pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Lozan’a “zafer” ve “hezimet” kavramlarının ötesinde bakmak hiç kuşkusuz ufkumuzu genişletecektir.

20 Kasım 1922’de başlayan müzakereler 8 ay sonra nihayete erdi ve 100 yıl önce bugün, 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandı. Antlaşmayı Mustafa Kemal’in gönderdiği altın kalemle imzalayan İsmet İnönü Türkiye’ye dönerken, Ankara’da Başbakan Rauf Orbay istifa etti. İnönü zaten yetkiyi hükümetten değil, Mustafa Kemal’den almıştı. Lozan’a itiraz eden Başbakan da siyaseti bırakıp Sivas’taki çiftliğine döndü. Büyük Millet Meclisi’nde de pürüz kalmamıştı. Meclis yeniden şekillenmiş, Lozan görüşmeleri esnasında “vatana ihanet edildiğini” söyleyen kadro tasfiye edilmişti. 21 Ağustos’ta Meclis’te görüşmeler başladı, 23 Ağustos’ta da Lozan Antlaşması sorunsuz şekilde onaylandı. İngiltere antlaşmayı en son onaylayan ülke oldu. Musul meselesinin Cemiyet-i Akvam’a havale edildiği güne kadar beklemişler, aynı gün, 6 Ağustos 1924’de antlaşmayı onaylamışlardı.   Lozan’ın imzalanmasıyla Birinci Dünya Savaşı da resmen sona ermiş oldu. Sadece savaş bitmemiş, Batılı devletler için “Şark Meselesi” de artık çözülmüştü. Galip devletler istedikleri her şeyi almışlardı. Selçuk Bey’in oğlu Tuğrul Bey’in 1037’de kurduğu Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve onu takip eden güçlü devletler Hindukuş Dağları’ndan Atlas Okyanusu’na, Basra Körfezi’nden Viyana’ya kadar çok geniş bir coğrafyaya 9 asır boyunca hükmetmişlerdi. Herat, Belh, İsfahan, Bağdat, Tebriz, Sana, Kudüs, Kahire, İskenderiye, Musul, Kerkük, Amman, Mekke, Medine, Selanik, Belgrad, Saraybosna ve daha nice şehir, nice ülke Türk egemenliği altında tarihlerinin en huzurlu ve müreffeh asırlarını yaşamışlardı. Galip devletler için Lozan Antlaşması işte bu 9 asırlık kendilerince “kabus”un sona erdirilmesi anlamını taşıyordu. Türkler Avrupa’dan nihayet çıkarılmışlardı. Sadece Avrupa’dan değil, Afrika ve Ortadoğu’dan da uzaklaştırılmışlardı. Ortadoğu’da cetvelle ülke sınırları çizilmiş, Arap petrolü paylaşılmış, İsrail devletine giden yol temizlenmişti. Türk Boğazları hala galip ülkelerin kontrolündeydi. Özbeöz Türk kentleri olan Musul, Kerkük, Selanik gibi kentler dahi Türklerden alınmıştı. İngiltere 8 ay boyunca Musul’u Lozan görüşmelerinin merkezinde tutmuş, nihayet istediğini almış, Musul petrollerine çöktüğü kadar, Kürtleri de ikiye bölerek hem Türk-Kürt ittifakını baltalamakla Selahattin Eyyubi’nin Kudüs zaferinin intikamını almış, hem de bölgeye bugün dahi etkileri devam eden fitne sokmuştu.   Galip devletler, İngiltere, Fransa ve İtalya, sahadaki tarihi zaferlerini Lozan’la taçlandırmışlardı. Türkiye ise Sevr Antlaşması’ndaki sınırlarını genişletmiş, kapitülasyonlardan kurtulmuştu. Misak-ı Milli delik deşik olsa da, varlığını devam ettirebiliyor olmasına şükreder durumdaydı. Daha farklı olabilir miydi? Olabilirdi. Ordu caydırıcı bir güç olarak kullanılabilirdi. Müzakereler için İsmet İnönü gibi tecrübesiz bir isim yerine o sırada Ankara ve İstanbul’da bulunan, Osmanlı’nın köklü diplomasi geleneğinden yetişmiş çokça isimden yararlanılabilirdi. Müzakerelere daha hazırlıklı gidilebilirdi. İstihbarat önlemleri alınabilirdi. Müzakerelerde acele edilmeyebilirdi…   Lozan’ın imzalanmasının ardından İngilizler birliklerini İstanbul’dan çektiler. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. O andan itibaren de Lozan aleyhinde konuşmaktan, yazmaktan herkes men edildi. O baskı ve korku bugün bile hükmünü sürdürüyor. Tutucu Kemalizm Lozan’ı zafer olarak gösterip resmi tezlerin ötesinde konuşulmasını, tartışılmasını engellerken, Lozan muhalifleri de gerçeklikten koparak abartılı tezler öne sürüyorlar. Başta söylediğimizi tekrar edelim: Lozan bir zafer değildi. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş bir ülkenin teslimiyet antlaşmasıydı. Lozan hezimet de değildi; içmemiz gereken “acı ilaç”tı. Lozan’a “zafer” ve “hezimet” kavramlarının ötesinde bakmak hiç kuşkusuz ufkumuzu genişletecektir. Tıpkı Falih Rıfkı’nın Zeytindağı adlı eserindeki o çarpıcı cümleler gibi: “Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak, ‘Ne hacet’ dedi, ‘İstanbul’u da size verelim!’ Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupası Marmara ve Meriç’te bitiyor.” 100 yıldır “Türkiye bölünür mü? Toprak kaybeder mi?” kaygısıyla yaşıyoruz. Oysa asıl kaygımız, “bu sınırlar Türkiye’ye dar geliyor” olmalıydı. Lozan, en başta zihnimize prangalar taktı. O prangaları söküp atmadan güçlü bir Türkiye kurulamaz. Kaynak ve Okuma Önerisi: “Belgelerle Lozan”. Sevtap Demirci. Alfa Yay. 2011.
Ekleme Tarihi: 24 Temmuz 2023 - Pazartesi

Lozan’a “zafer” ve “hezimet” kavramlarının ötesinde bakmak hiç kuşkusuz ufkumuzu genişletecektir.

20 Kasım 1922’de başlayan müzakereler 8 ay sonra nihayete erdi ve 100 yıl önce bugün, 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandı.

Antlaşmayı Mustafa Kemal’in gönderdiği altın kalemle imzalayan İsmet İnönü Türkiye’ye dönerken, Ankara’da Başbakan Rauf Orbay istifa etti. İnönü zaten yetkiyi hükümetten değil, Mustafa Kemal’den almıştı. Lozan’a itiraz eden Başbakan da siyaseti bırakıp Sivas’taki çiftliğine döndü. Büyük Millet Meclisi’nde de pürüz kalmamıştı. Meclis yeniden şekillenmiş, Lozan görüşmeleri esnasında “vatana ihanet edildiğini” söyleyen kadro tasfiye edilmişti. 21 Ağustos’ta Meclis’te görüşmeler başladı, 23 Ağustos’ta da Lozan Antlaşması sorunsuz şekilde onaylandı.

İngiltere antlaşmayı en son onaylayan ülke oldu. Musul meselesinin Cemiyet-i Akvam’a havale edildiği güne kadar beklemişler, aynı gün, 6 Ağustos 1924’de antlaşmayı onaylamışlardı.

 

Lozan’ın imzalanmasıyla Birinci Dünya Savaşı da resmen sona ermiş oldu. Sadece savaş bitmemiş, Batılı devletler için “Şark Meselesi” de artık çözülmüştü. Galip devletler istedikleri her şeyi almışlardı.

Selçuk Bey’in oğlu Tuğrul Bey’in 1037’de kurduğu Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve onu takip eden güçlü devletler Hindukuş Dağları’ndan Atlas Okyanusu’na, Basra Körfezi’nden Viyana’ya kadar çok geniş bir coğrafyaya 9 asır boyunca hükmetmişlerdi. Herat, Belh, İsfahan, Bağdat, Tebriz, Sana, Kudüs, Kahire, İskenderiye, Musul, Kerkük, Amman, Mekke, Medine, Selanik, Belgrad, Saraybosna ve daha nice şehir, nice ülke Türk egemenliği altında tarihlerinin en huzurlu ve müreffeh asırlarını yaşamışlardı.

Galip devletler için Lozan Antlaşması işte bu 9 asırlık kendilerince “kabus”un sona erdirilmesi anlamını taşıyordu. Türkler Avrupa’dan nihayet çıkarılmışlardı. Sadece Avrupa’dan değil, Afrika ve Ortadoğu’dan da uzaklaştırılmışlardı. Ortadoğu’da cetvelle ülke sınırları çizilmiş, Arap petrolü paylaşılmış, İsrail devletine giden yol temizlenmişti. Türk Boğazları hala galip ülkelerin kontrolündeydi. Özbeöz Türk kentleri olan Musul, Kerkük, Selanik gibi kentler dahi Türklerden alınmıştı. İngiltere 8 ay boyunca Musul’u Lozan görüşmelerinin merkezinde tutmuş, nihayet istediğini almış, Musul petrollerine çöktüğü kadar, Kürtleri de ikiye bölerek hem Türk-Kürt ittifakını baltalamakla Selahattin Eyyubi’nin Kudüs zaferinin intikamını almış, hem de bölgeye bugün dahi etkileri devam eden fitne sokmuştu.

 

Galip devletler, İngiltere, Fransa ve İtalya, sahadaki tarihi zaferlerini Lozan’la taçlandırmışlardı.

Türkiye ise Sevr Antlaşması’ndaki sınırlarını genişletmiş, kapitülasyonlardan kurtulmuştu. Misak-ı Milli delik deşik olsa da, varlığını devam ettirebiliyor olmasına şükreder durumdaydı.

Daha farklı olabilir miydi? Olabilirdi. Ordu caydırıcı bir güç olarak kullanılabilirdi. Müzakereler için İsmet İnönü gibi tecrübesiz bir isim yerine o sırada Ankara ve İstanbul’da bulunan, Osmanlı’nın köklü diplomasi geleneğinden yetişmiş çokça isimden yararlanılabilirdi. Müzakerelere daha hazırlıklı gidilebilirdi. İstihbarat önlemleri alınabilirdi. Müzakerelerde acele edilmeyebilirdi…

 

Lozan’ın imzalanmasının ardından İngilizler birliklerini İstanbul’dan çektiler. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. O andan itibaren de Lozan aleyhinde konuşmaktan, yazmaktan herkes men edildi. O baskı ve korku bugün bile hükmünü sürdürüyor. Tutucu Kemalizm Lozan’ı zafer olarak gösterip resmi tezlerin ötesinde konuşulmasını, tartışılmasını engellerken, Lozan muhalifleri de gerçeklikten koparak abartılı tezler öne sürüyorlar.

Başta söylediğimizi tekrar edelim: Lozan bir zafer değildi. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş bir ülkenin teslimiyet antlaşmasıydı. Lozan hezimet de değildi; içmemiz gereken “acı ilaç”tı.

Lozan’a “zafer” ve “hezimet” kavramlarının ötesinde bakmak hiç kuşkusuz ufkumuzu genişletecektir. Tıpkı Falih Rıfkı’nın Zeytindağı adlı eserindeki o çarpıcı cümleler gibi: “Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak, ‘Ne hacet’ dedi, ‘İstanbul’u da size verelim!’ Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupası Marmara ve Meriç’te bitiyor.”

100 yıldır “Türkiye bölünür mü? Toprak kaybeder mi?” kaygısıyla yaşıyoruz. Oysa asıl kaygımız, “bu sınırlar Türkiye’ye dar geliyor” olmalıydı. Lozan, en başta zihnimize prangalar taktı. O prangaları söküp atmadan güçlü bir Türkiye kurulamaz.

Kaynak ve Okuma Önerisi: “Belgelerle Lozan”. Sevtap Demirci. Alfa Yay. 2011.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.