DEPREM GERÇEĞİ.
Bu yazıyı. Dört. Yıl önce önce yazmıştım
Üç yıl önce yazmıştım. Arşive bakınca, aynı düşünceleri taşıdığımı ifade etmek için, tekrar paylaşıyorum. Biz genellikle felaketler geldikten sonra, tedbir almayı alışkanlık haline getirmiş bir yapıya sahibiz. O gün yazdıklarımın bugün deprem enkazı olarak, fazlası ile yaşandığını görmek insanı kahrediyor. İbret almıyoruz. Sadece konuşuyoruz...
Şimdi İstanbul Depremi konuşuluyor. Ben İstanbul' da yaşayan bir arkadaşınızım. Şimdi bir sokakta sekiz metre ara ile karşılıklı olarak yapılmış dörder katlı binaların yıkılması anında, o sokak, yol artık kullanılamaz demektir. Zamanında bu kadar dar sokaklra kim dört kat izni verdi? Kim? Ta ki, oradaki molozlar kalkana kadar. Üstelik bir de o sokaklara park etmiş arabalar var. Belediyeler yılların biirkmiş sorunlarını çözemediler. Bir de kentsel dönüşümde altmış yıllık dairelere sıfır aynı ayarda ev isteyenlerin, zorluk çıkarmaları her şeyi karıştırdı. Daha dün Fatih' te gözümüzün önünde bir yangına müdahele etmek için, itfaiye aracı yarım saate yakın yangın mahalline park etmiş arabalar yüzünden giremedi. Şimdi İstanbul' da bu özelliği taşıyan binlerce sokak var. Neyi konuşuyoruz, bilmiyorum. Hangi alt yapı, hangi arama kurtarma ekibi, hangi sağlık birimi, böyle olacak bir felaketin altından kalkar. ALLAH korusun, Ülkenin dörtte biri durumundaki bu şehrin geçireceği ağır bir hasar, Ülkenin belini büker... İnsanın aklına deli deli sorular geliyor. Bundan seneler önceki belediye yönetimleri bu kadar basit bir gerçeği nasıl görmemişler... Üstelik şu andaki bazı belediyelerin kentsel dönüşümleri çeşitli bahaneler ile engelemeye çalışmaları ise, yürekler acısı bir durumdur.
DEPREM GERÇEĞİ
Bir kez daha sarsıldık…
Deprem gerçeği bize kendini hatırlattı.
Biz, ibret almadık… Tedbir almadık…
İnadına depreme kafa tuttuk… Ona meydan okuduk… Bina sahipleri ile Müteahhitlerimizle, kimi zaman belediyelerimizle…
Çürük raporu verilen binalarda, oturmaya devam ettik. Yetmedi depremi engellemek için yapılması gereken kentsel dönüşümleri geciktirdik. İhmal ettik. Olmadı çıkan yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük...
Bekliyoruz, gerekli tedbirler alınacak, kentsel dönüşümler gerçekleşecek… Biz bekliyoruz da, deprem beklemiyor. Sürekli bize kendi varlığını hatırlatıyor. Yani ben buradayım, siz hala ne yapıyorsunuz? Diyor.
Nasıl mı? İnşaat için gerekli olan hiçbir zorunluluğu yerine getirmeyerek… Resmi makamların belirttiği maddelere uymayarak. Kimi zaman yeteri kadar denetim yapmayarak…
Çaldık, hem de ne çalma, insan hayatlarını hiçe sayarak… Betondan, demirden… Asıl inşaat için önemli olanlar bunlardır. Bakıyorsunuz C 30 rakamıyla ifade edilen beton ölçümü, 15-17 rakamları ile yapılmış… Kullanılan kum, standartlara uygun değil. Binanın asıl dayanağı olan iskeleti bu saydığımız malzemelerin doğru ve istenilen seviyede olmasından sağlam hale gelir. Binaya sonradan yapılan sündürme ve ilavelerin standartlara uygun olmaması da ayrı bir konudur.
Genellikle, Yıkılan Binalar 1999 depreminden önce inşa edilen binalar… Ondan sonraki yapılan binalarda bazı özelliklere dikkat edilmiş. Ancak onlarda da yıkım var. Neden çünkü yönetmeliklere uyulmamış...
Ancak, başka bir gerçek de şudur. Bu bina yıkılmadan önce satışa çıkarılsaydı bir daire, 600 bin civarında olacaktı. Yani büyük paralar ile mezar evler satın alıyoruz. Çünkü, evlerin dış görünüşleri bizi cezbediyor. Asıl önemli olan ayrıntılarına dikkat etmiyoruz…
Devletin Başkanının hep gündemde tutarak hatırlatmasına rağmen, Hala zemin etüdü kontrolü yeteri kadar yapılmıyor. Apartmanlarda dikey yapılar gittikçe artıyor. Yatay yapılaşma, yeterli yeşil alan, binalara oto park yapma zorunluluğu, bir türlü hayata geçmiyor… Üstelik ahbap, çavuş ilişkisi ile, bina yönetmeliğine aykırı olarak yapılan ilave katlara göz yumuluyor. Verilen para cezaları ile, konu geçiştiriliyor.
Bütün bunlara rağmen, Allah´ın merhameti sonsuz. 65 SAAT SONRA, 92 SAAT SONRA KURTULAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN, HAYATTA KALMASI TÜM belki, bu anlattığım olumsuzlukların bir an önce bitmesi için, bir umut olur. Onları bize bağışlayan RABBİME şükürler olsun... Onları nasıl korumuş, saklamış...
Deprem Ülkemizin gerçeğidir. Yapılan çürük, denetimsiz, plansız, kontrolsüz binalar daha çok ölümlere sebep olmaktadır. Allah korusun, daha yüksek şiddete erişen depremlerde halimiz ne olur? Ne kurtarma ekibimiz yeter ne sağlık personelimiz yeter... Ne de depreme ilk müdahalede her türlü imkanı sunmaya çalışan ekiplerimiz yeter... Düşünün yıkılan bina 8 değil onun katmanları olsa idi, bugün neleri konuşuyor olacaktık…
Evet, deprem gerçeğimiz var. Alınacak en basit tedbirler, sayesinde daha kötü sonuçlar almayı engelleyebiliriz. O, halde neyi bekliyoruz?
Orhan. Arslan