İsrail bir Yahudi devleti midir yoksa kolonyalist bir yapı mıdır? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Soruyu her ikisi diye cevaplamak mümkün. Türkiye’de İsrail daha çok Yahudi devleti olarak tanımlanıyor ve faaliyetleri bu tanım üzerinden değerlendiriliyor. İsrail’in Yahudi devleti olarak tanımlanması, İsrail projesini yürütenler için oldukça kullanışlı bir tanımdır. Çünkü bu tanım özellikle İkinci Dünya Savaşı bağlamında Almanya merkezli dünyada Yahudilere yönelik soykırımcı siyasetin dışına çıkılmasına imkân vermemektedir. İsrail’in Filistin’de ya da diğer komşu devletlerle ilişkilerinde herhangi bir saldırgan tutumu değerlendirilirken konunun mutlaka antisemitizm ile ilişkilendirildiği bilinmektedir. Zaten bir kere o alana girilirse amaç kendiliğinden hâsıl oluyor ve İsrail’in insanlık karşısındaki suçları dahi gündemden düşüyor. Yahudi devleti bağlamından hareket edildiğinde din savaşları da aklîleşiyor.
İsrail bir Yahudi devleti midir yoksa kolonyalist bir yapı mıdır sorusuna her ikisi şeklinde cevap vermek de konunun muğlaklaşmasına yol açar. Kayzer Wilhelm dahi İsrail’i kolonyal bir yapı olarak desteklemişti. Bu destek bugünkü Almanya’nın siyasetini anlamak açısından oldukça önemlidir. Hitler dönemi uygulamaları Almanya ve diğer kıta Avrupası devletlerinin İsrail’e desteğini açıklamak için elverişli bir zemin oluştursa da bu, İngiltere’nin pozisyonuna açıklık kazandırmaz. İngiltere için geçerli olan durum Hollanda’yı da kapsar. ABD’nin İsrail’e desteğini ise zaten Yahudilere yönelik soykırım suçlamalarıyla ilişkilendirmek mümkün değildir. Zaten İsrail’in Filistin’de Filistinlilere yönelik tüm politikası Anglosaksonların ve Avrupalıların Kuzey Amerika yerlilerine reva gördükleriyle birebir örtüşmektedir. Bu da Yahudi devleti fikrinin özellikle ortaya atıldığını gösterir. Yahudi devleti de ideolojik bir kavramdır ve Batı’nın on dokuzuncu yüzyılda icat ettiği uygarlaştırma misyonu ile eşanlamlıdır. Anglosaksonların Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki takip ettiği yöntem İsrail’in siyasetini anlamak için oldukça önemlidir ve bu ikisi birebir örtüşmektedir. Bu da Yahudi devletini ideolojik bir kavram olarak görmemiz için yeterlidir.
Yahudi devleti fikrinin öne çıkmasıyla umumî olarak Batı dünyasında İsrail’e verilen destek farklı bir boyuta taşınmıştır. Böylelikle kolonyalizm ve emperyalizm kavramları fiilî gelişmelerden bağımsız, soyut bir mesele olarak tartışılmıştır. Bugün bu kavramları inceleyen Batı kaynaklı herhangi bir metinde İsrail’in faaliyetleri daima dışarıda tutulur. Hâlbuki İkinci Dünya Savaşı’ndan 1990’lara kadar İsrail’in bütün faaliyetleri kolonyalizm ve emperyalizm bağlamından ayrı tutulamazdı. Örneğin İsrail, Güney Afrika’daki beyaz azınlıkçı kolonyalist devletin bütün ihtiyaçlarını karşılamıştı. İngiltere ve ABD’nin Güney Afrika’daki beyaz azınlıkçı rejime desteği İsrail üzerinden sunulmuştu. Bilindiği gibi Güney Afrika’daki bu azınlıkçı rejim de İsrail gibi on dokuzuncu yüzyılın kolonyal mirası üzerine bina edilmişti. Yirminci yüzyılda Batı dünyasının bu ülke ile ilişkisi İsrail ile perdelendiği için Batı uygarlığı gibi ideolojik bir kavrama halel gelmemişti.
Dünyanın farklı bölgelerinden Filistin halkına verilen desteği iyi analiz etmemiz gerekiyor. Onlar Hamas’ı desteklediklerini elbette biliyor. Hamas neredeyse insanüstü bir gayret ile yaklaşık elli gün boyunca direndi ve İsrail gerçeğini ortaya serdi. Almanların yoğun bir şekilde desteklediği Anglosakson kolonyalizmi İsrail üzerinden günümüze kadar taşınmıştı. Bu, Avrupa dışında kalan dünyanın hatırlamak durumunda kaldığı gerçekliktir. Hamas, bu gerçeğin hatırlanmasına imkân verdi. Uyanış kavramı ile ifade edilen durum da budur. Muhtemelen yeryüzünün her bir köşesinde devasa bir İsrail miti yaratılmıştı. İngiltere ve ABD bu mitin her tarafa sirayet etmesi için ne gerekiyorsa yaptı. Böylelikle İsrail dokunulmazlık zırhına büründü. “Dokunan yanar” fikrinin kimler için uygun görüldüğünü hatırlamamız çok önemlidir. Fakat ilk defa bu miti Hamas yerle bir etmeyi başardı. Bu da dünyanın her bir köşesinde on dokuzuncu yüzyılda iyice belirginleşen antikolonyalist ve antiemperyalist fikirlerin yeniden gündeme gelmesine imkân verdi. Kuzey Amerika’nın eski yerlilerinin Filistinliler lehine eyleme kalkışması söylemek istediğimizin en veciz ifadesidir. Güney Afrikalılar da benzer bir tepki gösterdi. On dokuzuncu yüzyılın temel karşıtlığının yeniden ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
İsrail’in faaliyetlerini bu karşıtlığın içinde değerlendirmek gerekir.
Böylelikle geleceğe dair daha tutarlı öngörülerde bulunmak mümkün olur.