Kapitalizm ne zaman sıkışsa bir çıkış yolu bulur kendine. Köleci toplum düzeninden beri böyledir… Köleci toplum sıkışınca köylüleri ‘mülklendirip’ serfler hâline getirildi, feodal düzene geçildi. Böylece toplumun en alt sınıfları, özgürlüğe kavuştuklarına inandırıldılar.
Feodalitede serfler prenslere, krallara karşı ayaklanmaya başlayınca, bu sefer örneğin İngiltere’de serfler/köylüler mülksüzleştirilip manifaktür dönemi atölyelerinde çalıştırılmaya başlandı, böylece işçi sınıfının oluşumuna dair ilk adımlar atılmıştı.
Manifaktür dönemi, buharın ve elektriğin bulunmasıyla sıkışmaya başlamıştı ki fabrikalar devreye girdi ve bu kez işçi sınıfı; kölelerden, serflerden, manifaktür elemanlarından çok daha özgür olduklarına inandırıldılar.
İşçi sınıfı için özünde pek bir şey değişmemişti. Değişen sadece biçimdi. Haklar kapitalizm tarafından afiyetle yenilirken işçileri sakinleştirmek için sendikalar gündeme getirildi ki bunların hemen hemen hepsi sistemin kontrolü altındaydı. Kapitalist sistemin yaratıcı çalışmaları peş peşe devreye alınıyordu…
‘Oyun Kuramı’ tam da bu sırada ortaya çıktı. Teorinin en önemli cümlesi şuydu: “Oyunu kaybedeceğinizi hisseder ya da anlarsanız kuralı değiştirin.” Yukarıda sıraladığımız ‘sistem’ adımları işte bu cümleyi doğrulamaktadır.
Sendikalizmin rahatsızlık yaratması sonucu sistem hemen; önce İSO’yu, kısa bir süre sonra da TQM’i (Toplam Kalite Yönetimi) sürdü piyasaya… Peşinden yine pek çok kavram atıldı ortaya, art arda… Çalışan memnuniyeti, çalışan markası, işveren markası, müşteri deneyimi, inovasyon, disruption, algılama yönetimi, insan kaynakları, sürdürülebilirlik…
Son dönemde de bunlara “Sosyal medya”, “Haftada 4 gün çalışma”, “Hibrit ya da uzaktan çalışma”, “Yapay zekâ” eklendi ve sınırsız sorumsuz özgürlükler…
Oyun Kuramı politikada da karşılığını buldu: Geçmişteki oluşumlar bir yana şu içinde bulunduğumuz seçim ekosisteminde de ‘Oyun Kuramı’nın uygulamalarını tespit etmek mümkün… Yeter ki sadece bakmayalım, biraz da okumaya çalışalım…
Örneğin ‘İttifak Oyunları’; sözünü ettiğimiz kuramın politikaya uyarlanmasının en iyi örneklerinden… Tabii bir de ‘bel altı vurmalar’, yalanlar, dezenformasyon atakları, proje partilerini ve onların liderlerini yöneten güçlerin sahneledikleri senaryolar…
Seçmen tüm bu süreçleri, numaraları bir sosyolog ya da bilim insanı gibi okumayacaktır. Ancak çok iyi hissedecektir… Onun hissiyatın temelini ‘ortak ruhi şekillenme’ oluşturur… Hani ‘millî irade’ denilen o soyut gibi tınlasa da çıktıları son derece somut olan bir gizel güç!
Günün sözü
“Oyun teorisini çatışmaları ve fırsatları anlamak için kullandım.”