HAYAT-MEMAT MESELESİ
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir i imtihan için şerre de, hayra da müptela kılıyoruz. Nihayet hepiniz Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya Suresi, 35.ayet) “Küllü nefsin zaigatül mevt” diye başlayan bu ayet-i kerimeyi çoğumuz biliriz. Mevsiminden midir, dertten- kederden midir, ölümlerin çoğaldığı bu günlerde bu ayet ile başlamak istedim.
Ölümün mevsimi, yılı, ayı, günü elbette bilinmez. Bu bilgi ancak; yaratan, yaşatan ve öldüren ALLAH’a(c.c) ait. İyi ki de öyle. Aksi halde, ölümümüze kaç yıl, kaç ay, kaç gün, kaç saat hatta kaç saniye kaldığını bilerek nasıl yaşayabilirdik? Bu yüzden bilmememiz daha iyi. Buraya kadar aktardıklarımdan da anladığınız üzere, bugün ağızların tadını kaçıran ölümü konuşmak istiyorum sizlerle.
Olur olmaz her meselede, olayın önemini artırmak için, “hayat-memat meselesi” ifadesini kullanırız hiç düşünmeden. Oysa ölümün kendisinden gayri, hayat sahibi biri için hangi dünyalık mesele “memat yani ölüm kalım meselesi olabilir ki?. Doğumumuzla hayatımız başlamış oldu. Eğer şehit olarak ölmezsek, ölümümüzle de Dünyadaki hayatımız bitecek. Aslında hayat: ölüme kurulmuş bir saatin geriye saymaya başlamasıdır. Yani her ne kadar doğum günleri, yaş günleri kutlansa da, ölümün bize bir sene daha yaklaştığı, ömrümüzden bir sene daha azaldığı gerçeğinden başka bir şey yok ortada. Evet ölüm her an bize yaklaşırken, biz nakit biriktirmeye devam ediyoruz. Fakat bu nakitlerle asla vakit alamayacağız.
İki buçuk metre kare kabre konulup, üzerimize on bir tane tahta kapatıldığında, bir de HAFAZANALLAH, RABBİMİZ bizi Salih kullarından saymazsa işte o zaman gerçek yalnızlık neymiş, ölüm nasıl bir şeymiş... öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, zihinleri zonklatan ölümü bile ancak mevtayı defnederken düşünüyoruz. Defin sonrasında hemen gülüşmeye varan şakalaşmalar başlıyor. Ölümü dahi düşünmemize izin verilmeyen bir dünyada yaşıyoruz. Zaten hep Dünya, Dünya…Peki nerde UKBA?.
Adımız Müslüman olduğu halde, camiye hiç yolu düşmeyen kardeşlerim!. Mematımızda başkalarının sırtında camiye getirilmeden önce; hayatımızda kendimiz gidelim. Bir çakıl tanesi bile bizden çok yaşarken ve AZRAİL hepimizin peşindeyken, bizler neyin peşindeyiz?.
Esasında, ölümden bahsederken sözü uzatmaya ne hacet. Düşünenler için adı bile yeter. Kitabımızda ölüm ile ilgili çok sayıda ayet mevcut. Onlardan birinde: “Her nerede olsanız ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız. Bununla beraber kendilerine bir güzellik erişti mi “bu ALLAH’tandır” diyorlar. Bir musibette değdi mi “Bu sendendir.” Diyorlar. De ki: “ Hepsi ALLAH tarafındandır.” Fakat niye bu adamlar söz anlamaya yanaşmıyorlar?”(Nisa, 78) başka bir ayette ise: “De ki: “Haberiniz olsun, o kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak gelip size çatacak, sonra o bütün gaybı ve hazırı bilene iade olunacaksınız da O size neler yaptığınızı haber verecektir.” (Cuma, 8) buyrulmaktadır.
Kuran-ı Kerimde eğer yanlış saymadıysam, ölümden bahseden ayetlerin iki katından daha fazla öldükten sonra dirilmeden bahsedilmektedir.Onlardan birinde: “ALLAH’ı nasıl inkar ediyorsunuz ki ölü iken sizleri diriltti?. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra sizleri yine diriltecek, sonra da döndürülüp O’na götürüleceksiniz.” (Bakara, 28) buyurulmaktadır.
Efendimiz Hz. Muhammed’in(s.a.v) de ölümle ilgili çok sayıda hadis-i şerifi bulunmaktadır: “vaiz olarak ölüm yeter,” sözü bunlardan biridir. Yine kendisine: “Ey ALLAH’ın Resulü, şehitlerle birlikte haşredilecek kimse var mıdır?” sorusuna:
-Evet! Günde yirmi defa ölümü hatırlayan kişi.” cevabını vermiştir.
İnsanın hayatında ölümü sıkça hatırladığı zamanlar olur. Bir yakınını kaybetmesi, otuz yaş sendromu veya panikatak hastalığı ya da herhangi bir hastalığa yakalanması bunlardan bazılarıdır. Son on beş –yirmi günlük zaman zarfında, eş-dost-arkadaş-tanıdık zümresinden dokuz- on kişiyi RAHMETİ RAHMAN’a gönderdik. Bunlar arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Başmüfettişi Salih GÜLSEVER abim de bulunmakta. Kendisi, Bakanlık Başmüfettişi gibi değil, bir derviş gibi yaşadı. 47 yaşındaydı, evinde tv’si bile yoktu. Ama kitapları vardı. Sürekli okuyan, araştıran, düşünen büyük bir beyindi. Yine karne günü toprağa verdiğimiz arkadaşımız Öğretmen Melike ALTUĞ. 38 yaşındaydı ve grip teşhisiyle 3 gün içinde vefat etti. Bu sebeple hem kendime hem sizlere hepimizi yakalayacak ölümü bir kez daha hatırlatmak istedim. Ne gariptir ki; ateistler dâhil herkes cennete gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor.
Ölenimiz çok. ALLAH tüm geçmişlerimize ve huzuruna vardığımızda hepimize rahmet etsin. Mevlana’ya atfedilen bir sözde denildiği gibi: “Üzülme herkes ölür. Kimi toprağa, kimi yüreğe gömülür.”
Not: Yazımı hazırlarken; İmam-ı Şerani’nin Ölüm ve Ötesi(Hazırlayan: Arif Pamuk), Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Kuran Meali ve Gazali’nin Kıyamet ve Ahiret kitabından yararlanılmıştır.