pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Ajan işi bir Gazze protestosunun hemen ardından söz konusu kararın “alınması” değil “açıklanması” biraz sorunlu görüldü.

ABD-İsrail ile HAMAS arasındaki -yedinci ayına giren- Gazze merkezli çatışma, ilk gününden beri farklı boyutlarda Türkiye’de de sürüyor. Sonu “Bana ne” vurdumduymazlığına çıkan, “Araplar I. Dünya Savaşı’nda bize ihanet etmişti; Filistinliler topraklarını satmışlardı” tarzındaki çirkin algı operasyonlarına karşı, “Türkiye’nin sınırı Gazze’den başlar” diyenlerin özelde Türkiye’ye genelde İslam dünyasına mahsus beka kaygıları söz konusu çatılmanın ilk safhasıydı. Türk halkının kahir ekseriyeti bu ilk savunmada ve ABD-İsrail’in soykırıma varan vahşetini dünyaya ilan etmede başarılı olunca bu kez doğrudan MOSSAD ajanları ile yerli işbirlikçileri devreye sokuldu.   MİT’in başarılı operasyonlarıyla bunların bir kısmı da bertaraf edilince, söz konu çatışma bu kez, daha evvel darbe girişimde denenen ama başarısız olan FETÖ tipi bir yapılanmaya ve operasyona havale edildi. Türkiye’nin yumuşak karnı olan Mahalli Seçimler ise bunun en uygun zeminiydi. Nitekim merhum Erbakan’ın oğlu ve şürekası (malum grup), Gazze’nin yalnızlığı esasında başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, devletin ilgili yöneticilerini ABD-İsrail vahşetine karşı aciz göstermek üzere dillerinin paçalarını sıvadılar. Erdoğan’ın son 22 yıldır Filistin için ortaya koyduğu mücadele ne inkâra ne de en ufak bir gölgelenmeye imkân vermediği için, malum grup “aciz gösterme operasyonlarını” Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkiler üzerine yürüttüler.   Genel yorumla, devletler arasındaki aleni ya da örtülü savaşlar, rekabete ve uluslararası anlaşmalara tabi olarak yapılan ticari faaliyetlere mani değildir. Humeyni devrinde ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoda, İsrail’e tanınan ayrıcalık sayesinde ticaretin hiç aksamadığını ve dolayısıyla İran’ın petrol satışlarında bir varil bir azalmanın bile olmadığını bilenler zikrettiğimiz durumu daha iyi anlayacaklardır. Öte yandan, Filistin’in kâğıtta bir devlet olarak serbest ticaret yapma imkânının olmadığını, diğer bir söyleyişle ticari her işini İsrail adına yapmak zorunda bulunduğunu; Batı Şeria’da: 4, Gazze Şeridi’nde: 2,3 milyon olmak üzere toplam 6,3 milyon Filistinlinin ithalata mecbur kaldıklarını ve Türkiye ile ticari ilişkide bunların da payının bulunduğunu bilmeyenlerin, -Gazze’deki ABD-İsrail vahşetinin de sürmesinin vicdan sahipleri üstündeki fiili baskısıyla- hem genel hem de zikrettiğimiz bu özel durumu ıskalamaları doğaldı. Güçlü devletler dış politikalarında mühlet kullanırlar ama önemli tedbirleri almayı ihmal etmedikleri gibi, içteki muhaliflerin işlettikleri tezgahlara, propagandalara da itibar etmezler. Başkan Erdoğan, malum grubun mahalli seçimler esnasındaki ahlaksız saldırılarına bu nedenle hiç itibar etmeyip, zikrettiğimiz marjı kullanmayı tercih etti.   Fakat mahalli seçimlerin tamamlanmasıyla malum grubun şer propagandasında eli boşa düşünce, bu kez iş onun oluşturduğu kirli iz üzerinden sürdürülmeye başlandı. Bunun ilk örneği birkaç gün önce yaşandı. Taksim’de toplanarak sözüm ona Türkiye’nin İsrail’le ticari ilişkilerini kesmesini isteyen DHKP/C ve MLKP terör örgütleriyle de bağlantılı ve ajan destekli bir grubun protestosu Erdoğan’a hakaret, Türk polisine “İsrail polisi” deme yarışına dönüştürüldü. Polisin bu grubu dağıtmak için güç kullanması ve içlerinden birkaçını tutuklaması tartışıladururken hemen peşinden, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ticareti de içine alacak şekilde “gecikmeksizin adım adım hayata geçirilmek üzere İsrail’e yönelik tedbir kararlarının alındığını” açıkladı.   Görünüşe bakılırsa Taksim protestosunun elebaşları için adeta gün doğmuştu. “Hani Türkiye İsrail ile ticaretini devam ettirmiyordu? Hani bunlar Filistinlilere gidiyordu. 54 kalemlik yaptırım biz Taksim’e çıkıncaya kadar aklınıza gelmedi mi? Yedi aydır bir yalanın içinde nasıl yaşadınız?” şeklindeki bir dizi sosyal medya salvolarıyla, her ne kadar ticaretle ilgili konuyu artık kaşımayacak olsalar da hasıl olan sonucu yine her durumda tek maksatları olan yöneticileri aciz göstermeye sebep saydılar. Ajan işi bir Gazze protestosunun hemen ardından söz konusu kararın “alınması” değil “açıklanması” biraz sorunlu görüldü. Bize göre hiç de sorunlu değil. Zira, devlet öncelikle yukarıda zikrettiğimiz marjı kendi şartlarınca kullandı. Böylece ABD-İsrail ile HAMAS arasında Kahire’de süren ateşkes görüşmelerinde HAMAS yararına bir çıkış yapmış oldu. Bu bağlamda Dışişleri Bakanımızın MİT’in sabık başkanı olduğunu da hatırlatarak, devletin her türlü ihtimali de ihtimal etmek suretiyle Gazze konusunda yeni bir sayfa açtığını söylememiz mümkündür.
Ekleme Tarihi: 11 Nisan 2024 - Perşembe

Ajan işi bir Gazze protestosunun hemen ardından söz konusu kararın “alınması” değil “açıklanması” biraz sorunlu görüldü.

ABD-İsrail ile HAMAS arasındaki -yedinci ayına giren- Gazze merkezli çatışma, ilk gününden beri farklı boyutlarda Türkiye’de de sürüyor.

Sonu “Bana ne” vurdumduymazlığına çıkan, “Araplar I. Dünya Savaşı’nda bize ihanet etmişti; Filistinliler topraklarını satmışlardı” tarzındaki çirkin algı operasyonlarına karşı, “Türkiye’nin sınırı Gazze’den başlar” diyenlerin özelde Türkiye’ye genelde İslam dünyasına mahsus beka kaygıları söz konusu çatılmanın ilk safhasıydı.

Türk halkının kahir ekseriyeti bu ilk savunmada ve ABD-İsrail’in soykırıma varan vahşetini dünyaya ilan etmede başarılı olunca bu kez doğrudan MOSSAD ajanları ile yerli işbirlikçileri devreye sokuldu.

 

MİT’in başarılı operasyonlarıyla bunların bir kısmı da bertaraf edilince, söz konu çatışma bu kez, daha evvel darbe girişimde denenen ama başarısız olan FETÖ tipi bir yapılanmaya ve operasyona havale edildi. Türkiye’nin yumuşak karnı olan Mahalli Seçimler ise bunun en uygun zeminiydi.

Nitekim merhum Erbakan’ın oğlu ve şürekası (malum grup), Gazze’nin yalnızlığı esasında başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, devletin ilgili yöneticilerini ABD-İsrail vahşetine karşı aciz göstermek üzere dillerinin paçalarını sıvadılar.

Erdoğan’ın son 22 yıldır Filistin için ortaya koyduğu mücadele ne inkâra ne de en ufak bir gölgelenmeye imkân vermediği için, malum grup “aciz gösterme operasyonlarını” Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkiler üzerine yürüttüler.

 

Genel yorumla, devletler arasındaki aleni ya da örtülü savaşlar, rekabete ve uluslararası anlaşmalara tabi olarak yapılan ticari faaliyetlere mani değildir. Humeyni devrinde ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoda, İsrail’e tanınan ayrıcalık sayesinde ticaretin hiç aksamadığını ve dolayısıyla İran’ın petrol satışlarında bir varil bir azalmanın bile olmadığını bilenler zikrettiğimiz durumu daha iyi anlayacaklardır.

Öte yandan, Filistin’in kâğıtta bir devlet olarak serbest ticaret yapma imkânının olmadığını, diğer bir söyleyişle ticari her işini İsrail adına yapmak zorunda bulunduğunu; Batı Şeria’da: 4, Gazze Şeridi’nde: 2,3 milyon olmak üzere toplam 6,3 milyon Filistinlinin ithalata mecbur kaldıklarını ve Türkiye ile ticari ilişkide bunların da payının bulunduğunu bilmeyenlerin, -Gazze’deki ABD-İsrail vahşetinin de sürmesinin vicdan sahipleri üstündeki fiili baskısıyla- hem genel hem de zikrettiğimiz bu özel durumu ıskalamaları doğaldı.

Güçlü devletler dış politikalarında mühlet kullanırlar ama önemli tedbirleri almayı ihmal etmedikleri gibi, içteki muhaliflerin işlettikleri tezgahlara, propagandalara da itibar etmezler. Başkan Erdoğan, malum grubun mahalli seçimler esnasındaki ahlaksız saldırılarına bu nedenle hiç itibar etmeyip, zikrettiğimiz marjı kullanmayı tercih etti.

 

Fakat mahalli seçimlerin tamamlanmasıyla malum grubun şer propagandasında eli boşa düşünce, bu kez iş onun oluşturduğu kirli iz üzerinden sürdürülmeye başlandı.

Bunun ilk örneği birkaç gün önce yaşandı. Taksim’de toplanarak sözüm ona Türkiye’nin İsrail’le ticari ilişkilerini kesmesini isteyen DHKP/C ve MLKP terör örgütleriyle de bağlantılı ve ajan destekli bir grubun protestosu Erdoğan’a hakaret, Türk polisine “İsrail polisi” deme yarışına dönüştürüldü.

Polisin bu grubu dağıtmak için güç kullanması ve içlerinden birkaçını tutuklaması tartışıladururken hemen peşinden, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ticareti de içine alacak şekilde “gecikmeksizin adım adım hayata geçirilmek üzere İsrail’e yönelik tedbir kararlarının alındığını” açıkladı.

 

Görünüşe bakılırsa Taksim protestosunun elebaşları için adeta gün doğmuştu. “Hani Türkiye İsrail ile ticaretini devam ettirmiyordu? Hani bunlar Filistinlilere gidiyordu. 54 kalemlik yaptırım biz Taksim’e çıkıncaya kadar aklınıza gelmedi mi? Yedi aydır bir yalanın içinde nasıl yaşadınız?” şeklindeki bir dizi sosyal medya salvolarıyla, her ne kadar ticaretle ilgili konuyu artık kaşımayacak olsalar da hasıl olan sonucu yine her durumda tek maksatları olan yöneticileri aciz göstermeye sebep saydılar.

Ajan işi bir Gazze protestosunun hemen ardından söz konusu kararın “alınması” değil “açıklanması” biraz sorunlu görüldü. Bize göre hiç de sorunlu değil. Zira, devlet öncelikle yukarıda zikrettiğimiz marjı kendi şartlarınca kullandı. Böylece ABD-İsrail ile HAMAS arasında Kahire’de süren ateşkes görüşmelerinde HAMAS yararına bir çıkış yapmış oldu.

Bu bağlamda Dışişleri Bakanımızın MİT’in sabık başkanı olduğunu da hatırlatarak, devletin her türlü ihtimali de ihtimal etmek suretiyle Gazze konusunda yeni bir sayfa açtığını söylememiz mümkündür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.