Demokrasimiz çetin sınamalardan geçti, çok badireler atlattı. Darbeler, muhtıralar, sermaye dayatmaları gibi çetin dönemler yaşadı. Bütün bu zorluklar, demokrasiye inanan partiler ve siyasetçiler sayesinde aşıldı.
Türk siyaseti son 10 yıldır en sancılı dönemini yaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan iktidarı karşısında eski gücünü kaybeden vesayetçiler, çareyi siyaseti dizayn etmekte buldu. Karanlık güçler siyasetin kimyasını bozdu, büyük bir çıkmaza sürükledi, 15 Temmuz’dan sonra ise vesayetin aparatı haline getirildi.
Kısaca hatırlayacak olursak, 2010 yılında CHP’ye yönelik kaset kumpası ile Deniz Baykal genel başkanlıktan istifa ettirildi. Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu getirildi. Aynı operasyon 2011 seçimleri öncesinde MHP’ye çekildi. Devlet Bahçeli’nin başkanlık divanında yer alan isimlerin neredeyse tamamı kasetlerle istifa ettirildi.
2011 seçimlerinden sonra ise sıra AK Parti’ye gelmişti. Önce MİT krizi, ardından Gezi terörü ve 17-25 Aralık kalkışmasıyla AK Parti de nasibini aldı. Operasyonların hedefi neydi? Bu sorunun cevabını, o dönemki HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” cümlesinde bulabiliriz.
15 Temmuz sonrası Türk siyaseti yeni bir kaosa sürüklendi. Fetullahçı Terör Örgütü’nü üst akıl adına yöneten Enver Altaylı’nın iddianamesinde yer alan şu ifade durumu en net şekilde gözler önüne sergiliyor: “Türkiye’de muhalif güçlerin tamamının birlikte hareket ederek halkın sokaklara indirilmesi önemli.”
2010 yılında başlayan siyasi dizayn 2017’de Altaylı’nın bu önerisiyle yeni bir boyut aldı. 2017’den bu yana sağcı, solcu, muhafazakâr, bölücü tüm muhalifler Erdoğan’ın karşısında birleşti. Bu birleşme 2018 seçimlerinde fayda vermedi. Tam CHP karışacaktı ki, 2019 seçimleri atmosferine girdik. Yerel seçim sonuçları Kılıçdaroğlu’nu kurtardı.
Yerel seçimlerde alınan kısmi başarı, muhalifleri 2023 seçimlerine kadar diri tuttu. 2019-2023 arasında yaşanan salgın, âfet, ekonomik kriz ve her olumsuzluğu hanesine artı olarak kaydeden muhalefet, 6 Şubat depreminin ardından “Seçimi kesin kazandık” havasına girdi.
Tüm muhalif partiler, sosyolojik gerçeklikten uzak, tabanlarının yaşam biçiminden habersiz, kimin ne istediğini umursamadan Erdoğan karşıtlığında, milletin çok partili hayata geçtiğimiz günden beri tek başına iktidar vermediği CHP’nin yanında yer aldı.
Ve sandıklar açılınca rüyaları kâbusa dönüştü. Hayalleri yıkıldı. Olan biteni anlamaya çalışmadan, bu kez birbirlerine suç atmaya başladılar. CHP kaynıyor, İYİ Parti yanıyor, HDP savrulmuş... Siyasi hırs uğruna manevi değerlerimizi Kılıçdaroğlu’na peşkeş çekenler, insan içine çıkamıyor.
Türk siyasetinin yaşadığı bu krizin nasıl aşılacağı ve daha ne kadar devam edeceği kestirilemiyor. Meral Akşener, 6’lı Masa için “Bizim ittifakımız proje bazlı” ifadesini kullanmıştı. Proje neydi Selahattin Demirtaş’ın söylediği: “Seni Başkan yaptırmayacağız.”
“Erdoğan’ı başkan yaptırmama” ihalesini alan 6’lı Masa ve alt taşeronları projenin gereğini yapamadı. Millet bu yıkım ekibine izin vermedi. Aldıkları işin gereğini yapamayanlar, şimdi patronlarına hesap vermek durumundalar. Onun için herkes birbirini suçluyor. Hesabı başkasına yıkmaya çalışıyor.
Siyaseti bağlamından koparıp, siyasi hırs uğruna bütün değerleri ayaklar altına alıp, milletin desteği yerine güç odaklarının desteğiyle hareket edilirse olacağı buydu. Türkiye’nin en eski partisi CHP, tarihinin en büyük krizini yaşıyor. CHP’de yaşanan entrikalar Bizans’ı hatırlatıyor. Her ne kadar CHP’de yaşanan tartışmalar sayesinde gölgede kalsa da İYİ Parti’de de sular durulmayacak.
Siyasi mühendislik bir kez daha iflas etti. Maskeler düştü, proje çöktü, çirkin pazarlıklar açığa çıktı.