Adı depremdi.
Gerçekte ise yüzyılın felaketi.
Bu gözler tanık oldu.
İlk Nurdağı’nda.
Depremin ilk günü Adıyaman’ımıza can havliyle kavuşmak için o kar-kış kıyamette Ankara’dan araçla hareket etmiştik.
Akşama doğru ancak ulaşabildiğimiz Nurdağı’nı gördüğümde yüreğim çöktü birden.
Bütün binalar yerle yeksandı.
Ambulanslar yaralıları hastanelere yetiştirmek için yol bulamıyorlardı.
Çünkü viyadükler çöktüğü için o eski yol da trafikten felç halde oldu için yürüyemiyorlardı.
Eminim nice canlarımız öyle yitip gittiler.
Kurtarma ekipleri olay mahalline ulaşmak için yol bulamıyorlardı.
Bu gözler tanıktır.
Nitekim Adıyaman’a ulaşma imkanı bulamadığımız için Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinden geri dönmek zorunda kalmıştık.
Dönüş yolu geldiğimizden kötüydü.
Ankara’ya nasıl ulaştığımızı bir bilseniz.
Türkoğlu’ndaki acı yıkıma da o karanlıkta şahit olduk.
Adıyaman’ımıza daha sonra gidebildim.
Gördüğüm an yıkıldım.
Bir şehir yerle bir olmuştu.
Adıyaman kelimenin tam anlamıyla Acıyaman’a dönüşmüştü.
Her yerden feryatlar yükseliyordu.
Ölülerimiz sayılamayacak kadar çoktu.
Elektrik yoktu.
Su yoktu.
O kar-kış kıyamette insanların başını sokacak bir çadırları bile yoktu.
Hastanelerimiz yaralılarla dolup taşıyordu.
Müdahale edecek imkanlardan yoksun olmanın sağlık personelimizde oluşturduğu acıyı tarif etmek imkansızdı.
Elektrik yok.
Su yok,
Ameliyat için gerekli araç gereçler yok.
Olsa da elektrikten ve sudan yoksun bir ortamda varın siz düşünün.
Devlet tüm imkanlarıyla oradaydı.
Bu gözler gördü.
Devlet farklı illerdeki valilerini ve kaymakamlarını seferber etmişti.
Ordu’dan gelen Vali Tuncay Sonel kardeşimi, Tunceli’den gelen Vali M. Ali Özkan kardeşimi nasıl unutabilirim.
İllerindeki bütün imkanları seferber ederek gelmişlerdi.
Tuncay Sonel kardeşimi koordinasyon merkezinde ilk gördüğümde inanamamıştım. Saçı-sakalı birbirine karışmıştı. Gözlerinden uyku akıyordu.
Kayseri’den gelen Vali Gökmen Çiçek kardeşimi nasıl unutabilirim. Adıyaman’ı ayağa kaldırmak için canla-başla nasıl çalıştığına bu gözler şâhittir.
Ahmet Misbah Demircan kardeşimiz en başından itibaren oradaydı.
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanımız Mehmet Sekmen kardeşimle beraber Şahinbey Belediye Başkanımız Mehmet Tahmazoğlu kardeşimin, Ordu Büyükşehir Belediye Başkanımız Hilmi Güler kardeşimin ve tek tek isimlerini burada sıralayamayacağım diğer belediye başkanı kardeşlerimin gece gündüz demeden bütün imkanlarını kullanarak nasıl canla-başla çalıştıklarına bu gözler tanıktır.
AFAD’ın Kızılay’ın, İHH başta olmak üzere diğer STK’larımızın neler yaptıklarına tanığım.
Hiç bir teşekkür kelimesi onların yapıp ettiklerini karşılamaz biliyorum.
Ama doğduğum büyüdüğüm ve bir dönem şerefle milletvekilliğini yaptığım Adıyaman’ımıza yaptığı katkılarından dolayı herkese sonsuz teşekkürlerimi iletmeyi bir borç biliyorum.
Telefon rehberimdeki isimleri silmeye kıyamıyorum. Deprem denilen o büyük felaketle göçüp gitmiş olsalar bile.
Tarifsiz bir acı yaşadık.
Rabbim bir daha göstermesin.
Adıyaman’ımızla birlikte diğer deprem yaşamış illerimiz bir bir ayağa kalkıyorlar.
Sayın cumhurbaşkanımıza ve hükümetimizin değerli bakanlarına ama özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanımız can dostum Mehmet Özhaseki’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Evlerimiz bitmek üzere.
Şehirlerimiz düştükleri yerden yeniden kalkıyor.
Biraz daha zamana ihtiyacımız var.
Ama inanıyorum ki cumhurbaşkanımız sayesinde Adıyaman’ımız ve diğer şehirlerimiz süreç içinde tekrar cazibe merkezlerine dönüşecekler.
Bu süreçte yeniden inşa ve ihya faaliyetlerine öncelik verilmeli.
Politik mülahazaların ötesinde şehirlerimizi ayağa kaldıracak hizmet eksenli siyasetlere ihtiyaç var.
Merkezi hükümetle yerel yönetimlerin iş birliği ve uyumu şart.
Cumhurbaşkanımızın da dikkat çektiği bu önemli husus asla şu anlama gelmiyor elbet: Bizden olmayanı, yani bizim partimizden olmayanı belediye başkanı seçerseniz size hizmet gelmez!
Çarpıtmaya gerek yok.
Kötü siyaset örneği sergilemeye gerek yok.
Cumhurbaşkanımızın vurgu yaptığı, iş birliği ve uyumdur. Olması gereken de budur. Kentsel dönüşüme rantsal dönüşüm diyerek karşı çıkan bir yerel yönetim anlayışıyla bir yere varılamaz. Hükümetin yapmaya çalıştığını politik mülahazalarla engellemeye, bunun için yerel topluluğu ayaklandırmaya çalışan belediyecilik anlayışıyla o şehir için gerekli olan hizmetler yapılamaz. Hatay bunun bir örneğidir. O yüzden Cumhurbaşkanımız Hatay’da bu mesajı verme gereği duydu.
Bunu çarpıtıp “Bizim adayımıza oy vermezseniz size hizmet yok!” formuna büründürenler şayet kör değillerse Hatay’da ve başka yerlerde Hükümetimizin ayrım gözetmeden yaptığı devasa hizmetleri görmüş olmalılar.
“Partimizin adayını seçtirmezseniz hizmet yok!” anlayışına şiddetle ve hiddetle karşı çıkanlardanız biz.
Milletimiz kimi istiyorsa onu seçer.
Milletimizin seçtiği herkes başımızın tacıdır.
Biz parti ayrımcılığına dayalı hizmet anlayışına millet iradesine saygısızlık olarak görüp reddeden bir anlayışın mensuplarıyız.
Cumhurbaşkanımızın sözlerini amacından saptırarak siyasetin malzemesi haline çirkin üsluplarla dönüştürenleri esefle kınıyorum,
Aynı koro deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza da AK Parti’ye oy verdikleri için demediklerini bırakmamışlardı.
Ayıptır.
Siyaseti bu kadar ayağa düşürmenin anlamı da gereği de yoktur.
Hele depremin birinci yıl dönümünde bunu yapmak son derece üzücüdür.