Bu bayram; eş, dost, akraba ve aile sohbetlerinin ana gündemi haliyle geride kalan yerel seçimlerdi.
Akrabalarım ve sosyal çevrem büyük oranda AK Parti seçmeni. Şaşkınlıkları, üzüntüleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları her hallerinden belliydi. Bol bol sohbet ettik, çok makul, mantıklı yorumlar dinledim.
Yukarıdaki analizin neredeyse aynısını, seçim sonuçları üzerine yaptığı araştırmadan veriler paylaşan Hakan Bayrakçı da katıldığı bir yayında yaptı: “Sandığa gitmeyen yüzde 8’in ağırlığı 55 yaş ve üzeri. Yüzde 90’ı da AK Parti seçmeni. Çoğunluğu emekli. Resmen sandığa gitmemişler.”
Bu veri bundan sonrası için çok önemli. Emeklilerin birbirleri ile sözleşmeden sandığı protesto etmesi, sonraki seçimlerde bir örgütlenmeye dönebilir.
Dahası anket şirketleri ve seçim analistleri, kararsız seçmenin gönlündeki partiyi doğru tahmin edemeyebilirler. Kararsız seçmen kararını verse de son ana kadar sandığa gitme ya da gitmeme ihtimali olan yüzde 8’lik bir kitle var artık. Bütün dengeleri altüst edebilecek bir oran ve günümüz sonuçlarına göre üçüncü parti konumunda.
Demokrasiyi, seçen ile seçilenler arasında kazan-kazan ilişkisine dönüştüğü için -bu yönüyle- etik bulmayanlar, eleştirilerine halkın; “Ben kazanamazsam sen de kaybet” yaptırımını da ekleyecektir.
Bayram sohbetlerine dönecek olursak… Vatandaşın seçim analizlerinin sonu yok. Emekliler, enflasyon, işsizlik, ev kiraları, halka kulak tıkayan idareciler, kibirli siyasetçiler, adamcılık, şuculuk, buculuk… Herkesin bir diyeceği, bir tespiti var mutlaka. Herkes kendince haklı.
Gazze ise bu bayramın burukluğuydu. İstisnasız her ziyarette, her sohbette söz soykırım altındaki Müslüman kardeşlerimize geldi. Ortamlar hüzne gark oldu, mahcubiyet yüzlere, ifadelere ve sözlere yansıdı. ‘Tadı tuzu eksik’ denir ya, bu bayram öyle işte.
Gençlerden biri, “Abi ne diyorsun İsrail ile ticaret işine? Türkiye’den jet yakıtı satılmış İsrail’e” dedi.
Neresinden başlasak, neresinden tutsak… “Sen ne anladın?” diye sordum. Aslında yanıtını tahmin ediyordum ve şunu söyledi: “İsrail’in Gazze’yi vurduğu savaş uçaklarının yakıtını Türkiye satmış.”
Hiç yorum yapmadan Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın önceki akşam TRT Haber yayınından bir kesiti açtırdım. Bolat, İsrail’e ‘jet yakıtı satışı’ iddialarına açıklık getiriyordu: “110 bin dolarlık uçak benzini ülkemizde birkaç turistik charter uçağına verilmiş. İsrail’den Türkiye’ye geliyorlar dönüş yapmak için benzin alıyorlar, bu Türkiye’nin ihracatı gibi yazılıyor kayıtlara.”
Soruyu soran şaşkındı; bir diğer genç ise sinirlenerek, “İyi de abi, herkes, ‘Türkiye İsrail’in savaş uçaklarının yakıtını tedarik ediyormuş’ şeklinde konuşuyor. Bakan Bey çok farklı bir şey söylüyor. Kapı kapı dolaşıp bu videoyu izletseler oluşan algı ancak düzelir” dedi.
Acı olan şu: Memlekette hâlâ milyonlarca insan Türkiye’nin İsrail’in savaş uçaklarının yakıtını doldurduğunu sanıyor. Çünkü eş zamanlı bir iftira sistematiği işletildi.
Tüm bunlar ve dahası bayramlaşmalarda konuşuluyor, kahvehanelerde masaya yatırılıyor. Artık halkın gündemine giren konular da anlık değişiyor. Bir yalanı, iftirayı, yanlış algıyı düzeltmek ise neredeyse imkânsız. Bayramın ilk günü gündemin, gelişmelerin masaya yatırıldığı ilk ağızlardan aktarmış oldum. Herkese hayırlı bayramlar.