Çok ilginç bir seçime doğru gidiyoruz.
Çok ilginç bir seçime doğru gidiyoruz. Bundan önceki bütün seçimlerden hemen ayırt edilebilecek özelliklere sahip, ilginç bir seçim. İlginçlik bunun neresinde? Zaten her seçim kendi dinamikleri, toplumsal bağlamı, rekabet eden aktörleri, seçim kampanyaları ve söylemleri itibariyle kendine özgü bir ilginçliğe sahip değil midir? diyebilirsiniz.
Bu seçimin bana göre ayrışacak bir tarafı salt çoğunluğu temin etmeyi gerektiren başkanlık için ilk defa böyle bir ittifaklar kompozisyonunun karşımıza çıkmış olması. İki tarafta da Türkiye’nin bütün etnik, kültürel ve dinsel renklerini temsil iddiası var. Salt iddiada da kalmıyor, aday listeleri ve söylemler çok çatışıyor gibi görünse de birbirine çok yaklaşmış durumda. Veya tersi. Birbirine çok yaklaşmış gibi görünse de aslında siyasette söylenemeyen, aynı gibi görünmek için bastırılan söylemler ve ittifaklar özde çok radikal bir farkı da gizlemiş oluyor.
Bu, Başkanlık sisteminin siyasete bir açıdan olumlu ama bir başka açıdan olumsuz görülebilecek katkısı.
Olumlu tarafı, başkan olacak kimse Türkiye’nin hiçbir rengini, unsurunu gözardı ederek seçilemeyecek ve siyaset yapamayacaktır. Bu öngörülen bir gelişmeydi. Yüzde elliyi bulma mecburiyeti toplumun bırakınız çoğunluğunu, azınlıklarını bile gözardı edilemez kılar ve bu da insan hakları ve hizmetler noktasında her vatandaşı daha güçlü, katılımcı ve yönetimde söz sahibi kılar.
Ama olumsuz tarafı, siyaseti mümkün kılan tartışmaların da, ihtilafların da üstünün örtülmesine, ittifaklar adına birçok tartışma konusunun bastırılması ve farklı bir şey söylemeye karşı hiç umulmadık hassasiyetlerin oluşması.
Siyasete uzun vadede nasıl bir etki yapar bu durum? Daha önce de birkaç vesileyle dile getirmiştik. Siyasetin arke-politik bir düzeye çekilerek halsizleştirilmesi gibi bir sonucu olması kaçınılmaz bir durum. Tabi uzun vadede devam eder mi bu durum, o da ayrı bir konu. Siyaset kendi dinamikleri içinde bu kadar çok baskıya gelmeyebilir, kendi ifade ve varlık mecralarını geliştirebilir elbet.
Siyasette, bilhassa muhalefet adına konuşup da iktidarı fazla kutuplaştırıcı, dışlayıcı bir dil kullanmakla suçlayanlar bu noktada ya çok balık hafızalılar veya bile bile geçmişi çarpıtıyor, Türkiye’ye dair bize başka bir geçmiş uyduruyorlar. Türkiye’de uzun yıllar demokrasi görüntüsü altında işleyen sistem küçük bir kültürel azınlığın çoğunluğu hiç dikkate almadan galebe çaldığı bir tür baas rejiminden halliceydi sadece. Siyasi rekabetin biraz da farklara vurgu yaparak yaşanabiliyor olması, bilakis siyasetin de en sahih boyutlarıyla bir hayatiyete sahip olduğunu gösteriyor. Yoksa güle oynaya, rakiplerle elele tutuşarak, birlik olarak, hayatı bayram ederek yapılabilecek bir siyaset önerisi olan mı var?
Bu seçimlerin başka bir ilginç tarafı seçim kampanyalarında muhalefet ile iktidar arasındaki açık fark. 20 yıldır bu ülkeyi yönetmekte olan AK Parti seçim kampanyasını vaatler üzerine değil, akıp giden bir icraatın bugüne, bu seçim kampanyası dönemine denk gelen sonuçlarının sunumuna dayandırıyor. Hiç kuşkusuz tekrarı çok zor, eşsiz bir kampanya biçimidir bu.
Erdoğan, bu seçim sürecinde daha öncekilerden farklı olarak önceden başlanmış ve bitmiş projelerin takdimiyle kolay tekrarlanamayacak bir kampanya tarzı yürütüyor. Daha önceleri de seçim mitinglerinde illerde yapılmakta olan bazı hizmetlerin veya tesislerin açılışı, temel atması veya vaatleri oluyordu kuşkusuz. Ancak bu seçimde açılışı yapılan tesisler, sunumu yapılan tamamlanmış projeler, halka arzı başlayan projelerle bambaşka bir yol denenmiş oluyor.
Sadece bir iki hafta içinde her gün aşağı yukarı bu tarz bir mega projenin sunumu yapılıyor mitinglerinde. Açıklanan veya açılan her proje Türkiye’nin yüzyıllık tarihinde bir çığır oluşturuyor, Türk insanının içinde iyice düğüm olmuş bir ukdeyi çözüyor ve bunun arkasındaki liderliği hatırlatıyor. İHA, SİHA gibi yüz akı projelerde her gün bir rekorun daha kırılarak savunma sanayiinde bir aşama daha kaydedilmesi, Akıncı, Kızılelma, Altay Tankı, MMU ve Hürjet gibi projeler, savunma sanayinde Türkiye’ye somut başarılar da kazandırmış olan bir hikayeye yepyeni bölümler ekleniyor.
Devrim otomobiliyle Türk halkının içine yerleşmiş bir ukde TOGG’un satışa sunulmasıyla birlikte, dünya çapında otomotiv sektöründe de teknolojide, zarafette ve kalitede yerini rezerve ederek çözülmüş oluyor.
Bir başka toplantıda TCG Anadolu gemisinin Deniz Kuvvetlerine teslimi yapılıyor.
Başka bir gün Türkiye’nin metre altı çözünürlüğe sahip yerli ve milli ilk gözlem uydusu İMECE 15 Nisan’da uzaya fırlatıldı..
Bir başka açılışta deprem bölgesinde temelleri atılan örnek köy evlerinin teslimi yapıldı. Sonrakinde 2 yıl önce keşfi yapılmış olan Karadeniz doğalgazının ateşlenmesi gerçekleştirildi..
Sonra sadece başlıkları zikredecek olursak, Eskişehir Nadir Toprak Elementi Tesisi açılışı, Ulaşım altyapısını güçlendirmek için yapılan İstanbul’da 6,2 kilometre uzunluğundaki Başakşehir-Çam ve Sakura Şehir Hastanesi-Kayaşehir, Ankara’da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca yapılan 3,3 kilometre uzunluğundaki AKM-Gar-Kızılay Metro Hatlarının açılışı, 1218 yatak kapasiteli Kocaeli Şehir Hastanesi, Türkiye Varlık Fonu sahipliğinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı koordinasyonunda tamamlanan İstanbul Finans Merkezi’nin bankalar etabının açılışı, TÜRASAŞ Eskişehir fabrikasında yerli ve milli imkanlarla geliştirilen E5000 tip elektrikli lokomotifin raylara indirilişi vs.
Bu açılışların her biri başlıbaşına büyük, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş olaylar. Seçime kadar açılışı yapılacak başka tesisler de var mesela yarın Ankara ile Sivas arasında demiryolu ile 12 saat olan seyahat süresini 2 saate indirecek Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı 26 Nisan’da hizmete açılacak. Akkuyu termik santrali 27 Nisan’da taze nükleer yakıtın tesise gelmesiyle “nükleer tesis” statüsü kazanacak Atatürk Havalimanı millet bahçesi olarak milletin hizmetine açılacak.
Kısacası, 14 Mayıs gününe kadar yapılacak hiçbir mitinge Erdoğan’ın elinin boş gitmeyeceği görülüyor.
Bütün bunlar tabii ki 20 yıldır istikrarla devam eden bir hükümet icraatlarının birikimiyle ortaya çıkmış ve neticede millete mal olan kazanımlar.
Bu seçim kampanyasında Erdoğan’ın işinin sadece laftan ibaret olmadığını göstermesinin çok doğrudan bir yolu ama bir seçim kampanyası için kuşkusuz çok özgün, pek denenmemiş ve tekrarlaması zor bir yol.
Hele bütün bu icraatların karşısında bütün siyasi vizyonunu “Erdoğan’dan kurtulmak” olarak koymuş ve buna gerekçe olarak soğanın geçici olarak fırlamış fiyatını öne süren bir muhalefetle karşılaştırıldığında iş sadece ilginç değil tuhaf bir hal de alıyor.
Ekleme
Tarihi: 26 Nisan 2023 - Çarşamba
Çok ilginç bir seçime doğru gidiyoruz.
Çok ilginç bir seçime doğru gidiyoruz. Bundan önceki bütün seçimlerden hemen ayırt edilebilecek özelliklere sahip, ilginç bir seçim. İlginçlik bunun neresinde? Zaten her seçim kendi dinamikleri, toplumsal bağlamı, rekabet eden aktörleri, seçim kampanyaları ve söylemleri itibariyle kendine özgü bir ilginçliğe sahip değil midir? diyebilirsiniz.
Bu seçimin bana göre ayrışacak bir tarafı salt çoğunluğu temin etmeyi gerektiren başkanlık için ilk defa böyle bir ittifaklar kompozisyonunun karşımıza çıkmış olması. İki tarafta da Türkiye’nin bütün etnik, kültürel ve dinsel renklerini temsil iddiası var. Salt iddiada da kalmıyor, aday listeleri ve söylemler çok çatışıyor gibi görünse de birbirine çok yaklaşmış durumda. Veya tersi. Birbirine çok yaklaşmış gibi görünse de aslında siyasette söylenemeyen, aynı gibi görünmek için bastırılan söylemler ve ittifaklar özde çok radikal bir farkı da gizlemiş oluyor.
Bu, Başkanlık sisteminin siyasete bir açıdan olumlu ama bir başka açıdan olumsuz görülebilecek katkısı.
Olumlu tarafı, başkan olacak kimse Türkiye’nin hiçbir rengini, unsurunu gözardı ederek seçilemeyecek ve siyaset yapamayacaktır. Bu öngörülen bir gelişmeydi. Yüzde elliyi bulma mecburiyeti toplumun bırakınız çoğunluğunu, azınlıklarını bile gözardı edilemez kılar ve bu da insan hakları ve hizmetler noktasında her vatandaşı daha güçlü, katılımcı ve yönetimde söz sahibi kılar.
Ama olumsuz tarafı, siyaseti mümkün kılan tartışmaların da, ihtilafların da üstünün örtülmesine, ittifaklar adına birçok tartışma konusunun bastırılması ve farklı bir şey söylemeye karşı hiç umulmadık hassasiyetlerin oluşması.
Siyasete uzun vadede nasıl bir etki yapar bu durum? Daha önce de birkaç vesileyle dile getirmiştik. Siyasetin arke-politik bir düzeye çekilerek halsizleştirilmesi gibi bir sonucu olması kaçınılmaz bir durum. Tabi uzun vadede devam eder mi bu durum, o da ayrı bir konu. Siyaset kendi dinamikleri içinde bu kadar çok baskıya gelmeyebilir, kendi ifade ve varlık mecralarını geliştirebilir elbet.
Siyasette, bilhassa muhalefet adına konuşup da iktidarı fazla kutuplaştırıcı, dışlayıcı bir dil kullanmakla suçlayanlar bu noktada ya çok balık hafızalılar veya bile bile geçmişi çarpıtıyor, Türkiye’ye dair bize başka bir geçmiş uyduruyorlar. Türkiye’de uzun yıllar demokrasi görüntüsü altında işleyen sistem küçük bir kültürel azınlığın çoğunluğu hiç dikkate almadan galebe çaldığı bir tür baas rejiminden halliceydi sadece. Siyasi rekabetin biraz da farklara vurgu yaparak yaşanabiliyor olması, bilakis siyasetin de en sahih boyutlarıyla bir hayatiyete sahip olduğunu gösteriyor. Yoksa güle oynaya, rakiplerle elele tutuşarak, birlik olarak, hayatı bayram ederek yapılabilecek bir siyaset önerisi olan mı var?
Bu seçimlerin başka bir ilginç tarafı seçim kampanyalarında muhalefet ile iktidar arasındaki açık fark. 20 yıldır bu ülkeyi yönetmekte olan AK Parti seçim kampanyasını vaatler üzerine değil, akıp giden bir icraatın bugüne, bu seçim kampanyası dönemine denk gelen sonuçlarının sunumuna dayandırıyor. Hiç kuşkusuz tekrarı çok zor, eşsiz bir kampanya biçimidir bu.
Erdoğan, bu seçim sürecinde daha öncekilerden farklı olarak önceden başlanmış ve bitmiş projelerin takdimiyle kolay tekrarlanamayacak bir kampanya tarzı yürütüyor. Daha önceleri de seçim mitinglerinde illerde yapılmakta olan bazı hizmetlerin veya tesislerin açılışı, temel atması veya vaatleri oluyordu kuşkusuz. Ancak bu seçimde açılışı yapılan tesisler, sunumu yapılan tamamlanmış projeler, halka arzı başlayan projelerle bambaşka bir yol denenmiş oluyor.
Sadece bir iki hafta içinde her gün aşağı yukarı bu tarz bir mega projenin sunumu yapılıyor mitinglerinde. Açıklanan veya açılan her proje Türkiye’nin yüzyıllık tarihinde bir çığır oluşturuyor, Türk insanının içinde iyice düğüm olmuş bir ukdeyi çözüyor ve bunun arkasındaki liderliği hatırlatıyor. İHA, SİHA gibi yüz akı projelerde her gün bir rekorun daha kırılarak savunma sanayiinde bir aşama daha kaydedilmesi, Akıncı, Kızılelma, Altay Tankı, MMU ve Hürjet gibi projeler, savunma sanayinde Türkiye’ye somut başarılar da kazandırmış olan bir hikayeye yepyeni bölümler ekleniyor.
Devrim otomobiliyle Türk halkının içine yerleşmiş bir ukde TOGG’un satışa sunulmasıyla birlikte, dünya çapında otomotiv sektöründe de teknolojide, zarafette ve kalitede yerini rezerve ederek çözülmüş oluyor.
Bir başka toplantıda TCG Anadolu gemisinin Deniz Kuvvetlerine teslimi yapılıyor.
Başka bir gün Türkiye’nin metre altı çözünürlüğe sahip yerli ve milli ilk gözlem uydusu İMECE 15 Nisan’da uzaya fırlatıldı..
Bir başka açılışta deprem bölgesinde temelleri atılan örnek köy evlerinin teslimi yapıldı. Sonrakinde 2 yıl önce keşfi yapılmış olan Karadeniz doğalgazının ateşlenmesi gerçekleştirildi..
Sonra sadece başlıkları zikredecek olursak, Eskişehir Nadir Toprak Elementi Tesisi açılışı, Ulaşım altyapısını güçlendirmek için yapılan İstanbul’da 6,2 kilometre uzunluğundaki Başakşehir-Çam ve Sakura Şehir Hastanesi-Kayaşehir, Ankara’da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca yapılan 3,3 kilometre uzunluğundaki AKM-Gar-Kızılay Metro Hatlarının açılışı, 1218 yatak kapasiteli Kocaeli Şehir Hastanesi, Türkiye Varlık Fonu sahipliğinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı koordinasyonunda tamamlanan İstanbul Finans Merkezi’nin bankalar etabının açılışı, TÜRASAŞ Eskişehir fabrikasında yerli ve milli imkanlarla geliştirilen E5000 tip elektrikli lokomotifin raylara indirilişi vs.
Bu açılışların her biri başlıbaşına büyük, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş olaylar. Seçime kadar açılışı yapılacak başka tesisler de var mesela yarın Ankara ile Sivas arasında demiryolu ile 12 saat olan seyahat süresini 2 saate indirecek Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı 26 Nisan’da hizmete açılacak. Akkuyu termik santrali 27 Nisan’da taze nükleer yakıtın tesise gelmesiyle “nükleer tesis” statüsü kazanacak Atatürk Havalimanı millet bahçesi olarak milletin hizmetine açılacak.
Kısacası, 14 Mayıs gününe kadar yapılacak hiçbir mitinge Erdoğan’ın elinin boş gitmeyeceği görülüyor.
Bütün bunlar tabii ki 20 yıldır istikrarla devam eden bir hükümet icraatlarının birikimiyle ortaya çıkmış ve neticede millete mal olan kazanımlar.
Bu seçim kampanyasında Erdoğan’ın işinin sadece laftan ibaret olmadığını göstermesinin çok doğrudan bir yolu ama bir seçim kampanyası için kuşkusuz çok özgün, pek denenmemiş ve tekrarlaması zor bir yol.
Hele bütün bu icraatların karşısında bütün siyasi vizyonunu “Erdoğan’dan kurtulmak” olarak koymuş ve buna gerekçe olarak soğanın geçici olarak fırlamış fiyatını öne süren bir muhalefetle karşılaştırıldığında iş sadece ilginç değil tuhaf bir hal de alıyor.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.