AK Parti’yi 20 yıl tek başına iktidarda tutan en önemli yanı liderinin müstesna ağırlığı ve güvenilirliği. Ama bundan da daha önemlisi 20 yıllık iktidarında gerçekleştirdiği projeler, krizleri yönetme tarzı, siyasi söylemleri ve uyguladığı genel politikalar. Bütün bunların toplamı aslında iktidarda olmasına rağmen, AK Parti’yi her seçimin kazananı kılmaya yetiyor. Ancak kazandığı halde her seferinde de yaptıklarıyla ve bütün bu pozitif özellikleriyle karşılaştırıldığında aldığı oyun hak ettiğinden çok daha az olduğu duygusunu da veriyor.
Bugün 20 yıllık iktidar pratiğinin karşısına hiçbir programı, hiçbir umut verici ve ufuk açıcı vaadi, hiçbir başarısı ve hiçbir ikna edici söylemi bulunmayan bir muhalefete bir alternatif olarak şans tanınabiliyor olması hiç de hakkaniyetli değil. Üstelik bu muhalefet kendi içindeki yamalı yapısı, inanılmaz çelişkileri, ucuz pazarlıklara dayalı ortaklıkları ve çok başlılığı ile, Türk halkından ziyade Türk halkının düşmanlarına vaat ettikleri ile bir avantaj kovalamaya çalışıyorken…
AK Parti geçmişte birçok seçimde hak ettiğinden çok daha azına sırf halk nezdinde tam karşılığını bulmayan aday listeleri yüzünden katlanmak zorunda kaldı. Ulusal ve uluslararası düzeydeki yüksek siyasi performansı ve kalitesine rağmen yerelde takıldığı uygunsuz adaylar, okyanustan geçip derede boğulma çelişkilerini andıracak türdendi. Bunda aday belirleme sürecine kurumsal ve ilkesel prosedürlerden ziyade, her seferinde “bir defalığına” olarak yapılan ve toplamı önemli bir yekûn oluşturan istisnaların etkisi çok büyüktü elbet. Ve daha fazlası.
Diyebiliriz ki, bu sefer geçmişteki hatalardan epey ders çıkarılmış. Kanaatimce olabilecek en iyiye yakın bir liste oluşmuş durumda. AK Parti’yi Türk siyasi hayatında özellikli kılan önemli ilkelerden biri olan 3 dönem kuralına istisnasız uyulmuş olması çok önemli bir adım ve bunun seçmen üzerindeki etkisi hiç kuşkusuz çok olumlu. Kendi koyduğu ilkelere şu veya bu insan için istisnalar getirmenin genel bir güven sorununun kaynağı olduğu izahtan varestedir.
Esasen siyasi süreçler partileri istisnalar yapmaya çok fazla zorlar, hiç umulmadık baskılar uygular. Bu baskılara direnebilmek başlı başına bir siyasi performans kalitesini gösterir ama aynı zamanda kurumsallaşma yolunda da önemli bir adım.
Aslında aday listeleri sadece AK Parti için değil, bütün siyasi partiler için de kendi programları ve söylemleri kadar önemli bir konudur. Öyle durumlar olmuştur ki, aday listelerinin yayınlandığı anda bir gün öncekine nazaran yüzde onluk, yirmilik farklar oluşuyor. Olumlu veya olumsuz yönde. O yüzden şimdiye kadar yapılmış bütün anketleri bir kenara bırakabilirsiniz. Aday listelerine göre oy oranlarında anketlere yansıyan rakamlarda çok ciddi oynamalar gerçekleşir.
Aday listelerinin en mükemmeli yapılsa bile olumsuz etkilerinden kaçılamaz. Neticede 600 adaylık için en az on katı insan aday adayıdır ve bunların sadece onda biri listeye, en fazla 20’de biri seçilebilecek noktalarda kendilerine yer bulur. Bu durum geriye kalan 20 kat aday adayında kendilerini motive eden bütün çevreleriyle birlikte potansiyel bir hoşnutsuzluk kaynağıdır.
Sonrasını yönetmek de ayrı bir tarz-ı siyaset tabii. Aday listelerine girenlerin ilk etapta bu durumu sorumluluk yarışı gibi görmekten ziyade öncelikle kendi arkadaşlarına karşı kazanılmış bir zafer gibi görmeleri, diğerlerini de her zaman muhtemel rakipleri gibi görmeleri sürecin gerektirdiği birlik-beraberlik ve dayanışmaya büyük zarar veriyor. Kabul edelim ki siyasi parti bir tekke veya cemaat gibi çalışmaz, ama AK Parti’nin dayandığı kültürel, manevi referanslar bu görev yarışına biraz daha farklı yaklaşmayı gerektiriyor. Buna göre görev ve makamlar insanın başına konan bir talih kuşu gibi değil, insanın üzerine giydiği ateşten bir gömlek, bir sorumluluk, bir yük olarak görülür. İnsanın maddi ve dünyevi kazançlar elde edeceği bir yatırım alanı olarak değil, dünyayı imar etmek üzere üstlenilmesi geren bir hayır sorumluluğu ve girişimi olarak görür.
Aday listelerinin bu anlamda yol açtığı sarsıntı sadece iktidardaki parti için değil bütün partiler için söz konusudur. Diyebiliriz ki, bu seçimde sunulan listeler karşılaştırıldığında bu sefer en az olumsuz etkilenen parti AK Parti olacaktır. Hem geçmiş seçimlerdekine nazaran hem de bu seçimde yarışacağı diğer partilere nazaran AK Parti aday listelerinin yayınlanmasının ardından oldukça rahat..
Arkadaşımız Ersin Çelik’in dünkü yazısında verdiği ilginç ve çarpıcı detaylarla CHP listelerinde yer alan Gelecek, Saadet ve Deva Partisi’nden adaylara CHP seçmeninin çok yoğun itirazlarını duyuyor, hoşnutsuzlukları görüyoruz. Gerçi bunlar ittifakın beklenen mantıksal sonucu ama pratiğe aktarılınca bu mantıksal sonuç sahada gerçek insanlara çarpıyor. Bazı CHP seçmenleri için Ergenekon ve Balyoz ile özdeşleşmiş bir isim olan Sadullah Ergin’in CHP’nin kalesi, Kemalist sembolizmin zirve noktası Çankaya’da kendi oylarıyla seçilecek olması kolay hazmedilir bir şey değil. Uygun ve kendi iç dengelerini, söylemsel tutarlığını koruyacak bir aday listesi oluşturmak CHP açısından çok daha zor bir şeydi bugün bu zorlukla yüzleşiyor.
Bir de ittifakın diğer ortakları açısından bakıldığında, birçok muhafazakâr seçmenin kendi adaylarını seçmek için ellerinin altı oka nasıl gideceği CHP için apayrı bir zorluk oluşturuyor. Bu partiler nasılsa kendilerini garantiye almışlar ama seçmenlerinin CHP’ye oy vermesini nasıl garanti edecekler? Bu çelişkiyi herkes görüyor, gördükçe de hoşnutsuzluk daha da büyüyor bir sarsıntıya, bir depreme yol açıyor.
Bakalım bu deprem nerede nasıl tahribatlara yol açacak.