Aslında Gazze bu durumdayken yerel seçim yazısı yazmaya hiç de niyetim yoktu. Bütün dünya ülkeleri Mısır’ı kafalayıp İsrail’in Rafah’a saldırmasını sağlamaya çalışırken yani. Gazzeli kardeşlerimiz, iftarlarını bombalarla açarken yani. Asıl seçimimiz Gazze’de. Kimin yanında, nasıl duracağımızı hem millet, hem de devlet olarak seçmek zorunda olduğumuz “zor günler” geldi. Millette bir gevşeme, devlette bir “ağzımızın tadı kaçmasın” havası var. Olan, Gazzeli kardeşlerimize ve Gazze’ye olacak gibi duruyor. Hiç olmazsa Gazze hakkında konuşmaya, Gazze’yi gündemde tutmaya devam etmemiz gerekiyor.
Bu, burada bir dursun.
İki sebeple yerel seçim konusunda yazmak zorunda hissettim kendimi. İlki, “ne düşünüyorsun?” diye epeyce soran oldu. İkincisi de yaşadığım şehirdeki yerel seçim atmosferi artık beni mesele konusunda yazmaya mecbur etti.
TVNET ekranlarında da söyledim bunu. “Altyapımızı, yolumuzu, parkımızı, otoparkımızı, kültür merkezimizi yapacak; kentsel dönüşümü ve kent içi ulaşımı hale yola koyacak; musluklarımızdan içilebilir su akmasını sağlayacak adaylardan birini seçmek” henüz ülkemiz için çok uzakta bir hayal gibi duruyor. Memleketteki sert kristalizasyon “hizmet odaklı” değil de “ideolojik saiklerle” bir seçime daha girmemizi sağlıyor.
Alın size ilginç birkaç bilgi. Seçmenlerin adayların projelerine göre oy verme davranışı yüzde yirmilerde bile değil. Dahası, seçmenin desteklediği adayın projelerini hatırlıyor oluşu yüzde onlar bandında. Daha da dahası, “bize bu sözler verilmişti, yapmadınız” diyerek hesap sormayı destekleyen seçmen sayısı yüzde on bile değil.
Hal böyle olunca, genel seçimlere benzer bir “horoz dövüşü” halinde geçiyor yerel seçim yarışı. Birkaç ili, 20-30 ilçeyi dışarıda tutarsak bu tam tamına böyle gerçekleşiyor.
Bunu hiç ama hiç sağlıklı bulmadığım için yerel seçim de, adaylar da, kampanya da falan filan da pek de ilgimi çekmiyor doğrusu.
Bu da burada bir dursun.
Herkesin merak ettiği soru malum “İstanbul’u kim kazanacak” sorusu. Ben soruyu öyle değil, “İstanbul’u kim kazanmalı?” şeklinde sormayı tercih ediyorum.
“Hizmet odaklı bir tercihler toplamıyla” seçime gidiyor olsak İstanbul’u İmamoğlu’nun kazanmaması gerekir. Mahir Ünal’ın nokta atış tespitiyle “influencer siyasetçi” tanımına cuk diye oturan İmamoğlu’nun geride bıraktığımız 5 yılda İstanbul’a hizmet etmediğini görebilmek için hangi partiye oy verdiğimizden bağımsız olarak İstanbul’da yaşıyor olmak yeterli.
Dahası, kazanırsa buradan 2029’a değin “İstanbul odaklı bir başkanlık” yapmayacağı da çok açık. Bütün gücü ve İBB’nin bütün imkânlarıyla başkanlık seçimlerine hazırlanacak ve İstanbul’u kelimenin gerçek anlamıyla kaderine terk edecek. Bunun böyle olmayacağına dair tek bir delil yok elimizde. Oysa İstanbul’un kent içi ulaşım, parklanma ve kentsel dönüşüm başta olmak üzere devasa sorunları var çözüm bekleyen.
Peki, soru şu: Murat Kurum, 2028’de aday olur mu, İstanbul’a belediye başkanı olmak dışında bir ajanda yürütür mü?
“Pek sanmıyorum”dan “hiç ihtimal vermiyorum”a kadar geniş bir cevabım var bu soruya. Zaten seçim kampanyasında da gördük ki Kurum hem “İstanbul odaklılık” sözü veriyor hem de “o çeşit bir siyasetçi” değil. Hatta dahasını da söyleyeyim. Kampanyasında elini rahat ettirmeyen hususiyet de aslında bizatihi “siyasal oryantasyonunun zayıf olması.”
Tabii “hizmet odaklılık” konusunda da geride bıraktığı bakanlık performansına baktığımızda karnesi düzgün Kurum’un. Yani “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” fehvasınca diyebiliriz ki Kurum, İstanbul’da söz verdiği projeleri hayata geçirebilecek bir performans sergileyebilir.
Ama tabii bu etkenlerin hiçbiri aslında -seçmenin yüzde yedisi ila onu hariç- hiç kimsenin ilgi alanında değil. İdeolojik saiklerle gidilecek sandıklara yine. Söz verdiği projeleri yapmak, hayata geçirmek şöyle dursun o projeler kendisine hatırladığında “hatırlamıyorum” diyerek işin içinden sıyrılan İmamoğlu’na oy verenler “lanet olsun” diyerek verecek yine oylarını. Oysa “siyasi oryantasyonu çok yüksek olmayan, hizmet odaklı, ajandasında İstanbul’dan başka bir şey olmayan bir başkan” İstanbul için ciddi bir şans haline gelebilir.
Hadi dahasını da söyleyeyim. Geride bıraktığımız 5 yılın hesabını adeta “sarhoştum, hatırlamıyorum” diyerek veren İmamoğlu, bu şehri 5 yıl daha yönetirse bu “hatırlamıyorum” işini Hollywood filmlerinin nerede uyandığını pek de hatırlamayan, çıkarken komodine para bırakıp çıkan berbat karakterlerinin ruh haline çevirir. Bir gram fazlası değil.
Sonun sonu şu olsun: Bu seçimin ideolojik saikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyorum aslında. Bir İstanbul seçmeni olarak alacağım hizmete odaklanmayı daha sağlıklı buluyorum. Keşke seçim sonuçları buna göre çıksa karşımıza.