİRA YATIRIM YAPTIK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşık 22 yıl boyunca ülkenin her bir köşesine, her bir bölgesine, her bir şehrine hizmet götürmek için mücadele ettiklerine vurgu yaparak, şunları kaydetti: "Hakkâri’ye 21 yılda yaklaşık 72 milyar lira yatırım yaptık. Yüksekova'dan buraya araçlarınızla rahatlıkla gelebiliyorsunuz. Bir zamanlar, 20 yıl önce böyle bir imkân var mıydı? Yeter mi? Yetmez. İnşallah tünellerle bu yollarımızı daha da güzel hâle getireceğiz. Eğitimde 2 bin 21 adet yeni derslik kazandırdık. Şehrimize Hakkâri Üniversitesi'ni kurduk. Gençlik ve sporda bin 476 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları yaptık. Birçok farklı branşta 20 spor tesisi inşa ettik. Hakkârili ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yaklaşık 6 milyar lira tutarında kaynak aktardık. Sağlıkta 220 yataklı Hakkâri ve 150 yataklı Yüksekova Devlet Hastaneleri başta olmak üzere beşi hastane toplam 37 sağlık tesisini şehrimize kazandırdık. Hakkâri Devlet Hastanemizi 100 yataklı kadın doğum çocuk ünitesi ve Yüksekova Devlet Hastanemizi 100 yataklı bir ek bina ile büyüteceğiz." Toplu konutta, Hakkâri’de 4 bin 935 konut projesini hayata geçirdiklerini ve deprem meselesinin ne kadar önemli ve acil bir konu olduğunun 6 Şubat'ta bir kez daha görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükûmet ve belediye el ele vererek Hakkâri’yi bir an önce depreme hazırlamak istediklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hakkâri’deki üç millet bahçesi projesiyle ilgili çalışmaların sürdüğünü ifade ederek 2002 yılına kadar Hakkâri’ye sadece bir kilometre bölünmüş yol yapıldığını, kendilerinin ise 97 kilometre bölünmüş yol yaptıklarını bildirdi. Yüksekova yolundaki 3 bin 962 metrelik Yeni Köprü-1 tünelini bu sene tamamlayacaklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun devamı olan 4 bin 568 metre uzunluğunda çift tüp tünelde de çalışmaların sürdüğünü belirtti. Zap-1, Zap-2 ve Zap-3 köprülerinin proje çalışmalarının ardından yapımına başlayacaklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yüksekova çevre yolu, Şemdinli-Derecik yolu, Üzümlü-Hudut Kapısı yolu ve Şemdinli-Alan yolunun yapımının devam ettiğini kaydetti. “HAKKÂRİLİ ÇİFTÇİLERİMİZE 9 MİLYAR LİRA TUTARINDA TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Tarım ve ormanda Durankaya, Bağışlı ve Salkımlı sulama göletlerinin yapımına devam ediyoruz. Dilimli Barajı sulamasının ilk etabını ihale aşamasına getirdik. Yüksekova içme suyu isale hattının ve arıtma tesisinin yapımını tamamladık. Hakkârili çiftçilerimize 9 milyar lira tutarında tarımsal hibe desteği verdik. Yüksekova Organize Sanayi Bölgesi'ni kurduk, altyapı çalışmalarına devam ediyoruz. Enerjide, Hakkâri’ye, doğal gaz sağladık. İnşallah önümüzdeki dönemde Çukurca, Derecik, Şemdinli, Yüksekova'ya doğal gaz arzı sağlamayı da planlıyoruz. Merga Bütan Kayak Merkezi'ni yaparak 10 bin gencimizi kayak sporuyla tanıştırdık. Bu vesileyle Hakkârili kardeşlerime bir müjde vermek istiyorum. Toplum Yararına Programımız kapsamında 2 bin kardeşimizi ilimizde istihdam edeceğiz. Bu müjdemizin şimdiden Hakkâri’mize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum." Gümrükte, Esendere Sınır Kapısını yenilediklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üzümlü ve Derecik sınır kapılarını açtıklarını belirterek, "Derecik Sınır Kapısı açılmadan önce Irak'a gitmek için 15 saat harcayan Hakkârili kardeşim, şimdi 3 saatte bunu yapabiliyor" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda, "Belediye başkan adaylarımızı sizlere emanet ediyorum. Sizlerin de adaylarımıza çok güçlü destek vereceğinize inanıyorum. 31 Mart akşamı Hakkâri’den bu kardeşinize müjde vermeye hazır mısınız?" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitingin ardından Hakkâri Valiliği'ni ziyaret etti.
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitingdeki konuşmasında doğu-batı, kuzey-güney demeden ülkenin dört bir köşesini, 81 vilayetin her köşesini dolaştıklarını belirtti.

Türk, Kürt, Zaza, Alevi, Sünni ayrımı yapmadan 85 milyonun her bir ferdini samimiyetle bağırlarına bastıklarına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eski Türkiye'de sizlerle beraber milletimizin her kesimi çeşitli mağduriyetler yaşadı. Kendini devletin sahibi gören bir avuç seçkin azınlık dışında çoğumuz ötekileştirildik. Haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldık. Gezi olaylarından 17-25 Aralık darbe girişimine, hendek teröründen 15 Temmuz ihanetine kadar nice badireyi aşarak bugünlere geldik. Demokrasi mücadelemizi akim bırakmak için her yolu denediler, her şeyi yaptılar. Ellerinin altındaki tüm piyonları üzerimize saldılar" şeklinde konuştu.

Attıkları her adımın ya CHP tarafından engellendiğini ya da istismar zeminini kaybetmekten korkan bölücü örgüt tarafından sabote edildiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "CHP ve ortakları bunu sokaklarımızı karıştırarak, vesayetçileri kışkırtarak, yasakların geri gelmesi için mahkeme önlerinde nöbet tutarak yaptılar. Bölücü örgüt ise terör eylemleriyle kadın, çocuk, yaşlı, asker, polis, işçi demeden vatan evlatlarını kalleşçe katlederek aynı amaca hizmet etti. Her ikisi de Türkiye'de huzurun, güvenliğin, kardeşliğin ve demokrasinin hâkim olmasını istemedi. Her ikisi de bu milletin terör belasından yakasını kurtarmasını hiçbir zaman istemedi. Hakkârili kardeşlerimin de bu riyakârlığı gördüğüne inanıyorum. Sizlerden 31 Mart'ta iradenizi kendilerinin tapulu mülkü görenlere esaslı bir ders vermenizi bekliyorum. Hakkâri’nin huzuruna hepsi birbirinden kıymetli müstesna adaylarla çıktık. Şehrimizin kaynaklarını terör örgütüne ve teröristlere aktarma yerine sizin için, benim Hakkârili kardeşlerim için kullanacak isimler belirledik."

“HAKKÂRİ’YE 21 YILDA 72 MİLYAR LİRA YATIRIM YAPTIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşık 22 yıl boyunca ülkenin her bir köşesine, her bir bölgesine, her bir şehrine hizmet götürmek için mücadele ettiklerine vurgu yaparak, şunları kaydetti: "Hakkâri’ye 21 yılda yaklaşık 72 milyar lira yatırım yaptık. Yüksekova'dan buraya araçlarınızla rahatlıkla gelebiliyorsunuz. Bir zamanlar, 20 yıl önce böyle bir imkân var mıydı? Yeter mi? Yetmez. İnşallah tünellerle bu yollarımızı daha da güzel hâle getireceğiz. Eğitimde 2 bin 21 adet yeni derslik kazandırdık. Şehrimize Hakkâri Üniversitesi'ni kurduk. Gençlik ve sporda bin 476 kişi kapasiteli yükseköğrenim yurt binaları yaptık. Birçok farklı branşta 20 spor tesisi inşa ettik. Hakkârili ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yaklaşık 6 milyar lira tutarında kaynak aktardık. Sağlıkta 220 yataklı Hakkâri ve 150 yataklı Yüksekova Devlet Hastaneleri başta olmak üzere beşi hastane toplam 37 sağlık tesisini şehrimize kazandırdık. Hakkâri Devlet Hastanemizi 100 yataklı kadın doğum çocuk ünitesi ve Yüksekova Devlet Hastanemizi 100 yataklı bir ek bina ile büyüteceğiz."

Toplu konutta, Hakkâri’de 4 bin 935 konut projesini hayata geçirdiklerini ve deprem meselesinin ne kadar önemli ve acil bir konu olduğunun 6 Şubat'ta bir kez daha görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükûmet ve belediye el ele vererek Hakkâri’yi bir an önce depreme hazırlamak istediklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hakkâri’deki üç millet bahçesi projesiyle ilgili çalışmaların sürdüğünü ifade ederek 2002 yılına kadar Hakkâri’ye sadece bir kilometre bölünmüş yol yapıldığını, kendilerinin ise 97 kilometre bölünmüş yol yaptıklarını bildirdi.

Yüksekova yolundaki 3 bin 962 metrelik Yeni Köprü-1 tünelini bu sene tamamlayacaklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun devamı olan 4 bin 568 metre uzunluğunda çift tüp tünelde de çalışmaların sürdüğünü belirtti.

Zap-1, Zap-2 ve Zap-3 köprülerinin proje çalışmalarının ardından yapımına başlayacaklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yüksekova çevre yolu, Şemdinli-Derecik yolu, Üzümlü-Hudut Kapısı yolu ve Şemdinli-Alan yolunun yapımının devam ettiğini kaydetti.

“HAKKÂRİLİ ÇİFTÇİLERİMİZE 9 MİLYAR LİRA TUTARINDA TARIMSAL HİBE DESTEĞİ VERDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Tarım ve ormanda Durankaya, Bağışlı ve Salkımlı sulama göletlerinin yapımına devam ediyoruz. Dilimli Barajı sulamasının ilk etabını ihale aşamasına getirdik. Yüksekova içme suyu isale hattının ve arıtma tesisinin yapımını tamamladık. Hakkârili çiftçilerimize 9 milyar lira tutarında tarımsal hibe desteği verdik. Yüksekova Organize Sanayi Bölgesi'ni kurduk, altyapı çalışmalarına devam ediyoruz. Enerjide, Hakkâri’ye, doğal gaz sağladık. İnşallah önümüzdeki dönemde Çukurca, Derecik, Şemdinli, Yüksekova'ya doğal gaz arzı sağlamayı da planlıyoruz. Merga Bütan Kayak Merkezi'ni yaparak 10 bin gencimizi kayak sporuyla tanıştırdık. Bu vesileyle Hakkârili kardeşlerime bir müjde vermek istiyorum. Toplum Yararına Programımız kapsamında 2 bin kardeşimizi ilimizde istihdam edeceğiz. Bu müjdemizin şimdiden Hakkâri’mize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum."

Gümrükte, Esendere Sınır Kapısını yenilediklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üzümlü ve Derecik sınır kapılarını açtıklarını belirterek, "Derecik Sınır Kapısı açılmadan önce Irak'a gitmek için 15 saat harcayan Hakkârili kardeşim, şimdi 3 saatte bunu yapabiliyor" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda, "Belediye başkan adaylarımızı sizlere emanet ediyorum. Sizlerin de adaylarımıza çok güçlü destek vereceğinize inanıyorum. 31 Mart akşamı Hakkâri’den bu kardeşinize müjde vermeye hazır mısınız?" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mitingin ardından Hakkâri Valiliği'ni ziyaret etti.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

KRİTİK EŞİK AŞILDI

Irak’la düzenlenen ortak güvenlik zirvesiyle terörle mücadelede tarihi bir ilke imza atıldı. Irak ve Türkiye tehdit ortaklaşmasını da aşarak ilk defa PKK terörüyle ortak mücadele kararı aldı. Gelişmeyi yorumlayan kaynaklar, Irak’ın bu adımıyla PKK'nın resmi olarak bu ülkede barınmasının artık yasaklanmış olduğuna dikkat çekti. Irak’ın topraklarındaki PKK unsurlarına karşı mücadelenin yolunu sonuna kadar açmış olmakla birlikte, kendisinin de devlet olarak mücadele edeceğini beyan ettiğinin altı çizildi.   ÜÇÜNCÜ ÜLKELERE MESAJ Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yuvalanan PKK’ya karşı hazırlandığı kapsamlı operasyonda Irak’la iş birliğinin sağlanması konusunda kaynaklar, son gelişmelerin üçüncü ülkelere de mesaj niteliğinde olduğunun altını çiziyor. Söz konusu mutabakatla tehdide muhatap olan ülkelerin Türkiye ve Irak’ın olduğu ve bu nedenle üçüncü ülkelerin söz hakkının bulunmadığı mesajı verildi.   KRİTİK EŞİK AŞILDI PKK’nın artık Irak'ta barınma lüksünün kalmadığını belirten kaynaklar, Pençe/Kartal operasyonlarıyla gelinen noktada ve bir sonraki aşamaya geçilmesindeki birtakım engellerin kaldırılması bağlamında önemli bir eşiğin aşılmış olduğunu söyledi. Atılan bu adımla birlikte PKK unsurları ile Irak topraklarında kesintisiz bir mücadeleye girilebilecek.
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

KRİTİK EŞİK AŞILDI

Irak’la düzenlenen ortak güvenlik zirvesiyle terörle mücadelede tarihi bir ilke imza atıldı. Irak ve Türkiye tehdit ortaklaşmasını da aşarak ilk defa PKK terörüyle ortak mücadele kararı aldı. Gelişmeyi yorumlayan kaynaklar, Irak’ın bu adımıyla PKK'nın resmi olarak bu ülkede barınmasının artık yasaklanmış olduğuna dikkat çekti. Irak’ın topraklarındaki PKK unsurlarına karşı mücadelenin yolunu sonuna kadar açmış olmakla birlikte, kendisinin de devlet olarak mücadele edeceğini beyan ettiğinin altı çizildi.

 

ÜÇÜNCÜ ÜLKELERE MESAJ

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yuvalanan PKK’ya karşı hazırlandığı kapsamlı operasyonda Irak’la iş birliğinin sağlanması konusunda kaynaklar, son gelişmelerin üçüncü ülkelere de mesaj niteliğinde olduğunun altını çiziyor. Söz konusu mutabakatla tehdide muhatap olan ülkelerin Türkiye ve Irak’ın olduğu ve bu nedenle üçüncü ülkelerin söz hakkının bulunmadığı mesajı verildi.

 

KRİTİK EŞİK AŞILDI

PKK’nın artık Irak'ta barınma lüksünün kalmadığını belirten kaynaklar, Pençe/Kartal operasyonlarıyla gelinen noktada ve bir sonraki aşamaya geçilmesindeki birtakım engellerin kaldırılması bağlamında önemli bir eşiğin aşılmış olduğunu söyledi. Atılan bu adımla birlikte PKK unsurları ile Irak topraklarında kesintisiz bir mücadeleye girilebilecek.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI

CHP'nin Eyüpsultan Belediye Başkan Adayı ve İGDAŞ Genel Müdürü Bülent Özmen’in büyük bir ihale yolsuzluğu yaptığı ortaya çıktı. Araç kiralama ihalesi açan Özmen’in, 300’ün üzerinde kiralık aracın ihalesinde araçların satın alma bedelinden daha fazla parayı kira bedeli olarak ödediği anlaşıldı. İGDAŞ’ın dolandırıldığı ihale, 15 Kasım 2023 yapıldı. Kiralama işlemi 1 Aralık 2023’te başladı.   1 GÜN SONRA İSTİFA ETTİ CHP'nin Eyüpsultan Belediye Başkan Adayı ve İGDAŞ Genel Müdürü Bülent Özmen’in büyük bir ihale yolsuzluğu yaptığı ortaya çıktı. Araç kiralama ihalesi açan Özmen’in, 300’ün üzerinde kiralık aracın ihalesinde araçların satın alma bedelinden daha fazla parayı kira bedeli olarak ödediği anlaşıldı. İGDAŞ’ın dolandırıldığı ihale, 15 Kasım 2023 yapıldı. Kiralama işlemi 1 Aralık 2023’te başladı.   1 GÜN SONRA İSTİFA ETTİ Bülent Özmen de bir gün sonra 2 Aralık’ta adaylık için İGDAŞ’tan istifa etti. Masa başında hazırlanmış evraklarla düzenlenen ve "Hayali ihale" olarak adlandırılan bu yöntemle elde edilen kazancın yerel seçimde kullanıldığı ileri sürüldü. 01.12.2023 - 29.02.2024 dönemini kapsayan 3 aylık hizmet alımı ihalesini alan Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirket, tahsis ettiği araçların satın alma bedellerinden daha fazla bir parayı üç aylık kiralamayla kasasına indirdi. Bu yöntemle yüzlerce araç kiralayan İGDAŞ, beşte bir fiyata mal olacak kiralama için toplamda 147 milyon lira ödeme yaptı.   2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI İGDAŞ, piyasa değeri 2 milyon lira kamyonet için aylık kira bedeli olarak 800 bin TL ödedi. Bu aracın üç aylık kirası 2 milyon 400 bin TL olarak belgelere yansıdı. Buna yüzde 20 KDV eklendiğinde rakam 2 milyon 880 bin liraya çıkıyor. Bunun gibi birçok örnek var. Piyasada satın alma bedeli 2,5 milyon lira olan damperli kamyonetin aylık kiralama bedeli 1 milyon 73 bin lira olarak biçildi. İGDAŞ’ın bu kamyonet için Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirkete ödediği 3 aylık kiranın toplamı 3 milyon 219 bin lira. Yine aynı ihalede piyasa değeri 2,5 milyon lira olan asansörlü kamyonetin aylık kiralama bedeli ise 1 milyon 23 bin lira oldu. Aynı şirkete ödenen 3 aylık kiralama bedeli olan 3 milyon 69 bin TL, aracın satın alma değerini aşıyor. Özmen de bir gün sonra 2 Aralık’ta adaylık için İGDAŞ’tan istifa etti. Masa başında hazırlanmış evraklarla düzenlenen ve "Hayali ihale" olarak adlandırılan bu yöntemle elde edilen kazancın yerel seçimde kullanıldığı ileri sürüldü. 01.12.2023 - 29.02.2024 dönemini kapsayan 3 aylık hizmet alımı ihalesini alan Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirket, tahsis ettiği araçların satın alma bedellerinden daha fazla bir parayı üç aylık kiralamayla kasasına indirdi. Bu yöntemle yüzlerce araç kiralayan İGDAŞ, beşte bir fiyata mal olacak kiralama için toplamda 147 milyon lira ödeme yaptı.   2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI İGDAŞ, piyasa değeri 2 milyon lira kamyonet için aylık kira bedeli olarak 800 bin TL ödedi. Bu aracın üç aylık kirası 2 milyon 400 bin TL olarak belgelere yansıdı. Buna yüzde 20 KDV eklendiğinde rakam 2 milyon 880 bin liraya çıkıyor. Bunun gibi birçok örnek var. Piyasada satın alma bedeli 2,5 milyon lira olan damperli kamyonetin aylık kiralama bedeli 1 milyon 73 bin lira olarak biçildi. İGDAŞ’ın bu kamyonet için Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirkete ödediği 3 aylık kiranın toplamı 3 milyon 219 bin lira. Yine aynı ihalede piyasa değeri 2,5 milyon lira olan asansörlü kamyonetin aylık kiralama bedeli ise 1 milyon 23 bin lira oldu. Aynı şirkete ödenen 3 aylık kiralama bedeli olan 3 milyon 69 bin TL, aracın satın alma değerini aşıyor.
Ekleme Tarihi: 16 March 2024 - Saturday

2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI

CHP'nin Eyüpsultan Belediye Başkan Adayı ve İGDAŞ Genel Müdürü Bülent Özmen’in büyük bir ihale yolsuzluğu yaptığı ortaya çıktı. Araç kiralama ihalesi açan Özmen’in, 300’ün üzerinde kiralık aracın ihalesinde araçların satın alma bedelinden daha fazla parayı kira bedeli olarak ödediği anlaşıldı. İGDAŞ’ın dolandırıldığı ihale, 15 Kasım 2023 yapıldı. Kiralama işlemi 1 Aralık 2023’te başladı.

 

1 GÜN SONRA İSTİFA ETTİ

CHP'nin Eyüpsultan Belediye Başkan Adayı ve İGDAŞ Genel Müdürü Bülent Özmen’in büyük bir ihale yolsuzluğu yaptığı ortaya çıktı. Araç kiralama ihalesi açan Özmen’in, 300’ün üzerinde kiralık aracın ihalesinde araçların satın alma bedelinden daha fazla parayı kira bedeli olarak ödediği anlaşıldı. İGDAŞ’ın dolandırıldığı ihale, 15 Kasım 2023 yapıldı. Kiralama işlemi 1 Aralık 2023’te başladı.

 

1 GÜN SONRA İSTİFA ETTİ

Bülent Özmen de bir gün sonra 2 Aralık’ta adaylık için İGDAŞ’tan istifa etti. Masa başında hazırlanmış evraklarla düzenlenen ve "Hayali ihale" olarak adlandırılan bu yöntemle elde edilen kazancın yerel seçimde kullanıldığı ileri sürüldü. 01.12.2023 - 29.02.2024 dönemini kapsayan 3 aylık hizmet alımı ihalesini alan Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirket, tahsis ettiği araçların satın alma bedellerinden daha fazla bir parayı üç aylık kiralamayla kasasına indirdi. Bu yöntemle yüzlerce araç kiralayan İGDAŞ, beşte bir fiyata mal olacak kiralama için toplamda 147 milyon lira ödeme yaptı.

 

2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI

İGDAŞ, piyasa değeri 2 milyon lira kamyonet için aylık kira bedeli olarak 800 bin TL ödedi. Bu aracın üç aylık kirası 2 milyon 400 bin TL olarak belgelere yansıdı. Buna yüzde 20 KDV eklendiğinde rakam 2 milyon 880 bin liraya çıkıyor. Bunun gibi birçok örnek var. Piyasada satın alma bedeli 2,5 milyon lira olan damperli kamyonetin aylık kiralama bedeli 1 milyon 73 bin lira olarak biçildi. İGDAŞ’ın bu kamyonet için Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirkete ödediği 3 aylık kiranın toplamı 3 milyon 219 bin lira. Yine aynı ihalede piyasa değeri 2,5 milyon lira olan asansörlü kamyonetin aylık kiralama bedeli ise 1 milyon 23 bin lira oldu. Aynı şirkete ödenen 3 aylık kiralama bedeli olan 3 milyon 69 bin TL, aracın satın alma değerini aşıyor.

Özmen de bir gün sonra 2 Aralık’ta adaylık için İGDAŞ’tan istifa etti. Masa başında hazırlanmış evraklarla düzenlenen ve "Hayali ihale" olarak adlandırılan bu yöntemle elde edilen kazancın yerel seçimde kullanıldığı ileri sürüldü. 01.12.2023 - 29.02.2024 dönemini kapsayan 3 aylık hizmet alımı ihalesini alan Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirket, tahsis ettiği araçların satın alma bedellerinden daha fazla bir parayı üç aylık kiralamayla kasasına indirdi. Bu yöntemle yüzlerce araç kiralayan İGDAŞ, beşte bir fiyata mal olacak kiralama için toplamda 147 milyon lira ödeme yaptı.

 

2 MİLYONLUK KAMYONETİ 2,4 MİLYONA KİRALADI

İGDAŞ, piyasa değeri 2 milyon lira kamyonet için aylık kira bedeli olarak 800 bin TL ödedi. Bu aracın üç aylık kirası 2 milyon 400 bin TL olarak belgelere yansıdı. Buna yüzde 20 KDV eklendiğinde rakam 2 milyon 880 bin liraya çıkıyor. Bunun gibi birçok örnek var. Piyasada satın alma bedeli 2,5 milyon lira olan damperli kamyonetin aylık kiralama bedeli 1 milyon 73 bin lira olarak biçildi. İGDAŞ’ın bu kamyonet için Flora Sosyal Destek Hizmetleri isimli şirkete ödediği 3 aylık kiranın toplamı 3 milyon 219 bin lira. Yine aynı ihalede piyasa değeri 2,5 milyon lira olan asansörlü kamyonetin aylık kiralama bedeli ise 1 milyon 23 bin lira oldu. Aynı şirkete ödenen 3 aylık kiralama bedeli olan 3 milyon 69 bin TL, aracın satın alma değerini aşıyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Refaha Saldırı Kararı

Başbakanlık Basın Ofisi, savaş kabinesi toplantısının ardından Hamas'ın teklifinin reddine ve Refah'a saldırı onayına ilişkin açıklama yaptı. Netanyahu'nun İsrail ordusunun Gazze'nin güneyindeki Refah'a saldırı planını onayladığı belirtilen açıklamada, "Ordu, operasyona ve (sivil) nüfusu tahliye etmeye hazırlanıyor." denildi. Netanyahu'nun Hamas'ın İsrail ile ateşkes ve esir değişimi anlaşmasına ilişkin son teklifini, şartların "halen akıl dışı" olduğu ifadeleriyle reddettiği belirtilen açıklamada, ayrıca İsrail'in, "güvenlik kabinesi İsrail'in tutumunu görüştükten sonra" ateşkes anlaşmasını müzakere etmek üzere Katar'a bir heyet gönderileceğine yer verildi.
Ekleme Tarihi: 15 March 2024 - Friday

Refaha Saldırı Kararı

Başbakanlık Basın Ofisi, savaş kabinesi toplantısının ardından Hamas'ın teklifinin reddine ve Refah'a saldırı onayına ilişkin açıklama yaptı.

Netanyahu'nun İsrail ordusunun Gazze'nin güneyindeki Refah'a saldırı planını onayladığı belirtilen açıklamada, "Ordu, operasyona ve (sivil) nüfusu tahliye etmeye hazırlanıyor." denildi.

Netanyahu'nun Hamas'ın İsrail ile ateşkes ve esir değişimi anlaşmasına ilişkin son teklifini, şartların "halen akıl dışı" olduğu ifadeleriyle reddettiği belirtilen açıklamada, ayrıca İsrail'in, "güvenlik kabinesi İsrail'in tutumunu görüştükten sonra" ateşkes anlaşmasını müzakere etmek üzere Katar'a bir heyet gönderileceğine yer verildi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.