ÇANAKKALE GEÇİLMEZ(Dİ)!...
Tarihimizin en büyük zaferlerinden biri, bundan tam 107 yıl önce, oluk oluk kan akıtılarak kazandığımız 18 Mart Çanakkale Zaferi´dir. İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı sırasında Gelibolu Yarımadası üzerinden topyekûn saldırıya geçerek Osmanlı Devletimizi tarihten silmeyi planladılar. Bu amaçla; tarihin en kanlı saldırılarıyla deniz ve kara muharebelerini başlattılar.
Gayeleri; Osmanlı Devleti´nin başkenti konumundaki İslâmbol´u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya´ya destek olmak, Osmanlıyı savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak… v.s şeklinde yazılıp çizilse de dertleri İSLÂM´ı boğmaktı. Yani ALLAH´a - ALLAH ile olanlara savaş açmışlardı aslında.
Ceddimiz Osmanlı Devleti Müslüman bir ülke idi. Toprağı İslam beldesiydi. İşte bu topraklar İslam beldesi olarak kalsın diye; birçok cephede olduğu gibi Çanakkale´de de ALLAH ALLAH nidalarıyla, Din-i Mübin´i İslam için kanlarını akıtmış ve İslam´ın bir payesi olarak ŞEHİTLİK mertebesine erişmiş ecdadımız, tüm maddi eksikliklerine rağmen, bazı kaynaklara göre iki yüz elli binden fazla şehit vererek de olsa küffara pabuç bırakmamışlardır. Alman General Liman Von Sanders´ın “neden buradasınız?” şeklindeki sorusuna askerlerimizin söylediği gibi “ALLAH rızası” için oradalardı, yine ALLAH rızası için savaştılar ve şehit oldular. (O yıllarda Sivas Lisesi dâhil memleketimizin çoğu okulu mezun vermedi. Savaşta, çok sayıda eğitilmiş insanımızın şehit edilmesi nedeniyle cumhuriyet döneminde eğitilmiş insan sıkıntısı dahi çekilmiştir.)
Bu bilinçle şehadet şerbetini içen atalarımızın, bizlere emanet ettiği topraklar üzerinde yaşıyoruz. O şehitler ki; ALLAH rızası için ölmüş ve gerektiğinde yine bu uğurda öldürmüşlerdir. Şehitlik beklentisi olmayanın “toprak” uğruna canından-canânından vaz geçmesi beklenemez zaten.
(“Şehit” derken dikkatli olmakta da yarar var. İslam´ın bir payesi olan bu kavramın herkes için kullanılması, özellikle de din-düşmanı bir ateist ya da ALLAH´a savaş açan herhangi bir şahıs için de kullanılması bizleri rahatsız etmektedir. Bir insanın şehit olabilmesi için gereken şartlar âlimlerimiz tarafından açıklanmıştır:
Birinci şart; Müslüman olmak ve Allah (cc) yolunda ihlasla savaşmaktır.
İkinci şart; savaşan kimsenin akıllı ve buluğa ermiş olmasıdır.
Üçüncü şart ise; zulmen öldürülmesidir. Zulmen katledilme hâdisesi, savaş dışında da olabilecek bir hadisedir. Bu üç şartın bir arada bulunması, şehitliğin tahakkuku için zaruridir. İmam-ı Serahsi (r.a), "Allahu Teâla (cc)´nın rızasını kazanmak niyetiyle (ihlasla) cihad eden ve bu esnada hayatını kaybeden kimselere şehid denilir" şeklinde şehitliği tarif etmiştir. Şehadet makamı; Allahu Teâla(cc)´nın kendi yolunda, ihlasla cihad eden mü´minlere verdiği bir nimettir.)
“Şehitlik mertebesi”ne dair bu açıklamadan sonra, O GÜN GEÇILEMEYEN ÇANAKKALE´nin sonraki günlerde ÇOK DEFA GEÇİLDİĞİNİ de belirtelim. Bu durum sadece manevi anlamda değil; maddi bir gerçeklik olarak da sabittir. Çünkü; İtilaf Devletlerinin gemileri, Fatih Sultan Hazretlerinin yaptığı gibi karadan değil, Çanakkale Boğazı´ndan geçerek, İstanbul´u 13 Kasım 1918´de işgal etmişlerdi.
Hâlâ, Çanakkale´nin geçilmediğini düşünüyorsanız; aynaya, sokağa, ekrana bakmanızı öneririm.Çanakkale geçilmeseydi, geçmek isteyenlerden fiilî, kavlî, dünyevi, uhrevi olarak birçok farkımız olurdu. Oysa bugün; benzerliğimiz, farkımızdan kat be kat daha fazla.
ALLAH için, din için, vatan için gözünü kırpmadan kanlarını akıtan on beşlilere, evveldeki ve âhirdeki tüm şehitlerimize selâm olsun, ruhu revânları şad, mekanları cennet, makamları âlî olsun. Mehmet Akif ile bitirelim:
Şuhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O rükû olmasa hayatta eğilmez başlar.
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor.
Bir hilal uğruna, Ya Rab ne güneşler batıyor.