HAMAS’ın, ABD-İşgalci İsrail’in Gazze’deki kuşatmasını yarmak için 7 Ekim 2023 tarihinde başlattığı harekatın otuz altıncı günündeyiz.
İşgalci İsrail, ABD ve dostlarının savaş gemileriyle, yine ABD’nin Arap krallıklarına yerleştirdiği hava savunma sistemleriyle emniyeti(!) azami surette sağlanmış olarak ve yine ABD’den aldığı en gelişmiş silahlarla Filistin’e yıkım ve ölüm yağdırmayı sürdürüyor.
Sadece Gazze’de yaklaşık beş bini çocuk olmak üzere on iki binden fazla sivil katledildi.
Yaralı insan sayısı otuz beş bini aştı.
Kaybolanların, enkazlar altında kalanların sayısı ise hâlâ belli değil.
Binaların yüzde ellisi yıkıldı.
Yaklaşık bir milyon Filistinli güvenli olduğu söylenen ama kendilerini ABD bombalarından başka bir şeyin beklemediği güney Gazze’ye doğru savruluyor.
İşgalci İsrail dünya medyasını sıkı sıkıya kontrol ediyor ediyor ama yine de bu soykırım, bu vahşet, bu sürgün büyük oranda medyadan bizzat görülebiliyor.
Vicdan sahipleri bu görüntüler karşısında şaşkın şaşkın beklerken, bu beklemeyi tahkim ederek olumlu ya da olumsuz manada belli yönlere kanalize etmek isteyen güvenlik uzmanlarının, emekli askerlerin, istihbarat elemanlarının, savaş stratejistlerinin… tahminleri, komplo teorileri, çözüm önerileri eşliğinde savaşan tarafları savunmaları ve suçlamaları havada uçuşuyor.
Bu yoğun laf kalabalığı içinde, yukarıda zikrettiğimiz elim tablonun hesabını ABD-İsrail’den sorma cesaretine sahip olmayanların HAMAS’ı sorularının, sorgularının, komplo teorilerinin merkezine yerleştirmeleri ise normal hâle geliveriyor.
Bu manada üretilen ilk soru şudur:
HAMAS’ın, ABD–İsrail’e karşı Gazze kuşatmasını yarma harekâtı kime yaradı?
Bu soru öncelikle istihbarat örgütlerinin vahşi kapitalizmin de etkisiyle insan, toplum ve devlet ilişiklerini sadece fayda-zarar cihetinden ele almaları neticesinde oluşan -kafiri de Müslümanı da içine çeken- seküler bir paradigmanın hasılasıdır ve bu soruya verilecek cevap da -görünen köy kılavuz istemediği için- elde hazır tutulmaktadır:
Onlara göre HAMAS’ın mezkûr harekatı ABD–İsrail ile İran’a yaramıştır.
Siyonistler sanki Filistin’i işgal etmemişler, milyonlarca Filistinliyi ölümle korkutarak, mallarını gasp ederek vatanlarından sürmemişler ve bu yolla başkasının vatanında Batılı dostlarının desteğiyle bir muz devleti kurmamışlar gibi, işgale uğramaktan, güvenliklerinin tehdit edilmesinden dem vurarak yeni vahşetleri işleme hakkı(!) kolayca elde ettiler.
Aynı zamanda Siyonistlerin güvenliğinin garantisi olan ABD, HAMAS’ın son harekatı sayesinde Arap krallıklarındaki vesayetini de pekiştirerek bölgedeki enerji kaynaklarının kontrolünü sağlama almakla kalmamış, İngiltere, Fransa ve Almanya donanmasının desteğinde kendi ölüm gemilerini Doğu Akdeniz’e yerleştirerek, Orta Doğu’nun haritasını yeniden belirleme arzusunu açık bir tehdit formuyla Türkiye’nin de dahil olduğu bölge ülkelerine dayatma imkanı elde etmiştir.
İran’a gelince:
İşgalci İsrail’i Arap krallıklarının maddi imkanlarına ortak etmek için başlatılan İbrahimî(!) anlaşmaların rafa kalkmasını sağlamış ve onlarla kendi yararına bir iş birliğinin temelini atmıştır.
Öte yandan Türkiye’nin İşgalci İsrail ile yapmayı planladığı enerji (gaz) anlaşmasının da iptalini sağlayarak hem Karabağ zaferinin -gûyâ- rövanşını almış hem de Zengezur (Nahçıvan) Koridoru’nda pazarlık yapma imkanını elde ederek Türkiye’nin ekonomik ve politik yönden güçlenmesini, dolayısıyla Arap krallarıyla muhtemel dayanışmasını önlemiştir.
Yine İran o harekât bağlamında Lübnan’da kendi denetiminde iş gören Hizbullah örgütü üzerinden Filistin siyasetine ortak olma, elde edilecek olumlu bir gelişmeden pay sağlama adına, Filistin’in aynı zamanda en güçlü siyasi örgütü olan HAMAS’ın yıpranmasını, mücahitlerinin erimesini ve halk desteğini kaybetmesini sevinçle ummaya başlamıştır.
Bu soruya eklenebilecek “HAMAS, madem ilk harekâtında 30 km. bir alana hâkim olmuştu. Hangi güç onu durdurdu ve oradan iki gün içinde geri çekilmesini sağladı?” vb. daha onlarca soru var. Bunları sormak da muhtelif cevaplar uydurmak da çok kolay. Biz şimdilik onları paranteze alarak, cevabını -kolay anlaşılması için- uzatarak verdiğimiz ilk soruyu değerlendirelim.
Konu Filistin ve konun büyük tarafı ABD-İsrail olunca, bunların Filistin’de yaptıkları yıkımın, soykırımın, sürgünün muhatabı neden HAMAS oluyor?
Üstelik Gazze halkı HAMAS mücahitleriyle birlikteyken, şehadet şerbetini aynı mekanda birlikte içerlerken ve otuz altı gündür canlarını dişlerine takarak ABD-İsrail askerlerini telef edebiliyorlarken bu soru nasıl sorulabiliyor?
Nasipse buradan devam edelim.