Çağımızın vazgeçilmezi, sürekli tüketmek hastalığıdır. O nedenle, devasa çöp toplama şirketleri oluşmuştur.
Tüket, artanı çöpe at. İsraf, israf, israf... Özet budur...
Dünya üzerindeki tüm gelişmeler insanın hizmetine sunulan eşya ve kullanılan tüketim malzemelerinin miktarının fazlaca arttığını göstermektedir. Doğal olarak böyle bir olay, insanları oldukça yüksek miktarlarla ifade edilecek; tüketim yapma alışkanlığına itmektedir. İnsanlar herhangi bir şeye ihtiyacı olsun, olmasın; satın almayı, alış veriş yapmayı, yeni hayatın bir gereği gibi algılamaktadırlar. Piyasa ekonomisinde var olan rekabet ve pazarlama endişesi, buna bağlı olan reklam sektörü ile; bu tüketim olgusunu oldukça zirveye taşımaktadır. Çekirdek aile anlayışı bunu daha da körüklemektedir. Kullanılmayan, eskiyen, bir köşeye atılmış eşyaların saf dışı bırakılması örneği gibi.
İnsanlar da, zaman içerisinde bir kenara atılmaktadır. Çekirdek ailenin gereği budur.
İnanç eksikliği, bu yanlışlıkları, körüklemektedir. Bizim geleneğimizde olmayan, davranışları; yaşama biçimi olarak, hayatımızda uygulamaya başladık...
Yaşlı bakım evleri, huzur evleri... Ana okulları, kreşler... İşin özetidir...
Büyük firmalar, tüketimi körüklemek adına; eskisini getir, yenisini götür. Kampanyaları, düzenlemektedirler.
Bugün en radikal müslümanından, en solcu geçinen insanına kadar, herkes; tüketim imparatorluğunun, esiri olmuşlardır.
Dikkat çekecek ayrıntı, Bu kadar alış veriş yapma arasında; yeme içmeye ayrılan miktarın diğerlerine göre daha az yekun tutmasıdır. Bu da, göstermektedir ki; insanoğlu beslenme konumunu bile; yapmış olduğu daha değişik türdeki alış, veriş durumlarının arkasında bırakmaktadır. Çeşitli alanlarda yaptığı harcamalar beslenme harcamalarını kısıtlamaktadır. Böyle bir durum da yeterli beslenememe gibi bir eksikliği ortaya çıkarmaktadır. Buna bağlı olarak sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır.
Pazara çıkan ve domatesin fiyatından şikayetçi olan vatandaş; Arabalar her yıl devasa gelen fiyat artışlarını, kabullenmektedir. Öyle ya, O, arabadır, devasa fiyat artımını hak etmektedir. Ancak, yiyecek maddesinin fiyat artımı, şikayet konusudur. Böyle bir garip, toplum olduk...
Geçenlerde basına yansımıştı. Dünyanın en zengin adamlarından birisi olarak bilinen bir şahıs, kendisini eşya bağımlılığından kurtarmak adına; eşya ve eve para vermediğini, onun yerine otellerde yaşadığını ifade etmektedir. İlginç olanı yaptırmış olduğu hesaplara göre kendine ait bir evde ve değişik eşyaların bulunduğu mekanda yaşamak; otellerde yaşamaktan daha pahalıdır. ilginç bir tespit.
Şöyle bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. İnsan etrafında var olan tüm eşya ve çevre unsurlarına daha fazla para harcamaktadır. İsterseniz kendi bütçenizi nerelere harcadığınızın bir araştırmasını yapınız. Belki de o gerçeği kendi hayatınızda da, görebilirsiniz.
Bugün çok daha geniş ve belki de daha düzenli ve modern bir daireye sahip olmak, farkında olmadan insanları yalnızlığa itmek, anlamını taşımaktadır. Özgürlüğümüzün kısıtlanmasıdır.
Eş, Anne, Baba, arkadaş, dost, komşu, akraba… kısacası, insani ilişkilerin sıcaklığını hissettirecek yaklaşımlardan uzak bir hayat tarzına, itilmekteyiz. Ancak, bu yaşama biçimi bizim kültürümüze ve yaşama biçimimize pek uymamaktadır.
Boş evlere harcanan, külfetli paralar... Evlerini sadece yatmadan, yatmaya kullanan, kiracı konumundaki, ev sahipleri...
Biz, bazı zamanlarda bir insanın samimi ve sıcak duygularının hakim, olduğu ortamları ararız. Hanımların bu anlamda yaptığı gün toplantıları bunun en güzel örneğidir. Dostane, samimi, candan sıcaklıkların yaşandığı zamanlardır. O, nedenle, çay bahane, muhabbet şahane, misalleri, getirilir.
Eksiklikleri ve noksanları olsa da, bu ortamlar hep aranır ve devam ettirilmeye çalışılır.
Böyle toplantılara bile hasret kalan insanlar bir nevi alış, veriş merkezlerinde; bu eksikliklerini ve noksanlıklarını gidermeye çalışmaktadırlar. Eskiden var olan daha geniş ailelerin bir ortamda yaşadığı, her neslin kendisine göre bir yakınını bulduğu; dede, nine, torun, amca, hala, yenge gibi akraba ilişkilerinin daha yoğun olduğu ortamlarda; özenle aranmaktadır. Neden, çünkü, O, kalabalık ortamlarda, israf daha az olur. Böylece O, ortamlarda; kapitalizmin sürüklediği daha çok eşyalara sahip olma özleminin de; az yaşandığına şahit olunmuştur. Ortak eşyalar, hem ortak maldır , hem de ihtiyacı gidermektedir. Böylece insanlar arasında olacak gereksiz bir rekabeti de ortadan kaldıracaktır. Bugün öyle ortamların özlemini çekiyoruz.
Torun var, bakacak kimse yok. Dedeler, nineler, farklı ortamlara ve yalnızlıklara itilmektedir. Yetişen genç nesiller, kendi yaşlarında veya daha küçük, daha büyük akranlarını sokaklarda bulmaktadırlar. Çekirdek aile özlemi, tüm bu güzellikleri ortadan kaldırmıştır. İnsanımızı yalnızlığa ittiği gibi, alış veriş ve tüketim yapma alışkanlığını da; zirveye taşımıştır. Parasına, para katanların daha çok paralar kazanmasını körüklemiştir.
Görünürde, geniş ve modern dairelerde oturan insanlar; aslında yalnızlığın, terk edilmişliğin, dışlanmışlığın; sıkıntılarını yaşamaktadırlar. En yakın arkadaşları, sağır duvarlardır...
Eskiden yakın akrabalar arasında olduğu söylenen, bazı gereksiz tartışmalar bir manada; Aile içerisinde çözülmekte idi. Şimdi ise; aile içerisinde var olan tartışma ve çatışmalar; huzursuzluk nedeni olmaktadır. Geniş ailelerde var olan huzursuzlukları; aile reisi bir anlamda çözerdi.
Kol kırılır, yen içinde kalırdı.
Bugün, mal paylaşımı, miras konumu; ayrılıkların nedeni olmaktadır. İnsanlar, hep birilerinden kaçtıklarını zannederek; yalnızlığa sığınmaktadırlar.
Ayrışım noktasında olan aileler; kendi aralarında anlamsız bir tüketim yarışına girmektedirler. Onların var da, bizim, niye yoktur. Mantığı tüketimi körüklemektedir. İsraf zaman israfından başlayarak, ekonomik israfa kadar; çepeçevre etrafımızı kuşatmıştır.
Ekonomik sıkıntılardan dolayı; Nefes alamıyoruz... Hiç kimseye kazandığı yetmiyor. Çünkü, etrafımızda israftan oluşmuş, dağlar var.
Böyle olaylar akabinde gereksiz harcamaları gündeme getirmektedir. İsraf yapma çılgınlığı geçim şartlarını zorlamaya ve hatta yıpratmaya doğru hızlı bir şekilde, gitmektedir. Tek kazanan kapitalizmdir. Her ne kadar bu kapitalizme düşman olduğunu iddia eden insanlar bile; farkında olmadan bu sistemin daha da gelişmesine katkı vermektedirler. Ne ile derseniz yaşama biçimleri ve tüketim tercihleri ile, diye size cevap verebilirim…
İnsanlar, geleceklerini ipotek altına alarak; ölçüsüz bir şekilde borçlanmaktadırlar. Adeta, bankaların esiri gibidirler. Kredi ile ev, araba alma alışkanlığı, bunun en güzel örneğidir. Hatta, arabam iki yaşında, onu yenilemem gerekir mantığı; vahşi kapitalizmin cazip, sunumlarından ibarettir. Hiç ihtiyacınız olmadığı halde; yeniden borçlanarak, yeni eşya, araba, almak alışkanlığının adı; israftır. Başka bir adı yoktur. Böylece geleceğe borçlanan bir insan; sosyal hayatta aktif olarak bulunmaktan uzaklaşır. Gelir düzeyi düştüğü için; bir bardak çayın hesabını yapar. Bu da, insanları, toplumda yalnızlaştırmaktadır.
Bu anlayışla ve yaşama biçimi ile kapitalizmi hayatımızdan çıkarabilir miyiz? Hayır…
Esiri olmaya devam etmekteyiz. Allah en kısa zamanda bizi bu sıkıntılardan kurtarsın…
Yalnızlaşan insanlar; maddi ve manevi sıkıntıları, paralel olarak, yaşarlar. Hep sürekli tüketen ve gereksiz israf yapan insanlar da; bir gün, acımasız kapitalizmin kurbanı olmaya mahkumdurlar. Artık, onları gelecekte, hangi zorluklar beklemektedir, yaşayarak öğreneceklerdir.
İşte, bu olaylar, birey olarak bizim içinde bulunduğumuz, savaş halidir. Bu savaşın kazanan tarafı, umarım, bize karşı, biz oluruz. Tüketim çılgınlığından, israftan ve de; onun getirdiği sıkıntılardan, kurtuluruz...