Türkiye artık AK Parti’nin kurulduğu dönemdeki Türkiye değil.
O günden bugüne çok hızlı değişimler yaşandı.
Hâlâ yaşanıyor.
Her yeni günle birlikte yeni bir dünya gerçekliği ortaya çıkıyor.
Mevlana’nın, “Dün dünde kaldı. Yeni güne dair yeni şeyler söylemek lazım” sözünün anlamına uygun bir siyaset anlayışı ve tarzı o yüzden elzem.
Dünde kalanlar tarih olurlar.
Sadece bugüne ait olanların da yarını olmaz.
Kök önemli.
Kök üzerinden göğermek önemli.
Dünden yarına uzanacak ve her günün ihtiyaçlarına göre kendini yenileyecek o tarihsel kökün sahibi olmak, kalıcı başarı için şart.
Köksüz başarı, anlıktır.
Sabun köpüğü gibidir.
AK Parti’nin kurucu felsefesi, yani kökü, hem bizi biz yapan tarihselliğimize yaslanan hem de o tarihselliği günümüze taşıyan anlamlı bir özelliğe sahip.
Gene Mevlana’nın “Bir ayağı kendi sabitesinde, öbür ayağı etrafında dönen” pergel metaforunda olduğu gibi, AK Parti kendi kökü, yani sabitesi üzerinde dururken, pergelin öteki ucuyla da değişimi ve yeniliği yakalamasını her dem bilmeli.
Başarısını asıl buna borçlu olduğunu unutmamalı.
*****
Ama son zamanlarda gördüğüm o ki AK Parti siyasetinde bir daralma var.
Türkiye’deki değişimi doğru okuyamayan bir zihni kilitlenme var.
İktidarı ne pahasına olursa olsun koruma düşüncesinin yol açtığı bir statükoya savrulma veya statükoyu muhafaza siyaseti var.
Devleti sahiplenmek elbette çok önemli ve gerekli.
Ama devletçi zihniyete savrulmadan bunu yapmanın yolu bulunmazsa, bir adım ötesi kendini devlet gören ve devleti de sadece kendisinin gören bir anlayışa savrulma ortaya çıkar ki bu her türlü zihinsel değişimin ölümü anlamına gelir.
AK Parti’nin öyle bir yere savrulduğunu söylemek haksızlık olur elbet.
Ama kimi emarelerle birlikte içerden ve dışardan bir damarın AK Parti’yi siyaseten bitirmek için öyle bir hatta çekmeye çalıştığı bilinmeyen bir şey değil.
Reis’in varlığı şimdilik buna engel.
Ama Reisçilik adı altında farklı bir sadakat anlayışıyla AK Parti’nin götürülmek istendiği yeri görmek lazım.
AK Parti’nin içinin şunun-bunun adamı biçiminde ayrışması, güç kavgalarının tohumlarının atılması, ilerde hizipçilik hastalığına zemin hazırlayacak ortamın oluşturulması da cabası bir sorun olarak duruyor karşımızda.
Reis’in güçlü liderliği şimdilik bunun da üstünü örtüyor.
Ama AK Parti’nin bağışıklık sisteminde bir zafiyet belirtisi ortaya çıktığında içerdeki bu sorunun baş ağrıtacağını şimdiden söylemezsek uyarı vazifemizi yerine getirmemiş oluruz.
*****
Önerilerim var.
Evvela, AK Parti’nin yeni döneme dair söyleminin kalın hatlarla güncellenmesi olmazsa olmaz bir öneme sahip.
O herkesi kucaklayan “Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz!” mottosunun içinin asıl bu süreçte iyi doldurulması şart.
Yenilenmiş bir AK Parti yerine herkesin kendisini içinde bulacağı değişimin öncüsü yeni bir AK Parti gerçekliğinin sadece söylem düzeyinde değil kadrolar düzeyinde de ete kemiğe bürünmesi, kalıcı başarı için bir mecburiyet.
Yeni bir siyaset dili ve bu dili toplumun her kesimine taşıyabilecek temsil kabiliyeti yüksek güçlü ve saygın bir kadro.
AK Parti kendisini siyasi alternatifsizlikten beslenen bir parti olmaktan hızla çıkartıp muhalif parti seçmenlerinin de beklediği ve özlediği değişimin-yeniliğin partisi haline dönüştürebilirse, asıl o vakit Türkiye Yüzyılı’nın öncüsü bir parti olur.
Herkesin yüreğine dokunabilen samimi ve kuşatıcı bir dil.
Hiç kimseye gayrı gözüyle bakmayan kuşatıcı bir yürek diline yaslanan siyaset pratiği.
Millet nezdinde karşılığı olan siyasi aktörlerle yolculuk.
“Millet ne diyorsa o!” anlayışına pratikte uygun davranan bir yönetme anlayışı.
Milletin istediklerine alan açan, milletin istemediklerine de kapılarını kapalı tutan, siyaseten ahbap-çavuş ilişkilerine tümden kendini kapalı tutan bir siyaset tarzı.
Sözün burasında uyarının vaktidir.
Millette karşılığı olmayan, hatta milletin gönül dünyasında yeri olmayan birilerinin millete rağmen dayatıldığı bir siyaset tarzından vazgeçilmezse milletin bu kez tepkisi farklı olur.
Millet kendisini kimin yönetmesi gerektiğini bilir.
Millet seçmesini bilir.
Gücü olanın ve en güçlülere yaslananların millete rağmen baş olarak dayatılmaları, özellikle yerel seçimlerde fena halde ters teper.
Milletin istemediklerini millete rağmen millete dayatmak AK Parti’nin “Millet ne isterse o olur! Söz de karar da milletin!” anlayışıyla bağdaşmaz.
AK Parti’yi milletle inatlaşan ve millete rağmen hareket eden bir parti konumuna düşürmek, AK Parti’nin varlık nedenini ortadan kaldırmak anlamına gelir.
Şu an muhalefetin güçsüz ve dağınık gücüne bakarak “Kimi gösterirsek seçilir!” anlayışına kapılmak, trajik bir yenilgiye yol açabilir.
Yerel seçimlerde yaşanabilecek bir yenilgi, ülkeyi yeni bir siyasi kaosa itebilir.
“Millet size verdiği desteği çekti. Erken seçim şart” diyen mızıkçı korunun siyaseti paralize etmesine imkân hazırlanmış olur.
*****
Geçmişteki yenilgilerden ders çıkarmak lazım.
O yüzden önerim şu:
Üç dönem kuralı belediye başkanlığı seçiminde de belirleyici olmalı.
Başarısız olanlar aday gösterilmemeli. Arkasında kim olursa olsun veya kimin adamı olursa olsun.
Kendi ilçesinde kaybetme riski olanların yerine milletin istediği yeni isimlerin belirlenmesi. Kaybetme riski olanlarla seçime gitme riskini bertaraf etmek şart.
Kibir abideleri kapı önüne konulmalı. Milletin adamları baş tacı edilmeli.
Milletin kimi istediğini tespit etmek hiç de zor değil. Bunun tekniklerini anlatmanın yeri burası değil. Yeter ki istensin.
Belediye Başkan adaylarının seçimi sadece teşkilata ve vekillere bırakılırsa, hele de o ilde güçlü olan vekile, genel merkezde yönetici sıfatı olan vekile ve/ya da o ilin en zengin ve tanınan işadamına bırakılırsa, korkarım ki milletin asıl istedikleri devre dışı kalır. Bu durumda da beklenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
En önemlisi: Belediye Başkanları milletin ulaşabileceği kişiler olmalı. Millete tepeden bakan şöhret budalaları ve kendini her şeyin merkezine oturtan kibir abideleri AK Parti’yi milletten kopartır. Belediye Başkanları ekran ekran dolaşıp genel siyasete dair görüş serdeden, ülke ve dünya meselelerine dair siyasi ahkâm kesen, kendi seçim bölgesinde yaşamak yerine başka illerde yaşamayı tercih edenler olmamalı. AK Parti’nin belediye başkanları kendini halka sevdiren, halkın rahatlıkla ulaşabildiği, halkın sorunlarının çözümü için sadece gayret sarf eden, hizmet odaklı kişiler olmalı. Herkesin belediye başkanı olabilecek güçlü ve saygın temsil gücüne sahip olması, kendi partisinin siyasetine yapabileceği en büyük katkı olur zaten.
Ezcümle:
Ekonomik sıkıntıların had safhada yaşandığı bir süreçte millete rağmen isimlerin dayatılması halinde milletin vereceği tepkinin şimdiden çok iyi düşünülmesi gerektiğini hatırlatarak yazımı nihayetlendireyim.
Diğer sözler vakti gelende söylenir elbet.