pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Şimdi en çok sorulan o konuya gelelim:

Bundan sonra çok konuşacağımız bir sürecin henüz başındayız, çerçeveyi anlamamız gerekiyor. Seçimlerin ardından diplomasi sahasında yaşanan hareketlilikten bahsediyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO zirvesinde verdiği mesajlar, ABD ile ilişkilerde yaşanan pozitif gelişmeler, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakılması kamuoyunun dikkatini çeken gelişmelerdi. Wagner isyanıyla kırılganlaşan Moskova’yı hesaba katanlar “Türkiye kendine yeni bir yön mü arıyor” sorusunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir hayli başarılı geçtiği anlaşılan Körfez turunu tamamlarken Ankara’nın nasıl bir strateji izlediğine ilişkin çok sayıda soru gündeme geliyor. “Türkiye’nin yönüyle” ilgili ana sorunun yanıtını baştan verelim: Ankara’nın paradigmasında değişen bir şey yok. Dün nasılsa bugün de öyle. Türkiye merkezli, Türk çıkarlarını önceleyen, dengeli, oyuna rengini veren bir diplomasi izleniyor.   O halde Batı ile pozitif seyreden ilişkiler nasıl bir düzleme oturuyor? Ankara, başta ABD olmak üzere Batı ülkeleriyle sorunlarını azaltmak istiyor. Bu, Rusya’ya karşı atılan bir adım değil. Ruslarla güvene dayalı bir ilişki var. Moskova’dan gelen -resmi- açıklamalar çerçevenin anlaşıldığını gösteriyor. Tahıl Koridoru anlaşmasından çekilen Rusya’nın, alternatif senaryolar için yine Türkiye ile konuşması, Moskova’nın Ankara’yı güvenilir bir partner olarak görmeye devam ettiğini ortaya koyuyor. (Salı günü Dışişleri Bakanı Fidan, Rus mevkidaşıyla bu konuyu konuştu.) Peki, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakan Ankara geri adım mı attı? Hayır. Süreç başladığında Ankara’nın önünde iki seçenek vardı. Bir: İsveç’in üyeliğini itirazsız kabul etmek. İki: İsveç’i adım atmaya zorlamak. Ayrıca bunu Batı ile ilişkilerde bir kaldıraç olarak kullanmak.   Ankara ikinci seçeneği tercih etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan baskı politikasını Vilnius’a hareketine kadar sürdürdü. Bu pozisyonun meyveleri F-16 garantisidir. Örtülü silah ambargolarının kaldırılmasıdır (İsveç’i Kanada ve Hollanda izledi.) İsveç’in anayasasını değiştirmek zorunda kalmasıdır. Türkiye’nin terörle mücadele hassasiyetinin NATO’nun iliklerine işlemesidir. “Ama ABD, terör örgütü YPG ile ilişkisini güçlendirerek sürdürüyor?” Bu konuya yazının sonunda geleceğiz. Bir paradigma değişimi yoksa Türk diplomasisi ne yapmaya çalışıyor? Diplomasiye rengini veren zamanın ruhudur. Devletler amaçlarına ulaşmak için kimi zaman güvenlikçi politikalara, kimi zaman yumuşak güç unsurlarına yönelir. Bazen bu unsurlardan biri baskın olur, bazen hepsi birlikte kullanılır. Önceliği belirleyen şey ihtiyaçlar, tehditler ve fırsatlardır. Gelinen noktada Ankara’nın refah odaklı bir diplomasiye yöneldiği anlaşılıyor. Bu yönelimin öne çıkan üç başlığı var.   Bir: Sorun yaşanan ülkelerle ilişkilerin karşılıklı çıkarlar çerçevesinde onarılması. Ankara, kendisine yönelik hasmane tutum olmadığı müddetçe, gerilimlerin tarafı olmayacak diyebiliriz. Batı’yla pozitif gündemi, Mısır’la ilişkilerin büyükelçilik seviyesine yükseltilmesini, Esad’la görüşmeye kapı aralanmasını, Yunanistan’la ilişkilerin yumuşayacağına ilişkin güçlü işaretleri bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Bu arada İsrail basını İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ankara’yı ziyaret edeceğini yazıyor. Buna göre ziyaretin ana gündem maddesi İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması olacak. İki: Ülke ekonomisini besleyecek bir perspektifle dış ticaretin geliştirilmesi, bunun için de diplomatik ortaklıklarla bölgede refah kümeleri oluşturulması. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ziyareti bu anlamda önemliydi. Yeni Şafak’ın pazartesi günü gündeme getirdiği Kalkınma Yolu Projesi -namı diğer “Kuru Kanal”- bu stratejinin en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Üç: Ankara’nın güvenlik ihtiyaçları ve stratejik kazanımlarını korumak için atacağı adımlar ve yakın dostlarına sağlayacağı güvenceler. KKTC, Azerbaycan, Katar, Libya gibi ülkelere güvenlik ihracı devam edecek. Ek olarak terörle mücadelenin öncelikli başlıklar arasında yer aldığını vurgulamaya gerek yok şüphesiz. Şimdi en çok sorulan o konuya gelelim: Türkiye refah, istikrar ve huzur diplomasisini kurgularken sözde müttefikler terör örgütlerini desteklemeye devam ederse nasıl bir tepki verecek? Ankara, çıkarlarını savunmak için sert güç kullanmaktan çekinmeyeceğini yakın zamanda bir çok kez gösterdi. Yine göstereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Ekleme Tarihi: 21 Temmuz 2023 - Cuma

Şimdi en çok sorulan o konuya gelelim:

Bundan sonra çok konuşacağımız bir sürecin henüz başındayız, çerçeveyi anlamamız gerekiyor. Seçimlerin ardından diplomasi sahasında yaşanan hareketlilikten bahsediyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO zirvesinde verdiği mesajlar, ABD ile ilişkilerde yaşanan pozitif gelişmeler, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakılması kamuoyunun dikkatini çeken gelişmelerdi. Wagner isyanıyla kırılganlaşan Moskova’yı hesaba katanlar “Türkiye kendine yeni bir yön mü arıyor” sorusunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir hayli başarılı geçtiği anlaşılan Körfez turunu tamamlarken Ankara’nın nasıl bir strateji izlediğine ilişkin çok sayıda soru gündeme geliyor.
“Türkiye’nin yönüyle” ilgili ana sorunun yanıtını baştan verelim: Ankara’nın paradigmasında değişen bir şey yok. Dün nasılsa bugün de öyle. Türkiye merkezli, Türk çıkarlarını önceleyen, dengeli, oyuna rengini veren bir diplomasi izleniyor.
 
O halde Batı ile pozitif seyreden ilişkiler nasıl bir düzleme oturuyor? Ankara, başta ABD olmak üzere Batı ülkeleriyle sorunlarını azaltmak istiyor. Bu, Rusya’ya karşı atılan bir adım değil. Ruslarla güvene dayalı bir ilişki var. Moskova’dan gelen -resmi- açıklamalar çerçevenin anlaşıldığını gösteriyor. Tahıl Koridoru anlaşmasından çekilen Rusya’nın, alternatif senaryolar için yine Türkiye ile konuşması, Moskova’nın Ankara’yı güvenilir bir partner olarak görmeye devam ettiğini ortaya koyuyor.

(Salı günü Dışişleri Bakanı Fidan, Rus mevkidaşıyla bu konuyu konuştu.)

Peki, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakan Ankara geri adım mı attı? Hayır. Süreç başladığında Ankara’nın önünde iki seçenek vardı. Bir: İsveç’in üyeliğini itirazsız kabul etmek. İki: İsveç’i adım atmaya zorlamak. Ayrıca bunu Batı ile ilişkilerde bir kaldıraç olarak kullanmak.
 

Ankara ikinci seçeneği tercih etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan baskı politikasını Vilnius’a hareketine kadar sürdürdü. Bu pozisyonun meyveleri F-16 garantisidir. Örtülü silah ambargolarının kaldırılmasıdır (İsveç’i Kanada ve Hollanda izledi.) İsveç’in anayasasını değiştirmek zorunda kalmasıdır. Türkiye’nin terörle mücadele hassasiyetinin NATO’nun iliklerine işlemesidir.

“Ama ABD, terör örgütü YPG ile ilişkisini güçlendirerek sürdürüyor?” Bu konuya yazının sonunda geleceğiz.

Bir paradigma değişimi yoksa Türk diplomasisi ne yapmaya çalışıyor? Diplomasiye rengini veren zamanın ruhudur. Devletler amaçlarına ulaşmak için kimi zaman güvenlikçi politikalara, kimi zaman yumuşak güç unsurlarına yönelir. Bazen bu unsurlardan biri baskın olur, bazen hepsi birlikte kullanılır. Önceliği belirleyen şey ihtiyaçlar, tehditler ve fırsatlardır.

Gelinen noktada Ankara’nın refah odaklı bir diplomasiye yöneldiği anlaşılıyor. Bu yönelimin öne çıkan üç başlığı var.
 
Bir: Sorun yaşanan ülkelerle ilişkilerin karşılıklı çıkarlar çerçevesinde onarılması. Ankara, kendisine yönelik hasmane tutum olmadığı müddetçe, gerilimlerin tarafı olmayacak diyebiliriz. Batı’yla pozitif gündemi, Mısır’la ilişkilerin büyükelçilik seviyesine yükseltilmesini, Esad’la görüşmeye kapı aralanmasını, Yunanistan’la ilişkilerin yumuşayacağına ilişkin güçlü işaretleri bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Bu arada İsrail basını İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ankara’yı ziyaret edeceğini yazıyor. Buna göre ziyaretin ana gündem maddesi İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması olacak.
İki: Ülke ekonomisini besleyecek bir perspektifle dış ticaretin geliştirilmesi, bunun için de diplomatik ortaklıklarla bölgede refah kümeleri oluşturulması. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ziyareti bu anlamda önemliydi. Yeni Şafak’ın pazartesi günü gündeme getirdiği Kalkınma Yolu Projesi -namı diğer “Kuru Kanal”- bu stratejinin en önemli ayaklarından birini oluşturuyor.
Üç: Ankara’nın güvenlik ihtiyaçları ve stratejik kazanımlarını korumak için atacağı adımlar ve yakın dostlarına sağlayacağı güvenceler. KKTC, Azerbaycan, Katar, Libya gibi ülkelere güvenlik ihracı devam edecek.

Ek olarak terörle mücadelenin öncelikli başlıklar arasında yer aldığını vurgulamaya gerek yok şüphesiz.

Şimdi en çok sorulan o konuya gelelim: Türkiye refah, istikrar ve huzur diplomasisini kurgularken sözde müttefikler terör örgütlerini desteklemeye devam ederse nasıl bir tepki verecek?

Ankara, çıkarlarını savunmak için sert güç kullanmaktan çekinmeyeceğini yakın zamanda bir çok kez gösterdi. Yine göstereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.