Dün itibariyle tamamlanan başkanlık seçimiyle Türkiye demokrasi tarihinde, demokratik olgunluk seviyesi ve kalitesinde yeni bir eşik daha aşılmış oldu. Yine yüzde 85’i aşan bir katılımla Türk halkı dünyada eşine az rastlanır bir aktivite ve heyecanla siyasetin belirleyici aktörü olduğunu gösterdi.
55 milyona yakın vatandaşın kullandığı oylar sandıkların açılmasından sadece 3 saat içinde sayılarak bütün şeffaflığıyla, dünyanın gözü önünde sisteme yüklendi. Bütün tarafların gözetimi, kontrolü ve şahitliği altında yapılan sayımlar hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir kesinlikle ortaya çıktı.
Olayın sadece buraya kadarı bile Türkiye demokrasisi açısından neresinden bakarsanız gurur verici bir tablo... Şimdiye kadar bu ülkenin başında bir türlü sevemedikleri Erdoğan var diye ona olan hınçlarını Türkiye demokrasisinde de kusur bularak ifade edenlerin suratına çarpılacak bir tablodur bu. Diktatör dedikleri Erdoğan birinci turda seçilmek için gerekli olan oy oranını sadece binde 48 gibi bir oranla kaçırdı. İki hafta boyunca ikinci tur için yine sadece demokratik yollarla, halka kendini daha fazla anlatmaya odaklanarak, oylarını yüzde 50’nin üstüne çıkarmak için çalıştı çabaladı. Newsweek yazarının çok iyi ifade ettiği gibi dünyada bunu yapmak durumunda kalabilecek bir diktatör yoktur. Öyle ya, diktatörler ikinci tura kalmaz, seçim sonuçlarını merak etmez, merak ettirmezler. Sonuçları önceden bellidir. Oysa dün itibariyle bütün Türkiye ve bütün dünya nefesini kesmiş seçim sonuçlarını bekliyordu, sandıklar açıldığında ise son dilimdeki oylar sayılıncaya kadar da herkeste bir başka ihtimal beklentisi veya kaygısı vardı.
Neticede Erdoğan kazandı.
Daha doğrusu “Yine Erdoğan kazandı”. Onu sandıklarda yenmek şimdiye kadar kimseye nasip olmamıştı. Sandıklarda ona karşı çıkıp da yenilgiyi tatmayan olmamıştı. Şimdi karşısında dizilen altılı, yedili ve sekizli masanın tüm oturumcuları da bu listeye dahil oldular. Karşısında oluşan ulusal, uluslararası, legal ve illegal siyasal anti-siyasal tüm unsurları birleştiren ittifakı efsane bir finalle mağlup etmiş oldu.
Bu zaferi ve rakiplerinin bu mağlubiyeti 2002 yılında 28 Şubat sürecinde ve sonrasında halka karşı, demokrasiye ve siyasete karşı palazlanan tüm siyaset aktörlere karşı yaşanan finale çok benziyor. O olayda da hiç şans tanınmayan, siyasi yasaklı olan Erdoğan’ın AK Parti’si bütün partileri barajın altında bırakmış ve Meclis’te uzun yıllardır görülmemiş bir çoğunluğu elde etmişti. O gün bugün her seçimin ayrı bir hikayesi, ayrı bir mücadelesi, ayrı bir bağlamı oldu. Bütün bu hikâyelerin sonucunda kazanan hep Erdoğan oldu.
Bugün de kazanan yine Erdoğan oldu. Ama onun kazanmasının başkalarını kaybı anlamına gelmeyeceğini bizzat kendisi söylerken niyeti salt bir propaganda konuşması değildi. Onun kazancı geçmişte hep Türkiye’nin bütün unsurlarının kazanmasıyla aynı anlama geldi. O kazanırken bütün Türkiye kazandı, hatta bütün İslam dünyası, bütün mazlumlar da kazandı. Bu söylediğimin bir abartı olmadığını göstermek için şu anda yaşamakta olduğum bir olaydan bahsedeyim: Yazımı yazmaya oturmuş olduğum saat 19.00 itibariyle vakit geçtikçe dünyanın her yanından tebrik ve sevinç gösterisi yapan telefonlar alıyorum. Yemen, Tunus, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Mısır, Sudan, Pakistan, Afganistan, Bosna, Sırbistan-Sancak, Maldivler, Cezayir, Fas, Moritanya, Libya, Suriye, Filistin, Eritre, Lübnan’dan telefon edenler sevinçlerinden ağlayacak gibiler, hepsi birden Allah’a şükrederek, tarifi imkânsız bir duygu yoğunluğuyla sevinçlerini ifade ediyorlar. İki haftadır bu ülkelerden gece topluca teheccüd namazına kalkarak Erdoğan’ın başarısı için dua eden grupları takip ediyorum. Kaderlerini Erdoğan’ın ve Türkiye’nin kaderiyle özdeşleştirmiş olan bu insanlar şu anda yazımı yazarken araya telefonlarıyla girip yazımın akışına dahil oluyorlar. Aşağı yukarı yazdığım her cümlenin arasına ortalama iki telefon karışıyor.
Erdoğan büyük bir lider. Geçmişte liderlik üzerine yapmış olduğum sosyolojik çalışmalarda güçlü bir liderin bir ülke için en güçlü sosyal sermaye unsurlarından biri olduğu üzerinde durmuştum. Türkiye 21 yıldır ülkesine büyük başarılar kazandırmış olan Erdoğan gibi tecrübeli, güvenilir bir lideri tekrar seçmek suretiyle çok şey kazanmış oldu. Özellikle günümüzde bütün dünyanın ciddi bir güçlü liderlik eksikliğinden mustarip olduğu bir ortamda Erdoğan gibi bir liderliğin ülkeye kattığı değer hiç kuşkusuz çok önemli. Türk halkı bu değeri çok iyi takdir etmiş oldu.
Erdoğan’ın kazanmasıyla Türkiye’nin bütün unsurları kazandı. Daha önce de hep kazandıkları gibi. Son yazımızda bunu daha ayrıntılı bir biçimde ele almıştık. Genellikle başka siyasal tercihlere sahip Kürtler, Aleviler ile toplumun dezavantajlı kesimleri Romanlar, engelliler, yoksullar, mazlumlar ve aldıkları genel hizmetlerle herkes Erdoğan’ın siyasetinden kazançlı çıktılar hep. 21 yıldır kazandırmadığı kimse yok. Dostuna da düşmanına da kazandırdı, bu çok açık. Bu seçimde de başka türlü bir vaatte bulunmadı Erdoğan. Diğerleri ne kadar nefret ve hazımsızlık söylemiyle bir türlü kendisini kabullenemeseler de o hiçbirini ayırt etmeden hepsine kucağını açtı ve açmaya da devam edecek.
Türkiye bütün dünyaya adeta kalite şovu yaparak ele güne demokrasisini kanıtlayarak kazandı. İki tur seçim sonuçları arasında neredeyse her oy milimetrik bir hassasiyetle hedefini hiş şaşmadan yerini bulmuş durumda. İki seçimde de neredeyse katılım oranları birbirine çok yakın ve iki seçimin sonuçlarının karşılaştırması hiçbir dağılımın tesadüfi olmadığını göstermediği gibi, çok doğru sayıldığını da gösteriyor. Yani bu hem seçmenin seçiminde ne kadar kararlı ve bilinçli olduğunu hem de seçim sayım sisteminin ne kadar dürüstçe gerçekleştiğini gösteriyor.
Mesela Kürtler arasında kayda değer bir oy kayması yaşandı ve bu çok açık gözlemlenebiliyor. İlk turda özellikle kırsal bölgelerde Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına dair şayi olan ihtimal üzerinden ciddi bir tehdit algısı hissettirilmişti. Kılıçdaroğlu’nun zannedildiği kadar kazanmaya yakın olmadığı anlaşıldığında önemli bir Kürt oyu bu tehditten kurtulmuş hissetti kendini ve tercihini ikinci turda değiştirdi. Bu oyların sadece bir miktarı bile sonucun bu şekilde oluşmasında ciddi bir rol oynamıştır.
Bu sonuçlar Türkiye için yeni bir siyasetin, yeni bir vizyonun çalışılması için daha ayrıntılı bir biçimde çözümlenecektir elbet.
Neticede Erdoğan kazanmıştır, dolayısıyla Türkiye kazanmıştır, oy verenleriyle, vermeyenleriyle, bütün renkleri ve unsurlarıyla.
Ayrıca bütün dünya mazlumları da kazanmıştır. Hayırlı mübarek olsun.