Rusların sıcak deniz rüyasını işitmişsinizdir. Çokları bu rüyanın hedefini Akdeniz zanneder ama aslında Hint Okyanusu’dur.
Rusya’nın Hint Okyanusu’na çıkması için de iki güzergâh vardır. Birisi Boğazlardan geçip, Akdeniz’i aşıp Süveyş’ten Kızıldeniz’e girdikten sonra çıkmak, diğeri de Kafkaslardan inip, İran’dan geçip Basra Körfez’inden çıkmak.
Ruslar, daha doğrusu o gün için Sovyetler, İsrail’in Süveyş’i işgal ettiği dönemde Mısır’ın yakınlaşma isteğine kayıtsız kalmamış ve hayli etki sahibi olmuştu.
Sonraları Amerika’nın bölgede hissettirdiği ağırlığıyla bu etkisi azalmış ve Sovyet sonrası dönemde de yeterince güçlendirilememişti.
Kızıldeniz’deki sıkışmanın İran’ı kendi kıskacından çıkarabileceği de… Yemen’deki Husilerin arkasında İran var. İran’ın arkasında da Rusya. Fakat Rusya agresif değil.
Bu istikrarsızlık ortamında Ukrayna ile de uğraşırken çok fazla cepheye yayılmak Ruslar için makul olmadığından...
Sonuçta Rusya’yı paylaşma, daha doğrusu yağmalama, planı hala masada ve iştah kabartıcı.
Hem Hindistan ve Çin Avrupa pazarlarını kaybediyor olmalarına rağmen kayıtsızken Ruslar sorumluluk almayacaktır. Kuzey Koridoruna ilgiyi yöneltmek onlar için daha doğrudur. Olur da ABD ile Çin savaşa tutuşursa diye Ruslar aradığı fırsatı sabırla bekleyecektir.
Gene de Rusların Sudan Limanında konuşlandığını da unutmamak lazım. Sahada pasif görünse…
Ruslar için Kuzey Koridoru önem kazandıysa Türkiye için de Orta Koridor (Zengezur bağlantılı) ve Kalkınma Yolu (Basra’dan doğu Irak bağlantılı) önem kazandı.
Geçtiğimiz aylarda Ovaköy-Şanlıurfa ve Ovaköy-Gaziantep karayolu ve demiryolu ihaleleri yapıldı. Önümüzdeki günlerde yeni demiryolu ihaleleri yapılacak. Bunlardan birisi de Yavuz Sultan Selim Köprüsünden yani üçüncü köprüden geçecek kuzey Marmara demiryolu olacak.
Fakat ne zaman Türkiye jeoekonomik bağlamlar kursa PKK terörü maşayı elinde tutanların istediği rolü oynar.
Turizm yatırımları artarken turistik merkezlere saldırdı.
Türkiye doğusunu kalkındırma için altyapı yatırımlarını artırınca şantiyelere saldırdı.
Güneydoğu’da yapılacak yatırımlara teşvikler verilip fabrikalar açtırılırken sermayedarlara saldırdı.
Eğitim gayreti ortaya konunca öğretmenlere saldırdı.
Maden arama faaliyetleri artınca maden sahalarına saldırdı.
Şimdi Kızıldeniz istikrarsızlaşıp, Faw Limanı tamamlanınca Kalkınma Yolu Güzergahına saldırmaya başladı.
Üstelik PKK Türkiye’nin sadece kendi jeoekonomik bağlamlarını parçalamak rolünü değil, bölgesel aktör olarak müdahaleler yapacağı anlarda iç tartışmalara Türkiye’yi sevk etmek rolünü de oynadı.
Türkiye, illa ve ancak, Basra’ya kadar bölgeyi güvenlik altına alırsa huzura kavuşacaktır. Almalıdır, alacaktır.
Ben artık dünyada barış olsun falan demiyorum. Diyemiyorum. İçimden gelmiyor. Aksine ne olacaksa olsun diyorum. Dünyanın en güvenli ülkesi Türkiye.
İster Ruslarla Avrupalılar birbirlerine girsin isterse Amerikalılarla Çinliler. Olacak olan olsun. Her denklemden Türkiye güçlenmiş çıkar.
Christine Lagarde evvelce Fransa Ekonomi Bakanlığı yaptı. Sonra başka bir Fransız siyasetçiyken IMF direktörü olan Strauss-Khan’a açılan kumpas tadındaki cinsel saldırı davası sonrası boşalan IMF koltuğuna oturdu. Bugün ise Avrupa Merkez Bankası Başkanı.
IMF’te iken de siyasetten geri durmamıştı. Trump, FED’i eleştirip yüklendiğinde FED’in en önemli savunucusu olmuştu.
Geçtiğimiz hafta yine Trump karşıtı bir çıkışla gündem oldu. Avrupa’nın Merkel sonrası düştüğü lider boşluğunu doldurmaya çalıştığını düşündüm.
Avrupa son gelişmeler karşısında zaaflarını kapatmak için adeta Amerikan kuklası haline geldi. Liberya kadar, Mikronezya kadar, İsrail, PKK kadar Amerikan kuklası…
Avrupa içine düştüğü bu halden kurtulabilir mi? Kurtulsa Lagarde ile mi bunu başarır, bilemiyorum.
Ama diğer taraftan öteden beri Fransa’nın ABD’nin hedefinde olduğunu söylüyorum. Belki Lagarde’ın derdi Avrupa’nın lider boşluğu değil, Fransa’nın ikbalidir.
Avrupa’nın dağılma riskinin ABD yüzünden gereksiz biçimde arttığını Avrupa Merkez Bankası’ndayken belki görmüştür.
Belki Avrupa ülkelerinden bazılarının toplu hareket etmek yerine ABD ile Rusya arasında bir denge kurmak istediğinin de farkındadır.
Belki Fransa’nın yaşadığı siyasi bunalımı da okuyabiliyordur.
Belki Trump’ın ilk başkanlık dönemine göre asıl bu ortamda daha etkin olacağını ve hem Avrupa’yı hem Fransa’yı ezmeye hazırlandığını da görüyordur.
Sonuçta hem Avrupa hem de Fransa, askeri acziyetiyle de; tarihin en yetersiz lider profilleriyle de; ekonomik olarak da; hiç bu denli zayıf düşmemişti. Üstelik sadece biraz daha adil ve daha insanca bir tavır sergileyip tüm açıklarını bedavadan kamufle edebileceği birden fazla fırsat ayağına kadar gelmişken.
Avrupa daha da zayıflarsa bir an gelip güçlü bir lider bulduklarında talihlerine değil, talihsizliklerine üzülürler. Çünkü askeri olarak zayıfken, ekonomik olarak kırılganken güçlü lider handikap olur. O kişi elbette Lagarde değil.
Bu zaviyelerden Türkiye’nin, tarihte gerek askeri gerek ekonomik hiç bu günkü kadar güçlü olmadığını da hatırlatmak isterim. Eleştiriler hep buradan yapılsa da Türkiye’nin askeri ve ekonomik durumu güçlü lider profiliyle uyumsuz değil.