TÜRKÜLER
Yine bir bayram sonrası; ayrılık, hasret, kopuş, sılaya veda... Acımasız, ancak gerçek...
Yollar hasret bitiren... Yollar hasret getiren... SILAYI TERK ETTİREN YOLLAR...
Yakılan ağıtlar, söylenen türküler...
ÖYLE YA; YOLLAR SENİ GİDE GİDE USANDIM, AYAĞIMA DÜKEN BATTI GÜL SANDIM...
Göz yaşı kimi zaman ayrılıktan, kimi zaman sevinçten. Ne kadar garip. Geldiği göz aynı, akan yaş aynı, duygular bambaşka...
Türküler, ayrılık sözleri ile donanmış, hasret kokan türküler. Yaramıza çare bulmaya çalıştığımız, türküler... Hayatımızın her alanında; yaşadığımız, olumlu ya da olumsuz durumları; kelimelere dökerek terennüm edilen türküler. Yanık yarama merhem olmaya çalışan, çaresizliğime isyan eden türküler... Sevgiliye, aşka hitap eden türküler. Barışa, hasrete, ayrılığa, dostluğa, sevince, kedere, ortak olan türküler...
Kimi zaman sesli, kimi zaman sessiz, kimi zaman sazlı, kimi zaman sazsız, amma her zaman; insanı derinden etkileyen türküler...
Her zaman çeşitli vesilelerle dinlediğimiz türkülerimiz, bizleri çeşitli şekilde eğlendirdiği gibi; hüzünlendirir, sevincimize kederimize ortak olur. Kimi zaman ayrılığın, kimi zaman bir sevginin, kimi zaman bir acının tercümanı olurlar. Dinleyenler kendilerinden bir şeyler bulur. Çünkü, her şeyi ile, bu coğrafyanın bağrından yetişmiş insanların hissiyatını, hayallerini, yaşadıklarını, yaşamak istediklerini beklentilerini, anlatmışlardır. Çok çeşitliliğin, çok renkliliğin temsilciliğini yaparlar. Bazen, taşıdıkları figürler, semboller yaşanan çağın tarihi vesikası gibidir. Aynı zamanda bir kültür hazinesi, yaşandığı çağın kültürünü gelecek çağlara aktaran bir elçi gibidirler.
Hangisinden örnek verirsek, verelim o sonuçları ve belgeleri onda bulabiliriz. Mesela, Al Fadime bal Fadime türküsünde; Sevgilisine, sabah oldu uyan namaz vakti geldi diye, çağrışım yapmaktadır. Dini inancını yaşayan bir insanın sevgilisine, eşine sabah namaz vaktinin geldiğini bildirmesi. Cuma namazı, minare, cami, kavramları hep işlenmiştir. Vatan, bayrak, bağımsızlık, başa konulan değer yargılarıdır.
Yahut Ay İstanbul diye başlayan, bu muhteşem şehre ait hitap ederken; İnsanların geçim sıkıntısı ile, oraya gitmelerinden orada yaşadıkları sıkıntılara kadar, kelimelere dökülen türküler. Kimi zaman; Gurbetliğe memleketinde yaşayan çoluk ve çocuğuna, eşine olan hasretlerini anlatan türküler. Gurbet türküleri... Gurbet elde bir hal geldi başıma... Buram, buram hasret kokar.
Kimi zaman ise; Memlekettekilerin, gurbete gidene karşı duydukları hasretleri veya gidenin bir daha geri dönmesini, temenni eden türküler. Yurt dışına gönderdiğimiz insanlara özlem duyulan türküler... Yurt dışına giden insanlarımızın; sılaya duyduğu hasreti ifade eden türküler...
Bugünlerde yaşadığımız bayram sevincini özünde hissedemeyenlerin; Bayram gelmiş neyime, diye; kederlerini ifade eden türküler. Bayramın, bayram gibi yaşanmasını isteyen türküler. Yani bir canlı tarih vesikası gibi; Yaşadığımız her anı, anlatmaya çalışmaktadırlar. Hangisinden örnek verirsek verelim; Türkülerin içerisinde, binlerce konu yaşandığına şahit oluruz.
Yaşanan zamanın; kültürünü, giyim şeklini, davranışını, yeme alışkanlığını, ifade eden türküler vardır. Bir türkü de fistan dan bahsedilmektedir kadın giyeceği olarak önemli bir konuma sahip olan bu kelime; aynı zamanda o günün kadınlarının giyim şeklini ortaya koymaktadır. Yazma, Cepken, kara çuha, gibi elbiselerin ayrıntıları da, kimi zaman belirtilmiştir.
Türkülerin özünde; Tüm ahlaki ve Milli, değerlere sahip çıkma, saygılı olma gerçeği yatmaktadır. Günümüz müziğinde; günü yaşamak, tüm değerlere sırt çevirmek, hiçbir kural tanımamak, bencilliği zirveye taşımak, kimi zaman; tüm ahlaki değerlerin sınırlarını zorlayan ifadeler vardır. İnançsızlık, Milli değerlerden uzaklaştırma, amacını taşıyan müzik parçaları; almış, başını gidiyor...
Sanki o alanda da bir işgal girişimi vardır. Modernitenin kölelik anlayışı... Bu tür girişimlerle başlar...
Böyle binlerce örnek vardır. Türküler hem arkadaşımız hem yoldaşımız, kimi zaman anamız, babamız, kardeşimiz, eşimiz, çocuğumuz ile olan iletişimlerimizin aracısı olmuştur. Taşıdığı özellik o kadar çoktur ki; zaten üzerinde yüzlerce çalışma yapılmış ve hala da yapılmaktadır. Özlem duyma, kavuşmayı hayal etme; vazgeçilmez konulardır.
Günümüz gençliğini esir alan yeni müzik türlerinin hangisi bu işlevi yerine getirir? O, konuya da zaman şahitlik yapacaktır. Dinlenen müziğin ana teması; sadece bencillik ifade etmektedir. Gittikçe yalnızlaşan insanoğluna; Dinlediği müzik çeşidi de, bu anlamda yardımcı olmaktadır.
Ayrıca söylenen müzik parçalarının örf, adet, geleneklerimizden uzaklaşmış, değer yargılarımızla ilgisi olmayan sözler, kelimeler ifade etmesi ise, yanlışın başka bir izahıdır.
Etrafları bir nevi müzik aracılığı ile, kuşatılmaktadır.
Gençliğin bu temel kültürümüz olan, türkülere arkasını dönmesi; bizi, her şeyimizle esir alan kültür emperyalizmine, yenik düştüğümüzün resmidir. Ancak, mana ve içerik, taşıdığı onca değer yüzünden, türkülerin onları yeneceği, bir gün gençlik ile tanışacağı, ümidini taşıyorum. Bir gün o gençlik; hayatta yaşadıklarının tesiriyle, türkülerle barışık olacaktır. Tanışacaktır, kucaklaşacaktır... Özünde, genlerinde, bu vardır...
Çünkü Türküler Anadolu'nun bağrından yetişen saf, temiz, katkısız, sevgileri anlatır. Bu coğrafyanın dilidir. Kısacası ANADOLUDUR... Her kelimesi, sözü, namesi, bizi anlatır... O kadar...