HAMAS’ın Gazze’deki ABD-İsrail ablukasını yarma harekatının yüz otuzuncu günündeyiz.
Batılı ülkelerin desteğinde ABD-İsrail güçlerinin Gazze’de katlettiği insan sayısı otuz bine ulaştı.
Uzunluğu 41, genişliği 6- 12 km. olan 360 km karelik Gazze’nin bu dar alanında yıllardır ABD-İsrail’in en ağır kuşatması altında yaşayan yaklaşık üç milyon kişi, HAMAS harekatının başladığı 7 Ekim’den beri, toplanma kamplarının birinden diğerine sığınarak yaşamaya çalışıyor.
ABD-İsrail bombalarıyla sağlam bir tek binanın bırakılmadığı, hastanelerin, sağlık merkezlerinin, sığınma yerleri olan camilerin, kiliselerin özellikle seçilerek yıkıldıkları Gazze’de açlık acıyı da aşmış durumda.
Yardımların eriştirilebildiği Refah kapısı ise ABD-İsrail canavarınca tutulduğu için, ilaç bulmaktan, tedavi olmaktan vaz geçmiş bulunan halk, hayvan yeminden yapılan ekmeklerle beslenmeye çalışıyor.
Mazlumların imdat çığlıkları ABD’nin Gazze’ye sevk ettiği keskin nişancıların katliamlarıyla kesiliyor.
Bundan on beş günce, ABD-İsrail saldırılarından kaçmak için yola çıkan beş kişilik bir aile ateş altında kalaınca, aile fertlerinden altı yaşındaki Hind Receb’in imdat çağrısıyla onları bulmak için (ABD-İsrail güçlerinin bilgisi dahilinde) yola çıkarılan ambulanstaki Kızılay elemanlarından Yusuf Zeyno ve Ahmed Medhun da Hind ve ailesiyle birlikte katledildiler.
Güvenli bölge denilerek Refah kapısına zorla sürülenlerin üzerine önceki gün ABD-İsrail savaş uçakları, topları ve savaş gemileri gece boyunca ölüm ve yıkım yağdırdı.
Bu tekli ve toplu vahşetin ve yüz otuz gündür yaşanan binlerce örneğinin dünya diliyle izahı, dünya menfaatleriyle, iktidar hırslarıyla gerekçelendirilmesi nasıl mümkün olabilir?
Ama ne yazık ki aklın ve vicdanın mümkün görmediği şeyler ABD-İsrail tarafından tarihi yalanlar eşliğinde mümkün kılınmak isteniliyor.
“Gazze’de bir soykırım yaşanıyor, İsrail’in sahibi olarak ABD bu konuda ne düşünüyor” diye sorulduğunda, “Evet insanlar ölüyor ama bunun soykırım olduğunu gösteren bir delil yok; İsrail’in kendini savunma hakkı vardır; ABD’nin sınırsız desteği sürecektir.” şeklindeki söz klişesi yüz otuz gündür vicdan sahiplerinin ikrah ettikleri bir nakarat olarak tekrarlanıyor.
Bir Siyonist, “Yeşaya kehaneti çıkacak; Amalek’in size ne yaptığını hatırlayın” sözleriyle ABD-İsrail’in soykırım cürmüne tarihten kan taşıyor.
Böylece işgalci Siyonistlerin mülk hırsızlıkları gizlenirken, aynı zamanda ABD-İsrail’in Gazze vahşeti fi tarihindeki olaylarla ilişkilendirmek suretiyle, “Yeşaya’nın kin, kan ve vahşet üçlüsünden beslenen kehanetleri bağlamında Filistinlilerin değil hatıraları kül altında kalmış Amâleklerin öldürüldüğü söylenerek, gerçeklikler kehanete, kesinlikler zanna, doğrular vehme havale ediliyor.
Dünyanın oyun ve eğlencesine kapılarak tarihlerini unutmuş olan milletler ise, “Bakın öyle değil, böyleymiş” diyerek ABD-İsrail’in ürettiği yalandan, anakronizmden, sanallıktan kendi pasifliğini makulleştirecek bir pay elde etmeye çalışıyor.
Buradan baktığımızda, zulme ve soykırıma karşı direnen Gazze’nin aynı zamanda, ABD-İsrail merkezli yalanın, anakronizmin, sanallığın ifşasına, Siyonistler tarafından uyuşturulan beyinlerin uyandırılmasına, dumura uğratılmış vicdanların harekete geçirilmesine sebep olabildiğini de görüyoruz. O halde Gazze’ye uzanmaktan aciz olan elleri, Rabbimiz müşriklerce çarpıtılan tarihi gerçeklerin yeniden gün yüzüne çıkarılmasına, böylece tarih şuurunun yeniden uyandırılmasına, layık olan gözlerin bunları doğru bir şekilde görmesine sevk ediyor olabilir mi?
Neden olmasın?
İnsan, hadisatı sadece oluşu itibariyle bilir ama onda hayır görülenlerde nasıl bir şerrin ya da şer görülenlerde nasıl bir hayrın filizleneceğini göremez. Bunu ancak Allah bilir. Ki ayrıca, her insan kendi cirmince cihat eder. Kılıç ile kalemin çoğu zaman yer değiştirdiği ve şartlara göre birinin diğerinden daha etkili olabildiği malumdur.
Bizler de bu mülahazayla, en azından kulakları mazlumların feryadına duyarlı, gözleri bir milletin soykırımına karşı açık tutmak için ABD-İsrail’in zikrettiğimiz çarpıtmalarını ifşa ederek kalp, akıl ve vicdanların kadim hafıza üzerinden harekete geçmesine vesile olabiliriz.
Elbette, bizim meselemiz kafirlerin, müşriklerin yalanlarını doğrultmak değildir. Bizim meselemiz, çoğu kül altında itilen “kendi” tarihi bilgimizi yeniden hatırlamak ve hatırlatmaktan, dolayısıyla yalancıların yalanlarına karşı doğru olanı beyan etmekten ibaret olacaktır.
Şu soruyla başlayalım o halde:
Nedir şu Amâlika?
Siyonistlerin Amalika ile işi ve ilişkisi nedir?
Buradan devam edelim inşallah.