Türkiye’yi daha gerçek mecralardan, sahici sosyal ortamlardan, yani sahadan takip edenler açısından hiç de bir sürpriz barındırmayan bir seçim yaşadık. Belli başlı anket firmalarının yansıttıkları bütün rakamlara rağmen sahada çok daha farklı bir havanın teneffüs ediliyor olduğunu görüyorduk. Haberlerini artık gözü kulağı başkalarına kapalı, sadece Erdoğan’ın muhaliflerinden alanlara bakıldığında bu seçim çoktan Kılıçdaroğlu lehine bitmişti bile.
Bir yerlerde esen hava ile sahada esen hava arasındaki fark iki tarafı da gören insanlar açısından çok kafa karıştırıcı oluyordu tabii.
Kılıçdaroğlu’nun kazanacağından emin olanlar gerçekten kazandıkları takdirde Türkiye için ve bilhassa rakipleri için ne düşündüklerini ne hissettiklerini açıkça belli etmekten çekinmiyorlardı. Doğrusu o duyguların bırakınız dostane olmasını, bir ülkede beraber yaşayan, bir seçimde bir karara beraber varmaya çalışan vatandaşlar olarak geriye kalan insanlar için ciddi bir tehdit, ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Yargılamaktan, hatta yargılamadan infazdan, ülkeden tehcir etmekten, hapse atmaktan, yok etmekten falan bahseden inanılmaz bir kitle. Bu nasıl bir kin bu nasıl bir nefret idi? Oysa yıllardır yargılayacağını bahsettiği rakibin yönetimi altında el bebek gül bebek yaşayıp duruyorlar. Kimsenin tavuklarına kişt dediği yok. Altı üstü bir seçim, bu seçimin sonucuna nasıl bu kadar büyük rövanş beklentileri, hatta fantezileri yükleyebiliyorsunuz?
AK Parti’den veya Erdoğan’dan bıktıklarını söyleyenlerin önemli bir kısmına bakıyoruz, aslında hayatlarının hiçbir döneminde zaten AK Parti’ye veya Erdoğan’a oy vermemişler. Erdoğan onların oylarını alıp onlara vermiş olduğu bir sözde durmamış değil. Erdoğan iktidara ilk geldiği günden beri onu benimsemiş değiller, ondan hep nefret etmişler. Yani Erdoğan’dan bıkkınlıkları zamanla oluşmuş değil, ilk gün itibariyle başlamış bir tavır. İktidardaki uzun kalışı hazımsızlıklarını sadece daha fazla artırmış. Ülkeyi o kadar ilerletişi, o kadar hizmeti, açılışları, projeleri onları hiçbir zaman ilgilendirmemiş, onlar hep bıkmışlar, hep aşağılamışlar. Onlar ülkenin ‘kerameti kendinden menkul’ aydınları, elitleri, akıl sahipleri. Ama yanlış bir ülkeye düşmüşler gibi. Düştükleri ülkenin ‘cahil’ insanlarına ne yazık ki bir yanlışlıkla seçme ve seçilme özelliği de verilmiş ve onlar da hep kendilerine layık görmedikleri AK Parti ve Erdoğan’dan başkasına vermiyorlar oylarını.
Bu son seçimde Türkiye tarihinde görülmemiş bir koalisyon oluşturdular Erdoğan’ı devirmek için. Belediye seçimlerinde denedikleri bir yoldu. Birilerinin şefliği altında birleşmiş bir operasyon planı yapar gibi girmişlerdi seçimlere. Belediye seçimlerinde denenmiş yolun Erdoğan’a karşı işleyeceğinden çok emindiler bu sefer. Onları kendilerinden emin kılan çok sebepleri oluşmuştu. ABD desteği, PKK ve FETÖ ile aşk-ı memnu halleri, Z kuşağını çantalarında keklik saymaları, milyonlarca sosyal medya troll ordusu, kendilerinin baştan beri Erdoğan’dan bıkkınlıklarının artık halk tarafından da paylaşılıyor olduğu vehmi, Avrupa medyası, iş dünyası vs.
Bu unsurların hepsi toplanmış, birleşmiş büyük gücü oluşturmuş, Erdoğan’ın kalemini kırmış bulunuyordu onlara göre. Erdoğan’ı sadece seçimde yenmekten değil, ondan hesap sormaktan, yargılamaktan ve intikam almaktan da bahsediyorlardı artık. Duygularını bütün iştahlarıyla açığa vuruyorlardı. Kendileri bizzat değilse bile sahaya sürdükleri mafya bozuntusu mücrimlerin dili ve söylemleri duygularına tercüman oluyordu.
Tek vaatleri ve motivasyonları Erdoğan’dan kurtulmak olunca, seçim sonrası tek vaatleri de yıkım, döküm, intikamdan öteye gidemiyordu. Oysa intikam almayı düşündükleri Erdoğan ve Cumhur İttifakı zaten yıllardır iktidardaydı ve yapmayı vadettiklerinin çoğunu kendisi muhaliflerine yapacak bir imkana sahipti. Buna rağmen dilinden muhaliflerine vaat ettiği bir tehdit dökülmedi, bunun yerine bütün halkına, kendisine oy verene de vermeyene de hizmetten, saygıdan başka bir tavrı olmuyordu. Bu dilin sahada karşılığını bulmaması mümkün değil. Bu dil farkı halk tarafından çok iyi ayırt ediliyor ve bu aslında sahayı yakından ve doğru alıcılarla takip eden herkesin hemen fark edeceği bir fark oluşturuyor.
Deprem turisti diye anılmayı hak edecek kadar depremzedelere olan ilgisini siyasallaştıranlara mukabil Erdoğan ve sevenleri depremzedelerin acılarını yüreklerinde hissettiler.
Deprem bölgesinde Erdoğan’a verilen oyları anlamakta zorlananların hiçbir şeyi anlamaları mümkün değil. Onlar toplumu anlamaktan da depremzedeleri anlamaktan da çok uzaklar. Deprem olduğu andan itibaren depremzedelerin acılarını hissetmekten olabildiğince uzak, o depremden bir tek şey umdular: Erdoğan’ın ve AK Partinin bütün itibarının enkazın altında kalması.
Oysa Erdoğan ve genellikle onu destekleyen sivil toplum örgütleri depremi ve mağdurlarını hiç siyasallaştırmadan acılarını kendi acıları bilerek, onları teselli etmekle, yaralarını sarmakla ilgilendiler. Depremzede kiminle aynı bedenin bir parçası olduğunu, kimin uzaktan kendi acısını sömürdüğünü çok iyi ayırt ediyordu ve sahadakiler bunu görüyorlardı. Anketlerinde ve öngörülerinde yanılanlar zaten depremin sarstığı gönüllere uzak, bölgelere turistti.
Bu uzaklığı, bu turistliği şimdi kendilerine oy gelmediği için neredeyse gösterdikleri ilgiyi, yaptıklarını iddia ettikleri bir iki yardımı neredeyse depremzedeye haram saymalarından anlaşılıyor. İlgileri gerçek bir ilgi değil bir alışveriş beklentisiymiş. Böyle bir beklentiyle toplumu anlamak mümkün müdür?
Oysa AK Parti yıllardır kendilerine hiç oy vermeyen bölgelere dahi hizmetin en alasını yapmaktan geri durmadı. AK Parti’ye karşı HDP’ye açık ara fazla oy veren Doğu illerine, CHP’ye oy vermekte ısrar etmekten geri durmayan İzmir’e tarihlerinin en büyük hizmetini vermekten de bir an bile geri durmadı, geri duracak gibi değil.
Erdoğan’dan sürekli beklenen “kucaklayıcı olmak”, “dışlayıcı olmamak” kendi hayal dünyalarının bile kenarından geçmediği halde, Erdoğan’ın fiilen 21 yıldır kanıtladığı hizmet ve siyaset pratiği halbuki.
Bunu bir türlü anlayamayıp, göremedikleri için Erdoğan siyasetine yenilmekten kurtulamıyorlar, Erdoğan da hiçbir zaman yenilgi tatmadı. Bu da hep böyle gider.