Medine Yahudilerinin daha doğumundan Peygamberimiz Aleyhisselam’a yönelttikleri düşmanlık, onun risaleti konusunda bilgisizliklerinden değil bilakis doğru ve kesin bilgilerinden kaynaklanmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam’ın gelişiyle, Yahudilerin zillet içindeki yaşayışlarına son vermesini umutla bekledikleri Mesih’in gelişi ertelenmekle kalmamış; onları tevhit inancında ve ahlakta tekrar toplamak isteyen bir yeni teklif / şeriat gelmiştir.
Bu manada Yahudiler sadece Peygamberimiz Aleyhiselam’ın nübüvvet alametlerini değil, kendi peygamberlerinin emirlerini de içine alan çift yönlü ve dolayısıyla teyitli bilginin ikisini birden kibir, azgınlık ve hasetleri nedeniyle reddetmişlerdir.
Nitekim İslam tarihçilerinden bazıları, “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.” mealindeki ayetin (Bakara 2/146; Enam 6/20) tefsiri esasında başvurdukları şu bilgiyle onların söz konusu tutumlarına işaret etmişlerdir:
“(Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Mina panayırında kendisini korumalarına almaları talebiyle görüştüğü kabilelerden bir olan Abs kavmi de ona olumlu cevap vermemişlerdi ancak Fedek’teki Yahudilerden onun hakkında bilgi alma isteği de duyarak) Yahudilerin yurduna yönelip yanlarına vardılar.
Yahudiler Beni Abslere bir kitap çıkartıp ortaya koydular. Onda, Resûlullah Aleyhisselam’ın anıldığı yeri okudular:
‘O Peygamber, ümmidir ve Arap’tır. Deveye, merkebe biner; ekmek kırıntılarını yemekle yetinir. Ne uzun ne de kısa boyludur. Ne kıvırcık ne de düz saçlıdır. Kendisinin gözlerinde hafif kırmızılık vardır. Teni pembedir.”
(Kitap’tan bunu okuduktan sonra, Yahudiler):
‘Eğer O sizi getirdiği dine davet ederse, O’nun davetini kabul edin ve O’nun dinine girin!
Bizler ise, O’nu kıskanırız ve O’na tabi olmayız,
O’nun eliyle, bize birtakım savaşlarda büyük belalar gelecektir.
Araplardan da ona tabi olmayan, onunla çarpışmayan hiç kimse kalmayacaktır!
Siz, ona tabi olanlardan olun!” dediler.” (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Ketebe Yayınları, İstanbul 2023)
Belâzürî de (ö. 892) Yahudilerin, Medine Vesikası’ndan şaşmalarının “sebebi” olarak zikrettiğimiz tutumları şöyle nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) Bedir’de galip gelip Medine’ye sâlimen ve bol ganimet ile dönünce Yahudiler azgınlaşıp anlaşmayı bozdular. Resûlullah (sav) onları topladı ve dedi ki: ‘Ey Yahudi topluluğu! Müslüman olunuz! Allah’a yemin olsun ki benim Allah’ın peygamberi olduğumu bilmektesiniz. Aksi takdirde Allah, Kureyş’i düşürdüğü (durumun) daha kötüsüne sizi düşürecektir.’ Onlar da dediler ki: ‘Karşılaştığın şey seni aldatmasın. Sen (savaşmayı bilmeyen) tecrübesiz bir kavmi yendin. Bizler ise harp insanıyız. Şayet bizimle savaşırsan, benzerimizle (daha önce) savaşmadığını anlarsın.” (Trc.: Mehmet Akbaş – Musa K. Yılmaz, TYEK Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2020)
Her savaşın bir sebebi bir de vesilesi vardır. Naklettiğimiz sebebe bağlı olarak hicretin 2. yılında yapılan Benî Kaynuka Gazvesi’nin “vesilesi” ise yine Belâzürî tarafından şöyle nakledilmiştir:
“(Yahudiler) bu şekilde azgınlık ve inkârlarını açık bir şekilde ortaya koyarken ensardan bir adamla evli olan bir kadın Beni Kaynukâ çarşısına gitti. Bir ziynet eşyası için onlardan bir kuyumcunun dükkânında oturdu. Beni Kaynukâ’dan bir adam gelip kadına sezdirmeden arkasına oturdu. İğne (benzeri bir şey) ile kadının örtüsünü arkadan sırtına tutturdu. Kadın kalkınca üstü açıldı ve avreti göründü. Onlar da buna güldüler. Müslümanlardan bir adam kalkıp onu takip etti ve öldürdü. Onlar Müslüman adama saldırıp onu öldürdüler ve Resûlullah (sav) ile yapmış oldukları anlaşmayı bozdular.”
Yahudiler, Şam’a sürülmeleriyle sonuçlanan bu savaştan önce de Nuh Arslantaş’ın Hz. Muhammed Döneminde Yahudiler adlı kitabında zikrettiği üzere Müslümanları inançları konusunda şüpheye düşürmeye; yerli-yersiz tavır ve sorularla Müslümanların zihinlerini bulandırmaya; Peygamberimizle ve sahabesiyle alay etmeye; ensar ve muhacirler arasında nifak çıkarmaya; kitap ve tevhit ehlindenmiş gibi göründükleri halde Müslümanların aleyhine müşriklerle anlaşmalar yapmaya devam ediyorlardı. (Bkz.: KURAMER Yayınları, İstanbul 2016)
Bu sebeplerle Müslümanların onlarla yaptıkları bir dizi savaş neticesinde Medine’den sürülmelerinin intikamını o günlerden bugünlere taşıdılar.
Şimdi Aksa Tufanı’na karşı da aynı intikam ile hareket ediyorlar. “Her müşrik Yahudi Kaynuka’dan, her Müslüman Ali’dendir.” anlayışını nasıl sürdürdüklerini ise yaptıkları soykırımdan görüyoruz.