Ekleme
Tarihi: 23 Kasım 2023 - Perşembe
Gazze işi büyüyor. Üstelik plânlı bir şekilde. İsrâil için mesele artık HAMAS’ın bitirilmesi hedefi ile sınırlı olmaktan çıkmış görünüyor. Filistinlilerin Gazze’den sürülmesi, Gazze’nin topyekûn boşaltılması ve daha sonra gasbedilerek Yahudi yerleşimine açılması niyetinde olduklarını yolunda açıklamalar geliyor. Gazze de nihâi hedef değil. Bunu da büyüterek Batı Şeria’ya da yüklenecekler. Netanyahu’nun yardımcıları olan aşırılıkçıkçı, gözü dönmüş liderler bunu sağlamadan duracak görünmüyor. Bu toptan bir temizlik hareketi. Ne kadar mümkün, şimdiden kestirmek zor ama, bu azgınlaşmanın belli bir merhalede Kudüs’te varlık gösteren Hristiyan topluluklarını da içine alacak bir harekete dönüşme potansiyeli olduğunun emâreleri de yok değil.
Birleşik Krallık ve ABD bu azgınlaşmayı kökten destekliyorlar. AB, başta Almanya ve Fransa olarak ekibi tamamlıyor. Kuvvet kümelenmeleri coğrafî ölçekte, Baltık, Doğu Avrupa ve Yunanistan’a uzanan bir hatta demir atmış durumda. Bu hat, güneyde, Doğu Akdeniz’de Girit üzerinden sağa doğru kıvrılarak Güney Kıbrıs, İsrâil üzerinden Levant coğrafyasına kavuşuyor. Bu sûretle İsrâil ile anlaşmış güdümlü Arap coğrafyasını, Körfezi de ele geçirmiş durumda. Diğer bir kol da Mısır bağlantılı olarak, arada sorunlu bir Libya ve arıza veren Cezâyir’i atlayarak Tunus ve Fas’a kadar genişliyor. Gazzecoust fitilin ateşlendiği yer. İsrâil, kendisi için mıntıka temizliği mânâsına gelen işi tamamladıktan sonra duracak değil. Sûriye’nin bir sonraki hedef olacağı âşikâr.
Mutantan söylemlerin baskısından zihnimizi arındırarak düşünecek olursak bu plânların işlemesini engelleyecek bir potansiyelin mevcut olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Evet, senaryo ve kurgunun bilhassa Birleşik Krallık’da mesken tutmuş olan finansal güçlerin ve onlarla berâber hareket eden askerî yapıların ve endüstrilerin başının altından çıktığı anlaşılıyor. Buna mukâbil ne Rusya ne de kendisinden daha fazla bekleneceği üzere İran Levant’da yaşanan gelişmelere dâhil olmak istemiyor. Rusya, İsrâil’in Sûriye’yi bombalamasına ses çıkarmıyor. Hava sistemleri İsrâil uçakları karşısında susuyor. Anlaşılıyor ki Rusya, İsrâil’in Ukrayna’ya destek vermemesi mukabilinde İsrâil’e Gazze ve Sûriye’de alan açıyor.
İran ise HAMAS’ın Aksa Tufanı hârekâtının kendisi ile bir alâkası olmadığını daha ilk günden açıkladı. Akabinde ise Lübnan’da kendisine müzâhir Hizbullah ve diğer unsurların savaşa muhtemel dahlini engelledi.
Rusya’nınkini anladık. Pekiyi İran’ın geri duruşunu nasıl açıklayacağız? Artık daha berrak görünüyor ki İran, nihâi tahlilde İsrâil’in ortağı olarak çalışıyor. Hem İran’ın İsrâil’e hem de İsrâil’in İran gibi bir düşmana ihtiyacı var. Irak, Sûriye ve Lübnan’daki İran uzantısı olan örgütlerin işlevi İsrâil’in büyütülmesine gerekçe oluşturmak. Bunun karşılığında İran ne elde edecek? Unutmayalım ki Biden ve Demokratların ana eğilimi İran ile uzlaşmak ve onu yeniden sisteme dâhil etmekti. İran en başta Batı bankalarından bloklanan milyarlarca Doların kendisine iade edilmesini bekliyor. Saldırıların boyutunu İran’ı da içine alacak kadar büyütmek ve İran’ı parçalamaya kadar götürmek isteyen bir aşırılıkçı azınlık elbette ki var. Ama onlar zannedildiği kadar tesirli değil. Anaakım bakış, İran’ı evvelâ Körfezle, Araplarla uzlaştırmak, sisteme katmak.
İran’ın Çin ile anlaşması, son zamanlarda kendi faydası itibârıyla yaptığı en akıllıca işti. İran-Körfez arasındaki münâsebetlerin ılımlılaşması, Çin’in Körfez Araplarıyla yakınlaşması ve çeşitli anlaşmalar imzâlamasıyla paralel yürüdü. Hattâ Arap-Fars yakınlaşmasının mimârı bizzat Çin idi. Bunu hemen ABD ve genel olarak Batı’ya karşı bir hamle gibi algıladık. (Ortodokslaşan jeopolitik bakışın cilvesi). Hâlbuki buna ne Batı’dan ne de İsrâil’den bir tepki geldi. Çünkü bunun da anlaşmalı yürüdüğünü düşünüyorum. Esas olarak, nihâyetinde İsrâil’e alan açacak gelişmelerdi bunlar. Nitekim kısa bir zaman evvel Şi Cinping ile Biden görüştüler ve aralarındaki sorunları askıya alma karârı verdiler. Artık, en azından şimdilik Pasifik görece yatışmış durumda. Şaşırmayalım; aslında ABD ve Çin’i hâl-i hazırda idâre eden güçler farklı değil. Biden ne kadar Londra bankaları ve Wall Street’teki iktidar odaklarının adamıysa, Dolar rejiminden şikâyetçi olmasına aldırmadan söylemeliyiz ki Şi Cinping de bir o kadar öyledir. Çin o sebeple, başından beri enerji baronlarının güdümünde olan Rusya’nın yanında yer almaya pek heveskâr olmamıştır. Çin’in, İsrâil vahşeti karşısında sesini fazla çıkarmamış olması da bu sebepten olmalıdır. Yâni, tıpkı Ukrayna’da sıkışmış olan Rusya kadar Çin de gelişmelerin kenarından da olsa onun bir parçasıdır.
Herkes gözünü ABD seçimlerine dikmiş durumda. Sanki Trump gelirse savaş o saat bitecekmiş gibi. Evet Trump, Rusya ile anlaşarak, NATO’yu işlevsizleştirerek ve bu sûretle sanki AB’yi Rusya’ya bırakarak çok farklı bir doğrultu izlemişti. Bu tipik olarak sanâyi-enerji baronlarının bakışıydı. Doğu Akdeniz’de ise mümkün mertebe İsrâil’in muhteris taleplerini karşılayan ve İran’ı dışlayan bir tutum sergilemişti. Libya’daki gelişmelerle de ilgilenmemişti. O, kendi çıkarları doğrultusunda olmak kaydıyla Rusya’nın patronajında, İsrâil’i de içine alan bir Yakındoğu siyâseti güdüyordu. Londra’da çok aşağılayıcı davranışlar sergiledi. ABD yatırımlarını çeken Çin’den ise nefret ediyordu. Dikkâtini Pasifik’e odaklamıştı. Gelişmeler hiç de Trump’ın öngördüğü şekilde olmadı. Eğer ikinci defâ gelirse neler olabilir? Muhtemelen Rusya-Ukrayna savaşını durdurmak için elinden geleni yapacaktır. Avrupa’ya Biden karnesi üzerinden bedel ödetecek girişimlerde bulunursa şaşırmamak lâzımdır. Emin değilim.