Reis tekrar seçildi.
Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğa sahip.
Şimdi önümüzde yerel seçimler var.
Sadece büyükşehir statüsündeki illerimiz değil her bir ilimiz, ilçemiz ve beldemiz önemli.
Ama İstanbul ve Ankara çok daha önemli.
Siyasal istikrarın sürdürülmesi açısından İstanbul ve Ankara seçimlerinin sonuçları büyük bir önem arz edecek.
Kemal Beyin CHP’nin genel başkanı olarak varlığını rahatlıkla sürdürebilmesi için yerel seçimlerde AK Parti karşısında gözle görülür bir başarı elde etmesi şart.
Şayet yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı açık ara farkla elinde tutmayı başarır, İstanbul ve Ankara’da AK Parti’nin elindeki ilçelerden bazılarını kazanırsa, dahası total olarak oy oranını arttırırsa, bu durumda siyaseten elinin güçleneceğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Bu siyasi başarıyı elde etmiş Kılıçdaroğlu hem parti üzerindeki iktidarını mutlaklaştırmış olur hem de başlatacağı erken seçim tartışmalarıyla yeni bir siyasi krizi tetiklemiş olur. CHP kongresini yerel seçimler sonrasına öteleme planının altında yatanamaç da bu bence.
O yüzden zafer sarhoşluğuna kapılmadan, daha doğrusu zaferin yol açtığı özgüvenin rehavete dönüşmesine meydan vermeden sahalara inmek lazım.
Zaferle çıkılan bir genel seçimden sonra yerel seçimlerde yaşanacak bir hezimet, milletin Reis’e ve Cumhur İttifakı’na verdiği desteği çektiği biçiminde yorumlanarak siyasi krize dönüştürülebilir.
Gördüğüm o ki Kemal Beyin oyun planı, tamamen yerel seçimlerle alakalı bu hesap üzerine oturuyor.
ÖNERİLER
AK Parti’nin yerel seçimlere giderken yapması gerekenler var.
-Evvela, başarısız teşkilatları yenilemek. Bunu yeni kırgınlıklar oluşturmadan yapmanın mümkün yollarını bulmak.
-“Aslolan teşkilattır!” anlayışına uygun güçlü bir teşkilat yapısı oluşturmak. Herkesin kendi adamını yerleştirdiği yamalı bohça teşkilat yönetimi modeline son vermek. Belirlenen/seçilen başkanların kendi yönetimlerini kendilerinin büyük ölçüde oluşturmalarına izin vermek. Objektif başarı ve performans ölçülerine göre teşkilatları merkezden denetlemek. Başarılı olanların önünün açıldığı, başarısız olanların da değiştirildiği bir yönetim modeli geliştirmek. Teşkilat başkanlarının kendi illerinde güçlü milletvekilleri veya belediye başkanları tarafından belirlenmediği bir yeni sisteme geçmek. “Onun-bunun adamı” olduğu için başarısız olanların kollanmadığı, ama başarılı olanlara da kim karşı çıkarsa çıksın sahip çıkıldığı bir teşkilat modelini görünür kılmak.
-Teşkilat güçlü ve saygın insanlardan oluşursa milletteki karşılığı da o ölçüde güçlü ve saygın olur.
-Kendi ilindeki veya ilçesindeki güçlü milletvekilinin veya belediye başkanının boyunduruğunda olursa, yani onların belirlediği ve dolayısıyla gücünü onlardan alan başkan ve yönetimlerden oluşursa, işte o vakit “Aslolan teşkilattır!” düsturu yerle yeksan olur ve siyasi güç kavgaları da fitne unsuru olarak karşımıza dikilir.
-Milletvekilleri milletvekilliği, belediye başkanları da belediye başkanlığı görevini yapmalı. Teşkilatları belirleyen değil, teşkilatların belirlenmesi sürecinde sadece kanaat belirtmekle yetinen ve sonuçta ortaya çıkan yapıyla uyum içinde olan aktörler olmalı. Milletvekilleri veya belediye başkanları üzerinden siyasi monarkların ortaya çıkmasına zemin sağlanırsa, teşkilatlar anlamını yitirir.
-Hiç kimsenin kendini her şey sanmadığı ama herkesin teşkilatın öngördüğü çerçevede uyum içinde çalıştığı bir model bir an evvel devreye alınmalı.
Bu cümleden olarak şunu da hatırlatmakta yarar görüyorum: Milletvekilleri ve belediye başkanları seçilmiş insanlardır. Ne teşkilat başkanları onları emrindeki biri gibi görmeli ne de ellerindeki siyasi ve ekonomik gücü milletvekilleri ve belediye başkanları teşkilata karşı kullanmalı.
“Aslolan teşkilattır!” düsturu şayet teşkilat başkanlarımız tarafından yanlış anlaşılır ve uygulanırsa bu durumda korkunç bir siyasi güç kavgasına zemin hazırlanmış olunur ki Allah muhafaza.
Yeri gelmişken vurgulayayım: Milletvekillerimizin sıra düzenine göre birbirlerine karşı hiyerarşik bir ilişki anlayışına kapılmaları da yeni bir siyasi fitneye sebebiyet verir. Birinci sıradan seçilen vekilin kendisini o ilin siyasi patronu ve diğer vekilleri de adeta kendi altındaki aparat gibi görmeleri, telafisi imkânsız fitnelere sebebiyet verir. “İlin abisi” formülü, nefislerin ön planda olduğu siyaset âleminde zararlı güç kavgalarına yol açabilir. Hele de enaniyeti ön planda olan aktörler söz konusu olduğunda yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Aman dikkat!
-Belediye başkanlarının seçiminde yerel topluluğun onayı esas alınmalı. Tek ölçü bu olmalı. Halkta karşılığı olan ve halkın hizmetinden memnun olduğu isimlerle yola devam edilmeli. Bu özelliğe sahip olmayanların yerine ikame edilecek isimler de eş-dost-ahbap ilişkileri marifetiyle değil, halkın tercihine göre belirlenmeli.
Teşkilâtların, milletvekillerin ve diğer siyasi aktörlerin kanaatleri elbette önemli. Lakin asıl önemli olanın, halkın kanaati olduğu zinhar unutulmamalı. Halkın sevdiği ve itimat ettiği isimlere çoğu zaman teşkilatlar ve vekiller karşı çıkabilir. Güç ilişkileri yerel dinamiklere göre farklılık arz ettiği için çoğu zaman teşkilatlar ve vekiller boyundurukları altına alacakları kimselerle çalışmayı tercih ederler. “Nasıl olsa Reis’in ve AK Parti’nin gücüyle seçilir!” mülahazası, adayların belirlenmesinde yanlış sonuçların ortaya çıkmasına yol açar. Yerel tercihlerin farklılığı ve halkta karşılığı olan güçlü isimlerin tercihi dikkate alınmadığında sonuç en güçlü olduğumuz yerlerde bile yenilgiyi beraberinde getirebilir. Geçmişte bunun örnekleri görüldü.
Güçlü kişiliklerden veya halkta karşılığı olan isimlerden kastım, büyük makam-mevki veya şan-şöhret sahipleri değil, halkın makul çoğunluğunun gönlünde makamı olan kişilerdir. İstanbul’da 1994 seçiminde Reis’in karşısındaki isimlere bakın. Reis hem parti tabanında hem de halk nezdinde karşılığı olan bir isim olduğu için seçildi. Hatırlıyorum: O tarihte genel merkezimiz ANAP kökenli bakanlık geçmişi de olan çok daha tanınan-bilinen bir büyüğümüzü göstermek konusunda adeta dayatmada bulunmuştu. “Tayyip Bey’le kazanamayız!” diyen siyasi büyüklerimiz yanıldıklarını gördüler. O yüzden yerel dinamiklerin genel siyasi dinamiklerden çok farklı olduğu gerçekliğini her daim hatırda tutmak lazım.
-Belediye başkanlarının belirlenmesinde “Onun adamı-bunun yakını!” gibi kriterler esas alınırsa, yani halkta karşılığı olmayan ve hizmetlerinden halkın memnun olmadığı, dahası ve en önemlisi kibriyle halkı partiden/davadan soğutan kimseler tekrar aday gösterilirse, korkarım ki sonuç hayrolmaz.
SONUÇ
Yerel seçimlerin sonucu, Türkiye Yüzyılı’nın inşa sürecinde siyasi istikrar açısından nirengi öneme sahiptir. Genel seçimdeki başarıyı yerel seçim başarısıyla taçlandıramazsak, bunun siyasi bedeli tahminimizin ötesinde olabilir. Şimdiden gerekli hazırlıkları kuyumcu titizliğiyle yapmamız gerekir, vesselam.