pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Siyonist Hıristiyanların halen bir Amâlika tehdidinden söz etmeleri bizzat Tevrat yazıcıları tarafından zaten geçersiz hale getirilmiştir.

Siyonist Hıristiyanların, HAMAS’ın Gazze’deki harekatına karşı başlattıkları soykırımı, aklen ve vicdanen izah etmeleri mümkün olmadığından, Tevrat yazıcılarının geçmişin siyasetine tabi olarak ürettikleri kadim kin ile tahkim ettikleri haset üzerinden açıklama çabalarının arkeolojisine ana hatlarıyla değindik. Bu bağlamda beyan ettiğimiz bilgiler, belgeler, tarihi ve akli deliller de bir yana, Yakuboğullarından Yeşu’nun işgaline karşı, o beldenin asıl Esavoğulları’nın yurdu ve mülkü olması esasında, Hezekiel kitabında yer alan: “De ki, Egemen Rab Yeruşalim’e şöyle diyor: Kökenin ve doğumun açısından Kenan ülkesindensin; baban Amorlu, annense Hitit’liydi.” (Hezekiel 16:3) söyleyişiyle Hz. İbrahim’in Amorî-Amâlik ve Hz İshak’ın annesi Hz. Sara’nın Hititli olduğuna vurgu yapılması, Ve yine orada “Rab bana şöyle seslendi: Ey insanoğlu, Yeruşalim’de yaşayanlar senin kardeşlerin, akrabaların ve öbür İsrailliler için, Onlar Rab’den uzaklar, bu ülke mülk olarak bize verildi demişler.” (Hezekiel 16:3; Sayılar 13:28-30) söyleyişi bile tek başına İsrailoğulları’nın küçük bir aile olarak Filistin’i topluca terk edip Mısır’a Hz. Yusuf’un yanına gittiklerini ve dolayısıyla Kudüs’ün (ve Filistin’in) Amâlik boylarından biri olan Yebusîler’in (Esavoğullarının, Kenanlıların, Hititlerin…) asıl yurdu, Arz-ı mev’ud düşüncesinin de yine bunlara ait olduğunu göstermeye tek başına yeterlidir. Öte yandan, Tevrat’ta Yeşu’nun ve Saul’un Amâlika’nın tümünü kılıçtan geçirdiği de iddia edilmektedir (Çıkış 17:8-15; I. Samuel, 15/7-10). Buna göre göre Tevrat bilgisi sahiden İsrailoğulları için bağlayıcı ise, Siyonist Hıristiyanların halen bir Amâlika tehdidinden söz etmeleri bizzat Tevrat yazıcıları tarafından zaten geçersiz hale getirilmiştir.   Bunlara göre, Siyonist Hıristiyanların şimdiki soykırım vahşetini “Biz Amâlikleri öldürüyoruz” şeklinde geçmişe havale ederek akılları bulandırmaya kalkışmaları, daha baştan kendilerinin aklındaki bulanıklığa işaret etmekte ve bu durumda, onların bir propaganda malzemesi olarak kullandıkları Tevradî düşmanlıklarının hayal, ama hasetçiliklerinin gerçek olduğu somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kur’an, İsrailoğulları’nın Allah adına bile yalan söylemelerini, müfteriliklerini, münkirliklerini, azgınlıklarını, asiliklerini, zelil edilmelerini ve aşağılanmalarını, caniliklerini ve lanetlenmelerini… Bakara suresinin 109. ayetinde “Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü (haseden min indi enfusihim) sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” mealindeki ibareyle açık bir bilgiye dönüştürmüştür. Bu ilahi bilgiler bizler için, tıpkı görünen bir varlık hakkındaki ilk bilginin bizzat onun kendisinden edinilmesindeki gibidir. Örneğin taşın katılığına ve soğukluğuna dair bilgi ilkin onun kendi varlığından gelir. Bunun gibi İsrailoğulları’yla ilgili yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz ilahî ve şu günümüzdeki fiili bilgiler de bizzat kendilerinin varlık durumundan ve eylemlerinden edindiğimiz gerçek bilgilerdir.   Bu bağlamda İsrailoğulları denildiğinde tarih ve gününüz esasında hemen haset kelimesinin akla gelivermesi, Hz. Sare’nin kendisinden evvel annelik makamına ulaşan Hz. Hacer’e (ve oğlu İsmail’e) duyduğu düşmanlığa kadar geriye götürülebilir. Ancak biz konunun evvelini deşelemeyi Freud’un tilmizlerine havale ederek, İsrailoğulları’nın Tevrat’a da işledikleri hasedçiliklerini, olumsuzluğa çok daha fazla meyleden nefislerinin bir tezahürü olması ve en çok da tarihi ve fiili durumlarına bitişik bulunması bakımından değerlendirebiliriz. İsfahanî, haseti “Bir nimetin, onu hak eden kimsenin elinden gitmesini temenni etmek, arzulamak ya da dilemek. Bazen bunun yanında o (nimeti) ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba ve gayrette bulunmak” şeklindeki açıklamış; Tietze ise hasedin Türkçe karşılığını “kıskançlık, kem göz” olarak vermiştir. Hasedi anne-çocuk ilişkilerine kadar indiren ve asıl “kaygı” kavramıyla ilişkilendiren Yahudi psikanalist Melaine Klein, hasedin sonuçlarından birinin erken başlayan suçluluk duygusu olduğunu belirterek “Eğer ‘ben’ daha taşıyacak gücü yokken vakitsiz bir suçluluk duyarsa, bu suçluluk bir zulmedilme deneyimi olarak yaşanır; suçluluk uyandıran nesne de zulmedici bir nesneye dönüşür.” kaydını düşmüştür. (Haset ve Şükran, trc.: Orhan Koçak – Yavuz Erten) İsrailoğulları’nın aile olarak ortaya çıkışlarından, bugün itibariyle 144. gününe ulaşan Gazze’deki soykırımlarına kadar… kayıt altına alınmış tüm cürümleri de zaten öncelikle hasetçilik özelliklerini pekiştirmektedir.
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2024 - Salı

Siyonist Hıristiyanların halen bir Amâlika tehdidinden söz etmeleri bizzat Tevrat yazıcıları tarafından zaten geçersiz hale getirilmiştir.

Siyonist Hıristiyanların, HAMAS’ın Gazze’deki harekatına karşı başlattıkları soykırımı, aklen ve vicdanen izah etmeleri mümkün olmadığından, Tevrat yazıcılarının geçmişin siyasetine tabi olarak ürettikleri kadim kin ile tahkim ettikleri haset üzerinden açıklama çabalarının arkeolojisine ana hatlarıyla değindik.

Bu bağlamda beyan ettiğimiz bilgiler, belgeler, tarihi ve akli deliller de bir yana, Yakuboğullarından Yeşu’nun işgaline karşı, o beldenin asıl Esavoğulları’nın yurdu ve mülkü olması esasında, Hezekiel kitabında yer alan:

“De ki, Egemen Rab Yeruşalim’e şöyle diyor: Kökenin ve doğumun açısından Kenan ülkesindensin; baban Amorlu, annense Hitit’liydi.” (Hezekiel 16:3) söyleyişiyle Hz. İbrahim’in Amorî-Amâlik ve Hz İshak’ın annesi Hz. Sara’nın Hititli olduğuna vurgu yapılması,

Ve yine orada “Rab bana şöyle seslendi: Ey insanoğlu, Yeruşalim’de yaşayanlar senin kardeşlerin, akrabaların ve öbür İsrailliler için, Onlar Rab’den uzaklar, bu ülke mülk olarak bize verildi demişler.” (Hezekiel 16:3; Sayılar 13:28-30) söyleyişi bile tek başına İsrailoğulları’nın küçük bir aile olarak Filistin’i topluca terk edip Mısır’a Hz. Yusuf’un yanına gittiklerini ve dolayısıyla Kudüs’ün (ve Filistin’in) Amâlik boylarından biri olan Yebusîler’in (Esavoğullarının, Kenanlıların, Hititlerin…) asıl yurdu, Arz-ı mev’ud düşüncesinin de yine bunlara ait olduğunu göstermeye tek başına yeterlidir.

Öte yandan, Tevrat’ta Yeşu’nun ve Saul’un Amâlika’nın tümünü kılıçtan geçirdiği de iddia edilmektedir (Çıkış 17:8-15; I. Samuel, 15/7-10).

Buna göre göre Tevrat bilgisi sahiden İsrailoğulları için bağlayıcı ise, Siyonist Hıristiyanların halen bir Amâlika tehdidinden söz etmeleri bizzat Tevrat yazıcıları tarafından zaten geçersiz hale getirilmiştir.

 

Bunlara göre, Siyonist Hıristiyanların şimdiki soykırım vahşetini “Biz Amâlikleri öldürüyoruz” şeklinde geçmişe havale ederek akılları bulandırmaya kalkışmaları, daha baştan kendilerinin aklındaki bulanıklığa işaret etmekte ve bu durumda, onların bir propaganda malzemesi olarak kullandıkları Tevradî düşmanlıklarının hayal, ama hasetçiliklerinin gerçek olduğu somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Kur’an, İsrailoğulları’nın Allah adına bile yalan söylemelerini, müfteriliklerini, münkirliklerini, azgınlıklarını, asiliklerini, zelil edilmelerini ve aşağılanmalarını, caniliklerini ve lanetlenmelerini… Bakara suresinin 109. ayetinde “Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü (haseden min indi enfusihim) sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” mealindeki ibareyle açık bir bilgiye dönüştürmüştür.

Bu ilahi bilgiler bizler için, tıpkı görünen bir varlık hakkındaki ilk bilginin bizzat onun kendisinden edinilmesindeki gibidir. Örneğin taşın katılığına ve soğukluğuna dair bilgi ilkin onun kendi varlığından gelir. Bunun gibi İsrailoğulları’yla ilgili yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz ilahî ve şu günümüzdeki fiili bilgiler de bizzat kendilerinin varlık durumundan ve eylemlerinden edindiğimiz gerçek bilgilerdir.

 

Bu bağlamda İsrailoğulları denildiğinde tarih ve gününüz esasında hemen haset kelimesinin akla gelivermesi, Hz. Sare’nin kendisinden evvel annelik makamına ulaşan Hz. Hacer’e (ve oğlu İsmail’e) duyduğu düşmanlığa kadar geriye götürülebilir.

Ancak biz konunun evvelini deşelemeyi Freud’un tilmizlerine havale ederek, İsrailoğulları’nın Tevrat’a da işledikleri hasedçiliklerini, olumsuzluğa çok daha fazla meyleden nefislerinin bir tezahürü olması ve en çok da tarihi ve fiili durumlarına bitişik bulunması bakımından değerlendirebiliriz.

İsfahanî, haseti “Bir nimetin, onu hak eden kimsenin elinden gitmesini temenni etmek, arzulamak ya da dilemek. Bazen bunun yanında o (nimeti) ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba ve gayrette bulunmak” şeklindeki açıklamış; Tietze ise hasedin Türkçe karşılığını “kıskançlık, kem göz” olarak vermiştir.

Hasedi anne-çocuk ilişkilerine kadar indiren ve asıl “kaygı” kavramıyla ilişkilendiren Yahudi psikanalist Melaine Klein, hasedin sonuçlarından birinin erken başlayan suçluluk duygusu olduğunu belirterek “Eğer ‘ben’ daha taşıyacak gücü yokken vakitsiz bir suçluluk duyarsa, bu suçluluk bir zulmedilme deneyimi olarak yaşanır; suçluluk uyandıran nesne de zulmedici bir nesneye dönüşür.” kaydını düşmüştür. (Haset ve Şükran, trc.: Orhan Koçak – Yavuz Erten)

İsrailoğulları’nın aile olarak ortaya çıkışlarından, bugün itibariyle 144. gününe ulaşan Gazze’deki soykırımlarına kadar… kayıt altına alınmış tüm cürümleri de zaten öncelikle hasetçilik özelliklerini pekiştirmektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.