İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ediyor, dün de Şifa Hastanesi’nde tedavi gören çocukların kan revan içindeki görüntüleri ajanslardan önümüze düşerken ne çeşit bir çılgın hayvani öfke ile karşı karşıya kaldığımızı anlamaya çalışıyoruz. Guardian gazetesinde Anti Siyonist Yahudi bir grup adına yayınlanan Ellen Brotsky ve Ariel Koren imzalı bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Tanımlar onlara ait. Diyorlar ki:
“Biz Siyonizm karşıtı Yahudileriz ve Gazze’de soykırımın yaşandığını görüyoruz. İsrail geriye kalanlara kuzey Gazze’yi terk etmelerini söyleyen bir direktif yayınladı. Bu 1,1 milyon kişi için ‘kendi güvenliğiniz için’ tahliye edin veya yaklaşan saldırı ve kara işgali sırasında ölüm riskiyle yüzleşin anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler, böyle bir toplu tahliyenin ‘imkânsız’ olduğunu ve olası ‘yıkıcı insani sonuçları’ olduğunu belirtiyor ve İsrail’e emri geri çekmesi için yalvarıyor. Bir BM özel raportörü, emrin ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç ve uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali’ olduğunu açıkça belirtti.
*Bunu başka bir şey olarak adlandırıyoruz: Gelişen soykırım.
*Uluslararası hukuka göre, soykırımın iki şeye ihtiyacı vardır: ‘Bir ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyeti’ ve ardından bu grubun yok edilmesine yönelik girişimler. Niyet olmadan, bu eylemler ‘etnik temizlik’ olarak kabul edilir. Kasıtlı ise, bunlar ‘soykırım’ olarak kabul edilir.
*İsrail, Gazze ve sakinlerini yok etmek için temel atma yolunda gibi görünüyor: Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Gazze sakinlerinin masum siviller olmadığını söyledi: ‘Orada sorumlu olan bütün bir millettir. Masumiyetleri hakkında yapılan bu tür retorik doğru değil, haberdar değiller, iç içeler, kesinlikle doğru değil.’ Bu söylem ‘kolektif cezayı ve sivilleri hedef almayı’ yasaklayan uluslararası hukuka aykırıdır ve her ikisi de savaş suçlarına yol açar. Ayrıca, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında hiçbir kısıtlama göstermeyeceğini göstermektedir.
*İsrail’in başlattığı zorla yerinden etme, soykırımın 10 aşamasının sonuncusudur. Bu aşamalar aynı anda gerçekleşebilir ve ‘insanlaştırmama’, gruplara su ve yiyecek sağlamama ve askeri operasyonları ‘terörle mücadele’ olarak yanlış etiketleme gibi adımları içerir.
*İsrail yetkilileri, keyfi bombardıman kampanyalarını haklı çıkarmak için terörizmi gerekçe gösterirken, İsrail Savunma Bakanı, ‘insan hayvanlar’ ile savaştıklarını söyledi - soykırıma giden yolda her zaman kullanılan insanlık dışı bir dil. İsimsiz bir İsrail savunma yetkilisi, ‘Gazze’nin sonunda çadır bir şehir olacağı’ dedi. Başbakan Benjamin Netanyahu, şimdiye kadar uygulanan kitlesel ölümün ‘sadece başlangıç’ olduğunu tekrarladı. Savunma bakanı, Gazze Şeridi’nin elektrik, yakıt, yiyecek ve su kesilmiş ‘tam bir kuşatma’ altında olduğunu söyledi. Bir Knesset üyesi, 1948’de Filistinlilerin kitlesel yerinden edilmesine atıfta bulunarak açıkça ikinci bir Nakba’nın gerekliliğini dile getirdi. Yine de başka bir Nakba’yı bilerek yaratmak, Gazze’de soykırıma denk gelecektir.
*Retorik, aşağıya da inmiş durumda: Bir İsrailli asker ulusal televizyonda, bu savaşın sadece Hamas ile değil, ‘tüm sivillerle’ olduğunu söyledi. Gazze’deki Filistinlilerin bu keyfi silinmesi şüphesiz soykırım olurdu - ki bir İsrailli soykırım uzmanı kendisi ifade etti. Soykırımın öncüleri gözlerimizin önünde etkin bir şekilde yaşanıyor.
*Biz Yahudiler olarak, bunu tamamen kınamaktayız. Temsilcilerimizin İsrail politikasına koşulsuz desteklerini, dünya çoğunluğu tarafından uluslararası hukuk ihlali olarak kabul edilen uzun yıllardır devam eden bir işgali kolaylaştırdığı için kınıyoruz. Halkımızı, failleri veya mağdurları olarak, başka bir soykırımın içinde yer alacak herhangi bir eylemi kınıyoruz.
*Aynısını yapmamaları için yasama organlarımıza çağrıda bulunuyoruz. Adımızla olası bir soykırımı finanse etmek, antisemitizme karşı bir panzehir değildir; destekledikleri Yahudilere ihanet etmektedirler.
*Ayrıca, Amerikan siyasetini yutan Hamas’a yönelik aşırı takıntıyı da reddediyoruz ve bu son saldırıyı İsrail›in onlarca yıldır devam eden suçları ve kuşatmasının sonucu olarak anlıyoruz.
*Yahudi cemaatimize soruyoruz: Filistinli sivillerin hayatını kaybettiği günlerde matem ve keder nerede? Çocuklar İsrail askerleri tarafından kaçırıldığında?
*Geçtiğimiz hafta Başkan Joe Biden, her gün bin bomba atıldığında ABD’nin İsrail’e olan bağlılığının ‘kararlı ve sarsılmaz’ olduğunu defalarca söyledi. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ateşkes çağrısı yapan açıklamalarını iki kez sildi. Biden’ın İsrail’i ziyaret ederken ‘derhal düşmanlıklara son verilmesi’ çağrısında bulunması kritik önem taşıyor. Eğer Gazze’de hayat kurtarmak için elindeki muazzam nüfuzu kullanamazsa, bu ölümlerin sorumluluğu kısmen onun olacak.
*ABD’nin özel elçisi ‘hiç kimsenin İsrail’e kendisini nasıl savunacağını söyleme hakkına sahip olmadığını’ söyledi. Hatta Dışişleri Bakanlığı, diplomatları ‘gerilimi azaltma/ateşkes’, ‘şiddete son/kan dökülmesi’ ve ‘sükunetin sağlanması’ ifadelerinden uzak durmaları konusunda uyarmıştı. Her iki partiden de kongre temsilcilerimizin çoğu daha iyi durumda değil: Önde gelen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham bunun bir ‘dini savaş’ olduğunu söyledi ve İsrail’e Gazze hakkında konuşurken ‘yerin düzleştirilmesi’ çağrısında bulundu.
*En temel insani dürtü -silah bırakma- artık Amerikan siyasetinde düşünülemez bile. İsrail’in ‘meşru müdafaa’ hakkını sorgulamak antisemitizmle eşdeğer tutuluyor.
*Ancak ‘sözde savunma’nın gerçekliğini açıkça görüyoruz: Bir terör kampanyası ve soykırım planları geliştiriliyor. İsrail, Batı’nın desteğiyle katliama devam ediyor.
*Hamas’ın ilk saldırısına ülke genelindeki politikacılardan anında kınama gelirken, son bombalama hiçbir şekilde hesaplaşmayı beraberinde getirmedi. Hamas’ı doğuran, Gazze’ye barikat kuran, işgali yaratan tarihin neredeyse hiçbir yansıması yok.
*İsrail aslında Gazzelilere, sınır dışı edilme ile imha, etnik temizlik ile soykırım arasında bir seçim yapmalarını söyledi ve bunu yaparken de çıkış yollarını yok etti ve kaçan konvoylara ateş ederek Gazzelileri tuzağa düşürdü. Amerikalı milletvekilleri şiddete derhal son verilmesi çağrısı yapmak yerine, başkentteki binalarımızı mavi beyaz ışıklarla aydınlatarak ‘İsrail›in yanında olduklarını’ söylediler. Hesapları değiştirme ve ABD askeri yardımından en çok yararlanan ülke olan İsrail›i uluslararası hukuka uymaya zorlama gücüne sahipler, ancak bunu yapmamayı seçiyorlar.
*Artık yeter. Milletvekillerini soykırımın bizim adımıza gerçekleşmesini engellemek için cesaret toplamaya çağırıyoruz. Binlerce kişinin hayatına mal olacak kitlesel kıyım ve zorla yerinden edilme eylemlerine olanak vermeden İsrail de zarar görenleri destekleyebilirler.
*Bundan sonraki ölümlerin sorumluları olarak sadece İsrail’in değil, Amerikalıların, özellikle de uluslararası normları teşvik etme ve işgali kınama şansına sahip olan ama bunun yerine sessiz kalmayı seçenlerin elinde kan olacak.”