OKULDA İLK GÜNÜM
Soğuk bir kış günü, Gemerek Lisesi binasından içeri girdim. Durumu anlattıktan sonra; müdür bey ile tanıştık. Çok güzel bir karşılama değildi.
Elimdeki resmi yazıta bakan, müdür bey:
- Demek Din Kültürü ve Ahlak bilgisi, öğretmenisiniz, diye, dudak büktü. Arkasından ilave etti. Bu okula atanan, bu branştaki ilk öğretmensiniz...
Dışarıda uğuldayarak acı bir rüzgar esiyordu. Soğuk iliklerimize kadar işlemiş iken; içerideki buz gibi hava; bizi dondurmuştu. Müdür beye ne demek istediğinizi anlamadım, der, gibi idim. Anlamsız bir bakışla, biraz da; kendime güvenerek;
- Evet, ilki bize nasip olmuş, hayırlısı olsun, dedim.
Aklımda kalan ilk şeyler; soğuk bir gün, bembeyaz bir kar, uğuldayan rüzgar ve asık bir surat...
O zamanlarda, Liselerde Ahlak bilgisi, diye, bir ders var idi. Ayrıca, Din Kültürü, dersi seçmeli idi. İsteyen öğrenciler, bu dersi alıyorlardı.
Yıl, 1980 aylardan Ocak...
Ecevit azınlık hükumeti gitmiş, yerine Demirel azınlık hükumeti, kurulmuştu. O, yıllarda, müdürlüklere kadar, anında atamalar yapıldığı için; bizim müdürümüz, eski hükumet tarafından atanan birisi idi. Kısacası henüz değiştirilmemişti. Değiştirilme endişesi taşıyordu. O, nedenle bize pek yüz vermedi. Sanki hükumete olan kinini, bizden çıkarmak gibi; bir davranışı vardı.
Okul öğretime kapalı idi. Şubat tatili başlamıştı. Arkasından soğuk tatili geldi. Okuldaki işlerim bittikten sonra; İlçenin merkezine doğru gittim. Kaymakamlıkta, Liseden sınıf arkadaşım, Mehmet beyi buldum. Bu arada akşam olmuştu, hava kararmıştı. Ben O, gün tekrar şehre dönme planları yaparken; onun imkansız olduğunu öğrendim. Gecelemem gerektiği anlaşıldı. Ancak, konaklamam için; bir otel, yahut misafirhanenin olmadığını öğrendim. Bir yerlerde sıcak bir çorba içtikten sonra; Mehmet Bey ile buluşmak için; memurlar lokaline gittim.
Durumu Mehmet Beye anlatınca; bana cevap olarak;
- Üzülme, benim evde kimse yoktur, beraber eve gideriz, ve bizde kalırsın, dedi. Sevinmiştim.
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar, memur lokalinde kaldık. Sonra çok geç bir saatte, Mehmet Beyin evine ulaştık. Eve girdiğim zaman; beni bir endişe aldı. Evde soba yoktu, yanmıyordu. Evin içerisi bayağı soğuktu.
Eve girdiğimiz zaman, neden arkadaşımın, geç saate kadar eve gelmediğini öğrenmiş oldum. Evde kimse olmadığı için; yatmadan, yatmaya eve geliyordu. Gündüzleri, çalıştığı yer, akşamları ise; Lokal, sıcak idi. Biz o soğuk evde, o gece konakladık.
Kimi zaman, çok üşüyerek, üzerimi çıkarmadan, bana gösterilen yatağa uzandım. Gerçi, Erzurum' da öğrenci iken, buna benzer durumları çok yaşamıştım. Erzurum'un O soğuk günlerinde; Bir Otelin salonun ortasına konan, talaş sobası; kendisine bakan 10 odayı ısıtmakla memur edilmişti. kısacası, biz alışıktık, soğuğa, fırtınaya, kara...
Elbiselerimizle yattığımız yataktan; oflayarak, puflayarak sabahleyin uyandık. Evde fazla zaman geçirmeden, kendimizi dışarı attık.
Okuldan göreve başladığıma dair bir belge alarak; Gemerek'ten uzaklaşmayı düşünmüştüm. En son arabayı kaçırmamak adına; seri hareket ediyordum. Nihayet akşam üzeri arabaya binerek; şehrin yolunu tuttum. Gecenin ilerleyen saatlerinde, eve gelmiştim. Sanki, üzerimdeki soğuğun etkisi hiç çıkmayacak, hissi vardı. O, günden sonra; evden iki gün dışarı çıkmadım.
Ev halkı, çeşitli sorular yöneltiyordu. Çoğu sorulara, kaçamak cevaplar verdim.
Aklımın bir köşesinde, hep ben; Gemerek'e gidince ne yapacağım? sorusu duruyordu. Aklımdan onlarca plan geçiyordu. Hayaller kuruyordum. Ancak, yaşanan gerçekler, beni bir hayli hırpalamıştı.
Okul Müdürü,
- Hoca, sen bu okula başladın amma; Ahlak derslerini sana vermeyebilirim. Aslında bu derslere, felsefecilerin girmesi gerekir, diye; beyanda bulunmuştu.
Ben ise; Sivas'ta olduğum süre içerisinde, buna çözüm aramakla meşguldüm.
Yılların emeğini vererek, hayaller kurduğum mesleğimin ilk günü; beni pek güzel karşılamamıştı. Onca olumsuz davranışlarla dolu, bir gün yaşamıştım.
Annemin sesi ile, düşüncelerimden uyandım.
- Üzülme oğlum, bir ilçeye beraber gideriz, diyordu. Ben ise; nereye, nasıl gideceğiz? daha yatacak yerimiz bile yoktur, ben sıkıntılarıma, seni ortak edemem, diyemedim.
Sadece, olur anlamında; başımı salladım...
Aslında kararnamem, Sivas İl Milli Eğitim müdürlüğüne, depo tayin olarak, gönderilmişti. Sağ olsun, O, gün MEB MÜDÜRLÜĞÜNDE VEKALETEN BAKAN ARKADAŞ; BİZİM BEŞ YILLIK EĞİTİMDEN GEÇEREK; ÖĞRETMENLİĞİ HAK EDİŞİMİZİ GÖZ ÖNÜNDE bulundurmamışlardı. Kendisine yakın olduğunu kabul ettiği kimi arkadaşları; ''O, arkadaşlar, hızlandırılmış eğitim mezunları olmalarına rağmen''; şehrin merkezine atadı. Sonradan, O, ARKADAŞLARIN ÇOĞU İDARECİ OLDU.
Bugün eğitim ve öğretimden şikayetçi olan kimi insanlar; O, günlerin kendilerine hiç de; hak etmedikleri payeler, verildiklerini unutmaktadırlar. Temeli böyle atılan bir öğretim sisteminden, öyle yetişmiş öğretmenden fayda beklenir mi? Üstelik, O, arkadaşların çoğu; senelerce bu kurumları, idare ettiler. Bugün şikayetçi olmaya ne kadar hakları vardır, bilemem?
İşte, O günün vekaletine bakan arkadaş, bizi kendisine yakın görmediği için; kendi yetkisinde olan tercihini kullanarak; şehrin merkezinde bir sürü ihtiyaç var iken; Bizi Gemerek ilçesine göndermişti.
Biz, bize verilen bu görevi tereddüt etmeden yerine getirdik ve de, oradaki gençlerin de; bize ihtiyacı vardır, diyerek, gittik görevimize başladık.
Bize bu tür davranışı hak gören insanı da; ALLAH'a havale ettik... Buluştururlar bizi bir güne hesapta, anlayışına inanıyorduk...