Ortalama yedi yüz elli kelimelik yazılar yazıyorum. Kıymetli okurlarım bu nedenle beni eleştiriyorlar. Her ne kadar bu yazılar, genellikle kanun-yönetmelik vb. gibi değerlendirme yazıları olsa da yine de haklı okuyucularım. Beceri, az kelam ile çok meram anlatmaktan geçiyor.
Efendim malumunuz 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, milletimizin büyük teveccühü ile halkımızın yarısından fazlasının reyini alarak, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı oldu. Selefi, Sayın Abdullah GÜL hakkında, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde çeşitli basın-yayın organlarında birbirine PARALEL çok şeyler yazıldı, çizildi. Öyle ki; bendeniz “çatı”ya Sayın Gül’ün çıkabileceğini dahi düşündüm.
Sonunda Sayın Gül, “çatı, baca” gibi yüksek ve tehlikeli yerlere çıkmadı. Lakin bu seferde halefi Sayın Erdoğan’ın yerine, devletin başından inip, hükümetin başına geçeceğine dair PARALEL temenniler dile getirildi. Hatta temennalar edildi. Olağanüstü kongredeki, olağanüstü tertiplerle fitneye fırsat verilmedi ve Sayın Gül görevi devrederek İslambul’a yerleşti. İsmet Özel’in ifadesiyle; her şey ben(biz) yaşarken oldu.
11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, görev sonrası İslambul’daki ilk gününde merhum, muhterem başbakan Necmeddin ERBAKAN Hoca’nın kabrini ziyaret etti. Haberi duyar duymaz, sosyal medya hesabımdan Türkiye de ilk defa olarak yazdım:
Sayın GÜL, acaba SAADET’e mi erecek? Demedi demeyin. Bazen böyle sesli düşünüyorum işte.
Kıymetli okuyucularım. İşte size kısa bir yazı. Selametle. Yoksa saadetle mi demeliydim?!...
YAYINLANAN YAZILARDAN KÖŞE YAZARLARI SORUMLUDUR...