ÖĞRETMENİM…
“Gökyüzünün öğrencisi olmadan, yeryüzünün öğretmeni olunmaz” yazmış Nurullah Baş. BİLGE KRAL'ın bu sözünden sonrası laf kalabalığı olarak da değerlendirilebilir. Lakin günün anlam ve önemine binaen, eğitimin iki asli unsurundan biri olan öğretmene ve öğretmenlik mesleğine dair birkaç kelam edelim.
Öncelikle; başta ilkokul öğretmenim Aysel Gümüşbaş olmak üzere, ilkokuldan üniversite sonrasına kadar, üzerimde emeği olan hocalarımın ve tüm diğer öğretmenlerimizin gününü tebrik ediyorum.(Yeter ki bu günler kapitalizmin çarkını daha hızlı çevirme vesilesi edilmesin.)
Bir talebeye en yakınlarını, en sevdiklerini saymasını istediğinizde araya mutlaka öğretmenini sıkıştırır. Bu sıralamada kardeşi olmayan öğrenciler için öğretmenler genellikle üçüncü sıradadır. Üç, beş fark etmez, ilk on birde mutlaka bir öğretmen sayılır. Hal böyle iken; bu 24 Kasım gününde bir değerlendirme yapalım istedik.
Bugüne kadar kaç öğretmen öldürüldü, tam sayısını bilmiyorum. Pkk ya da bazı ateist örgütlerin kaçırıp öldürdükleri bir yana, öğrenci terörü sonucu öldürülen öğretmen sayıları da hızla artmakta. Artık silahı eline alıp, okul basıp, öğretmenlerini öldüren psikopat ergenler sadece garp memleketlerinde değil... Bizim ülkemizde de her yıl öğretmen cinayetleri işlenmeye başladı. Maktulü öğretmen, katili öğrenci olan cinayetler.
Ben bugüne kadar, en azından kendi ülkemde, ÖĞRENCiSiNi ÖLDÜRMÜŞ BiR ÖĞRETMEN DUYMADIM. Ama evladını doğramış çok anne bana duydum. Annesini babasını doğrayan evlât(!) sayısı daha da fazla... O halde bazı anne-babaların ve bazı öğrencilerin, eğitimci düşmanlığının esbabı mucibi ne ola ki acep?... ALLAH Rahmetiyle muamele etsin ölen öğretmenlerimize.
Öğretmenlerimizin son zamanlardaki ahvali böyle maalesef. Buna karşın öğretmenlerimiz hala yaz tatilleriyle anılıyor. Bilen-bilmeyen “öğretmen olmak varmış şu yalan dünyada” diyor. Ol kardeşim, keşke olsaydın. Olsaydın da sen de görseydin… Şu yalan dünyada doktor olmak varmış, polis olmak varmış…diyen pek nadir ama iş öğretmenliğe gelince herkes, sanki öğretmen olmak elinin kiriymiş de tenezzül edip öğretmen olmamış gibi davranıyor.
Konu öğretmenlik olunca kalıplaşmış değerlendirmeler hemen hazır: Öğretmenler 3,5 ay yatıyor, tatil yapıyor. Eğitimciler; öteki kamu çalışanlarından yarı yıl ve yaz tatilleri dâhil toplam sadece 19 gün fazla tatil yapmaktadırlar. Meraklısı küçük bir araştırma ile teyit edebilir bunu. Ayrıca öğretmenlerin kahir ekseriyeti tatil heveslisi de değildir. Sanki tatilde Havai’ye mi gidecekler. Çok gerekiyorsa onlar da herkes gibi 1 ay tatil yapabilirler. Hatta ders ücreti de kaldırılabilir. Bu ücreti alan var alamayan var. Bunun yerine ücretler iyileştirilebilir. Yeni göreve başlayan fakülte mezunu 9/1 öğretmene 3 bin lira verirsiniz olur biter. zaten; kendi eş değerleri memurlar arasında, en düşük ücreti öğretmenler alıyor.
Öğretmenlerin derdi sadece para pul değildir. Hattı zatında, öğretmenlik para için yapılacak iş değildir. Biraz aklı olan bir kişi ayda iki bin –iki bin beş yüz lirayı limon satarak, ayakkabı boyayarak da kazanır. Eee, öğretmen olduğuna göre genel toplum zekasının ilk yüzde beşine de girdiğine göre, bu parayı zaten kazanabilirsin... Öğretmenlerimizin kimsenin aldığında verdiğinde gözleri de yok. ALLAH daha çok versin. Ama öğretmenlik mesleğinin ederi, şu-bu mesleklerden, imza atmayı bilmeyenlerden de mi düşüktür? Ağzı açılan “önce eğitim” diyor, en büyük payın eğitime ayrıldığından dem vuruyor. İyi de o en büyük payın neden en küçüğünü öğretmenler alıyor? Öğretmenler tabii ki doktorlar kadar kazanalım demiyorlar. Ama diş hekimliği fakültelerine girilecek puanlarla fakültelerin öğretmenlik bölümlerine girilen ülkemizde hiç değilse psikolojik olarak, bilgiye verilen değerin bir göstergesi olarak, öğretmenlerin biraz daha yüksek ücret almaları gerekmez mi?
Öğretmenler en fazla hakarete uğrayan meslek gruplarının başında geliyor. Yeni amirleri “veliler” tarafından (artık veli değil “vali” onlar) hakaret, tartaklanma, öğrenciler tarafından sövülmek hatta sınıfta vurulmak, öğretmenlerimizin sıkça karşılaştığı bir durum olmaya başladı maalesef.
Devletin hangi memuru 10-15 yıl köylerde çalışıyor?(imamlar hariç) Hangi memur ücretsiz nöbet tutmaktadır? Hangi memur mesai saati dışında aile ziyareti yapıyor? Hangi memur hafta sonunu sınav okuyarak etkinlik hazırlayarak geçiriyor. Hangi memur bilgisayar başında saatlerce veri girişi yapıyor. Hangi memur eve bu kadar çok iş getiriyor? Sadece 1 saat derse girmenin neye bedel olduğunu bilenler bilir. Onlarca kurulda komisyonda görevliler. Yıl içerisinde hiçbir ek ücret talep etmeden onlarca toplantıya katılıyorlar.
Hele bir de saygı görseler… Kalem ehli olan bu kesimi örselemek için toplum adeta yarış halinde. Medya öğretmenlerle ilgili olumsuz haberleri “insanın köpeği ısırması” kabilinden değerlendirip ısıtıp ısıtıp servis ediyor ekran sofrasından. Oysa Kutad-gu Bilig’de Yusuf Has Hacib: “Bilgisiz kişiye, bilgisiz sıfatı yeterli bir hakarettir” der. Öğretmenlerin işi cehaletle, bilgisizlikle değil mi ki? Hacib devam ediyor: “Düzen bozulunca; bilgi sahibi olanlar küçük görülür, şarap ile yüzlerini yıkayıp ibadeti bırakanlar saygı görür, helal ortadan kalkar haram çoğalır. Kadınlardan haya gider, camiler çoğalır cemaatler azalır. Oğul babaya babalık eder olur. Oğul-kız babaya saygıyı bırakır, ihtiyar kelimesi hakaret sayılır.” Eee, düzen bozulduğundan olsa gerek bunlar. Yoksa evimizde iki çocuğumuzla başa çıkamazken, öğretmenlerin en küçük uyarısında koşa koşa; “çocuğumun psikolojisini bozuyor” diye şikâyetnameler döşenir miydik? Hem de “psikoloji” kelimesinin anlamını bilmesek bile. Şikâyet kısmı işin en hafifi. Doktor raporu almaya çalışmalar, karakollar, mahkemeye vermeler, daha neler neler… Bu durumda haydi gelin de siz öğretmenlik yapın. Subliminal mesaj bombardımanına tutulan öğrenciye bir yaptırımınız olmadığı gibi, akşama kadar, lütfenleriniz, yavrum- kuzum deyişiniz de artık para etmiyor. Olumsuz davranışlarda bulunan öğrencilerin için, polis çağırmaktan başka çara kalmıyor öğretmenlere.
İddia ediyorum bütün bunlara ve yazılmayan çok daha fazlasına rağmen, tüm eksikleriyle birlikte yinede devletin en düzenli işleyen, bir kurum kültürü olan, en çok çalışılan, bir sistemi olan kurumu yine de milli eğitimdir.
Et-tekrarü ahsen, eğitim asli unsuru olan öğretmen hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir. GÖNÜL ALMAYI BİLE BİLMEYENLERE NE YAZIK… Hiç bir şey vermeden eğitim camiasının sırtına her gün yeni yükler yükleyerek eğitimin sorunları çözülemez. Öğretmenler üzgün, bezgin, kırgın olsalar da din-iman toz-duman olduğu şu ahir zamanda, sanırım şu ayet meali morallerini düzeltecektir. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”(Zümer:9)