KİMLİK OLUŞMASINDA DİNİ TEDRİSATIN ÖNEMİ
Bir inancı yaşamak adına, çaba gösteren İnanmış insanlar,
Yaşadıkları dünyada, meselelere; İslami anlamda çözüm aramışlardır. Bu gayret ve çaba ile; her alanda boy göstermeye başlamışlardır.
Bu meseleleri ele alırken kısmen birbirinden farklı yaklaşımlara sahip olsalar da; Müslümanlar’ın temel noktalarda genellikle kültürel kimliklerini ve fikir atmosferlerini oluşturan ortak kabullerinin bulunduğu görülür. Bunun için İslâma inananlar hikmetin müslümanın kaybolmuş malı olduğu, üzerinde yoğunlaşmışlardır. İslâmiyet’in gelişmeye engel olmadığı, Avrupa medeniyetine üstünlük sağlayan unsurların esasen müslümanlardan iktibas edildiği, çalındığı, örnek alındığı, vurgusunu yapmışlardır. İnsan için çalışmanın esas olduğu, müslümanların mutlaka kuvvetli olmaları gerektiği, birlik, beraberlik ve kardeşliğin elzem olduğunun altını çizmişlerdir. Bir memleketin en önemli unsurları inanç birliğinden başlayarak, tüm değer yargılarının ortak bir hedefte buluşması gerçeğidir.
Bu amaç ve gayelerin başında; müslümanları saf ve sağlam bir inanç sahibi kılmak, eğitim öğretimi ıslah edip taklitçiliğe karşı savaş açmak, toplumu donukluk ve tembelliğe sevkeden mevcut ahlâk anlayışını değiştirerek aktif bir müslüman tipi ortaya çıkarmak, yeni ve kapsamlı bir cihad fikri geliştirmek, gibi; ortak hedefleri benimsemişlerdir.
Müslümanlara göre Kur’an ve Sünnet ışığında yönetim biçimleri belirlenebilir. Yönetimde esas olan unsurlardan biri şûra ve meşverettir. Nitekim bir yönetimin meşruluğunun savunulması da bu esasa dayandırılmıştır. Buna göre siyasî ve idarî faaliyetler, yönetilenlere danışarak yürütülmelidir. Bu ise temsilî sistemi gerekli kılar. Böylece bir bakıma halkın yönetimde söz sahibi olması, baskıcılığın ve keyfî yönetimin önlenmesi, kanun hâkimiyetinin sağlanması, hürriyet ve eşitliğin güvence altına alınması, yöneticilerle yönetilenlerin; hak ve sorumluluklarının belirlenmesi, tarafların birbirini denetlemesini amaçlanmış oluyordu. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Denetim mekanizmasının yok olması; sistemin çürümesi olarak, kabul ediliyordu. Bu nedenle yöneticilerin yanlış yapması; mutlaka denetleyenler tarafından engellenmeli idi.
Burada eğitim ve öğretimin önemi ortaya çıkmaktadır. Yönetim konusundaki aksaklıkları, yanlışları, hataları, belirleme konusunda denetleyici ve yetkili kurumların olması şarttır. Böylece keyfi uygulamalar ortadan kalkar. Böyle bir engellemeyi; ancak, eğitilmiş, deneyimli, tedrübeli, işi bilen insanlar yapabilir. Bunların oluşturacağı denetim mekanizmaları çok önemlidir.
Bu amaç için ortaya konan çabada en önemli yeri; eğitim kurumlarından yetişen elemanlar, almak zorundadır. Devlet Üniversitelerinde bu amaca yönelik çalışmalar yapmak zorundadır. Her alanda motor görevini üzerine alma sorumluluğu Üniversitelerindir. Bu açıdan eğitim ve öğretime ağırlık verilmiştir. Bu amaçla yetişmiş insanlar halkın içerisinde olan tecrübeli, deneyimli, her alandaki insanlarla birliktelik oluşturarrak, iş birliği içerisinde olmaları grekir. Yani bir manada teori ve pratik bir noktada buluşmuş olur.
Bu kurumlarda, Geleceğimizin teminatı gençler, Dini, Milli, Manevi değerleri kuşanmış olarak, ilim, irfan, kazanımlarıını en üst seviyeye getirmelidir. Eğitim kurumları bu zor görevi büyük bir itina ile yerine getirmelidir.
Yoksa batılı kurm ve kuruluşların kültür ve irfanımız üzerindeki, baskıları, dayatmaları, bentlerini yıkan seller gibi üzerimize bocalanır. Gençler bu yanlış dayatmaların her alanda esirleri olurlar. İşte o zaman kendi okullarınızda kendi değerlerine sırt çevirmiş milyonları kendi ellerinizle yetiştirirsiniz. Bu kaçınılmaz sonuç, Bir memleketin eğitim alanında ve geleceğinde felaket olarak kabul edilemez bir gerçektir. Bu gerçeği düşünerek, kimlik oluşmasında Dini eğitimin önemini kavramamız gerekir. Bu ilkeyi hayata geçirmek şarttır.