pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Tükenerek çoğalan bir halk var orada ve HAMAS bu halkın ve bu hâlin sesi olmayı sürdürüyor.

ABD-İsrail’in Filistin’de yaptığı yıkım, vahşet ve soykırımın kırkıncı günündeyiz. Kırk gündür havadan, karadan ve denizden Gazze öncelikli olmak üzere Filistin’in tamamında yapılan katliama rağmen biz, insaf ehlini muhtemel vehimlerin tuzağından uzak tutabilmek için hâlâ “HAMAS’ın, ABD-İsrail’e karşı Gazze kuşatmasını yarma harekâtı kime yaradı?” sorusuna cevap arıyoruz. Oysaki Filistin halkı ve elbette Filistin direnişinin ilk adresi olarak HAMAS’ın mevcut durumu bu soruyu “giderek” değil, ilk günden beri abesle iştigalin öznesi saymaya yeterli geliyor. Elbette, Filistin direnişi salt göçmen Yahudiler tarafından işgal edilmiş olma gerçekliğinden ibaret olmadığı için, ondaki en küçük bir kıpırdamayı bile kendi lehine kullanarak, beklenmeyen komploların vesilesine dönüştürecek bir canavarlar sofrasının tam ortasında duruyor. Fransa’nın ve İran’ın müşterek vekil devleti Lübnan, ABD’nin vekil devletleri olan Arap krallıkları, kendi çocuklarını katlederek sözüm ona bağımsızlığını koruduğunu zanneden Mısır… her biri hem kendi hem de temsilcisi oldukları sözüm ona asillerin çıkarlarını koruma uğruna o sofrada iştah içinde bekliyorlar. Bu şartlar altında HAMAS’ın ABD-İsrail ablukasını yarmak için başlattığı hareketin kendi gerçekliğinden ve buna tabi zorunluluklarından başka bir yere taşınması ilk bakışta mümkün görülse bile, şu yaşanan kırk günden sonra HAMAS’a şu ya da bu nedenle, şu ya da bu oranda bir sorumluluk yüklenmesi mümkün görünmüyor ve daha da önemlisi HAMAS’ın harekâtı Filistin halkındaki ve mücahitlerindeki tükenmeyle birlikte çoğalıyor. Bu nasıl bir çoğalmak? Eğer ABD-İsrail’in bugün Gazze’ye attıkları fosfor bombalarına maruz kalıp içten içe yanarak can veren Filistinli çocukların fotoğraflarına bakıp vicdanî bir sekmeye uğrayarak HAMAS için vehimler üretmeye kalkışanlar Muhammed Ebu Hudayr’ın benzin içirilerek yakılmak suretiyle katledilişini hatırlayabilselerdi bizim de Filistin direnişini tükenerek çoğalmak terimiyle anlatmamıza, oradaki her yerinin aslında tekrarlanmış bir eski olduğunu hatırlatmamıza ve dolayısıyla “şu olmasaydı bu olmazdı” çıkarımlarının densizliğine vurgu yapmamız gerekmezdi. Ebu Hudayr, 2 Temmuz 2014 tarihinde Doğu Kudüs’ün Şuafat beldesinde sabah namazı için gittiği caminin önünden kaçırılıp, yakılarak öldürülmüştü. Olayın incelenmesinden sonra üç Yahudi göçmenin (ki, yerli medyada onlara ‘yerleşimci’ diyorlar) kaçırdıkları Ebu Hudayr’a zorla benzin içirdikleri ve ardından onu ateşe verdikleri belirlenmişti. ABD’nin vekil terör devleti İsrail, bu olayla ilgili bir üzüntü belirtmediği gibi, daha geçen yılın mayıs ayında Mescidi-i Aksa’ya baskın yapan göçmen Yahudiler “Araplara ölüm; Şuafat yanıyor” sloganları atarak bu vahşeti sahiplendiklerini göstermişlerdi. Eğer Ebu Hudayr’ın şehadeti karşısında dünya Müslümanları o gün güçlü bir itiraz ortaya koyabilseler ve ABD-İsrail’in sadece vicdanlarda değil hukuken de mahkûm olmasını sağlayabilselerdi, büyük bir ihtimalle bugün Gazze’de çocukların ve kadınların üstüne Fosfor bombası yağmayacaktı. Bugün dünya susarak ölümünü ilan etmeseydi, HAMAS tükenerek çoğalmanın mecburiyetlerine tabi olarak Gazze ablukasını yarma harekâtını yapmayacaktı. ABD-İsrail, Mayıs 2004-Ekim 2023 tarihleri arasında Gazze’ye 13 defa saldırdı. Bu saldırıların en kısası 8, en uzunu 51 gün sürdü. Sadece Kasım 2012; Temmuz-Ağustos 2014, Mayıs 2021 ve Ağustos 2022 saldırılarında 2724 Filistinli şehit düştü. Bunun için yukarıda HAMAS’ın harekâtı hakkındaki vehimlerin ve üretilen soruların hepsi, geldiğimiz şu noktada abesle iştigalden başka bir şey değildir dedik. Zira ABD-İsrail’in bombalarından kurtulan iki buçuk milyona yakın Filistinli aç ve biilaç kırk gündür ölüme meydan okuyorlar. Hiçbir komplo teorisi, bahane arayışı bu gerçeği değiştiremez. HAMAS Filistin aynasını dünya meydanına yeniden öyle bir astı ki, soykırım yapanlar ve buna karşı susanlar kendi suretlerinin çirkinliklerini oradan görerek mevcut seviyelerini ve tutumlarını anbean ifşa etmeye devam ediyorlar. “HAMAS’ın, ABD-İsrail’e karşı Gazze kuşatmasını yarma harekâtı kime yaradı?” sorusunu soranlar da işte o aynadalar. Netanyahu’nun “Arap liderlerine şunu söylüyorum: Çıkarlarınızı ve iktidarlarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız: Sessiz kalın!” diyebildiği şu ortamda HAMAS hakkındaki her vehim ve her soru kendiliğinden sorunlu değilse, bundan daha sorunlusu ne olabilir?
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2023 - Salı

Tükenerek çoğalan bir halk var orada ve HAMAS bu halkın ve bu hâlin sesi olmayı sürdürüyor.

ABD-İsrail’in Filistin’de yaptığı yıkım, vahşet ve soykırımın kırkıncı günündeyiz.

Kırk gündür havadan, karadan ve denizden Gazze öncelikli olmak üzere Filistin’in tamamında yapılan katliama rağmen biz, insaf ehlini muhtemel vehimlerin tuzağından uzak tutabilmek için hâlâ “HAMAS’ın, ABD-İsrail’e karşı Gazze kuşatmasını yarma harekâtı kime yaradı?” sorusuna cevap arıyoruz.

Oysaki Filistin halkı ve elbette Filistin direnişinin ilk adresi olarak HAMAS’ın mevcut durumu bu soruyu “giderek” değil, ilk günden beri abesle iştigalin öznesi saymaya yeterli geliyor.

Elbette, Filistin direnişi salt göçmen Yahudiler tarafından işgal edilmiş olma gerçekliğinden ibaret olmadığı için, ondaki en küçük bir kıpırdamayı bile kendi lehine kullanarak, beklenmeyen komploların vesilesine dönüştürecek bir canavarlar sofrasının tam ortasında duruyor.

Fransa’nın ve İran’ın müşterek vekil devleti Lübnan, ABD’nin vekil devletleri olan Arap krallıkları, kendi çocuklarını katlederek sözüm ona bağımsızlığını koruduğunu zanneden Mısır… her biri hem kendi hem de temsilcisi oldukları sözüm ona asillerin çıkarlarını koruma uğruna o sofrada iştah içinde bekliyorlar.

Bu şartlar altında HAMAS’ın ABD-İsrail ablukasını yarmak için başlattığı hareketin kendi gerçekliğinden ve buna tabi zorunluluklarından başka bir yere taşınması ilk bakışta mümkün görülse bile, şu yaşanan kırk günden sonra HAMAS’a şu ya da bu nedenle, şu ya da bu oranda bir sorumluluk yüklenmesi mümkün görünmüyor ve daha da önemlisi HAMAS’ın harekâtı Filistin halkındaki ve mücahitlerindeki tükenmeyle birlikte çoğalıyor.

Bu nasıl bir çoğalmak?

Eğer ABD-İsrail’in bugün Gazze’ye attıkları fosfor bombalarına maruz kalıp içten içe yanarak can veren Filistinli çocukların fotoğraflarına bakıp vicdanî bir sekmeye uğrayarak HAMAS için vehimler üretmeye kalkışanlar Muhammed Ebu Hudayr’ın benzin içirilerek yakılmak suretiyle katledilişini hatırlayabilselerdi bizim de Filistin direnişini tükenerek çoğalmak terimiyle anlatmamıza, oradaki her yerinin aslında tekrarlanmış bir eski olduğunu hatırlatmamıza ve dolayısıyla “şu olmasaydı bu olmazdı” çıkarımlarının densizliğine vurgu yapmamız gerekmezdi.

Ebu Hudayr, 2 Temmuz 2014 tarihinde Doğu Kudüs’ün Şuafat beldesinde sabah namazı için gittiği caminin önünden kaçırılıp, yakılarak öldürülmüştü.

Olayın incelenmesinden sonra üç Yahudi göçmenin (ki, yerli medyada onlara ‘yerleşimci’ diyorlar) kaçırdıkları Ebu Hudayr’a zorla benzin içirdikleri ve ardından onu ateşe verdikleri belirlenmişti.

ABD’nin vekil terör devleti İsrail, bu olayla ilgili bir üzüntü belirtmediği gibi, daha geçen yılın mayıs ayında Mescidi-i Aksa’ya baskın yapan göçmen Yahudiler “Araplara ölüm; Şuafat yanıyor” sloganları atarak bu vahşeti sahiplendiklerini göstermişlerdi.

Eğer Ebu Hudayr’ın şehadeti karşısında dünya Müslümanları o gün güçlü bir itiraz ortaya koyabilseler ve ABD-İsrail’in sadece vicdanlarda değil hukuken de mahkûm olmasını sağlayabilselerdi, büyük bir ihtimalle bugün Gazze’de çocukların ve kadınların üstüne Fosfor bombası yağmayacaktı.

Bugün dünya susarak ölümünü ilan etmeseydi, HAMAS tükenerek çoğalmanın mecburiyetlerine tabi olarak Gazze ablukasını yarma harekâtını yapmayacaktı.

ABD-İsrail, Mayıs 2004-Ekim 2023 tarihleri arasında Gazze’ye 13 defa saldırdı. Bu saldırıların en kısası 8, en uzunu 51 gün sürdü. Sadece Kasım 2012; Temmuz-Ağustos 2014, Mayıs 2021 ve Ağustos 2022 saldırılarında 2724 Filistinli şehit düştü.

Bunun için yukarıda HAMAS’ın harekâtı hakkındaki vehimlerin ve üretilen soruların hepsi, geldiğimiz şu noktada abesle iştigalden başka bir şey değildir dedik.

Zira ABD-İsrail’in bombalarından kurtulan iki buçuk milyona yakın Filistinli aç ve biilaç kırk gündür ölüme meydan okuyorlar.

Hiçbir komplo teorisi, bahane arayışı bu gerçeği değiştiremez.

HAMAS Filistin aynasını dünya meydanına yeniden öyle bir astı ki, soykırım yapanlar ve buna karşı susanlar kendi suretlerinin çirkinliklerini oradan görerek mevcut seviyelerini ve tutumlarını anbean ifşa etmeye devam ediyorlar.

“HAMAS’ın, ABD-İsrail’e karşı Gazze kuşatmasını yarma harekâtı kime yaradı?” sorusunu soranlar da işte o aynadalar.

Netanyahu’nun “Arap liderlerine şunu söylüyorum: Çıkarlarınızı ve iktidarlarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız: Sessiz kalın!” diyebildiği şu ortamda HAMAS hakkındaki her vehim ve her soru kendiliğinden sorunlu değilse, bundan daha sorunlusu ne olabilir?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.