“STRES” SEÇİMİNE DOĞRU!...
Türkiye, seçim sathı mahalline gireli çok oldu. Bu mahalden çıkıp, işimize gücümüze baktığımız da vâki değildir. Seçimin yapıldığı ilk yıl, seçim sonuçlarının yorumlanmasıyla, seçim sonrası ikinci yıl yapılıp-yapılmayacakların tartışılmasıyla, seçim sonrası üçüncü yıl ise, iktidarın vaatlerini gerçekleştirmesini muhalefetin engelleme çabalarıyla, seçimin dördüncü yılı da bir sonraki seçime hazırlanmakla geçtiği için, yurdum insanı sürekli seçim sathı mahallindedir. Yuvarlak bir hesapla bir yıl içerisindeki üçüncü büyük seçime de artık günler kaldı.
Garp memleketlerinde bu seçimler bizdeki gibi ciddiye alınmaz, çoğu Batılı rey kullanmak için pazar gününü mahvetmek istemezmiş. Çünkü oralardaki partiler, jakobenist bir anlayışla halkın tepesine binmeyi düşünmezler. Onlar bizde olduğu gibi; iktidar olalım da bizim düşüncemize göre toplumu organize edelim, bizim gibi düşünmeyenlerin anasını ağlatalım demezler. Örneğin, bizim gibi Müslüman bir ülkede başörtüsü yasak iken birçok Hristiyan Avrupa ülkesinde serbestti. Batıyı ve Batılı toplumları referans almayı hiç sevmem ama durum bu.
Bizde ise hiçbir zaman batıda olduğu seçimler yapılamadı. Seçimlere hep hayat-memat meselesi olarak bakıldı. Aynı ülkenin insanları; falanca parti iktidar olmasın diye, kendi düşünce dünyalarıyla ilgisi olmayan partilere oy verdiler ve yine verecekler. Geçmiş seçimlerde görevli olduğum bir sandıkta bu duruma birebir şahit olmuştum.
Benimde oy kullandığım sandıktan ilginç sonuçlar çıkmıştı. A partisi 148, B partisi 86, C partisi 8, M partisi 9, S partisi 6, diğerleri 3 oy aldı. 5 rey ise geçersiz sayıldı. Çünkü kimseyi küstürmek istemeyen vatandaşımız üç partiye birden oy vermişti. 20 kişi ise seçime katılmadı. Bu sonuçların neresi ilginç denebilir. İlginç; çünkü belediye başkanlığında yukarıdaki oyları alan partiler il genel meclisi ve belediye meclisi seçimlerinde farklı ittifaklar içindeydiler. Örneğin yukarıda kodladığımız B partisinin oyu 79’a düştü. M partisinin oyu 17’ye çıktı, C partisinin oyu ise 14’e yükseldi. Yani bu şu demek: A partisi dışındaki partiler, bu parti belediyeyi kazanmasın diye ittifak etmişlerdi. Hem de siyaseten ve dünya görüşü olarak hiçbir benzerlikleri olmadığı halde.
Hülasa; vatandaşımız hür iradesiyle değil, çeşitli korkular ve tehditler altında tercihler yapmak zorunda kalıyor. Kimisini terör örgütü tehdit ediyor, kimisi ehveni şer kabilinden tercihler yapmak zorunda kalıyor. Kimisi, öteki siyasi partilerin yalan ve iftiraları nedeniyle, iktidar olmak için yaptıkları mesnetsiz vaatleri nedeniyle kandırılıyor ve baskı altında tercihler yapmaya zorlanıyor. Ya da; “Ya falanca parti iktidar olursa, maazALLAH din-iman toz duman olur…” şeklinde korkular altında tercihler yapılıyor.
Peki, bu tehdit ve tehlikelerin bir mesnedi yok mu? Elbette var. Çünkü bir siyasi parti, seçim propagandasında ülkenin kâhir ekseriyetinin inandığı dinin bir gereğini yasaklayacağını deklere edebiliyor. Bir başka parti, baraj altında kalırsa ülkeyi yangın yerine çevireceği tehdidini savurabiliyor, yine bir başka parti, bana oy vermezsen ülkeyi parçalayacaklar propagandası yapabiliyor. Bir de parti olarak seçime girmediği halde, köstebek gibi, yurdumu alttan alta oyan birbirine paralel stklar, örgütler, ticaret ve sanayi odaları, dernekler v.s var ki; bunlar da ayrı bir karın ağrısı…
Tüm bunların neticesinde haydi gel de seçime git, oy ver, demokrasi masalları anlat. İşte bu ve bunun gibi nedenlerle, hep stres içinde sandığa gidiyoruz. Herkesin kutsalının garanti altında olduğu bir ülkede yaşasaydık, seçimleri çok daha rahat karşılayabilirdik. O zaman başbakanın ya da başkanın kim olacağı, hangi partinin ne kadar oy alacağı meseleleri, vatandaşı çokta ilgilendirmezdi.
Lâkin memleketimizde seçimler, taraflar açısından kendi düşüncelerinin, hatta varlıklarının ölüm-kalımı mesabesinde görülmektedir. Hiç böyle olmasa, ülke gerçekleriyle ilgisi olmayan vaatlerde bulunularak, bir elde iki anahtar sallanır mıydı? Asgari ücret için bir doktor maaşından daha fazla bir meblağ zikredilir miydi?... Haziran seçimleri öncesi, oy oranı bindelik dilimlerle ifade edilen bir parti, asgari ücret için 5000 lira vaat ediyor. Sanki asgari ücreti kendisi ödeyecek. Yani işverenin sırtından milleti kandırıyor. Bu durumu izah eden çok güzel bir sözümüz var ama yine de söylemeyelim. Ve bu yarış, açık artırma usulü hala devam ediyor. Eeee yok mu artıran?
İktidar olma arzusu, topluma o kadar sirayet etmiştir ki ortalığı kifayetsiz muhterisler sarmıştır. Bu emel için, PIŞKINLIĞIN PES DEDIRTEN HALLERİNE şahit olursunuz.
Herifin anlı secde, kıçı taharet görmemiştir, onun için, din-iman toz dumandır, İslam düşmanı Batının hayranı, Yahudi’nin işbirlikçisidir ama çıkıp kul hakkından bahseder. Doğruluk-dürüstlük edebiyatı üzerinden, iyi-kötü anlı secdelileri, dinsiz-donsuzlukla suçlar... Bu iktidar olma isteği adamı o kadar azdırır ki, bu insan müsveddeleri “ben olsam benim gibi yaşamayanları asarım” diye yazıp-çizebilirler.
Bu hırs onları, kelime oyunları yapmaya, yalana, kıvırmaya, tevile götürebilir. Toplumun belli kesimlerini, örneğin çiftçiler gibi, avlamak için ekonomik vaatlerde bulunmaya yöneltebilir. Örneğin benzin 2 lira olacak der. Ya da çiftçiler içn ucuz mazot vaat edilir. Ucuz mazot alırsınız fakat bu sefer mazottan elde ettiğiniz karın kat kat fazlası olan destekleme paranız kesilir v.b. Yine bu hırsla, devlet hiç kimseyi asgari ücret ile çalıştırmadığı halde, bu ücret üzerinden halkı kandırmaya yeltenilebilir. Yine bu hırsla, dinine-değerine saygı duymadığınız kişileri partinizden vekil adayı yaparsınız.
Görüyorum ki kafası karışık çok kişi var. Hemen herkesin bir diyeceği var. Kimi adaletin sağlanamadığından dolayı oy vermek istemiyor, kimi dine-imana düşman gördüğü(!) partilerin koalisyon kurarak iktidar olmasından korktuğu için oy vermek istemiyor, kimi bazı partilerin paralel kuklalar haline geldiğini düşündüğü için, kimi onlarca kasetleri olanların şeriatçı kesilmelerini ibretlik bulduğu için, 30 yaş üstü olanlar geçmişi çok iyi bildiği için…v.s.
Bu kadar lakırtıdan sonra, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmayalım” diyerek gelelim seçim toto’ya. Demirel’in dediği gibi, Türk siyasi hayatında bir gün bile çok uzun bir süredir. Bugün itibariyle tahminim şöyledir:
1.Parti%44+
2.Parti%31-
3.Parti%15+-
4.Parti%8+-
5. Parti % 2 +
Her ne kadar bazıları uçan balon misali hızlı yükseltilse de; uçan balon, içi boş olan şeylerin çok hızlı bir şekilde yükselip, ardından patlayacaklarının örneğidir, bu da böyle biline.
Seçim sürecinde Şehrimizden giden kamu yatırımları da dillere pelesenk edilmiş durumda. Giden kamu yatırımlarını diline dolayan siyasîlere bir çağrım var.
Açıkça söyleyin bakalım. Son 50 yılda, şehirlerimizden götürülen, kaldırılan, özelleştirilen yatırımların tekmilini birden Sivas'a geri getirebilecek misiniz? Böyle bir şeyi kamuoyuna deklere edebilir misiniz?
Bunu ifade ettiğinizde yatırımların taşındığı illerden size kaç oy çıkar?
Bunları geri getiremeyecekseniz, lütfen başka şeyler söyleyin…
Bilal Mat, kardeşimin bir yorumunda yazdığı gibi:
“İnadına vereceksin "oyunu" inadına,
İnadına vereceksin ki bozacaksın oyunu!” diyerek bitirelim.